Parmak Ucunda, Aşkın Tezgahı

Huri Çalışkan
121

ŞİİR


16

TAKİPÇİ

Parmak Ucunda, Aşkın Tezgahı

Parmak Ucunda, Aşkın Tezgâhı

Önlüğünü takmıştı kadın, serinceli bir yağmur sabahında.
Kokuyu içeri davet etmek ister gibi, penceresini açtı mutfağında.
Portakal kabuklu ıhlamurdan yükselen buhar,
tarçınlı elmalı kurabiyenin yerini almayacak kadar naif.
Bu kurabiye, evin demirbaşıdır—
masada eksik olunca eksilmiş gibi hissediyordu hayat.
Tezgâha sıraladığı malzemelerin arasında,
parmaklarının ucu
hamura değil,
kalbine dokunuyordu belki de.

Ayaklarını yerden kesen adam
onu tam o anda, belinden tuttu.
Elmanın kabuklarını soydukça
şiire damlıyordu kokular.
Ve kadın, unlu ellerine sinmiş duygularla
kelimeleri yoğuruyordu kendi tarifine.

Kadın
gözlerinde ay ışığı saklar,
parmaklarıyla geceyi örer
kelimelerin ince ipliklerinden.

Aşkın ipeksiliğini yazıyordu kadın…
Cümleler, ten gibi kayıyordu
parmaklarının arasından.
Her harf bir ilmek,
her susuş bir düğüm.

Her cümlesi
bir deniz feneri gibi titrer
karanlık sayfalarda,
nefesini tutar
sessizliğe dokunurcasına.

O yazarken,
adam çoktan başlamıştı
eski bir dokuma tezgâhında.
Ellerini değil…
kalbini kullanıyordu —
iplik iplik ördüğü aşkı.

Adam
yüreğinde eski odun kokusu
tezgâhında sabrı çeker,
atkısında tuttuğu umudu.

Bilmeden birbirlerine dokunuyorlardı,
biri kelimelerle,
diğeri iplikle…

İplikler usulca sarılır zamanın kıyısına,
kelimeler buluşur hayalin kıvrımlarında.
Hiç dokunmadan
fısıldaşır aşkla
iki bilindik ruha...

Ve aşk
görünmez bir el gibi
dolaşır tenlerinde.
Her harf,
her düğüm —
bir iplikten mısraya dökülen
sonsuzluğun parmak izi.

Ve Bir Gün…

Kemanı eline aldığında, elleri hafifçe titredi.
Ahşabına sinmiş kokudan tanıyordu onu,
sanki geçmişin bütün sesleri o kutunun içinde saklıydı.

Robabeh Jan çalıyordu fonda…
Ve tınılar gökyüzüne karışıyordu —
tıpkı babaannesinin en sevdiği haliyle.

Babasının sesi çınladı zihninde,
"Biz hayatı hep yeniden örmek zorunda kaldık," demişti bir gün.
Her ilmekte biraz sabır, biraz şiir, biraz gözyaşı vardı…
Kurabiye kokan sabahlarda,
yağmur sesiyle yazardı annem —
iplikle, kelimeyle dokur gibi aşkı.

Ve sonra eklemişti hüzünlü bir gülümsemeyle,
O sabah, artık örmeyi bırakmış,
Güveni üzerine giymişti annem…
Onun gözlerine bakarken
iplik değil, bir kalbin sıcaklığına tutunmuştu.

Kemanın kutusunu kapatmadan önce durdu.
Elini telefona uzattı.
Nefesini toparladı.
Ve babaannesini aradı…

Hiçbir şey söylemedi.
Zaten gerek de yoktu.

Farid Farjad’ın Robabeh Jan’ı çalıyordu arka planda.
Sadece iki soluk, iki yürek vardı uçlarında hattın —
ve gözlerinden süzülen, içinden akan o derin sessizlik…
İçinde tebessüm saklayan birkaç damla gözyaşı gibi.

O an anladı.
Bu hikâye sadece geçmişe ait değildi.
Bu, bir kadının değil; bir zincirin, bir sevdanın,
yeniden örülmüş umutların ve hiç vazgeçmeyenlerin hikâyesiydi.

Ve o kemanın adı, hiç yüksek sesle söylenmese de,
herkes biliyordu:
O, Elizabeth’ti.

21.06.2025

Huri Çalışkan
Kayıt Tarihi : 21.6.2025 13:33:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


bu sadece bir kadın hikâyesi değil… bu, vazgeçmemeyi ilmek ilmek öğrenenlerin hikâyesi. Ve o gün, bir hikâye… parmak ucundan hayata dokundu.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Huri Çalışkan
    Huri Çalışkan

    ?si=3jRM95gTn6-68tvn

    Cevap Yaz
  • Kerem Kayar
    Kerem Kayar

    Şiir kendi içinde iki farklı hikaye ile yol alıyor. Birinci hikaye ile devam etseydiniz daha mı iyi olurdu? Kutluyorum emeğinize sağlık

    Cevap Yaz
    Huri Çalışkan

    Sevgili Kerem,
    Şiir gerçekten de ilk satırlarında kendi yolunu çizdi…
    Ancak iplik iplik bir ömür dokunmuş bir hikâyeyi
    bir kutunun içinden çıkan kemanla
    yeniden fısıldamak istedim.

    Bir kadınla başlayan bu şiir,
    bir zincire dönüştü içimde —
    bir aşk, bir direniş, bir hatırlayış…
    Yorumun için gönülden teşekkür ederim.
    Bilirsin bazen bir şiir, kalpten kalbe sessizce yürümeyi seçer.
    Ve o yol, işte tam da burada birleşti.

    sevgiler...

TÜM YORUMLAR (3)