İpekten bir tül gibi kalbime değip
Nefesinin rüzgârı ile uçuşuyor sesin.
Mor dağların pınarıyla sarhoş, koşan ceylan gibisin.
Ve dantel dantel mor bulutlarla örülen bir duvak ile örtülüdür dipsiz gözlerin.
...
Kalpleri dinle, dilsizlerin kalbini!
Sen bilmezsin bizim dağları!
Bembeyaz, apak, soğuk mu soğuk kar’ısı vardır…
Kırmızı, yeşil, mavi, beyaz,
İlle de dallarda sarısı vardır…
Bir değil, üç değil, her yer dağdır dağ!
Göğsümdeki boşlukta ne hortumlar dönmekte…
Hava gibi, su gibi, aş gibi ihtiyaçtın sen!
Bende muradın diye kollarını açtın sen!
Kaleyi talan edip uzaklara kaçtın sen!
Göğsümdeki boşlukta ne hortumlar dönmekte…
Kör mermiler uçuşur, bomba düşer, kan düşer,
Sanırlar ki Erzurum, Ağrı, Şırnak, Van düşer,
Düşenler yüreğimdir, her düşenle can düşer,
Beni tanımadın sen, tanıyacak an düşer…
Yılda bir kez anmakla teselli bulur muyum?
Severim sonbaharları,
Rengârenk yapraklarla örtülür toprak,
Ağaçlar yalnızlaşır,
Aniden boşalır yağmur,
Olmadık yerde boşalır insanlar,
Dillenir çinko çatılar,
Umutlar, karaya vurur….
Ve onlar, balıkların hayatıdır…
Mutluluklar… Güya kavurur…
Ki onlar, kaya kadar katıdır!
Bulutlar, rüzgâr, ağaç yaprakları uçuşan;
Özgür olan sizsiniz, başına buyruk, delikanlı, savruk!
Gülüne kavuşan bülbül gibi
Çıkar can bedenden…
Ayın ışıltısı düşer yitik gözlere,
Buz kesemez ölü vücut,
Tek damla kana özenen kırmızı kalem mürekkebi olur bir ad,
Düşer yaz bozlara…
Ellerimde umutlar, yumur-çakır, buruşuk..
Darmadağın saçlarım, seyrek, cansız, karışık...
Buğu kaplı gözlerim, derinlere alışık...
Ah biraz ışık, azıcık ışık, pencereden içeri...
Loş olsun yeter, aydınlığa elveda,
Eşe-dosta, yârene, mala-mülke elveda,
Sıradan iki kişiyiz biz,
Yaptıklarımız sıradan...
Herkes ne ise biz de oyuz,
Konuşuruz havadan, sudan...
Zaman gelir, çok katıyız,
Taviz vermeyiz bir an!
Sakin gününde gördün denizi,
Büyük, uysal, ürkütücü ve gizemliydi…
Nasılsa yaklaştın kıyısına,
İyi ki geldin,
Beni uyandırdın,
Yaban gülüm…



Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!