Bazen bana da öyle gelirdi,
Seni bulma zamanım, sarı bulutların geldiği gündü…
Kimseler bilmezdi, turnalar söylerdi…
Seni tanımazdım, ama iyi bilirdim…
Sen bana gelmezdin belki ama
Yalpalayış, yalpalayış, hep bu yalpalayış,
El etek öpmeler, eğilip kemik yalayış,
Kış günü tuhaf güneş, yaz gelince karakış!
Ben ki hataların yarenliğinde yakarış,
Ki ben çukurların dolduranı olmuşum…
Fikir deryasının ıpıssız bir çölüyüm,
Bütün adımlarım düğümlenir niçin'de..
Yaşayan bir ölüyüm
Bir kefen bir post içinde...
Çıkmaz sokaklarda adımım
“Uyuduğun zaman ölümü yastık yap, kalkınca da onu göz önünde bil.” Veysel Karani
Ölüler dertleşirdi, aksaydı, gözyaşıyla,
Söz dese, söz anlasa, belki mezar taşıyla…
Kale olsa, sur olsa, duvar olsa bükük taş,
Mor bulutlar ülkesinde bir kurt uludu
En yalçın kayasından yukarı kaldırıp başını
-Yeleli boynu ne de kalındı pusun içinde-
Buz mavisi ve kalın bir kolye gibi parıldadı yelesi
Hiç üşümemişti buz içindeyken kürkü
Sakindi güçlü adımlarla aheste yürürken kayaya
Davalar –hani- zordu,
Sıcaktı, her yanı kordu,
Heyhat hayat beni yordu,
Gidiyorum, diyemedim....
Yalan taç edildi yazık!
Dalgalı denizlerin sağanağı çocuk,
Gri çizgiler gibi düşmektesin denize…
* * * * *
“Ne güzel yağmurlu bir gün bu! /O renkli kemerden de çıkabilir semada…”
Balıkçılar için iyi olabilir, âşıklar için de
Sadece şairler sevemez bu durumu
İrin diyarında yeri var kirin,
Çağrı var sezilecek, gönül var, üzülecek…
Umudumuz bitti mi? Hayır!
Düzelecek!
Düşüncenin dibi yok, düşünce derin,
Pas tuttu kafamın demir kapısı,
Örümcek ağlarıyla örüldü ufacık pencere…
Gerçek onun ücra köşesinde mahpus,
Zincir sesleriyle sakinleştim dün gece…
…
Sonra eli uzandı düşüncenin titreyerek:



Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!