İnsanın çirkinine
Sanatın güzeline aşığım!
Sevilen sadece bu tüm saltanatı
Müzik, resim, doğa, şiir, tiyatro, dans..
Oluşturur bunlardan yine bir yeni yaşam
Rejim, teknoloji, bilim ve dahalarcası..
..
HAYATIMIN GİZEMLİ ANLARI
6
Lisede hocamız olan Mustafa Miyasoğlu dolayısıyla vakıf olmuştum Sedat Ümran’ın İzmit’teki varlığına. Borusan’da mütercim olarak çalıştığından, hafta sonları İstanbul’ döndüğünden hep bu yolla haberdar olmuş, ilerdeki büyük dostluğumuzun ilk ışıklarını daha o günden fark eder olmuştum.
İstanbul edebiyat fakültesini kazandığımda tanıştığın en önemli şahsiyetlerden biriydi o. Marmara kıraathanesinde saatler süren şiir ve sanat sohbetlerimiz, onun ezberden bir sürü şiir okumalarıyla sürerdi. Üstad Necip Fazıl’ın ona verdiği değeri anlatır, şiirlerini Büyük Doğu dergisinde çerçeveli yayınladığını öve öve anlatırdı. Bu anlatışta onun bu davranışından dolayı Üstada olan sevgisi hissedilirdi. Sezai Karakoç’un bazı şiirlerini çok sever, onu gizli gizli çok kıskandığını anlardık. Özellikle Kış Anıtı’ İliyor, Kapalı Çarşı ve Karayılan adlı şiirlerini çok sevdiğini hissederdik anlatılarından.
..
üretilen şiirlerin, yaşadığımız zamana ait olması ve onu yazan kalemin de yan odada oturuyor olması; hâlen değiştirebileceğimiz bir şeyler olduğunu düşündürür bize, sanki içişlerine müdahâleye yetkimiz varmışcasına, rejimizi değiştirmeye çalışırız şiirdeki biçemin; atâletle yerimizde durduğumuz sürece de, sanki kendimizle çelişir gibi gözükürüz, bu defa uyguladığımız biçemin avukatı olmak adına. peki, ne kadarı doğrudur bunun? ne kadar çetin bir iç savaş yaşanmalıdır şairler arasında?
eleştirel belleğimiz, şairler arası atışmaların ve hesaplaşmaların da yürürlükte olduğunu duyumsatıyor dimağımıza. içinden tekniğini veya kültürünü sağmak çabası, sanatın da bir bilim gibi değerlendirilmesi gerektiğini gösteriyor aslında, kişilerin ürettiklerinin topluma maledildikten sonra içtimaî/tarihî değeri olabiliyor ardışık zamanlarda.
aynı zaman kesitlerinde yaşayan tüm aydın, bilim insanları, entellektüel kesim veya şairlerde olduğu üzere, aynı çağın kültürel birikimini değerlendiren kalemlerin atışmasına benzer olarak belki de. çünkü henüz üretkenliğin kepenkleri açıkken, geliştirdikleri yaşam kuramlarının olgunlaşma sürecinde olduğu varsayıldığında, çağın doğru yorumlanması veya topluma verilecek ışığın niteliği üzerinde en yalınına ve yararlısına erişmek üzere yapılacak tüm katkıların, kıran kırana yapılmasında büyük bir önem barınmakta olabilir.
böylesi atışmalardaki en kaçınılamaz koşul ise, bir sürecin içinde iken, kesinleşmiş yargılardan, kesin kuramlardan söz etmeme gereği olsa gerektir. çünkü her kesin hüküm, peşin verilene benzeyecek, taraftar bulmayacak, yahut tam tersine görüşü okutan reklama dönüşecektir. ancak şu da var ki, böylesi tartışmaların olmadığı bir ortamda ecinniler top koşturacak, daha ileri süreçlere ulaşmayı da engelleyebilecektir.
..
Bir sanat icra et
şekillendir düzelt
mutluluk uzak değil
sadece hayal et
..
Bukrat dedi
Sanat uzun
Yaşam kısa
Sanat uzunsa
Şiir yazıyorum
..
Yarasa gecenin, sevda sevenin
Gülüsümüz aydinlatir GECEYI
Damitiriz dama, sevgi çiçegin
Bin kitap yazariz, bir ask HECEYI
Ay yüzün koynunda, heceler kara
Yanma ateslere, yan ask-i nara...
..
Şiir okuma isteği, zamanla şiir yazma yeteneği ile birleşip bir volkan gibi taşmaya başlayınca şiirler kağıtların üzerine bir lav gibi akıverir. Şairler, alın terleri ile bilinç laboratuvarlarında damıttıkları dizelerle, şaşırtan semboller oluştururlar. Özgün, dillerden düşmeyen, kalıcı şiirler yazmak için ne zaman ilham perisi gelir, uykularından çekip alıverir onları bilinmez. Ancak şiir yazdıkça bir gün, olgun meyvenin dalından düşercesine çoşkuların tek tek kalemlerinden dökülmeleri gerçekleşir. İşte şairler öyle sözcük prensleri olurlar.
“Şiir nedir? ” sorusu çok zor bir sorudur. Şiirin sözcük anlamı “zengin sembollerle, ritimli sözlerle, seslerin uyumlu kullanımıyla ortaya çıkan edebi anlatım biçimi” olarak açıklanır. Yani şiir, düş gücüne, hayale, imgeye, gönüle seslenen, anı, duygu, coşku uyandıran, etkileyeci bir şeydir. Duyguların altıncı his gibi güçlü biçimde dile getirilmesi sonucunda ortaya konan estetik, biçim, ses güzelliği olan bir eserdir. Şiir varlığın gizemlerini kurcalayarak, kesin gerçeği, ulaşılmazı sonsuzca arama işidir. Şiir bulduğu bu gerçekle, insanın aklını çelen, yüreğine inerek işleyen, kendine özgü niteliklerle okuyucuya güvenli duygusal bir liman sunan sanattır. Şiirde ahenk de çok önemlidir.
Paul Verlaine, “Musiki; herşeyden önce musiki...” diyerek şiirin ses yönünü vurgular. Paul Valery, “şiir, sesle anlamın birleşmesidir.” der. Mallarmé yazımdan söz ederken “Şiir fikirlerle değil, kelimelerle yazılır.” demiştir. Şair gerçek arayışında yeteneği ile akla ulaşırken, kimi zaman imgelerinde boğulup sarhoşluk içinde buluverir kendini. Zayıf temeller ve kırılgan semboller nedeniyle fazla okunmayanları bir yana koyarsak; bir çırpıda beyine yerleşen nice şiirler vardır. Şiir sözcüklerin kendi içinde olgunlaştırarak sunduğu lezzetli meyvesidir. Bir şiir, şairini yüzyıllarca unutturmaz. Şairlerin sözcük prensliği sonsuza dek sürer gider.
Şair, geniş hayal gücüyle, her an duyarlı, duygulu ruh hali içerisinde şiir üretendir. Kutsal kitaplar şairi, yapmadıkları şeyleri söyleyen yalancı olarak nitelemişler, bunlara inananları sapıklar olarak belirtmiştir. Bu çerçevede şair insanoğlunun en alt düzeyindedir. Ancak inanan, yararlı iş yapan şairlerin yeri yüceler yücesindedir. Samimi olan, candan, içten, duygulu iş görenler; okuyucusunu duyan, işiten; onun kalbini titreten, okuyucusunu uyarıp gönlünde mısraları ile duygu meyvelerini olgunlaştıranlar; insanoğlunun en üstün derecesinde olan şairlerdir. Şairlerin bu anlamda görevi toplumu eğitmektir.
..
Artık günümüzde bin adet basılan şiir kitaplarının bile bu ülkede,bir kısmının eşe dosta dağıtılması dışında,şiir kitaplarının okunmaması; yayınevlerinin ‘şiir kitabı’ deyince uzak durmaları size ne düşündürüyor..Edebiyat dergilerinin yayıncılarına,şiir atölyelerinin şeflerine ne düşündürüyor..Dergilerinde eşinin dostunun şiir kitaplarını göklere çıkartanlara ne düşündürtüyor..Her yerde adı şair olarak zikredilen,ödüller alanlara ve onlara ödül verenlere ne düşündürtüyor..
Bunun bir sorumlusu yok mu..
Kaç tane adam gibi şiir eleştirmeni var,bilimsel bir bakışla şiire eğilen..
Eleştirmen varsa nerede..yoksa..ortadakiler nedir..
Artık,günümüz şiiri üzerine laf ederken,muğlaklığı bırakıp,kime ne denecekse apaçık denme zamanı gelmiştir..Putların son yıkılışından bu yana çok zaman geçti..Artık yeniden putların yıkılma zamanı gelmiştir..O zamandan bu zamana medya adı verilen bir hortlak dolaşmaktadır ortalıkta; ve putlarını o seçmektedir..onlara rağmen putları yıkmanın tam da zamanıdır..Bu da “bir kısım insanlar,şairler,tayfa” gibi sözcüklerle birileri eleştirilerek yapılamaz..
..
Emel Sayın'ı dinlemek apayrı bir zevktir
O gökkuşağındaki yedi renkten bir renktir
Söyleyin bana bu dünyâda kim ona denktir
Emel Sayın'ı izlemek bizlere bir şevktir
O'dur bu dünyânın sekizinci hârikası
Nice gönülleri yakar kavurur sevdâsı
..
ince bir buziki sesi ve aynı akorla çalan kırık bir saz.bu iki ensturman gibidir kıbrıs adası.ben bu ikilinin arasında şaşıp kaldım nedir bu düşmanlık nedendir notalar savaşınca içimi burkan bu acı.Karşılıklı hiç aşık olmadılar mı.hiç mi sevmedi bunlar birbirini.buziki ve saz eşliğinde oturup konuşacaklarına neden yağdı üstlerine demir yağmurlar.çelik miğferlele kuşattılar içini.notalar savaştı bir kez ensturmanların hepsi buziki ve sazın duellosuna geldi.bir kere sevişmişlerde oysa kalpleri kırılmıştı iki sevgili ayrılmıştı.işte bir buruk sondur bu ayrılık hikayesi hazin öykülerin iki galibi vardır seyirciler ve tiyatro sahibi.şimdi aşka mı yoksa siyasetemi yazmalı.ince bir buziki nazının edasının kurbanı olmuş anadolu taşralı saz buna bakıp haz almıştı.neydi bunların içten çilesi.neydi bunca ses neydi ey sanat yalvarıyorum bana biraz aşktan bahset.notalar savaştı birkez sevişmek için ne de çağre kaldı.bu iki saz kendi çocuklarını sevdasız barındırdı.
..
KENTLERİN MİMARİSİ YAHUT GELECEĞİN KENTLERİ
Eski derme çatma kentlerimiz kentsel dönüşüme uğruyor. Evet, bu dönüşüm şimdiden hayra alamet gözükmüyor. Geçmişin gecekondu mimarisi yerini çirkin betonlaşmaya bırakmıştı. O çirkin beton binaların tek düze balkonları hiçbir mimari üslup içermiyor, dahası kötü bir mühendislik ürünü halinde kenti alabildiğine çirkinleştiriyordu.
Kısa bir dönem büyük kentler yüksek binaların absürt ağırlığına dayanmaya çalıştılar. Bu yüksek binalar çirkinlikte birbiriyle yarışadursun şimdi yerini devasa gökdelenlere bırakıyordu. Bu devasa gökdelenler tam bir garabet gibi gökyüzünü tırmalıyor, kenti korkunç heyulalar gibi sarıp sarmalıyorlar.
Böyle mi olmalıydı. Asırlarca süren bir sürü medeniyetin yeşerdiği bu topraklarda bu denli çirkin yapılaşmaya izin vermek hangi akla ve havsalaya sığardı. Sığmazdı ama yapıldı. Bu mimari katliam hayatımızı da çirkinleştirdi kentlerimizle beraber. Bu çirkinleşmeye sırf mazi düşmanlığı yol açtı. Elimizde kör kazmalarla yıkıp yok ettiğimiz o eşsiz mimarinin yerine yeni bir şey koyamadık. Sırf onu hatırlatmasın diye mühendisliğin en bayağısını icra ettik ve kentleri gulyabani çarşısına döndürdük.
Nasıl ki sırf Batılılaşacağız diye o güzelim elif -bamızı, çirkin yapılı batılı alfabeyle değiştirdiysek, aynısını mimari alanda da yaptık ve o güzelim mimariyi yer ile yeksan ederek yok ettik, hayalini bile hafızalarımızdan kazıyarak çöpe attık. E onun yerine bir başkasını da koyamadık.
Ayrıca kentlerimizden yeşili çıkardık, her tarafı betonlaştırdık. Ne yolları yol yapabildik, ne evleri ev. Ne sokak kaldı ne cadde. Ne bulvar kaldı, ne meydan. Ne mabedimiz mabet oldu, ne konağımız kaldı ne sarayımız. Ne köprümüzde bir güzellik kaldı, ne vasıtamız. Eskiden öyle miydi ya. At arabalarımız bile bir estetikle yapılırdı, faytonlarımız süslüydü. Köprülerimiz bir mimari harikası olarak kurulu camilerimiz eşsiz sanat eserleri.
..
29.10.1961 tarihinde Adana /Ceyhan’da doğdu.Yaşar Cerit; Baba tarafından Orta Asya’dan gelen Türkmenlerin Beğdili boyuna mensup Cerit oymağın'dandır.Anne tarafından ise Osmaniyeli olup yine Türkmen bir aileye mensup olan Fettahlı sülalesindendir. İlk, orta ve lise öğrenimini Ceyhan’da tamamlamıştır.
Askerlik görevini 1982 tarihinde Lüleburgaz’da tamamladıktan sonra cafe işletmeciliği yapmıştır. 1995 yılında Antalya’ya yerleşmiştir 10 yıl Acanthus otelde özel Güvenlik müdürlüğü yaptıktan sonra emekli olmuştur.Emekli olduktan sonra da 7 yıl Restaurant işletmeciliği yapmıştır.
Çocukluğundan bu yana şiire tutkusu vardır. Şarkı sözleri yazmaktadır. Yöresine ait ağıtlar, hece vezinli ve serbest vezinli şiirlerin yanı sıra yaşadığı toplumun kanayan yaralarını araştırarak şiirlerine yansıtmak dadır beş yüzü geçkin eserleri bulunmaktadır.
Yaşar Cerit Bir İLESAM üyesidir Manavgat’ın sesi gazetesinde, Manavgat’ın Nehir gazetesinde Ceyhan’ın Atılım gazetesinde şiirleri yayınlanmıştır. Adana bakış gazetesinde köşe yazarlığı yapmıştır ve Çukurova lobisi dergisinde de şiirleri yayınlanmıştır.
Radyo mavi eylül de 2015-2017 yılları arasınsa köşe yazarlığı yapmıştır.
Yaptığı hizmetlerin karşılığında kesinlikle hiçbir ücret almamaktadır.
..
İnsana Allah tarafından verilmiş olan,
yetenek ve imkânlar ile milyarlarca yıllık çalışma ve bilgi birikimi sonucu;
Günümüz itibariyle varılmış olunan son noktada,
teknoloji harikalarının, bir sivrisinek ile mukayese edilemeyecek kadar basit kaldığını,
insanın ilim, sanat ve teknolojisinin,
..
AŞK,SANAT,ŞİİR, MÜZİK VE FELSEFE BU DOĞADA BU DÜNYANIN TATLI KUCAĞINDAYKEN NİCE İNSANLAR SUSTURULDU..
AŞK SANAT VE FELSEFEDEN ANLAMAYAN İNSANLARDA BİR BİRİNE DİN, NAMUS TOPRAK VATAN SEVDASI ÖĞRETİLEREK SÖYLETİLEREK BİRBİRİNE DÜŞMAN EDİLDİ SAVAŞ-TIRILDI
HALBUKİ YARIM SÖZCÜKLERLE YARIM CÜMLELERLE YALNIZCA HAREKETLERLE BİR BİRİLERİNE ÇOK ŞEY ANLATIRLARDI
RÜZGARLA KONUŞMA NİSAN AYI
YÜZYILLAR DIR DOĞANIN VAR OLMA SEBEBİ EY RÜZGAR
GİTTİĞİN YERİ SÖYLE....
BU KADAR ÖLÜ ARDINDA İLAHLARI,TANRILARI BİN YILDIR GÖR DÜN'MÜ ŞAHİDİ SENSİN GİTTİĞİN YERLERİN
..
AŞK,SANAT,ŞİİR, MÜZİK VE FELSEFE BU DOĞADA BU DÜNYANIN TATLI KUCAĞINDAYKEN NİCE İNSANLAR SUSTURULDU..
AŞK SANAT VE FELSEFEDEN ANLAMAYAN İNSANLARDA BİR BİRİNE DİN, NAMUS TOPRAK VATAN SEVDASI ÖĞRETİLEREK SÖYLETİLEREK BİRBİRİNE DÜŞMAN EDİLDİ SAVAŞ-TIRILDI
HALBUKİ YARIM SÖZCÜKLERLE YARIM CÜMLELERLE YALNIZCA HAREKETLERLE BİR BİRİLERİNE ÇOK ŞEY ANLATIRLARDI
RÜZGARLA KONUŞMA NİSAN AYI
YÜZYILLAR DIR DOĞANIN VAR OLMA SEBEBİ EY RÜZGAR
GİTTİĞİN YERİ SÖYLE....
BU KADAR ÖLÜ ARDINDA İLAHLARI,TANRILARI BİN YILDIR GÖR DÜN'MÜ ŞAHİDİ SENSİN GİTTİĞİN YERLERİN
..
Artık eski bir toplumsal etnik diliniz şimdiki aidiyet gerçeklenmesi içinde; girişen bir sanat, kültür, bilim, siyaset üretebilmişse, zorunlu olarak, anlatım olarak, toplumsal yapıya yansıyarak vardır. Yaşayan dilin oluşması, yaşayan kültürün ve yaşayan etnik yapının geçişmesi, korunması, ancak böyle olabilecektir.
Bir bambu etnik dilini nasıl yaşatırsınız? Ya da, bu günkü güncel bilgi, sanat ve bilimi; bambu diline nasıl aktarırsınız? Eğer aktarabilmişseniz, aktarılanlar; ne kadar bambu dili olurdu acaba?
İşte etnik özelliklere, böylesi nesnel ve girişen, güncel ilişkilerin ışığında bakarsınız. Paradigma budur. Değilse suni bir zan ve subjektif sömürü mesnetli yaklaşımlarla, efendim etnisite kültürel bir insanlık hakkıdır? Demekle, etnik özellikler süreçleşmez. Ne yaşatılırdır, ne sürdürülürdür, nede onu kullanan sosyal birimlere faydası olurdur. Üretmeyenin işlek ve işlevsel kültürü nasıl olur, bu da ayrı bir konu!
Efendim ahlak bir insan onurudur, ağalara hürmet ve itaat, kültür ve ahlakımızın bir hasletidir! Öyle ise, ağalık etnik dayanışması bizim zenginliğimizdir! Paradigması, nesnel ve gelişimci, değişken ve dinamik ilişkilikli olmayan, vargılardır. Zaman zemin olaraktan, yanlıştır, mesnetsiz ve geçerli değildir. Bunlar fikir özgürlüğü de değildir. Evrende zamanın yönünde akmayan, akamayan her şey yanlıştır.
..
Sanat bazen bir tuvalin içinde saklanmışı sobelemektir.
Sanat özgürlüktür
bazen bir heykelde.
Bazense bir heykeli canlandırmaktır.
Bazen kelimelerin valsidir
notalar eşliğinde.
Bir kemanla bütünleşip tek vücut halinde.
..
Millet olarak yaşayabilmek, ilerleyebilmek, sosyal, kültürel, ekonomik ve teknik alanda kendi kendimize yeterli hâle gelebilmek, dış dinamiklerden menfi yönde etkilenmeyip her olayın üzerine kendimize has unsurların dinamiği ve kararlılığı ile gidebilmek için; kültürümüzü, tarihimizi, edebiyatımızı, ilim, kültür, sanat, edebiyat, devlet adamlarımızı doğru bir şekilde bilmek, bilmiyorsak öğrenmek zorundayız.
Dünyanın en eski, en uzun ömürlü, geçmişi şanla ve insanlığa hizmetle geçmiş bir milletin fertleri olarak ayısız ilim, kültür, sanat, edebiyat, devlet adamı yetiştirmiş; insanımıza, insanlığa, ilme ve insanî değerlere düşmanlarımızın bile görmezlikten gelemediği, hatta çoğu zaman insaf ehli olanlarının övgüyle dile getirdiği hizmetleri gerçekleştirmişiz.
Doğudan Batıya, oradan Hindistan’a ve Afrika içlerine kadar hak, adalet,
insanlık, ahlâk ve erdem örnekleri götüren; yürekleri sevgiyle donatan, mideleri helâl lokmalarla doldurun, gönül ve ruh dünyalarını akıl, aşk ve ahlâkla aydınlatan, açları doyurup çıplakları giydiren büyüklerimiz sayılamayacak kadar çoktur.
..
Değerli Şair Dostlarım,
“Anadolu Kültür Sanat ve Mozaik Derneği” olarak, şairlerimizi bir çatı altında toplanması yönünde, her türlü çalışmalarımızı hızlandırmış bulunmaktayız. Ülkemizin düşünen ve yazan insanları olarak, doğru yerde ve doğru adreste bir arada olmamıza ve örgütlenmemize kesin ihtiyaç vardır. Mevcut sistem içerisinde ne yaparsak yapalım, sesimizi sanal âlemin dışında duyurma şansımız çok az bulunmaktadır. Bizler, gelecek kuşaklara yazılı edebiyatımızın ve düşüncelerimizin ulaşması açısından, kesinlikle örgütlü olmak zorundayız. Temel örgütlenmenin oluşumu içinde bulunduğumuz duruma göre, sendikalar, odalar veya dernekler çatısı altında olmaktadır. Fikir ve düşünce sahibi kalemlerin örgütlenmesi kanuni haklarıdır. Benim ve arkadaşlarımın tek amacı, çeşitli nedenler den dolayı örgütsüzlük içinde olan arkadaşların örgütlülüğünü sağlamaktır. Bu itibarla, şairlerimizin sorunlarını yakinen bilen bir arkadaşınız olarak böyle bir ağır görevi üstlenmenin ve onun sorumluluğunu taşımanın pek kolay olmadığının farkındayım.
Değerli arkadaşlarım, ancak bu gibi görevler vakti ve zamanı geldiğinde bir nöbet değişimi gibi değişeceğinin de, bilincini taşımaktayım. Bu önemli görevi devretmeden, bildiğim ve inandığım konularda, sizlerin yanında ve sizlere hep yardımcı olmaktır. Anadolu Kültür Sanat ve Mozaik Derneği Şairleri Birliğini kurmak yetmiyor, onun çatısı altında bir araya geldiğimiz zaman, sorunlarımızı aşarız diye düşünüyorum.
Değerli şair arkadaşlarım, bana düşen görev budur. Bu nedenle Çok değerli kardeşimiz Saffet Akkaya’nın, gece gündüz çalışması sonucunda kurmuş olduğu sitemizi faaliyetine geçirmiş bulunmaktayız. Bütün şair arkadaşlarımın, üyeliklerini beklemekteyiz. Yine birçoklarınızın yakinen tanıdığı, değerli şairimiz Av. Metin Yaltı’ nın başkanlık ettiği “Danışma Kurulumuz” ve benimde başında bulunduğum bir “Yayın Kurulumuz” vardır. Bu kurullar zaman içinde yeni arkadaşlarla yeni oluşumlarını yapacaklardır. Bu bağlamda, yayında olan www.anadolukultursanatvemozaikdernegi.bz.tc sitemizde bütün şairlerimizi ve çeşitli konularla ilgili yazı yazanları görmek istemekteyiz. Dahası, bütün şairlerimizi bir araya getirmek istemekteyiz. Daha kaliteli çalışmaların ortaya çıkmasını, sağlamak istemekteyiz. Yazılmış ve yazılacak eserlerin, kitlelerle buluşmasını istemekteyiz. Bunu başara bilmek içinde, bu düşünceyi kabul eden, bütün arkadaşlarımızla bir arada olmak istemekteyiz. O nedenle, arkadaşlarımızın da biran evvel derneğin üyesi, olmalarını istemekteyiz. Yönetim Kurulu Başkanı olarak, bütün üye arkadaşlarımızın, edebiyat dünyasında tanınmalarına önem vereceğimizi ve basın yayın yoluyla kamuoyuna seslerini duyurabileceklerini düşünmelerini istiyoruz. Her türlü şiir kitaplarının haricinde, antoloji ve İlköğretim çocuklarının gelişimini sağlayacak yazılı materyallerin yazılmasını istiyoruz. Bizler bu çalışmaların içinde olmayı ve gereken destek yardımları sağlamak istiyoruz. Sizlere, kendi geleceğiniz için üye olmak düşüyor bunu da yapmanızı istiyoruz. “Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz” olunmasını istiyoruz.
Yönetim Kurulu Başkanı
Mürsel Adıgüzel
Üye Olma Koşulları:
..