Bu Mehlika’mın Türküsüdür
Oda böyle salınırdı
Ayaklarını bastığı notalar
Su sesine karışarak yükselirdi
Göklerde Mehlika’mın saçları
Rüzgârları çağırırdı
Sen merhamet çemberi, ben af bekleyen mahkûm
Kendine hapset beni, hürriyetten yoruldum.
Bir gün o kızılca kıyamet
Parçalanırda yüreğinde
Ağaçların budanma vaktinde çıkagelirsin
Ağaçların budanma vaktinde
Görürsün ne haldedir memleket,
Arsız bir sancı düştü, bir güzelleşen bela
Ne o gülü unuttum, ne beni hatırladım.
Yeni düştüm kederin en dipsiz uykusuna
Hüznün coğrafyasını kendimle sınırladım.
Şairler ki sustular, beni dinlediler hep.
Çekildi mızrak mızrak başımızda uzanan
Çekildi gölgeler gün batınca tepelerden
Çekildi sukutuna varlıklarda heyecan
Çekildim ay doğunca tefekkür köşeme ben
Bir vakit geçince açtım tüm perdeleri
buz gibi eriyorum zamanın girdabında
ellerim düşlerimde bilirim bu son veda
ateşi dillerinden çekip getirmiş rüzgar
benim telaşım ise düşeceğim yer kadar
yazık ki bana inanıyorsun
aşka inanmıyorum dedikçe
ah! bir yarsan kalbimi
içinde heykel gibi
sen duruyorsun...
Ey gecelerimi sabaha ulaştıran antik kemer
Ey kan deryası hüzünlerimin katıklı bereketi
Eriştir beni
Ateşin biriktirdiği küllerden
Kül kokan damarlarımı çeken
Güçlü ve pervasız zalim haklı olunca her dem
Âlimlerle birlik olup zindana kaçtın erdem
Şimdi senin has gülşenin kargalara il oldu
Feyzinden ki mahrum güller çiğnendi zelil oldu
İşte şu mağrur adam, bilir mi ne taşıyor
Yükü bir avuç toprak aslına yaklaşıyor
Yoksa sonsuz mu sanır sayılı nefesini
Kimbilir belki çoktan dokunmuştur kefeni.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!