Bir tren geçiyordu
Ankara tren garından
soguk rüzgarı vuruyordu
mavileşmiş üşümüş suratlara
inceden bir türkü gibi
toplayıp bütün hışmını
duyuyormusun içimdeki sesi
geldim diyor
sarhoş bir fısıltıyla
ıslak bir rüzgar gibi
tenime yapışarak geliyor
Bu şehirde hep mahzundur eylül
Baş dönüklüklerini taşır içinde
Düşerken yapraklar
Susturamazda çığlığını
Önce kendi ağlar
Bu son uğrayışımdı sana DOST
Son kez yüzümü sürdüm kapına
Son kez seslendim hecelerimden
Gücüm yok,
Tükendim artık
Dönüp de geriye öpemem gözlerinden
düzen o düzen değil gardaşlık
ne yokluk biter nede karanlık
her yerde var yıkılası agalık
bizi yakan ne yokluk ne açlık
bizi yakan kör olası cahillik
canım dedin ya bana
can olurum sana
güneşin olurum üşüme diye
yağmur olurum yürü diye
bilirim seversin
teninde gecelerdim
Derviş sayıldık bu alemde,
Sabra nakış işledik
Giymek için aşk hırkasını
Bir ilmekte biz işledik
Elimizde bir asa
Selam gelmiş uzaklardan
Birazda sitem
Dokunmasınlar demiş bedoma
Yaralıdır yüreği
Toprak olmuş yorganı döşeği
kuşburnu çiçeklerimiz vardı bizim
avuç avuç açardı
ateşböceklerimiz vardı
gecenin cigerine yanardı
oy müsaibim oy
Gece nankör
Gece boş
Sonsuz bir yok oluş
Unutulmaya zorlanır
Bilindik bütün doğrular
Gece her şey yalan
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!