Sevdikçe sararıverir kalbindeki sarmaşıklar,
Ufak tefek olsalar da bir hayli karmaşıklar.
Derbeder olmuş yürekler, ayrılığa alışıklar,
Erken çöken kış akşamında, nerede bu ışıklar.
Her yaprak dökülür, kırık bir feryat gibi,
Her dalda saklanır sessiz bir hayat gibi.
Sararıp soluyor umutlar mevsimle birlikte,
Nerede kaldı ışıklar, hüzün hangi dilde?
Soldukça günyüzüne çıkar kalbindeki sarmaşıklar,
Umutsuz yaprakların hüznü, düşlerde karmaşıklar.
Kuraklığa boyun eğmiş devasız topraklar,
Elma ağacının gölgesinde buluşur tüm aşıklar.
Kayıt Tarihi : 15.5.2022 02:51:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiiri yazarken, içimde bir şeyler kırılıyordu. Belki bir sevdanın son nefesiydi, belki de geçmişin üzerimde bıraktığı ağır izler. O an, kalbimde bir sarmaşık büyüyordu; sevdikçe sararan, dallarıyla ruhumu boğan bir sarmaşık. Sevgi bazen insanı ayakta tutar, ama bazen kökleri o kadar derine iner ki, orada bir yara açar. Yazarken bunu düşündüm: Sevmek neden hem bu kadar güzel hem de bu kadar yıkıcı? Bir ayrılığın ardından sarmaşıklar gibi karmaşıklaşır insanın hisleri. Dalları bir araya gelir, ama kopar dağınık anılardan. Ufak tefek görünür her şey başta; anılar, bakışlar, birkaç kelime… Ama sonra o ufak tefek şeylerin nasıl devasa bir yük olduğunu fark edersiniz. Her ayrılık insanın içinde bir düğüm atar, her hatırladığınızda sıkışan bir düğüm. İşte bu şiir, o düğümlerin içinden geldi. Kış akşamlarının erken çökmesi, yalnız kalan bir insan için tarifsiz bir karanlıktır. O karanlık, ışıkların birer birer kaybolduğu bir hikaye anlatır. Ben de o hikayenin içinde kendimi kaybetmiştim. Ayrılık, insanı sessizliğe mahkum eder. Her kelime bir yük olur, her nefes bir sitem. Kış akşamında o soruyu sormadan edemezdim: “Nerede bu ışıklar?” Bir zamanlar benim için parlayan, bana umut veren o ışıklar nereye kayboldu? Yoksa gerçekten hiç var olmamışlar mıydı? Her yaprağın dökülüşü, içimde bir hatırayı götürüyordu. Yapraklar sessiz bir isyanla toprağa düşer. Ben de içimde sessiz bir çığlık attım o yapraklar gibi. Ama bu isyanın bir faydası var mıydı? Hayır. Her dalda bir geçmiş saklıydı, ama o geçmişi geri getiremezdim. Bazı şeyler, hayatın üzerinde asılı duran yapraklar gibi, solmaya mahkumdur. Tuttuğunuzda elinizde kalır, ama bıraksanız bile bir yerlere savrulur. Yazarken fark ettim: Zaman her şeyi solduruyor. İnsan ne kadar tutunmaya çalışsa da, ne kadar çırpınsa da, mevsimler gibi içimizdeki umutları da değiştiremiyoruz. Sararan her yaprak, bir hayalin ölümünü anlatıyordu. Sararıp solan yalnızca yapraklar değildi; o hayaller, o rüyalar da benimle birlikte soluyordu. Hüzün işte burada, tam bu noktada dilini gösterdi. Son dizeyi yazarken içimde büyük bir boşluk vardı: “Hüzün hangi dilde?” Bu, yalnızca bir soru değil, aynı zamanda bir haykırıştı. Hüzün evrenseldir; hiçbir çeviriye ihtiyaç duymaz, hiçbir kelimeye sığmaz. O gece hüzün benimle konuştu. Kelimelerle değil, sessizliğiyle, soğuk kış akşamının verdiği ağırlıkla. Bu şiir, ışıklarını kaybetmiş bir kalbin hikayesidir. Bir ayrılık, bir bitiş. Ama belki de tam da bu yüzden, bir başlangıçtır. Sarmaşıklar gibi karmaşık duyguların arasında sıkışmış, ama hâlâ nefes almaya çalışan bir ruhun çığlığıdır. Ve ben o sarmaşıkların içinde, hâlâ kayboluyorum.