Çok güçlü olasılık hesaplarının karşısına daima çok cılızda olsa olmayabilirlik hesaplarının konması gereklidir. Ayrıca bu cılız hesaplar sadece bir yer bulup oturtulduğu yerde de bırakılmamalı, en az güçlü hesaplar için girişilen keyif verici ayrıntıları yakalama uğraşı, cılız hesaplarında keyifsiz ayrıntıları için eşdeğer şekilde gösterilmelidir ki sadece cılız bir olmayabilirlik hesabı olarak kalsın, şaşırtıcı bir kimlik kartını hiç beklemediğimiz bir anda gözümüzün içine sokmasın.
Biz toplum olarak; “oh ne güzel, harika” avazları ile kucakladığımız, adımlamaya çalıştığımız her işte böyle bir bilanço balansına gerek görmeyiz nedense. Bizim bilançolarımız ilk baktığımız zaman bize alacaklı olduğumuz muhteşem bakiyeler dışında hiçbir şey göstermezler. Ama işin yada yolun ortalarında bir yer veya zamanlarda önce hafif oynaşmalar ve giderek artan yalpalamalarla bu balansın borçlu tarafı ben buradayım demeye başlar. Sonrasında da başlar günlük defterlere yazılan dramatik cümleler, bu cümleleri oluşturan her kelimenin üzerine düşen gözyaşları.
Nedense hep “at gözlüğü” ile bakmayalım derler değerlendirmelerimizi çok yönlü yapmamızı önerenler ama at gözlüğümüzü çıkarsak bile bu kez şehla yada şaşı bakışlarımız, kendimize sunduğumuz brifing tablolarında en göz alıcı fakat yanlış eğrileri ışıldatırlar projeksiyonumuzda. Ve hal böyle olunca da sonuç gene hüsran, gene gözyaşı, gene başarısızlık yada kendimize aldığımız pamuk helvaları ısırırken ışıltılı lunaparkların sınır paravanlarında imrenle yutkunan yoksul çocuk fotoğraflarından oluşan bir yakın tarih albümü. Ve elbette özeleştiri makalelerimizin mizah rengi başlıklarında da “ah biz Türkler ”
Bugünlerimizi gözden çıkardık diyelim ama yarınlar için bir şeyleri yapmaya bugünden başlamazsak çocuklarımızda aynı cümleyi kurmaya, yazmaya devam edeceklerdir yarınlarda. Tabi yazacak kalem yada ortam bulabilirlerse. Çünkü sürekli gelişen yapıları ile aç hırıltılar bugünlerde düne göre çok daha fazla hissettiriyorlar soluklarını ense kökümüzde. Bu aç nefeslerin önünde, onların iştahlarını daha da açacak güneş altında kumsala uzanmış görüntülerimizin yerine bugün bol şıkırtılı, bol dumanlı ve az aydınlık kahvehane vitrinlerinin önüne koltuk altlarına sıkıştırdıkları satranç tahtaları ile yerinde duramayan çocuk mangalarını sıralamaya başlamalıyız. Düşünen toplum olabilmek, Rodin heykeli ile süslü akıl hastanelerinin bahçelerine insanlarımızın tamamını doldurmak demek değildir. Zamanı doğru okuyabilmek, manzarayı sağlam gözle görebilmek demektir. Bu devlet yönetiminde de, sanatın ve edebiyatın her dalında da, inanç ve ideallerimizde, bireysel ilişkiler ve sevdalarda, üretirken ve tüketirken de bu demektir. Başka bir karşılığı yoktur.
Cevat ÇeştepeKayıt Tarihi : 24.5.2007 07:25:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Sağlam gözle bakalım, okuyalım. Ama masallara değil birazda rakamların ve doğru verilerin karşılaştırmalı tablolarına bakalım. Onlar neler söylüyor acaba...
![Cevat Çeştepe](https://www.antoloji.com/i/siir/2007/05/24/saglam-gozle-bakmak-duz-yazi.jpg)
efendim bendeniz biraz kötü çocukmuşum
mışım
mişim
ah ben ne imişim
çok düşünürmüşüm
düşüne düşüne
düşünen adam heykelini yıkıp
yerine benim heykelimi yapacaklarmış
ah ah
ah bu ben
oysa ben biliyorum ki
sadece düşünen ve düşündüğünü ifade edebilecek olan insandı
bende mi hata
beni böyle özetliyenlerde mi?
konu bu değil tabii
konu
birgün gelipte
düşünmeden etmeden hareket etmeyi maharet bilenlerin hallerini
izlerken
onların
kendilerine ve elbetde dierlerine zararlarını izlerken
gülsem mi ağlasam mı hallere düşüşüm
tıpkı bu yazınızda olduğu gibi
birileri hatalı ama
aceb kim?
umarım kendimizi
aynada izlemeyi öğreniriz
saygılar efendim!
Söyleyecek tek kelime bırakmadınız dost. Kutşuyorum kaleminizi ve yüreğinizi. Saygılar
TÜM YORUMLAR (6)