Sancar Can Şiirleri - Şair Sancar Can

Sancar Can

Zaman zaman beni yoklayan karanlık duyguların birindeyim yine. Ruhum çekilmiş gibi, hiçbir şey yapmak istemiyorum, içimde hiçbir istek yok. Yaptığım şeyler bile belki “mış gibi yapmak” tan öte bir şey değil. Adeta zamanını doldurmaya çalışan ölü bir bedenim. Hayatın bir avuntu, bir oyalama ya da kendini kandırma – artık her ne boksa – olduğu hissi üzerime çöküp duruyor. Hayatın gerçeği bu olamaz diyorum ama günbegün ansızın bu düşünce benliğimi sarmalıyor. Ve hayatımın geri kalan birçok anında ne yaparsam yapayım ya da her kime dönüşürsem dönüşeyim bu duyguyla yüzleşeceğimi, en çok da bu duyguyla savaşacağımı biliyorum. Mutlu bir anımı yakalayıp o anda donsam… O anın içinde kaybolsam, tüm karamsar duygularımı silip atsam… İçime bir zehir gibi bu karamsar duyguları akıtıp giden her kimse/neyse lanet okusam… Ben lanet okumayı bilmiyorum ki… Biliyor muydum?

Günler sanki hep böyle geçip gidiyor. Birbirinin aynı olan günler… Gün artıkları mı demeliyim yoksa? Bir iyi, bir kötü günler… Bir tarafta her şeyi bir kenara bırakıp ayağa kalkan ve hayata devam etmek zorunda olduğunu bilen benliğim; bir tarafta beni boğup duran, üzerime karabasan gibi oturan başka bir benliğim. Nihayetinde hiçbir şey yapmak istemeyen, hayatın içinde asılı bir ben…

Hiçbir şeyi boş veremiyorum, hiçbir şey yokmuş gibi davranamıyorum, yaşadıklarımı unutamıyorum. Ben bir insandım, insan müsveddesi değildim ki bunları başarabileyim. Bir kalbi kırıp hiçbir şey olmamış gibi davranamazdım; bir insanı mutsuzluk içinde bırakıp hayatıma kaldığı yerden devam edemezdim; birini sömürüp, kullanıp vicdanım yokmuş gibi yaşayamazdım; birine yok yere en ağır sözleri söyleyip iyi bir insanmışım gibi nefes alamazdım; beni seven, değer veren birini manipüle edip psikolojisini zorlayıp terk edip gidince kendimi haklı çıkaramazdım. Haksız yere bunların herhangi birini olurladığımda ben bir insanmışım gibi nasıl ortalıkta dolaşabilirdim? Bunların hiçbiri haklı olunsa da nasıl yapılabilirdi? İnsan olma gururuna/onuruna sahip biri, iyi bir insan kalbi bunları yapamazdı ki.

Devamını Oku
Sancar Can

Hiç kimsenin olmadığı karanlık ve dar sokaklarda yürüyorum ve bir o kadar da kirli ve sahipsiz sokaklar ve yabancısı olduğum bir yığın hayal ve hakikat sürüyor ayak izini ruhumda. Bu karanlık, yalnızlık ve günahlar çıkmaz sokaklara sürüklüyor beni. Öyle bir boşluk alıyor ki koynuna, umudu nefesimin son bulmasında arıyorum. Bu tarifi imkânsız tükenmişliğin sokağı, hayatım benim. Düşlerini kırık kalemlerde arayanım ben, hayallerini masum bir çocuğun yitirilmiş tebessümüyle yok eden, hüzne boğulanım ben. Ben kendini hayallerle avutmaktan yorulan biçare, ben özgürlüğünüzü bedeninizde hapsetmiş sizlerin görünen yüzü. Ben o kadar çok şeyim ki aslında. Kim duyabilir, kim görebilir bu beni daha önemlisi kim bulabilir bende kendini?

Bu yürüyüşün ne kadar sürdüğü meçhul, bir ömür mü yoksa bir adam boyu mu? Neden hayatınızı kendinizde olmayanı başkasında görmeye adarsınız ki?

Devamını Oku
Sancar Can

Yüreğimin karanlıkta kalmış kısımlarını aydınlığa çıkardım bu gece. Sorgulamalar, itiraflar geceyi yırtarcasına usulca sokuldular yalnızlığıma. En güçsüz zamanımı kollarlar, en onulmaz anımda. Suskunluğum bölünür, umarsız bir çığlık kaplar içimi. Işımaz karanlıklar, inat edercesine tutunur en kimsesiz, en hoyrat yanıma. Aydınlığa çıkacağımın avuntusu dolar yasak odama, hep karanlıkta kalırım, yaşadığım kendini aldatılmışlık acısıdır oysa. Var olan en büyük gerçek budur hep yoluma çıkan. Ben kendimi aldatırım. Hayatı kimsenin önemsemediği ya da anlamadığı sözcüklerimde ararım, böyle bir hayat yoktur oysaki.

Yıllardır karanlık diye biriktirdiğim bir yığın başıboş sömürülmüş duygular, korkakça ertelediğim hakiki benliğim sürer hükmünü. Oysa hiçbir anlamı yok asıl kimliğimin. Zamanla her şey nasılda anlamını yitiriyor. Hiç bilmediğim bir yerde, hiç bilmediğim bir zamanda, tanımadığım ya da istemediğim biri olup çıkmışım, ne çıkar? Ne çıkar var olmamış biri olmam? Tükenmişliğimin, yorgunluğumun ne önemi var? Her seferinde var ettiğim yitik ve ölü benler dizili önümde. Ben karanlıkta var olan küçük bir gün ışığıyım. Ölü kuşlarımın yasını tutmaktan vazgeçen berduş bir gece bekçisiyim. Kendini aramaktan azat edileli ne çok zaman geçti? Kim olduğumun peşinde değilim, hoyratça iç çekişlerim, nefesimi tuttuğumda içimde boğulan sahipsiz bir deniz var.

Korkular, pişmanlıklar ve yalnızlık değildi beni karanlık dediğim bilinmeyene hapseden, yaşayamadıklarımdı, söyleyemediklerimdi. Yarım kalmış hikâyeler biriktirdim hep, benden başka kahramanı olmayan ve karamsar öyküler ve ölümün bile yatıştıramayacağı yazılmayacak hikâyeler.

Devamını Oku
Sancar Can

Hiçbir şeyin bir çare olamayacağını biliyorum, mutlu olmak için kendimi olabildiğine zorladığımı da…
Böylesine duygularımı açık seçik döküşümün anlaşılmazlığını da…
Belki de bunu yaparken kendimi daha da bir açmazın içine attığımı da…
İmalarda boğulup durduğumu da…
Kalabalıklar arasında gülücükler saçışıma karşın yazdıklarımı okuyan insanların şaşkınlığını da…
Tüm cümlelerimin, bu acınaklı sözcüklerimin birileri tarafından karşılık bulduğunu da…

Devamını Oku
Sancar Can

Not: Bu yazı, son bir ithaftır.

Artık hiçbir şey bulamadığım bir yaşamın içinde sen, bir belirip bir yok olan varlığınla bir düş olarak gezinip duruyorsun. Öyle acı, öyle acımasız bir düş ki. Benim inatla bulmaya çalıştığım ama senin inatla kaçtığın bir düş.

Tüm yaşamımda hiç bitmeyecek bir düş ve biliyorum ki belki de sen bu düşü benim anladığım gibi anlamayacaksın. Birbirinden farklı anlam dünyalarımızla belki de durmadan boş yere birbirimizi yaralayacağız. Hoş, bir günahım var mıydı ki benim yaralayacak? Bir günah mıydı içimde yeşeren/yeşerttiğin duygular… Anlam dünyamız ve düşlerimiz, sahi birbirinden çok mu uzaktaydı?

Devamını Oku
Sancar Can

Not: Yukarıdaki fotoğraf Nisan 2022’de çekilmiştir.

İçimde ne kadar da çok acı biriktirmişim. Kendimi düşlerin içine ya da bu iç dökümlerinin arasına salışımın başka bir sebebi olamazdı. Hayat, tüm acımasızlığı ve bencilliği ile en büyük hakikat mi bana, nefes alıp tükettiğim her an mı, benim görünen halim mi sahici olan? İçimde benden bozma yılgın, bıkkın bir hayalet dolaşıp duruyorken eğreti gerçeklerin kime yararı var? Bu hayalet, bu hayaletin var ettiği gerçekler bu dünyanın gerçekleri değildi ki… İşte yaşadığım en büyük açmaz da bundan ötürü değil miydi?

Ve ben nasıl yaşayabilirdim ki bu gerçeklerle? Hayat, gerçekleri boğup duran binlerce yaşayan ölüyü bağrında çoğaltıp durmuyor muydu? Gerçeği bulmak için yaşamın koynuna atılan bizler, yalanlarla oynamaktan başka neye yarıyorduk ki? Peki, yıllar geçtikçe içimde acıyla çoğalacak bir fotoğraf, hangi gerçeği vuracak yüzüme? Her baktığımda bu fotoğraf hangi acıyla gösterecek yüzünü bana? Bir fotoğraf, hangi acıyla parçalayıp dururdu ki yüreğimi, benliğimi, var ettiğim her şeyi… Bir fotoğraf, en çok hangi acılı gerçeği saklardı? Baktıkça en çok nasıl canımı yakardı ya da en çok neyle mıh gibi içime oturup kalırdı? Bir anlık mutluluğu anımsattığı için mi ya da artık o mutluluktan çok uzakta olduğunu haykırdığı için mi?

Devamını Oku
Sancar Can

Bütün içten gülümsemelerimi, bütün yaşanmış güzel şeylerle birlikte sende bırakmışım meğer. Bir hayatı sende bırakmışım, kendi hayatımı… Ve binbir hayat yiyici olarak sen bu hayatı da yiyip bitirmişsin, hiçe dönüştürmüşsün. Kötü ya da çirkin bir iz bıraktım mı sende? Kötü ya da çirkin olarak nitelendirilecek bir şey yaptım mı ki?

Ardında bir şeyleri anımsamaya çalıştığımda nedense bu giriş cümlelerimle ve sonu gelemeyecek bir yığın soru ile karşılaşıyorum. Gitgide silinip giden sen, zihnimin kıvrımlarında sadece acı bir tecrübeye dönüşüyorsun. Yaşam; bir yorum olduğu kadar benim yaşadıklarıma biçtiğim bir anlamdı. Sen anlamsız kötü bir tecrübe miydin, benim hep iyi niyet taşlarıyla yorumladığım? Ne yazık ki ve ne acı ki artık bunların da öneminin kalmayacağını bileceğim. Ruhum duyarsızlaşıyor, kalbim soğuyor. Varlığın bir hayale dönüşüyor, yüzün unutulmayla karşılığını bulmuş bir silüete… Hayatımda bir zamanlar böyle biri vardı diyeceğim ve ne çok sevmiştim diyeceğim. “Bir zamanlar…” Bu zaman dilimi içime içime haykırdığım bir çığlık, duyulmayan ya da duyulmayacak olan.

Bir sevginin nasıl acıyla, acımasızlıkla, bir aşağılanmayla son bulmak zorunda kaldığını hatırlayacağım. Sevmek kötü bir şey olabilir miydi? Sevmek, yanlış kalplerde ya da kendini tanımayan kendinden kaçan benliklerle bir zehre dönüşüyordu. Güzel bir şey, kıymetine erişmeyince her şey gibi değersizleşiyordu. Sizi seven bir insanı onun sizi sevdiği gibi ya da onun sevdiği kadar sevmek zorunda değildiniz elbette. Ama ona bir kıyım, bir zulüm yapmaya da hakkımız var mıydı? Sevgi, her kalpte farklı farklı açan çiçekler gibiydi. Her kalbin farklı bir çiçeği vardı. Ama sanırım bazı insanların kalplerinde çiçeklere yer yoktu; bazı insanlar belki de bir hayat yiyici kalbi taşıyordu ya da sevgi yiyici mi demeliydim? Kendimizi bu yiyicilerden korumayı öğrenmek de mi edinmek zorunda olacağımız bir tecrübeydi?

Devamını Oku
Sancar Can

Titrek ellerin, hüzünlü gözlerin, ağır aksak sözcüklerin
bir şeyleri arar gibi.
Hep bildiğini sandığın ama aslında bilmediğin yerlerde
hiç olmadığın kişiydin belki.
Yanlış köşelerde nefesini sürerken
tüm yorgunluğun ve kimsesizliğinle

Devamını Oku
Sancar Can

Her şeyin sonundaymışım gibi,
tükenip gidiyorum
tüm öksüz ve başıboş sözcüklerimle birlikte.
Kendimle birlikte taşıdığım başka
hiçbir şeyim yok,
sadece bu dizeler,

Devamını Oku
Sancar Can

Aslında hiçbir şey saklı kalmıyor mu? İçimin kuytularında gizlenen gözyaşlarım, bir zehir gibi dilimden dökülen umarsız duyguların arasında yitip gittiğim bu sözcüklerim her şeyin birer tanığı mı? Kendimi mi aldatıyordum her zamanki gibi… Bir sır değildi benim seni sevmem, yıllardır atmıyor dediğim, artık bir şeyler hissetmiyor dediğim kalbimin bir mahpus yaşadığı gizli olan bir durum değildi… Acı bir gerçeklikten kaçmak ne kadar mümkündü ki?

Aniden bir şeyler depreşiyordu içimde; nereden ve nasıl doğduğu belli olmayan bir dize, bir melodi, bir bakış, bir film karesi, başka bir anı yüreğimi delip geçiyordu. Sanki geçmiş ve gelecek tüm anılarımı senin için yaşamış gibiydim. Bu aptalca bunalımı daha ne kadar devam ettirebilirdim? Artık acımasızca anımsadığım bir geçmişim olamazdın sen. Geleceğimden kopartılıp atılan, geleceğime çok görülen bir fotoğraf parçası olamazdın. Hayatıma hiç girmemiş, seni hiç tanımamış mıydım? Yoksa zihnimde var ettiğim bir düşlem miydin? Zaman, seni bana bir yanılsama mı kılacaktı? İşte böyle binbir sorunun kıskacında ben, senin yarattığın acılar denizinde bir başımayım. Ve sen bir yerlerde kaybolmuş, kendi yalan gerçekliğinde yaşamaya çalışıyordun. Sahi, bunu nasıl becerebiliyordun, becerebiliyor muydun?

Kendinden alıkoyduğun beni, hayatımın acılarına dönüştürmüştün. Tüm gerçekliklerden, kabullenemediğimiz her ne varsa hepsinden daha büyük bir acı… Belki de hayatına varlığınla bir anlamsızlık biçerken, kendi elinle varlığını hayatının en ürkünç anlamsızlığı yaparken en büyük acıyı, acıları sen yaşıyordun ve hep yaşayacaktın. Bir gün ardında savurduklarını, kırıp döküp dağıttıklarını, yaşattığın hayal kırıklıklarını, belki de en çok aptallıklarını anımsayıp benim artık geçmişe emanet ettiğim düşlerimi anlayacağın zaman gelecek mi? Bu düşleri anlamlandırdığında yaşadığın salt pişmanlık olacaksa bunun bir önemi olacak mı? Sen, geçmişimde acı bir hatıra olarak kalmak dışında bir anlam ifade etmeyecek miydin? Binbir zorlukla kalbimden dökülen bu satırları yıllar sonra okuduğumda sadece gülüp geçecek miydim? Yoksa bir türlü içimden söküp atamadığım acımasız bir burukluk olarak hep benimle mi sürüklenecekti?

Devamını Oku