Sabah Uyandım Ki Gökyüzü Dalgasızdı

Kasım Kobakçı
1410

ŞİİR


4

TAKİPÇİ

Sabah Uyandım Ki Gökyüzü Dalgasızdı

Sabah uyandım ki gökyüzü dalgasızdı,
Deniz bulutsuz,
Esmeyen rüzgarlar doldurdu yüreğimi,
Diğer her melodi,
Diğer her özlem,
Hep soğuk hep uzak,
Çok üşüdüm.

Sık sık yapmadığım bir şey,
Haberleri izliyorum,
Flaş Haber,
Türkiye 17 Nisan'a kadar uçuşları kapattı.
Korktum mu,
Endişelendim mi?
Hastalık içgüdüsü ya da ne?
Bilmiyorum..
O zamana kadar hiç var olmayan bir panik beni sardı.

Saatler neden geçmiyor şimdi,
Kulağıma kurşundan dört duvar akmış gibi,
Bir şey yok,
Ben bunu duymak istemiyorum,
Sadece cevabı bulamıyorum,
Aklımda bir soru kaldı,
Öyleyse neden hemen gitmiyorum?

Uzağız,
Kendilerine gönül bağıyla bağlı olduğumuz kimseler müstesna,
Burada kimsemiz yok,
Yoğun bir duygusal sarmal içindeyim,
İlk defa kendimi göçmen gibi hissediyorum.

Binlerce ölü hatıradan damlayan,
Deniz mavisi gözyaşlarında,
Keşfedilmemiş özlem buharı,
Martı ağlaması,
Sanki bir buharlı geminin sesine kapılmış gibi,
Gidilmemiş bir ülkeyi arıyor gözlerim.

Ben şimdi ne yapmalıyım,
Biraz heyecan,
Biletlere bakıyoruz,
Gece Türkiye'ye giden bir uçak var,
Boş yer de mevcut,
Rabbim yine bir çıkış yolu gösterdi,
Binlerce teşekkürler.

Bir yandan kaygı,
Bir yandan acele,
Hızlı bir şekilde havaalanındayız.
Buraya kadar her şey çok normal
Gümrükten geçtikten sonra,
Rahatlamaya ihtiyacım olduğunda,
Kalbim gümbür gümbür,
Bazı sebeplerden dolayı…

Bütün kıyılar, bütün denizler,
Sert dalgalar üzerime geliyor,
Soğuk rüzgarların toynakları,
Vatanımın ayak izlerini öpüyorum,
Kalp ateşini söndürür.

Bekliyoruz,
Uçuşa daha çok var,
Erken geldik,
Beklemeye devam et,
Dakikalar, saatler çok uzun,
Herhangi bir bekleme gibi.

Bu arada gelen uçak yok,
Yolcularda huzursuzluk başlıyor,
Her kafadan bir ses,
Normal uçuş süresinden kaç saat geçti,
Henüz gelen bir uçak yok,
Allaha şükür çocuklar koltuklarda yoruldu,
Ve uyuya kaldı.

Bu akşam,
Sadece dinlenmeliler,
Daha önce bilinmeyen bir hikayenin perdesini aralarken,
Sanki gizlice,
Çığlık atmayan bir sesle,
Bir masal kuşu girdi,
Rüya seanslarından habersiz,
Uyumlular.

Hadi beyler,
Yıldızlar sana gelmiyorsa,
Sen onlara git,
Sihirli bir halı gibi,
Çıktığın peronda,
Yıldızlardan yıldızlara atlayarak,
Memleketimin bütün kapılarından gir,
Birlikte,
El ele… kahkahalarla.

Başka planımız yok,
Sadece eve dönmek istiyoruz, hepsi bu.
Bekleyenler arasında maskeli kişiler de var,
Sonunda uçak geliyor,
Sanırım o an insanların mutluluğunu asla unutmayacağım,
Birbirlerine öncelik verenleri,
Zor zamanlarda bile gösterdikleri erdem için,
Aklımda raflarda kodlayacağım.

Biz uçaktayız.
Yalnız oturuyorum,
Arkamda çocuklar,
Bilgi formu dağıttılar,
Prosedür gereği form Türkçe hazırlanmış,
O atmosferde,
Lahuti sıcaklığı bedenimi kaplıyor.

Yıldızlar inci gibi düşecek avuçlarıma,
Tasmalarla sarılacağım sana,
Tenha bir vatan, canım kalbim,
Bir istiridyeye dönüşecek,
Sanki rüya görüyorum.

Yanımda kalem yok,
Aslında çantamda hep kalem bulundururdum.
Şimdi kalemim neden yanımda değil sorusu beni meşgul ediyor.
O kadar gerginim ki,
Hiç farketmedim,
İlk defa gözlerim dolmuştu,
Form,
Bir yandan etrafımdakilere,
Göstermemeye çalışıyorum.

Ellerim neden bu kadar soğuk?
Neden bilmiyorum,
Kimliğim, iletişim bilgilerim isteniyor,
Ve ikamet adresim,
Adresimi bilmiyorum.

Ne yazsam diye düşünürken,
Çocukken köyümüze gelen mektuplarda,
Falancanın eliyle diye,
Yazılan cümleyi hatırlıyorum,
Pek öyle olmasa da,
Parantez içinde garip bir adres yazıyorum,
Caminin karşısında…

Sahanlıkta İstanbul yazısını gördüğümde,
Anne kucağı gibi sıcacık bir duygu çöküyor göğsüme,
Herkes alkışlarken,
Övgü için başım belada,
Şimdi ne olursa olsun,
Memleketimin havası bir anda tüm atmosferimizi değiştiriyor.

Merhaba çocukluğumun şehri,
Ey istanbul,
Benden kanat alan fırtına kuşlarına emanet ediyorum seni,
Sana gökyüzünden bakıyorum,
Seni izliyorum kalbimde,
İçeri gel canım,
Şimdi,
Bana sıkıca sarıl,
Sarıl bana.

Güneşli bir bahar sabahında hoşgeldiniz,
İyi ki geldiniz, der gibi,
Hoşgeldik bizim yurdumuz,
Bir de İstanbul kokusu eklenince,
Sorma, bırak gitsin.
Bizim zevkimize.

Yıllarca,
Hep annemin oğlunun sesini duymayı bekledim,
Hep rüzgar parladı ve esti,
Sinemanın her yönü bir yangın yerine dönüştü.

Sonunda evdeyiz,
Telefon yine mesajlarla dolu,
Teşekkür ederim,
Salgın nedeniyle devletimizin uyarılarını bir emir olarak değerlendirerek,
Kendimizi eve kilitliyoruz ve kimseyi görmüyoruz,
Evde karantinadayız.

Artık istenmiyorsan, git,
Gelip gitmek yok,
Yapacak çok iş var,
Okunacak çok kitap,
Çocuklarla oynamak için birçok oyun,
Böyle olmak zaten güzel,
Birlikte olmayı özlemişiz.

Beşinci gün bir telefon geldi,
Doktor bayan arıyor,
Uçakta doldurduğumuz form ellerine ulaşmış,
İyi olup olmadığımızı soruyor.
Sadece doktorun ilk cümlesini duyabildim,
Ve daha sonra,
Bol bol ağlamaya başladım.

O an bir aidiyet duygusunun etkisindeydim.
Ne kadar güçlü bir duyguydu.
Oldukça farklı bir boyuttu.
Hiçbir şey duymadım,
Sana tam olarak nasıl hissettirdiğini söyleyemem.
Bence.
Telefonu kapattım mı?
Veya kapatırken,
Veda ettiğimi bile,
Hatırlayamıyorum.

Sonbaharın sesini taşıyan,
Göç mevsimiydi,
Ne gözyaşı kalırdı yalnız,
Ne de ağlayan zamanlar,
Yani şunu söyleyeceğim,
O benim sırrım,
Sıcaklığım oldukça,
Üşüdüğüm sürece.

Devlet dediğin budur,
Tabii ki vatandaşına hizmet edecek,
Bunda ağlanacak ne var, değil mi?
Kardeşim değil,
Hayır, öyle değil.
Bu böyle olmaz.

Allah devletimizi korusun,
Vatan duygusu tüm hücrelerime işliyor,
Tarif edilemez duygulara yol açarak,
Zaten var olan köklerimize,
Beni daha da bağlıyor.

İyi ki gidecek yerimiz var.
İyi ki bir vatanımız var,
İyi ki devletimiz yaşıyor,
İyi ki milletimiz güvende,
İyi ki buradayız,
İyi ki..
Tüm iyi kiler,
Teşekkür ederim,
Teşekkür ederim.

Kasım Kobakçı
Kayıt Tarihi : 19.3.2023 18:31:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!