SANTEK - Ahenk içinde Şiiri - Mehmet Çoban

Mehmet Çoban
1967

ŞİİR


13

TAKİPÇİ

SANTEK - Ahenk içinde

Bir görev düşer
Düşüme, düşünceme
Hayallerime, eylemlerime

Aklımdan, kalbimden
İnancımdan, düşüncemden
Beni yaratan Allah’tan
Doğal olan insanlığımdan

Sorumluyum görevime
Aklıma, kalbime, kendime
İnancıma, insanlığa, yaşama
Dünden bugüne, bugünden yarına

Bana verilen yetkiler içinde
Doğayla, insanla paylaşım içinde

İnsan gibi, insanlığın içinde
İnsan gibi, doğallığın içinde

Bencil, çıkarcı yaklaştığımda
Çelişkiler doğar sorumluluklarımda

Bir yalan, bir riya
Kavurur hayat arenasında

İnsanlık dışı her hareketime
Bahaneler üretirim kendimce

Ben olabilmek özümde
Kişiliğimde, kimliğimde

Sorumluluk taşımaktır özümde
İnancımla, aklımla, eylemlerimle

Ufkum açılır bu özlerle
Süsler gelecekleri ahenk içinde

24.09.2008 - İzmir

Mehmet Çoban
Kayıt Tarihi : 24.9.2008 00:04:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


GÖREV / YETKİ / SORUMLULUK GÖREV İnsanlığın önemli olgularından biri hayatının anlamlı olmasıdır. Hayatın anlamlı olması elbet düzenli, disiplinli bir yaşamla sağlanabilir. Yaşamın ilkeleri, kuralları, idealleri, hedefi yaşama anlam kazandırır. Günün tabiriyle misyonu olmayan, vizyonu olmayan bir hayat anlamsızdır. Misyon amaçlar doğrultusunda görevler yüklenmeyi… Vizyon ise geleceğe yönelik idealler ufkunun genişliğini belirlemektedir. Bireysel olarak insan… Çoğunluk olarak cemaatler, kuruluşlar, şirketler, örgütler, partiler… Toplum olarak, devletler, ırklar, ideolojiler, dine inanan topluluklar… Yüklendikleri misyon ve vizyonlara göre yaşamlarını anlamlandırırlar. Hemen hiçbir yerde başıbozukluk sevilmez. Özgürlük kavramında kendini en özgür hissedenler bile, özgürlüklerinin dile getirilmesinde, belirli kavramların kendilerini disipline ettiklerini ifade etmek zorunda kalırlar. Salt başıbozukluk… Kuralsızlık… Disiplinsizlik… İnsanın veya toplumların yaşamında, pimi çekilmiş bombalar gibidirler. Ne zaman nerede patlayacağı belli olmaz. Patlarsa neler olacağı da belli olmaz. Bireysel olarak insanın, toplumsal olarak insanların hayatlarının anlamlı olmasını sağlayan olgulara, yüklendiği misyondur denilmiştir. Yüklenilen misyon onlara vizyon kazandırır. Yani bir gelecek, ufuk, çizgi kazandırır. Görev yüklenmek… Üzerinde durulması gereken önemli bir olgudur. Görev yüklenmek bazı konuları gündeme getirir ki, bunlar, Görev, her hangi bir konuda yetkilendirmeyi gerektirir. Görev, düşünülen ve yapılanlarda sorumluluklar üstlenmeyi gerektirir. Böylece üçlü bir konu bütünlüğü karşımıza çıkar. Görev / Yetki / Sorumluluk… Görev insanın, insanların, toplumların yapacakları / yapmayacakları kurallardan oluşur. O nedenle görevleri 1. Birey 2. Aile 3. İnsan grupları (birden fazla insanların oluşturdukları, ticari, sanayi kuruluşlar, sivil toplum kuruluşları, dernekler, odalar, partiler vs.) 4. Toplum 5. Devlet Katmanlarında ele alabiliriz. Birey tek başına hayat yaşıyorsa, elbette kendisini ve doğayı ilgilendiren konularda görevler yüklenerek hayatını yaşayacaktır. Ama birey birden fazla insanla birlikte yaşıyorsa o zaman, insan / insanlar / doğa ilişkileri üzerine kurulan bir düzenleme neticesinde görevler üstlenecektir. Böyle bir durumda, birey olarak herkesin kendi düşünceleri, inançları olduğu gibi, birlikte yaşama düşünceleri, inançları da olacaktır. Toplumda görev alarak hayatlarını yaşayan, birey, aile, gruplar, toplum ve devlet, ilişkiler düzeninde birbirini tamamlayan olgulara sahipse o zaman, olgun, kemale eriştirilmiş kurallar topluluğundan söz edilebilir. Zira kurallar topluluğu insanlara görevlerini belirler. Birey, aile, gruplar, toplum, devlet neleri yapacak? Nelere nasıl uyarsa ahenk kurulacak? Hangi kurallarla bireysel, toplumsal adalet ilkeleri kazanım olarak hayatta anlam kazanacak? Bütün bunlar görevlendirme / görevlenme olgusunun ana ilkeleri olarak karşımıza çıkar… Birey, aile, gruplar, toplum kendilerini görevlendirecek kuralların adalet doğurmadığına inandıklarında, çelişkiler başlayacak. Çelişkiler ise, İstemeyerek yaşamı / dolayısıyla anlamsızlığı İkiyüzlü bir yaşamı / dolayısıyla riyakârlığı doğuracaktır. Görevlendirmede dayatma / yani bireye, aileye, gruplara, topluma kuralların dayatılması Toplumda adaleti sağlamazken, üstelik ikiyüzlülüğü de topluma hediye edecektir. İkiyüzlülük temelde, toplumdaki dayatmaların sonucu ortaya çıkar. Ailede, okulda, işyerinde, toplumda, devlet yasalarındaki dayatmaların hepsi, insanları ikiyüzlülüğe sürekler. Böyle olunca; Elbette istenmeyerek yaşanan Elbette ikiyüzlü olarak yaşanan Hayatın anlamlı olduğundan söz edilemez. Hangi alanda olursa olsun, yaşama istem dışılık, ikiyüzlülük girdiğinde orada anlamsızlık hâkim olacaktır. Aile bireylerinin / istem dışı / ikiyüzlü davranışlar içinde olması Derneklerin / şirketlerin / odaların / partilerin / sivil toplum kuruluşlarının / istem dışı / ikiyüzlü davranışlar içinde olması Toplum genelinin / toplumsal kurallara istem dışı / ikiyüzlü yaklaşıyor olması Nedeni ile insanların yüklendikleri görevlerin artık bir anlamı kalmaz. Böyle bir durum görevlerin belirlenmesi / Görevlendirme adaleti yerine zulüm doğurmuş olacaktır. Konuyu görevin kaynakları açışından incelersek, görevlendirmeler; Bireyin aklından Toplumsal akıldan Tarihsel akıldan Güçten (= siyasal / ekonomik / aşiret / etnik / sosyal sınıflardan / dinden vs) Vahiyden Olabilir. Günümüzde en çok tartışılan konulardan birisi, görevlendirme kaynaklarının Tanrı / akıl ilişkilerinin boyutudur. Salt aklın öne çıkardığı görevlendirmeler / ateist olguların ulaştığı kaynaktır ki, aklın üretimleri temel kaynak olarak görülür. Salt vahyin öne çıkardığı görevlendirmeler / İlahi kitapların oluşturduğu inancın ulaştığı kaynaktır ki, vahiy görevlendirme kaynağıdır, aklın üretimleri vahiy kontrolündedir. Seküler aklın öne çıkardığı görevlendirmeler / Dinsel inancı ret etmeyen, ancak dünya yaşamını akla göre kurallaştıran, vicdani sorumluluklarını dinde bulmaya çalışan anlayıştır. Gönümüzde seküler anlayış öne çıkmaktadır. Tarihin akışından gelen çeşitli yorumlar genelde şöyledir… Tarihte dine inananların yanlış uygulamalarının doğurdukları zulümler insanları seküler anlayışa itmiştir. Çağımızda seküler anlayış, modern, akılcı bir tutum olarak öne çıkarken, henüz kendi içindeki dengeleri de kurabilmiş değildir. Bireyin, ailenin, toplumun, devletin laikleşmesi olarak öne çıkan seküler anlayışın, uygulamalardaki çelişkileri henüz tutarlı davranışlar netliğine ulaşmayı engellemektedir. Belki de çelişkinin kaynağı ikilemli oluşundandır. Zira seküler anlayışta, inancı kaynağı vahiyle / aklın üretimleri çatıştığında, aklın üretimlerinin tercihinin yaşamda öne çıkarılması, işin derinliğinde vicdan sorgulaması yaptırmaktır. Vahiy denetiminin zayıf olduğu vicdan olgusu, aklın yönetimini daha çok hisseder. Böyle bir durumda vicdan daha çok akli üretimlerin etkisinde kalır. Her akıl kendi üretimlerine göre vicdan oluşturmaya başlar. Böylece, her bireyin kendi vicdanı oluşur. Vicdan olgusunun bireysel oluşu, toplumsal olarak denetimsiz oluşu, karışıklıkların nedeni olarak görülebilir. Her birey kendi içyapısında, görevlendirme / görev alma / görevleri aksatma / görevleri yapmama konularında kendini rahatlatabilir. Bugün seküler düşünüşü, yaşamı öne çıkaran toplumlar böyle bir rahatlamanın içinde, birbirlerine ters düşmektedirler. Zira birey bazında her birey, kendi olgularını, yaşamını, vicdanında rahatlatırken… Toplumu oluşturan sınıflar, gruplar, kendi olgularında vicdanlarını rahatlatırken... Kendisi gibi olmayanları vicdansız görebilirler. Nitekim toplumdaki çatışmalara baktığımızda olan budur. İnsanlık tarihi değişik süreçlerden geçerek bugünlere geldi. Elbette bugünlerin özetiyle de yarınlara gidecektir. Müslümanların din kaynağı kur’an, adaletin gerçekleşmesi, zulmün ortadan kaldırılmasında vahyin görevlendirme kurallarının temel olduğunu vurgular. Allah’a inandığını söyleyen insanların tümü ilkesel olarak gerçeğin böyle olduğuna inanıyorlar. Ancak bu inançlarının yaşamdaki görevlendirmelerde var olduğu söylenemez. Seküler anlayış, Müslümanların inançlarındaki bu temeli değiştirmiştir. Müslümanlar temelde vahyin görevlendirmelerinin doğru / adil olduğuna inanmalarına rağmen, yaşamlarını vahyin dışında kurmuşlardır. Onun için bugün birey, aile, sınıflar, toplum, kendilerini Müslüman olarak tanımlarken, yaşamları vahiy dışında kuruludur. Fakat bir farkla… Kurulan vahiy dışı yaşamların içinde vahiy kaynaklı görünümler vardır. Yaşamın temelini ilgilendirmeyen konularda vahiy kaynaklı kurallar seküler anlayıştaki insanların yaşamlarını süsler. Zira seküler anlayıştaki temel kural, yaşamın kuralları vahiy değil akıl kaynaklıdır. Vicdan vahiyden destek alır. Ancak vicdan vahiyden destek alırken, vahyi temel olarak görmez. Görevlendirme / görevlendireni doğurur Yaşamda görevlenen insanlara bu görevleri kim vermektedir? Konuyu incelediğimizde, görevlendirenleri, 1. Bireyin kendi kendini 2. Aile reisleri / ana baba / büyükler 3. İnsan grupları (birden fazla insanların oluşturdukları, ticari, sanayi kuruluşlar, sivil toplum kuruluşları, dernekler, odalar, partiler vs.) 4. Toplumsal kurallar / Örf / gelenek 5. Devlet / yasalar 6. İlah (Tanrı) / Allah Olarak görebiliriz. Bugün konuyu görev tanımı / görevlendirme yapan yetkililer açısından ele aldığımızda, konu oldukça geniştir. Ancak bazı açılardan özetleyebiliriz. Görev tanımı / görevlendirme yapanlar 1. İnsan 2. Toplum 3. Tarih 4. Güçlüler 5. Devlet 6. Allah Günümüzde devlet erki, vatandaş olarak bireyin, sınıfların, toplumun görev tanımını yaparak görevlerini yasalarla belirler. Ancak günümüzde, tartışmaların en şiddetlisiyle, devlet / derin devlet olguları erkin kaynağında şüphe doğmuştur. Tarihte görülen, sermaye / bilim adamları (eski tabirle hamanlar = büyücüler / din adamları / günün tabiriyle aydınlar) / siyasal gücü elinde tutanlar / askeri güçler… Aynı şekilde günümüzde de egemenliğini, görev tanımları / görevlendirmelerde sürdürmektedir. Çağımızda iddia edilen, egemenlik halkındır ifadesi ne yazık ki, sanıyorum hiçbir toplumda tamamen gerçekleşmiş değildir. Görünen o ki, görev tanımlarını / görevlendirmelerini daha çok güçler yapmaktadır. Özellikle ekonomik, askeri güçlerin erki, bütün ideolojilerin temelini dinamitlemektedir. Müslümanların inanç temellerinde ise, görev tanımlama / görevlendirme Allah’a aittir. “La ilahe illallah”, “Allah’tan başka ilah yoktur” veya günün anlatımıyla “kullara kulluk yasaklanmış, insanlar ancak Allah’a kul olacaklardır” ifadesiyle, görev tanımlama, görevlendirme yetkisi Allah’a aittir. Bu özlerin hayatta var olduğuna inanmak Müslüman için önemlidir. Ancak gerçekten böyle midir? Müslümanların tarihinden gelen olgular… Günümüzde gelişen olgular… Müslümanların başına gelen olumsuz gelişmeler… Hepsi birleşerek, Müslümanları Allah’tan, Allah’ın yüklediği görevlerden ayırmıştır. Müslümanların görev tanımlarını / görevlendirmelerini Allah değil, Mezhepler / Mezheplerin fetvaları Şeyhler / şeyhlerin egemen olduğu tarikatlar Cemaatler / Cemaatlerin ilkeleri kuralları Siyasi partiler / parti liderlerin kuralları Bireyin / İnsanın kendi arzu ve hevesleri Çalışma koşulları / Çalışma hayatındaki şartlar kurallar Toplum / toplumların örfleri, adetleri, gelenekleri Devlet / Devletin din tanımı, yasaları Belirlemektedir. Dolayısıyla ilkelerde iddia edilenleri aramak sanki samanlıkta iğne aramak gibidir. İzlediğim hayat olgularında, salt akılcılığın, seküler anlayışın, vahiy kaynaklı anlayışların kendilerini toplumda net temsil edemediklerini görmekteyim. Her biri kendi çelişkilerinde toplumda birbirlerinden etkilenerek yaşamlarını sürdürmektedirler. Çağda çok net olarak ortaya çıkan tek şey, çıkardır. Çıkar güçlerinin ortaya çıkardığı egemenliktir. Güçler her türlü çıkarlarını korumak için, görev tanımlama / görevlendirme konusunda oldukça yetki sahibi gibidirler. Onlar sanki gizliden gizliye egemenliklerini sürdürürler. Onların egemenlikleri, inanç, ideolojik bütün ilkeleri, tanımları, misyonları, vizyonları altüst etmektedir. YETKİ Yetki; görevlenme sonucunda gelen güçtür. Yani görevlendirilenlerin görevlerini yapması için, görevlendirme yapanlar tarafından kendilerine yetkiler verilir. Görevlenenlerin kendi kendilerine görev üretmeleri mümkün olmadığı gibi, yetki de üretemezler. Ancak çağımızdaki en büyük hastalıklardan birisi de budur. Görevli kılınanlar kendilerine “durumdan vazife çıkarmak” gibi anlayışlarla görevler edinirlerken, aynı zamanda kendilerini yetkili olmadıkları konularda yetkilendirirler. Toplumu gözlediğinizde bireylerin her konuda kendilerini yetkili gördüklerini… Yetkili gördükleri için her konuya parmak bastıklarını göreceksiniz. Maç seyreden seyirci kendini antrenör olarak görevlendirmiştir… / Yetkilendirmiştir… Bir siyasi partiye oy veren kişi kendini parti ilkelerini, kurallarını koyan olarak görevlendirmiştir… / Yetkilendirmiştir… Çalışanlar görevlerin dışına çıkmış, artık şirketin yönetimine el koyan mantık içine girerek kendilerini yöneticilikle görevlendirmişler / yetkilendirmişlerdir… Bir derneğe üye olan kişi ertesi günü kendini dernek başkanı olarak görevlendirmiştir / yetkilendirmiştir. İdeolojilere inananlar birey olarak her an ideolojilere yeni katkılarda bulunarak kendilerini ideolog olarak görevlendirmişler / yetkilendirmişlerdir. Dine inananlar kendilerini ilah / tanrı yerine koyarak, kendilerini din ilkeleri ve kuralları koymakla görevlendirmişler / yetkilendirmişlerdir… Toplumda her şey birbirine karışmış olarak görünmektedir. Tabi bunları insanlar direkt ifade etmezler. Ancak düşünüş biçimi, algılayış ve uygulayış biçimi böyledir. Olaylar sözlerden çok özde hayata böyle yansır. Kim hâkim, kim savcı belli değildir. Kim çalıştıran, kim çalışan belli değildir. Kim yönetici, kim yönetilen belli değildir. Kim ilah / tanrı, kim kul belli değildir… Böyle bir karışıklık, insan ilişkilerinde adaleti ortadan kaldırarak zulüm doğurmaktadır. SORUMLULUK Sorumluluk insanların yetkileri doğrultusunda görevlerini yerine getirmeleridir… Bilindiği gibi, insanlar üzerlerine düşenleri yaptıkça ilişkiler düzeni ahenkli çalışmaya başlar. İlişkiler düzenindeki ahenk, insanlara adalet, mutluluk getirir… Ancak görevler yerine getirilemiyorsa o zaman düzenin ahenginden söz edilemez. Böyle bir durumdan da adalet, mutluluk doğmaz. Sorumlulukları yerine getirmeme olgularını gözden geçirdiğimizde, 1. Nedensiz 2. Nedenli Olarak iki açıdan inceleyebiliriz. Nedensiz görev yerine getirmeme, 1. İsteksizlik 3. Sorumsuzluk 4. Başkasına yıkmaya çalışmak 5. Bahane üretme Olgularında ele alabiliriz. Nedenli görev yerine getirmeme 1.Bilgisizlik. 2.Görevlere inanmama 3. Başka yerde bulunma (görev yeri dışında olma) 4. Hastalık 5. Olumsuz şartlar 6. Ortaya çıkan engeller İçinde yaşadığımız dönemde, görevleri yerine getirmeme konusunda nedensiz görev yerine getirmemeler öne çıkar… Bugün devlet veya resmi kurumların çalışanlarının görevlerine bakış tarzı ile özel sektör çalışanlarının görevlerine bakış tarzı aynı değildir. Özel sektör, devlet veya resmi kurumlarda elli kişinin yaptığını, on kişiye yaptırabilir. Aradaki bu fark, devlet veya resmi kurumlardakilerin nedensiz olarak görevleri yerine getirmemelerinden kaynaklanır. Böyle olunca devlet veya resmi kurumlar gereksiz olarak çok çalışan alırlar. “Niye ben yapıyorum, o yapsın”, “Öf bu kadar işin hepsini ben mi yapacağım? ” Gibi beylik bakış… Beylik sözlerle ortaya çıkan anlayış, sorumlulukları yerine getirmeye temel engellerdir. Ancak bu engeller işin doğasında var olan değil, insanın zaaflarından, sorumsuzluğundan kaynaklanan engellerdir. O nedenle doğal, esas engel değil, nedensiz olarak nitelenmelidir. Günümüzde bütün kurum ve kuruluşların başları, görevlerin nedensiz yapılmamasıyla derttedir. Aileler de bir kurum olarak aynı sorunlarla sıkıntı içindedirler. Konu Müslümanlar açısından daha vahimdir. Zira Müslümanlar Allah’ın kendilerine yüklediği görevleri yapmamaktadırlar. Yaptıklarında ise oldukça geçiştirici anlayışa sahiptirler. Yani Allah’a ait görevlerini yaparken usulüne uygun değil, öylesine yaparlar. Neden yapamadıkları / yapmadıkları konusunda düşünmeye başladığımızda, Nedenli olarak Müslümanların görevlerini yerine getirmemesi bakalım, Bilgisizlik; ne yazık ki günümüzün modası… İnsanlar her konuda kendilerini yetiştirirken, konu din konusuna gelince cahil olmayı yeğliyorlar. Üstelik bundan hiç utanmıyorlar. Üstelik meziyetmiş gibi de söz edebiliyorlar. Diğer sayılan haklı nedenler Müslümanların hayatında var olsa da olmasa da çok önemli değil. Örneğin, seferi olmak… Bu nedenle oruçta veya namazda farklılık yapmak gibi bir lüksleri yok. Zira zaten tutmuyorlar, kılmıyorlar. Hastalık, olumsuz şartlar, ortaya çıkan engeller de bu açıdan ele alınabilir. Nedensiz görevleri yerine getirmeme Müslümanların hayatında daha çok öne çıkıyor. Gerçekten bugün Allah’a ve dinine inandım diyenlerin, Allah’ın emirlerini yerine getirmemelerine bakıldığında inançları tartışılabilir. Gerçekten inandığı her şey için canını dahi verecek nitelikte olanların, konu Allah’a ait görevlere gelince umarsızlık içindedirler. Futbol maçı seyretmek için gösterilen fedakârlıklar… Eğlenceler için çırpınışlar… Bir şarkıcının konserine gitmek için fedakârlıklar… Orada çılgınca kendilerini kaybetmeler… Ticari, sosyal, siyasal çıkarlar için ölümüne kavgalar… İnsanların gerçekten nelere iman ettiğini göstermektedir. İnsanlar kendi arzularına, heveslerine, çıkarlarına sorunsuz, sonsuz bir şekilde inanırlar. Laftan öteye gitmeyen, sözden öze inmeyen bir imanla Allah’a, dinine, dinin kurallarına inanırlar. Vicdanlarında inançları vardır. Kalpleri ne yaparlarsa yapsınlar tertemizdir. Aslında insan hayatında neyi arzulayarak yapıyorsa ona inanıyor değil midir? İşte bu soruya kim dürüstçe cevap verebiliyorsa, o onun inandığından ibarettir. Benim gördüğüm bu gün, insanların kendi nefisleri tanrılaşmış, çıkarları da din olmuştur. Görevleri yerine getirmede isteksizlik, sorumsuzluk ayyuka çıkmıştır. Sorumlulukları başkasına yıkmak temel modadır. Eğer insanın yapılacak işte çıkarı yoksa hemen o işi başkasına devretmeyi düşünür. Ama herhangi bir konuda çıkarı varsa en önde koşar. İşte bu çok önemlidir. Bugün toplumda bir sürü sorundan söz edilir. Yalancılık, riyakârlık, fuhuş, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sorumsuzluk, çıkarcılık… Peki, düzelmenin sırrı nedir? Eğer biz bunları gördüysek kendimizi düzeltmemiz gerekir. İşin doğrusu budur... Ancak böyle olmaz… Kendimizi düzeltme yerine, sürekli şikâyet etme, başkalarını suçlama, işimize geliyorsa, şikâyet ettiğimiz her şeyi çaktırmadan yapma hayatımızın bir parçası olur. Sanki isteriz ki, başkaları düzelsin, biz işimize bakalım. Gemimizi bu şekilde yüzdürmeye devam edelim. Allah için dosdoğru mu olunacak, başkaları önce olsun bakalım… Allah için fedakârlıklarda mı bulunulacak, başkaları önce olsun bakalım… Allah için gerçekler mi söylenecek, başkaları önce söylesin bakalım… Yani kendimiz şikâyet ettiğimiz kurulu düzenden vazgeçmeden, önce başkalarının düzelmesini isteriz. Zira biliriz ki, her şey bozukken, düzgün değilken, düzelmek başa bela getirir. Zira çıkarı için düzeni bozanlar, çıkarları için, düzelenleri harcayabilirler. Zira çıkarcılar ancak kendi çıkarlarına göre yönlendirilmiş bozuk bir düzende çıkarlarını sürdürebilirler… Onun için çıkarcıların çıkarlarına düzelerek taş koymak, hiçte akıllıca bir iş değildir. Böyle bir şey enayiliğin daniskalığın ta kendisidir. Akıllı insan, aklı başında olan insan, hiçbir zaman böyle bir hataya düşmez. Öyle değil mi? İşte bu bakış, sorumluluklara karşı, sorumsuzluğun en temel imanlarından biridir. Sapkın, şaşırmış, nifak içinde olan, münafıkça bir iman… Bahane üretme, sorumlulukları yerine getirmeme, getirmek istememenin en temel yöntemlerinden biridir. Günümüzde Müslümanlar düşüncelerini, hayatlarını Allah’a göre oluşturmamaktadırlar. Böylece görevlerinden kaçmaktadırlar. Böyle bir durumda Müslümanlar ne yapıyorlar? Böyle bir durumda Müslümanlar sürekli bahaneler üretiyorlar. Bu konuda tespitlerimi şöyle sıralayabilirim… Hemen cahilliğimiz öne çıkarılıyor… Cahilliği yenmek için sürekli kur’an çalışmaları adı altında haftalık çalışmalar başlıyor. Ama bir türlü kur’an öğrenilemiyor... Dini öğrenmek için sürekli çalışmalar yapılıyor… Kitaplar okunuyor… Ama bir türlü din öğrenilemiyor. Dinin en basit kuralları olan, Yalan söylememek, Riyakârca davranmamak, İkiyüzlü olmamak, Hırsızlık etmemek, Dedi doku etmemek, İftirada bulunmamak, Haksızlık yapmamak, İnsanlara iyilik etmek, Sevgi dolu ve şefkatli olmamak, Sürekli etrafa kin ve nefrat kusmak. Çalışanların haklarını yememek, Yoksula, yetime sahip çıkmak İçki içmemek, Kumar oynamamak gibi, Herkesin bildiği, hatta Müslüman olmayanların bile bildiği bu kuralların Müslümanların hayatlarında olumsuzların var olması / olumluların olmaması, ne ile açıklanabilinir ki? Günümüzde Müslümanlar kendilerine her türlü bahaneyi uydurabiliyorlar. Kimi, öğreniyoruz, ilim yapıyoruz diye hayatını Kur’anı, dini anlamaya veriyor. Ama anlayamıyor, hayatına uygulamıyor. Kimi, en güzel din bizim dinimiz diyor. Ama o güzel dinin kurallarına hayatında yer vermiyor. Ne kadar pislik olarak tarif ettikleri varsa onlarla hayatını süslüyor. Böyle bir durumda akla düşen ne olabilir ki? Böyle bir durumda gerçekten insana düşen ne olabilir ki? Veya her zaman insanları iyiliğe güzelliğe çağıran Allah’a düşen ne olabilir ki? Görünen odur ki, görevler / yetkiler / sorumluluklar konusunda insanların düzeni yoktur. İnsanlar çıkarları doğrultusunda istediklerini istediği gibi yapma eğilimindedirler. Çıkarlar uğruna, “Kraldan fazla kralcı olmak” kuralında hareket etmek etik davranış olarak karşımıza çıkmaktadır. “Ey insan sanma ki, hayatın böyle oyunda oynaşta geçecektir. Elbet yaşanan sorumsuzlukların hesabı olacaktır. Bilseniz, dünyada başınıza gelenler aslında bir hesaplaşmadır. Ancak bilin ki, büyük hesaplaşma dünya hayatının sonundadır”

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Burhanettin Akdağ
    Burhanettin Akdağ


    Ben olabilmek özümde
    Kişiliğimde, kimliğimde

    Sorumluluk taşımaktır özümde
    İnancımla, aklımla, eylemlerimle

    Nevi şahsına münhasır olmak, her insan için olmazsa olmaz kavramdır. Aslolan bunu yüreğinde korkusuzca öncelikle ve her zaman kendisine haykırabilmektir.

    Bir başkası ne demiş, ne dermiş, nasıl görürmüş felsefesi değil midir bizleri bunca yılın gerisine çağın karanlıklarına yuvarlayan.

    Dizeleri okurken insan kendisini buluyor ve sorguluyor henüz şiir sona ermeden.

    Şiirin evrenselliği budur, içine girebilmek derinliklerinde yüzebilmek.

    Tebrikler dost, güzel çalışmaydı.

    Selam ve sevgiyle.

    Cevap Yaz
  • Muhiddin Ateş
    Muhiddin Ateş

    yüreğinize sağlık

    Cevap Yaz
  • Mehmet Gözükara
    Mehmet Gözükara



    Dillerine sağlık.

    Paylaşım için teşekkürler

    Mehmet Gözükara

    Cevap Yaz
  • Ali Işık
    Ali Işık

    ben olabilmekten daha zor bir şey var mı..

    Cevap Yaz
  • Hamiyet Göz
    Hamiyet Göz

    hikayesi ile bütün bir şiir okudum kutlarım papatyalar yüreğinize

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (35)

Mehmet Çoban