Vaktiyle bir zindan fedaisi, iki metre boyunda, pala bıyıklı, ihtişamlı, korkusuz bir fedai yaşarmış kuytu köşelerde. Nice azılı katiller, yol kesici, haydutlar ağırlamış bu zindanda. Gelenler, gidenler, ölenler, bir tek o müdavim yaşamış soğuk duvarlara. Senelerce üstün bir çaba ile korumuş yuvasını. Karanlık ama yaşadığı yer itibari ile yuvası kabul etmiş. Öyle savunmuş bulundurulduğu yeri. Hakka hakkı verilmeli elbet yuvası saymış karanlığı. Hakka hak verilmeliymiş.
Gün gelmiş çıkıyorsun demişler zindan fedaisine. Bundan sonra yeni yerin padişah kızının yanı. Sağ kolusun, serdengeçtisin bu vakit. Baş eğmiş fedai, zindanın kartalı. Boy, ihtişam kapıdan çıkıncaya, sonrası bir garip kul elbet, O da bir garip devlet görevlisi, boyun eğmiş bu atanmışlığa. Bu vakte kadar ser almaya odaklı bu insan nasıl olurda geçermiş serden. Ama susmuş, çıkmış yuvasından.
Sarayda tertemiz güneş gören bir oda vermişler bu adama. Temiz çarşaflar yastık yatak. Bundan sonraki görevi padişahın kızını korumakmış ya, ülke de çalkantıda, tüm yiğitler gurbette savaşta. Halk isyanın eşiğinde, korkak ıslak kediler gibi orada burada, her sokağında bir iç kargaşanın kokusu varmış.
Ve kız nişanlıymış uzak eyalet beylerinin birine. Daha on yedisinde, altın parçası evlenecekmiş ülkesinin umudu, tanımadığı görmediği bir bey ile. Çaresiz yıllar, umut yalnız kız alıp vermelere, akraba ilişkilerine güçler birliğine bağlı. Siyasi hesapların içine gömülmüş aşk meşk.
Artık birbirimize iki yabancıyız.
Her ne kadar acı olsa, ne kadar güç olsa
Her şeyi evet, her şeyi unutmalıyız.
Her kederin tesellisi bulunur, üzülme.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta