Haddim olmayarak, Mübarek Ramazan-ı Şerif ayının teşrifi akabinde müzisyen alemindeki hoyrat dönüşüm hakkında bir kaç kelam etmek istiyorum. -Yukarıda da bahsettiğim üzere, malum on bir ayın sultanı Ramazan ayındayız. Yılın geri kalan on bir ayında tasavvuf musîkisi icrasını aklından bile geçirmeyen mekanlar-oteller vs., ticaretlerine dini alet etme adına bir anda tekkecilik, dergahcılık oynamaya başlıyorlar. İftar programları gırla gidiyor. - Şahsım adına hoş görmesem de_hadi bir an için oldu diyelim_ malum programlarının icrası ve ifası için tasavvuf musîkisinden zerre anlamayan, yılın geri kalan on bir ayında piyasa musîkisinin müdavim müzisyenlerine vazife veriyorlar. Haliyle arabesk ağızlardan, arabesk ilahiler dinlediğimiz programların adı bir anda, "tasavvuf musîkisi eşliğinde iftar programı" oluveriyor. -Yapmayın, etmeyin yahu! Günahtır, yazıktır! Türk Musîkisine on bir ay yaptığınız haksızlığı, geri kalan bir ay da tasavvuf musîkisine yapıyorsunuz acımadan! - Özellikle,Türk Musîkisi, Türk Tasavvuf Musîkisi, Türk Halk Musîkisi kısaca bizim musîkimiz, kendine has özellikleri olan, alaydan yahut mektepten fark etmez, eğitim ve donanım isteyen ve nadide bir kristale dokunurcasına icra edilmesi gereken musîki tarzlarıdır. On bir ay arabesk/pop çalıp-okuyup, "hadi bir ayda tasavvuf musîkisi icra edelim." demek doğru değildir hatta kelimenin tam manasıyla haksızlıktır.... Çünkü dünyanın en kabiliyetli müzisyeni olsanız bile bir kere bozulan ağzın ve kulağın tamiri çok zordur. Hele ağzı doğuştan bozuk olanlara zaten kelam etmeye değmez. -Haddim olmayarak büyük üstadlarla bir dönem birlikte olup, onlardan feyz alma şansını iyi kullanamadığını düşünmekle birlikte,yine de çok güzel korolarda, cemiyetlerde bulunma bahtiyarlığını yaşayan ve, kendince musîki icra eden birisi olarak, Klasik Türk Musîkisinden bir eser okumaya çalışırken heyecandan, korkudan titriyorum.. Yaş olarak kırkı devirdim, inşallah bir gün layıkıyla bir tane olsun eser icra etmeyi başarabilirim. Tasavvuf Musîkisi bağlamında ise işin mutfağından gelmekteyim. Öyle bir aylığına dergahcılığa soyunan mekanlarda değil, bin sene evvelinden o kültürü bugünlere taşıyan Mevlevi, Rüfai dergahlarından hem de... Buna rağmen yıllardır o ortamlardan uzak olduğumdan ve değişik musîki tarzlarıyla ağzımı bozduğumdan maalesef cesaret edemiyorum da, ezelden bozuk ağızların bu işe nasıl cesaret edebildiklerine hakikaten şaşıyorum. Oysa mutasavvıf diz diplerinde yahut bu işin ilim olarak gösterildiği mekanlarda yetişen ve bu musîkiyi layık-ı vechi ile icra eden fem-i muhsin ağızlara vazife telakki edilse ne kadar güzel olacak. O zaman o programların adı "tasavvuf musîkisi eşliğinde iftar programı" olmayı hak edecek. -Bir düşünsenize bu gün sırf daha fazla para için, bozuk bir ağızdan: "EY ALLAHIM BENİ SENDEN AYIRMA, BENİ SENİN DİDARINDAN AYIRMA" diye Hakka seslenen bir eser icra etmeye çalışan adam bir ay sonra: "MADEM UNUTACAKTIN, BENİ NEDEN YARATTIN" diye arabesk ve ucuz bir isyan şarkısının seslendiricisi olacak. Tasavvuf evvela samimiyet ister. -Komik mi, traji komik mi, siz karar verin artık. Lütfen herkes ihtisas sahibi olduğu mecralarda faaliyet göstersin. Aksi takdirde hiç bir değerimiz kalmayacak. Saygılarımla...
Murat Avcı OzanKayıt Tarihi : 27.9.2016 02:36:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!