Sana bir kent bıraktım
Atların koşsun diye
İçimin uzayında idam sehpaları
Uzakların ara durağı, soğuk konaklamalar,
Aylak zamanın gamsız uyku saatleri
Sen bükülme aman dur!
Hayallerin bükülsün.
Çocuk oyunlarından, çemberlerin sökülsün.
Varsın batsın ayağına kırdığın tüm aynalar
Hükümdar edasıyla gül geç acılarına
Özrünü sus, sesini sakla, dilin bükülsün!
Hadi anlat adamlığı
Marifetli ve güzel ellerinle
yarama bastığın tuzu da anlat
Aynı çarıklarla yürüyorum yüzyıldır
Ve kumaş kaybediyorum kış yaklaştıkça
kimliğimi çıkarıp koyuyorum masaya
anahtarımı ve bütün şartlarımı
saman sarısı bulutlar balyalanıyor içimde
sözü kınından çekiyorum
bundan öte gam mı var?
Başlar sabah eğri ekseninde uzaklıkların
24 ayar külçe yalnızlık ışıtır
bütün soru işaretlerini
Ödenir bir bir bedelleri
bedenler tüketerek
Soysuz ve ağır giysi
Ben en son sana kaçtım
En son senden
Büyük kentli olamayan uzak köyün delisiydim
Yoruyordu insanların insanlığı
Sandal ve oltaydı bütün bilgeliğim
Deniz feneri gibi sıcak gözlerin vardı bir de bildiğim
“Adamın kirpiğinde ne zamandır oturan yaşlı bilge, anlattı uzun uzun...”
Bir yerden başlamak gerekiyordu. Aşağıdan bir yerden, serzenişle başladı adam.
(Ayaklarımda çimento külçeler, akmıyor adresine nehirlerim
Ve yitip gidiyor sularda sözler, yitiriliyor içimde güncelerim)
Demir balık, kurşun asker, tahta at,
Terkisiz yol, tarifsiz renk
Kuyulu bahçe, konuşulmayan ölüm
Akşamsefaları, arkası yarınlar
Gelecek hiç gelmeyecekmiş gibi
Çocukluğu karanlığa hazırlar!
Sonra öyküler okuduk, bitti
Bütün öyküler gibi
Sonu, kendini gizlemeyen bir sarmaşığı
İncitti
O büyülü zamanlarda kaldı
İstasyonlar, trenler ve karadan denize bütün izler
Ölüm dahil her şeyi paylaşmak vardı
Teğet bile geçmek istemedik
Bazı hallerle kıyısından yaşamın
O bizi böyle karşıladı
Söze gerek bırakmayıp susmak vardı
Konuştuk ihtirasla
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!