Sanal Güller ve Yanıbaşımızdaki Kır Çiçekleri...
İnsanlar çarpa çarpa geçiyorlar birbirlerinin yanlarından.Belki birazcık ilgi, bir sevda,bir dostluk aradıkları...Maskeleri takıp çıkıyorlar bu sanal koridorlara.Burası bir hallüsinasyon evreni.Biliyorlar belki,ama inanmak istiyorlar aradıkları şeyi bulacaklarına...Mutlu olmak ve mutlu etmek istiyorlar.Kimileri beyinlerinin haz alanlarını tatmin için aranırken.kimileri sevmeden asla diyorlar.
Aşk, burda yok! .. Bilesiniz.Yalan sevdalar,yapmacık konuşmalar ve sahte iletişimler var yalnızca.Erkek seziyor niyetini kadının sağırmış,körmüş gibi yazıyor kelimelerini.Çok eşliliğe eğilim var sanki genlerinde bir kadın ile yetinemiyor.Sevdiği kadına asla yapmadığı komplimanları yabancı bir kadına yapıyor ve bekliyor karşılığını.Bir çiçek bile almamışken kır çiçeğine sanal güller yolluyor karşısındakine.Kadın ise sevgilisinin bir zamanlar verdiği,ilişki denen yaratığın tükettiği ilgiyi bekliyor belki erkekten.Yedek bir sevda arıyor belki.Erkeğine hiç söylemediği sözleri kendiyle de çelişerek o yabancıya söylüyor.Belki çocuğu bile var ama olsun o an,işte o anlarda herşeyi unutup bilinçaltında bastırdığı o şuh kadını oynuyor.Burası uçsuz bucaksız bir psikoloji labaratuarı sanki.İnsanların 'id''lerinin,bastırılmış duygularının tatmin alanı. Sevdaları,kayboluşları,arayışları,acıdan inleyen sesleri ve çılgınca,hoyratça gülüşleri duyuyorum bu koridorlarda.Kimileri zevkten dört köşe olmuş, kimileri yalvarıyor gitme! ...Gerçek hayatta söyleyemediğimiz,yaşayamadığımız şeyleri yaşatıyor bu ağlar.WWW:DÜNYAYI SARAN AĞ bizi de sarıyor.Bir parça et ararken kaybettiğimiz ruhumuzun parçaları.Kalabalıklar içindeki yalnızlığımızı paylaşıp unutturacak olanı arıyoruz belki...Hayal dünyasında,simülasyon evreninde gerçek hayatta söylenememiş sözleri, yaşayamadığımız zevkleri,ertelenmiş mutlulukları yaşamaya çalışıyoruz.
Ah! .. Ne çok şey bekliyoruz bu W.W.W' den ve ne az şey buluyoruz orada.Duygularımızla dalga geçiliyor bazen.İğreti,vıcık vıcık kurlara şahit oluyor kimimiz.Yine de hoşlanıyoruz zevk alanlarımıza dokunulmasından. İstiyoruz ki beğensin birileri,arzu etsin bizi diğerleri.Karanlıklar içinde sakladığımız,susturduğumuz her yanımız dökülüyor üstümüzden.Aşağılık komplekslerimizin yerini beğenilme ve sevilme ihtiyacımız alıyor.Doyurmaya çalışıyoruz burada,işte tam burada! ...Olmuyor ve içimizden bir ses diyor ki bize ''sana yazarken msn'lerde,yahoo'larda o sevdiğin cümleleri aynı anda belki 9 kişiye de yazıyor.''Kadın ve erkek sanal mutluluklar uğruna arıyor, bekliyor,yazıyor,görünüyor bilgisayar ekranlarından.Klavyelerden bilgisayara ulaşan veriler W.W.W ağlarıyla çok uzaklara, ekranın diğer ucundaki kişiye ulaşıyor anında.Olmak istediğimiz, ama olamadığımız mesleklere sahip oluyoruz.Sarışın, mavi gözlü bir manken oluyoruz bazen.Bazen de filinta gibi karayağız delikanlı.Yerinde olmak isteyip de olamadığımız kişileri oynuyoruz saatlerce.Senaryoyu biz yazıyor,başrolü biz oynuyor,yardımcı kadın ve erkek oyunculara biz teklif götürüyoruz.Ya da bu filmin teklifini birileri getiriyor bize.Üç aşağı beş yukarı aynı senaryo ve aynı filmi izliyoruz.Oscar ödüllü oyuncularız hepimiz,kılıktan kılığa rolden role geçiyoruz...Balta girmediğini sandığımız ormanlarda, maceralara koşuyoruz pervasızca.Gizli bir hazine sandığı arıyoruz,elimizde link haritalarıyla.O sandığın içinde ne olacağını,ya da ne olması gerektiğini de bilmiyoruz bence.İçini dolduran ta kendimiz,kaybedip arayan yine biz.Tüm zamanların en iyi romantik-komedisini oynuyoruz birileriyle.İçinde bolca aşk geçen cümleler kurmaya, karşımızdakini etkilemeye çalışıyoruz.
Düşünmekten kaçıyoruz mantığımızı rölantiye alıyoruz.''İnsan düşünmeden yaşamaya çalıştığı müddetçe kendini pasif konuma koyar, kişiliği ve davranışları anlamadığı güçlerin, onun anlık hislerinin ve rastgele çevresel etkilerin kazara sonucu olur. Sonuçta doldurulmayı bekleyen boş bir kalıba, herhangi bir çevre ve şartlandıncı tarafından ele geçirilmeyi bekleyen iradesiz bir robota çeviriyor kendisini.''(1)
''Kendi egosunu askıya alır; düşünen, hüküm veren varlık olma sıfatını askıya alır. Böylece insan kendi ben hissini, insanın aktif, harekete geçirici unsuru olan aklından çıkarır; pasif, tepki verici bir unsuru olan duygularının altında bir yere koyar. Kaynağını anlayamadığı duygularla ve varlığını kabul etmediği çelişkilerle hareket eden kişi, gittikçe artan bir kendinden uzaklaşma, kendine yabancılaşma hissinden muzdarip olmaya başlar. Gittikçe yabancılaşıyoruz kendi egomuza...İçinde bulunduğu paradoks şudur: duyguları onun tek kişisel kimlik kaynağı olur, kimlik deneyimi ise şeytanlarla yönetilen bir varlık olur.''(2)
Oynayacağı oyuncaklar, giyeceği kıyafetler, ona uygun görülen narin isimler, nerede nasıl davranacağı onun dışında belirlenmiş olan kadın artık kendi özgürlüğünü ele aldığını zanneder sanal alemde ve bu bir yanılsamadır.Evlendikten sonra ise kocasının küçük çapkınlıkları onun elinin kiridir ama kadının kocasından başkalarına gönlünün kayması kesinlikle namussuzluktur, yüzkarasıdır.Kendi cinselliğine bu denli yabancılaştırılan, kendi bedeni üzerinde bile söz hakkı olmayan kadın baskı altına alınmış olan kimliğini bırakıp alt kimliğini arar bu ağlarda...
Sonunda hayal aleminden dönüyoruz boş ve ıssız sandığımız içimize.Bakıyoruz aynalara ne öyle çok güzeliz aslında ne de çok yakışıklı.Olsun, bir sürede olsa oynuyoruz bu oyunu ve mutlu bir maske suratımızda...
Erkekler,kırışan alınlarına,dökülen saçlarına, gözaltı çukurlarına,sarkan göbeğine bakıyor odalarındaki aynada. Yalancı ayna! ... Diyoruz ki kendimize:'' o kadın beni çok sevdi,tapıyor adeta bana.Ben neymişim de haberim yokmuş'' diyoruz.İnanmak istiyoruz bu uydurduğumuz yalanlara.
Kadınlar ise makyajını silerken makyaj aynalarında gün geçtikçe yaşlanan yüzlerine bakıyorlar ve benzeri şeyler mırıldanıyorlar.''O beni seviyor,beni arzuluyor sen yalancısın ayna ben kainat güzeliyim,bir güzellik tanrıçasıyım onun gözünde.Olsun birkaç kilo almışım,olsun sevgilim bana bugün çiçek almamış.O bana sanal güller gönderdi''diyoruz.Sanal öpücükler hatta...
Ama asla bir sanal gül, gerçeği kadar güzel kokamaz ve asla bize sevgilimiz gibi bakamaz o ekrandaki aç gözler.Saramaz ve kucaklayamazlar,ılık nefesini yüzümüzde hissedemeyiz o ekrandaki hayaletin.Bize aşk nağmeleri fısıldayamaz,elimizden tutup gözlerimizin ta içine bakıp bizi dinleyemez.Sadece ekranda görür bizi ve biz de onu...
Ekrandan o soğuk,anlamsız koridorlardan gelen yazı,görüntü,ses...
Hayal de olsa ne güzel değil mi?
Şunu unutmayalım! .. Hiçbiri sizin yanıbaşınızdaki sevdiğiniz gibi sevemez sizi,yatakta yatan sevdiğiniz gibi sadık kalamaz size.Onlar kendi yarattığımız hayallerdir sadece, içini biz doldurduk onların.Onlarsa sadece suretlerini gösterdiler bize.Ve onlara inanmak için bir sanal çiçek,belki bir sanal gülücük yetmişti değil mi?
İnanmak istedik bu masala ve inandık da...Oysa dedim ya sanal sevdalar asla yanıbaşınızdaki sevgiliniz gibi sarılamazlar size...
Yanıbaşımızdaki kır çiçeklerini ezmeyelim ve ordaki sanal sevdaları bırakalım sanal çöplüklerine...
Hemen bir gerçek çiçek sunup gerçek sevdamıza onu çok ama çok sevdiğimizi söylesek olmaz mı? ...
''İçimizden bir ses şöyle diyecek belki Kır Çiçeği'miz o sesi asla duyamasa da;
- Sensiz ve soğuktu koridorlar çok üşüdüm sar beni, ısıt şimdi ılık nefesinle sana ihtiyacım var sevgilim...
- Seni Çok Seviyorum Kır Çiçeğim....''
DİPNOT:
(1) Yabancılaşma ve Kişisel Kimlik:
Nathanıel BRANDEN
(2) a.g.e
Kayıt Tarihi : 26.10.2005 23:14:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
- Sensiz ve soğuktu koridorlar çok üşüdüm sar beni, ısıt şimdi ılık nefesinle sana ihtiyacım var sevgilim...
- Seni Çok Seviyorum Kır Çiçeğim....''
bu önemliliği hatırlayamayanların yolu dilerim bu satırlarda gezinmeye açılır...Seni Çok Seviyorum Kır Çiçeğim diyebilmeye tekrar, halbuki ne güzel hiç yürekte, dilde eksilmemiş olması...sevgiler Uluğ bey, bu anekdotlarınıza teşekkürler
Güzel bir konuya parmak basmışsınız.
selamlar
TÜM YORUMLAR (2)