Güneşin erken doğuşu kadar aşığım sana
Tuzla buz gibi hani
Daldan ayrılmamak için yalvaran yaprak
Bir damla yağmur, bir nefes gibi
O en acıklı sahnesinde ağlatan film gibi
Aşığım sana…
Önce bir sessizlikle başlar
Tek görüntü oluşur zihinde
Yakıştıramazsın hiçbir kelimeyi o ana
Zaman durur
Belki soğuk, parçalı bulutlu bir gündür
Güneş saklanmıştır ya grimsi bir bulutun ardına
Yüzyıl olmuş sanki seni görmeyeli
Saçlarına dokunmayalı
Sesini ince ince duymayalı
Bildiğim tek kelime varsa eğer
Başlamadan boğazıma düğümlenmekte
Düşünmekten yorulan beynim sende
Tam bir eylül havası var şu vakit
Yıllar olmuş gibi gelmiyor mu sana da
Dört mevsim değil sanki
Dört yıl geçmiş bu yağmurları görmeyeli
Ben sanki bir yıl değil
Bin yıl beklemiş gibiyim artık…
Aslan yelesinden bir kaydıraktı çocukluğum
Patatesin en kızarmış halinde fazladan mutluluk
Çöp tenekesinden fırlayan her kedinin
Korkutan neşesi vardı yanaklarımda
Sokağın tam ortasında
O tüylü çılgın kediyi
Bir paket sigaraydı tek sorun
Ve yakacak bir kutu kibrit
Eskiden olduğu gibi sağlıklı
Şimdi olduğu gibi özgürce değildi
Sanal maceralar arıyorduk puslu sokaklarda
Pus gitti
Yalancı gidişlerle dolu yüreğim
İçinde paramparça anılarla
Bir kadının duruşu var gözümün önünde
Bir de kandıran bakışlarındaki ihanet
Sonsuzluk kadar derin boşluğu
Doldurabilecek bir şey var mı şimdi
Yelkenler paçavra olmuş bu lodosta,
Salma deli divane,
Eğer aşılacak bir okyanus varsa bile artık,
Okyanus fazla bana,
Deniz olsa da çok zor,
Halatları çözmem zor,
Adapazarı – Haydarpaşa tren seferlerinin
Hereke denilen kasabasına uzanıp
Fahiş bir rolle başladı bu roman
Aslında daha öncesi var
Suyu inekler tarafından savurganca içilmiş bir derenin
Öleceğimi söylemeyin bana, biliyorum.
Hele yaşlanacağımı hiç, görüyorum.
Her şeyi öğreneceğimi de, büyüyorum.
Bana özlemi anlatın,
Ağlayamıyorum.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!