Hiçbir şeyin bir çare olamayacağını biliyorum, mutlu olmak için kendimi olabildiğine zorladığımı da…
Böylesine duygularımı açık seçik döküşümün anlaşılmazlığını da…
Belki de bunu yaparken kendimi daha da bir açmazın içine attığımı da…
İmalarda boğulup durduğumu da…
Kalabalıklar arasında gülücükler saçışıma karşın yazdıklarımı okuyan insanların şaşkınlığını da…
Tüm cümlelerimin, bu acınaklı sözcüklerimin birileri tarafından karşılık bulduğunu da…
Not: Bu yazı, son bir ithaftır.
Artık hiçbir şey bulamadığım bir yaşamın içinde sen, bir belirip bir yok olan varlığınla bir düş olarak gezinip duruyorsun. Öyle acı, öyle acımasız bir düş ki. Benim inatla bulmaya çalıştığım ama senin inatla kaçtığın bir düş.
Tüm yaşamımda hiç bitmeyecek bir düş ve biliyorum ki belki de sen bu düşü benim anladığım gibi anlamayacaksın. Birbirinden farklı anlam dünyalarımızla belki de durmadan boş yere birbirimizi yaralayacağız. Hoş, bir günahım var mıydı ki benim yaralayacak? Bir günah mıydı içimde yeşeren/yeşerttiğin duygular… Anlam dünyamız ve düşlerimiz, sahi birbirinden çok mu uzaktaydı?
Titrek ellerin, hüzünlü gözlerin, ağır aksak sözcüklerin
bir şeyleri arar gibi.
Hep bildiğini sandığın ama aslında bilmediğin yerlerde
hiç olmadığın kişiydin belki.
Yanlış köşelerde nefesini sürerken
tüm yorgunluğun ve kimsesizliğinle
Her şeyin sonundaymışım gibi,
tükenip gidiyorum
tüm öksüz ve başıboş sözcüklerimle birlikte.
Kendimle birlikte taşıdığım başka
hiçbir şeyim yok,
sadece bu dizeler,
Aslında tam olarak ne zaman başladığını bilemediğim ve de ne zaman biteceğini kestiremediğim sürgün bir yaşamın içinde kendime bir bilinç aramaktan başka bir şey yapmıyorum. Bir benlik, bir kimlik inşa etmeye çalışırken belki de tüm anlamsızlığa rağmen var oluş mücadelesi veriyorum dişimle tırnağımla. Var olmak… Var olduğuma nasıl inanabilirim? Kalbimin atması, bir kuş gibi çırpınıp durması beni ikna edebilir mi var olmaya? Duygularım yaşanmış ve yaşanacak yıllarla hissizleşmeye evrilirken gelecek tüm yaşlar herhangi bir sayıdan başka ne olacak ki? Ve yıllar acımasızca hızla akıp giderken yollarıma çıkan her ne ise ya da her kim ise gitgide beni daha beter bir muammanım içine sürüklemeyecek mi? Öyleyse yaşam her yaşımda derinleşen bir muamma olacak bana, bir türlü içinden çıkamadığım ve nerde, nasıl son bulabileceği anlayamayacağım bir oldu bittiye kurban giden. Var oluş, ne kadar da hoyrat bir esinti, anlamaya başladığımı sanırken esasında kalbimi teğet geçen. Bu yüzden de asla tamamlanamayacak bir var oluş hikayem var benim. Ne acı ki ben bunun idrakını yaşıyorum şimdi. Şaire göre yolu yarıladığım bu yaşımda tüm iliklerime kadar hissediyorum artık bu yarım kalacak kendi hikayemi, hikayelerimizi. Durmak yerinde, beklemek bu esintinin geçmesini. Mümkün mü?
Görünen bu mu? Ölmeye doğru koşan bir bedenim var, tüm ölü bedenler arasında herhangi biri. Görünen, nefes alıp nefes veren bir sağa bir sola koşuşturan iki ayağı iki eli olan etten kemikten bir vücut. Oysa ben bu muyum? Kime ne anlatmaya çalışıyorum, kime ne ispatlamaya çalışıyorum. Hiçbir şey… Kim neyi anlamak istiyor, kim kimi dinliyor karmaşık, gürültülü bu ucubeler diyarında. Tüm iyi niyetimle, bu yolun sonunda hiçbir şey olmadığını bilsem de içimde bir şeylere tutunmaya çalışan sevgi dolu inanan bir çocuk var. Bu çocuk nasıl olurda sabırla göğüs gerir sevgisizliğe, bencilliğe ve en çok da onu yaralayan başıboşluğa.
Ruhumun söylediği şarkıya eşlik edecek hiçbir şey yok oysaki. Yine de demeli miyim doğum günüm kutlu olsun diye…
Her şeyin eskisi gibi olmasını o kadar çok isterdim ki, eskisi gibi aynı hayatın içinde yan yana olunan o zamanları, her şeyin daha güzel olduğu o zamanları, belki de sadece benim için kıymetli olan o zamanları… Ama, bu zamanları sil baştan yaşayamayacak o kadar çok sonu acıya çıkan eylem ve söz bıraktık ki. Bazılarını hiç unutamayacağım.
“Bıraktık” diyorum. Belki hiçbir şeyin sorumlusu ben değilim ama birilerini suçlamanın bir anlamı yok. Bu, hiçbir şeyi değiştirmeyecek ya da yaşanılanları geriye döndüremeyecek.
Hayata mutlu olmak için gelip de kendine bu kadar mutsuzluk hediye eden biz kadar kimse yoktur sanırım. Mutlu olmak için çabalarken daha fazla mutsuzluğun içine hapsolmak, bu benim alınyazım mıydı? Ya da sonun böyle olmasına sebep senin kendini mutsuzluğa kaderlemen miydi? Bir önemi var mıydı artık?
Mutluluğu uzak, yalancı bir hayalmiş gibi dolaştırıyorum başucumda
Bir gölge gibiyim hayatımın, satır aralarında kaybolan, kendine yenilen
Tükenmiş, kullanılmış, oradan oraya sürüklenen yarınsız biri…
Tüm gelecek, acıyla iç çeken an birikintileri gibi dökülür, dağılır
Çıkışı olmayan bir yeryüzüne açılır sonra…
Neden gözlerim sevinç akıtmaz, bilmez kimse bunu.
Tüm kırgınlıklarımın bir sonu yok, olmayacak da…
Hayatımın en büyük kırgınlığını olurlarken
paramparça olmuş yorgun benliğim
içimde çoğalıp duran bir zehirle tükenip gidecek.
Biliyorum, bu zehir öldürmeyecek acıyla çoğalan,
uyuşan her bir zerremi.
Dipsiz bir suskunluğun içine gömülüp kaldım en sonunda.
Kendi sesimi bile duyamıyorum artık.
Kendine küsmüş, kimsesiz bir çocuğun
çığlığı var içimde.
Bir daha yaşanmayacağını bildiğim kaybettiğim bir oyuna
İçimde yine bir yığın sözcük, silik, yorgun bir hatırayı kovalıyor.
Hepsi yaralı, kırılgan, savruk ve en önemlisi eksik
Ve de bıraktığım hiçbir yerde değiller…
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!