İstanbul'da doğmuş ve halen büyümekte.
Ve ben bir direğin en tepesine dikiliyorum,
Adım sokak lambası.
Ve ben pusulasını kaybetmiş kadın, göğün en esnek koylarına
En geniş vakitlerinde asılıyorum yönümü ararken,
Adım kuzey yıldızı.
Bakıma muhtaç duygularım olacak elbet.
Beni sevmen gerek.
Burun akıntılarım çocuksu bir sileceğin izi olarak kalacak kollarımda.
Seni göğsüme yatıracağım.
Saçlarının sıcaklığında üşüyen ciğerlerim ısınırken
Kaynama noktasına gelen nefesimden
Aklımda çılgınca bir plan var.
Plüton'un yalnızlığında bir gezegen sahiplensem kaçar mısın benimle ?
Başka türlü olmayacak gibi.
Bu kalabalığın seni benden daha çok rastlaşarak görmesine tahammül edemiyorum.
Seni tek bir göz odanın genişliğinde raslantılı bir şekilde tüm hallerini görmeliyim.
Bu kalabalığın seni benden daha çok bir cümlenin nesnesel bir yargıda gerçekçi bakmasına tahammül edemiyorum.
Sabahına küstüğüm saatlerde,
Güneşi görmeyide istiyordu içim.
Vaktinde çalıp
Aslı vakti olmayan çalar saatlerinde
Uykundan uyandırıp seni
Bir gonca gül gibi göğün saatinde,
Benim gülüşlerim kimse kadar güzel olmadı.
Otuz iki dişin otuz ikiside farklı ayrışık doğrularda farklı hayatlara karşı çıktılar.
Bir intihar gibi düştü kimileri. Bir sessizlik çöktü ağzıma.
Konuşamadım.
Matem havasında cümleler kurdum.
Dudak paylarına takılı kalmadan, payıma düşen yeni dişlerime merhaba dedim.
Sevgili Eşim Yora'ya
Yora, bu topal bir kör sancının eksik acısını yaşıyorum sensiz.
Varlıklı bir ailenin varlığından belli olmayan çocuğu gibiyim.
Duvarlar gidişinin ayak izlerini kendileri sahiplenmiş ve üstüme üstüme yürüyorlar geceleri.
Gelmeyin diyemiyorum.
Yaşamayı öğrenemedik ama
Yaşananları sindirmekte üstümüze yok.
Gelenin yaraları gidişinin en şerefli bıraktıları.
Tende durmayan acılar ruhta hayat sürüyor, bir apartın en üst katında.
Dağınık bir salon.
Antika bir bardağı kırmıştı o güzel.
Nostajik bir değerin katiliydi o.
Üstelik öldürmeden önce seviyorum yalanlarıyla suçüstü yapılan bir ayrılığın fedaisiydi karşısındaki fuzuli varlık.
Gitti.
Dokunduğum saçları pamuk ipliğinin kesiği gibi kesiyordu parmak uçlarımı.
Usul usul kan damlıyordu, yere göğe sığdıramadığım kutsal kitaplarımdan.
Başımı koyamadığım yastıkların
Ağrıları geliyor başıma.
Ellerini tutmanın demli bir çay sıcaklığı
Tüm hüzünlerini temize çekmiş bir geçmişten
Sıfır kilometre bir yalnızlıkla sokuluyorum hayatına.
Ne büyük bir acı
-Sen giriyorsun niyazınla şu dergahına zakir olduğum Kerbela'nın.
Bir ağıt dökülüyor dilimden Ali'ye.
Yüzü suyu hürmetine ya Ali diye üç kere öpüyorum bağlamanın semahına açılan kollarından.
Yar aşkına, Ali aşkına bin niyaz eyliyor ellerim ellerine.



Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!