Her şairin, şiir geleneğimizden ve yazınsal akımlardan etkilendiğini düşünüyorum.Şiirime ilişkin düşüncelerimi anlatırken, dünyaya ve kendime bakışımı da anlatmış olacağım.
Şiirimde, birçok şairde olduğu gibi, bir durumdan yola çıkarım. Yola çıktığım durumun merkezinde insan vardır. Şiirimdeki insan acı çeken - en azından acı çekmesini bilen ve acılarına ironik yaklaşabilen - hayatın küçük zorluklarını büyük bir tehlike olarak yaşayan, hayatı seven, hayatın ona getirdiği sıralamayı kabul eden insandır.
Yola çıktığım durum ve vardığım durum arasındaki ilişki benim için önemlidir. Çünkü bu ikisi arasındaki anlam ilişkisi hayatın özetidir bir bakıma. Burada yaşama kendi gözlerimle tuttuğum aynanın bir yansıması vardır; yaşanılan bir sorunun sonunda başka bir sorun vardır. Ve hayatın özeti dediğim şey, bu ikinci sorunla ortaya çıkan şeydir. Örneğin ''Dracula'' adlı şiirimde, kedinin et beklemesi bir durumdur ve bir sorundur. Ama et bekleyen kediye leblebi verilmesi benim açımdan, görünenin, körleşme yaşamadan farkına varmamızı sağlayan, dünyayı tarihsel ve toplumsal açıdan tanımlayan bir durumdur.
Günlük yaşamda hiç bir araya gelmemiş, birbirini hiç tanımayan sözcüklerin buluşması beni mutlu eder. Bu ilk bakışta kolay gibi görünebilir oysa hiç de öyle değildir. Bir araya gelen bu iki sözcüğün oluşturduğu anlam, oluşturduğu durum şiirin içeriğine uygun olmalıdır.
Eğer bu anlamlı buluşma gerçekleşiyorsa, benim için şiir yolunda yürüyor demektir ve ben bu iki sözcüğü ''Mantolu Vapur'' şiirimde olduğu gibi bir kafeteryada buluşturup, onlara dondurma yedirmenin hazzını yaşarım.
Benim şiirim yüksek sesle okunacak bir şiir değildir diye düşünüyorum. İçinizden, sessizce, kerelerce okuyacağınıza söz vermelisiniz.
Çünkü Salı gününün şemsiyesi yoktur...
Erdinç ÖzdemirKayıt Tarihi : 3.2.2007 11:04:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

TÜM YORUMLAR (1)