yaşamak, yaramıza alışmak
gidemeyiz kendimizden Neval
kaynaşmak zorundaydı
insanlar öz gerçekleriyle
bizim köyümüzde gonca
bahçeleri yoktu
yer sarı, gök kızıl
anızlar, başaklar, buğdaylar içre
poyraz yanar, kandiller üşür
Nupelda
suna boynun yaslar dağ eteğine
yıldızların kaydırağı var bu gece
Ufuklardan bir ses gelir
Gül yaprakları kımıldar
Ben şimdi burada
Ateşten gömlekler düğümlenir
Bir sevda yağmurunda
Ne şeriati haykırıyorsunuz!
Ne hilafeti haykırıyorsunuz!
Batıl fetvalar verip duruyorsunuz...
Faizi yayan başlarına susuyorsun!
Değer mi üç günlük dünyalık için!
Bünyeniz para için görevi yapanlar dolu!
ne canlar yakmış İç Kale
sararmış resimlerce
mahzun Viran Tepe
bereli havuşlarda tükendi nesli dinçliğin
bir küf tutmuş muskalar
gönül göğsün gülüydü
gülün göğsünde bahçe
tarihin mezarlığı höyükler
anlatsın çilekeş destanımızı
İsterdim dünyanın en zengini olmak
Hakk yolunda harcamak bütün hepsini
Cümle mazlumların yaralarını sarmak
Camiler, çeşmeler, medreseler yaptırmak
Şifalara vesile gür hayırlar isterdim
Gönlümüzce hayırlar yapamadık uktedir
Hüsrevpaşa bahçesinde
Ötüşür kanatlı güller
Nenolar buruk kilimler yıkar
Hüzünler otağı Aynızülalde
İpariye Minaresi
Şehadet parmağımız
Bugün kalbin evli mutsuz kadınlar
Bir alevi gibi dışlanmış hislerin
Bir alevi gibi ya da bir kürd çocuğu
Türkçeyi çabuk sökemiyor diye
Eve gözü mor dönen o gariban
Kapıcının oğlu gibi mesela
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!