Ekran tozlu
Camlar buğuluydu
Erkân kalabalık
Parklar kuğuluydu
Şartlar müsait
Şiltler kutuluydu
Hey sen! Etrafımda uçuşan
Hey siz! Duygularımda yoğunlaşan
Hey sen! Vazgeçilen vazgeçilemeyen
Hey siz! Kim bilir nerelerde seyir eden
Sığ denizler derin okyanuslar
Arzularını soracak
Mavi bir yıldız varmış
Kendini boyamış
Yıldızlar sarı ve sıcaktır
Uzak mavi ve soğuktur
Anlam gri ve boştur
Duygu rengarenk ve doludur
Tanrı İradesi
Yaşama bakış; huzurlu huzursuz, yumuşak sert, kuytu tepe,hayat mevcudiyeti, ömür tasviri bir nehir kıyısına oturup olanları seyreylemek değil, o akıntı içindeki yerini kavrayabilmektir. Düşünde; her gün, her an durduğunda bile yürüdüğün yolu, ondan sıyrılarak değerlendirebileceğini sanıyorsan, bunu yapan fikrinin, aklının da o akışın bir parçası, nehirse suyu, evrense varlığı olduğunu unutma; ve elle tutamadığın gözle açıkça göremediğin hislerini, kavramlarını açıklamak için doğadan yaptığın tasvirlerin sınırlarını, açıklama noktalarını iyi çiz, nehirin aktığı yatağın sonsuz derinliği ve genişliğini yaptığın soyutlamadan hareketle kavra, ve sonsuz akışın sınırlı tasvirine anlamsız çizgiler, dışındalıklar çizme:
Ve nehir bazen coşuyor, zaman sanki ondan hızlı gitmiş ve akıntı zamansız olamayacağından, onun peşinden koşar gibi; ve bazen durağanlaşıyor, sonsuz zaman deryası içinde zaman kavranılamayacağı için. Nehir hiç düşünür mü? Adamımız olmayacağı nehrin kıyısında, olmayan çizgisinin sınırında ya da dışında neyi görüyor neyi kavrıyor? İnsan iradesi Tanrı iradesi mi ki, sınırların ötesinde sınırlara dalıyor yada bütün bir akıntının coşan ya da duran varlığını bütünsel olarak anlamlandırıyor.
BİLMİYORUM
Yine aynı terane mi? Aynı olan yaşananlar mı, yaşananlara bakış açısı ya da yaşananların seni getirdiği yer mi? Peki, aynı olan terane ne? başlığının adı “bilmiyorum” ama bilmediğin ne? “söyledim ya! ''bilmiyorum” peki,”bilmiyorum” sana ne ifade ediyor, hangi açılımı yaptıracak ki “ilham kaynağın” başlığın oluyor? “bilmiyorum! ” Eee! Yeter artık! Bu durum sonsuza kadar zincirlenebilir, ve bir açıdan sonsuzluk olan; ama bütünlüğünün, bireşiminin sonlu olduğu sen yine hay huyla zaman geçiriyorsun. Yapacaklarının adı, adresi, süresi, yeri, belli bir mekanı ve zamanı var. Onları kullanış, bir araya getiriş şeklinden rahatsızsın, ve de rahatsız olmak da bir; bir araya getiriş, kullanış olsa da, senin istediğin çerçevenin anlamını kavramak değil; çerçevenin içeriğini pratikle, elden geldiğince, göğü masmavi, toprağı kıpkızıl, denizi sap saydam resmetmek... ve bunu yapmaya çalışırken kazandıkların, en iyi ihtimalle, o da sadece “sihirli boyanın” kullanımına açılabileceğine inançsa, sorun aynı yerde değil: daha gelişmiş, farklılaşmış olgularla daha geri, basitleşmiş bakış açısı arasındaki “boyasız” çelişki. Birbirine bulaşamayan bu iki alan, doğal olarak, sorunlarının, sorularının ne konumunun, ne ayrı düştüğü, ne de aynılaştığı perspektiflerin belirlenmesine olanak veriyor. Ve yine felsefe, “geniş” felsefe... çerçevede yeni bir renk ortaya çıkıyor, ve aslında bu da içeriği zorunlu olarak içinde taşıyor; yalnız insan bu duruma düşmekle, yaşamını eziyet veren bir renksizlik olarak anlamlandırmaktan da vazgeçemiyor.
Kahretsin parantez, anti-parantez! Anlatmakta olduğum düşüncemi asgari düzeyde bile olsa anlamadım. Asgariliği belirleyen ne? bu da ayrı bir tartışma konusu; en azından, burada bu ana ait fikirlerin kaotik bütünlüğünü, kaba bir şekilde de olsa, bir fikir bağlantıları iskeletiyle inşa etmek anlamını taşıyabilir.
Nihayet! Yazımızın sonuna gelme zamanının sonuna geldik sayılır, ve işte anlamlı bir bitiş cümlesi, buyurun bu cümle daha doğrusu kelime ile,artık asgari bile değil imkansız da olsa
……..Belgeler eksik kalmıştı, tamamlanamayan bir çok şeyin ardından kağıt üstünde de durum kurtarılamıyordu ne yazık ki... Beklenilen her şeyin kusursuzca halledilmesi değildi zaten. Ama ortada belli kriterler doğrultusunda düzenlenmiş olması gereken bir doküman sorunu vardı, çözüm zamanı çoktan geçmişti belki, ama iyi bir bahane bulunması bir gereklilik değil Zorunluluk'tu... Bahane uydurma konusunda bir o kadar yeteneksizdi-kendisi baştan sona bahane- sorumlu kişi.´bana ne dedi’ umursamaz bir tavırla, umursamadığı - arzusuna dur diyemeyen- arzularıydı. Arzu: bir o kadar bütünleşik bir o kadar bölünmüş çoklu duygu, benlik... Birdenbire boşalınca libido yeni bir dolumu beklemeden hayatı boşlatır ademe ve bir zaman sonra kah zamanlı birdenbireler yalama olur çıkar, sür-e-git kalır varlığı... Vazgeçmişse bir kişi, yeni bir umudun rahmine niye yatar. Yatılan rahim değildir, öyle zanneder bir çukura düşmüş safi... Bahane bir açıklama değildir, ve nedense karşıdaki öznenin bunu böyle kabul edebileceği varsayılır. Bir çok insan gündelik masallara inanabilir, ilahî adalet karşısında ise sadece nefis susabilir: varlığına kendisini inandırmak için…Gerisi beyhude bir debelenmedir. Susmak ise anlamlı bir uğraşı… Bununla ilahî olan karşısında yalnızca susmalı demeyi kastetmiyoruz ama onu konuşmak onu çoğu zaman azaltır ve ama çok nadirdir ki bir iç sesle dinlemek onu çoğaltmasın. Bir cemaat dedikodusu içerisinde konuşulup dünyevileştirilen ilahî'ler yaşamı bir cehennem azabına çevirebilir,cennet sevdası koşuşturmacısında. Bazıları buna da gerek duymaz, kolayca bir inana (İnansızlık inanına da) bağlayıp bu işi, ipe un serebilir: yaşama karşı kendisini en ucuzundan pahalıya satabilmek için... Açıklamalar daha da uzatılabilir ve daha da uzayacak muhakkak,ama yeterli bahaneyi yaratamıyor sorumlu kişi ve kendi vicdanı baş yargıç olacağından bu vakada, durum vahim anlayacağınız, ki vicdan da başlı başına sorunlu bir kavram: ilahi olanla dünyevi olanın metazori, eski püskü,eksik bileşimi- birleştirimi…sadece bu değil hissedilen duyumsamanın, duygunun içerimi. Vicdanı anlamak için bu alana yoğunlaşmak gerekiyor, çünkü her şeyde olduğu gibi hissiyatla anlam arasında uzlaşıyı kuran bu alan: neyi nasıl hissettiğimiz. Ne ‘post yapısalcı metinsel idealizm’ ne de ‘yapısalcı indirgemeci organik-mekanik sistemcilik’. Debelenmesi devam ediyor sorumlu kişinin: asla dindirilemeyecek ızdıraptan kaçınma hevesi. Öyküye yoğunlaşsa daha iyi olacak: halledilemeyecek doküman sorunumuza ilahi ya da dünyevi olmasa da vicdani bir açıklama getirir inşallah, İlahi olan muhtemel kabullenmez bu durumu ama dünyevi olan arzularının belirimi belli bir dindirilmenin doyumunda benlik çatışmasına son vermese de süresiz şarj eder libidosunu ve atılımlı bir kişilik olur çatışmalı ya da çatışmasız varlığı. İşte sorumlu kişinin kendini hala inandırmaya çalıştığı masalı: her şeyin ilahi bir biçimde dünyevi olarak düzelebileceği hurafesi. Sadece ruhu özgürleştirmeye çalışmak lazım, libidoyu boş ya da dolu karşısına alabilecek cesareti devşirmek.....
2005 - Kaynaşlı
Gecenin en sevdiğim günün en sessiz vakti sokakta yürümenin aynı zevki vermemesi gündüzlerin daha da sıkıcı olduğu anlamına mı geliyordu. Sorulmamış hiçbir soru kalmadığına göre ilki dışında (!): ki sonu yoktu zaten, sebebini arayan embesiller miydik tüm evrenin, yanıt bulmak derdi değildi derdim arzumun, ama acıyı dindirmenin etkili bir yolu da bu, fakat her vakit ‘doğruyu’ gören irfan en fantezi hayalleri kurduruyordu avuntusuna. Felaket öncesinde gelir ufkuna ama önlem her zaman yetersiz kalır. Yaşam hep bir ünlem düşer dangalaklıklarına, mutlulukların sadece 'hatırası' anılır. Seni bensiz sevmem gerektiğini bilmiyordum, kavramış olsaydım bazı renkleri bu kadar gri kalır mıydı gönlümün hasleti ve severim bir an hiç farkındasız ve kör adımlarım felaketim olur, ömür boyu aşk acısından kaçmaya mahkum bedenim ruhumdan sıyrılmaya çalışır, bezgin ruhum bir süre sonra bedenimin tüm hücrelerine bulaşır, aşkı sevmez gönlüm aşık olduğum kişiye tapınır, tanrının gazabı hiç biri yanımda olmaz, nefretim o kişinin varlığının gölgesinde tüm varlığıma bilenir, aynı şeyleri yazar dururum yıllarca, arada hep bir virgül aynı anlamları dolanır.
Yatağımın sıcacık buğusunu kaybedeli yıllar oldu......................................................
Hiç bulaşmamalı elim bu işlere, ince işler fikrim kalın gövdeleri, bir süre sonra üşenir kabullenir gönlünde tarifsiz gölgeleri............................................
Ters yüz edilmiş pijamalar giymek ister misin
Kalıbın daraltısında biçemlere yüklenen özgürlük ifadeleri
Yoksunluktan değil tercihen dolaşmak
Yalın ayak tüm şehri
Uygun iklimi beklemek gerek
Belki, gereğin karşıtında hasta birisi
Yorgun gece yarılarımın canlı prensesi
Durgun duyarlılıklarımın barış esen sesi
Üzgün bulduğum zamanımsın
Anla isteriyi
Düzgün olacağım anımsın
Anla istenişi
Kafayı yedi
Kudurgan kedi
Sağa sola saldırmaktan
Önünü göremedi
17 Ocak 2001 - İstanbul
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!