Paradigmamız Şiiri - Yusuf Aygun

Yusuf Aygun
27

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Paradigmamız

PARADİGMAMIZ. 27.06.2008
.
Mütedeyyin kesim büyük bir temsili yet problemi ve karmaşası yaşamaktadır.onun içindir ki müslümanların yeniden toparlanıp oluşan bu kaosu gidermesi ve dinamiklerini yeniden harekete geçirmek suretiyle topluma önderlik ve rehberlik etmesi gerekmektedir.bu konuda bir takım olumsuzluklar ve zorluklar vardır ve olacaktır. İslam dininin mensuplarının iyi tespit ve teşhis etmesi gereken bazı hususlar vardır.biz bunları vakayı tespit etme ve objektif kalmaya azami düzeyde sadakatle öz eleştiri ve tenkit sadedinde işlemeye gayret gösterdik.Bunu yaparken şahıs ismi vermemeye şahıslardan ve olaylardan çok vakıa üzerinde durmaya gayret saffettik.Bizim konuyu ele alışımız milat olarak son dönem itibariyledir.yeni dünya düzeni oluşturma çabaları İslam dünyası üzerinde oynanan yeni senaryolar.dinler arası diyalog işgaller ve ve yeniden Siyonist ve haçlı ordularının İslam dünyasına başlattığı sıcak savaş dağılan Rusya bloğunda Siyonizmin yaptırdığı darbeler ve devrimler İslam dünyasında oluşturulmaya çalışılan ılımlı İslam ve demokrasi hareketleri ve bu meyanda gönüllü işbirliği yapma yarışında olan ılımlı İslamcılar cemaatler ve sivil toplum örgütleri ve çözüm olarak Tevhidi İslam konumuzun ana mihferini oluşturdu.Aklımızın yettiğince olayları tespit etmeye ve tartışmaya sunmaya gayret ettik.ve şu kanaatlere vardık.
 Dinler arası diyalog yüzyıllardır süren İslam dünyasını Hıristiyanlaştırma çabasının kuzu postuna bürünmüş kurt misali çağdaş bir denemesi olarak karşımızda durmaktadır özellikle komünist bloğun çökmesi ile vahşi kapitalizmin karşısında engel olarak duran tek güç İslam yükselen değer olarak ortaya çıkmıştır.İslam ı direkt olarak hedef almak onu zayıflatma yerine güçlendirmektedir bunu fark eden emperyalistler taktik değiştirmek suretiyle güya bu dini temsil eden bir takım kurum ve kişilerle sözüm ona. masumane bir takım ilişkilere girmiştir.dinler diyaloga geçirilmiş konsüller toplanmış hatta bu yeni dinin kitabı bile yazılmıştır.İslam dinini temsilen bu diyaloga soyunanlar her türlü farklılığı inkara hazır olduklarını zaten bu farklılıkların teferruat olduğunu ifade edecek kadar her şeyi feda edebilecek konumda durmaktadırlar.Hz peygambere inanmayı dahi gereksiz gören bu kişi ve kurumların kimin adına neye soyundukları çok açıktır.İslam Allah ın son dini ve hz Muhammet onun son elçisidir Hıristiyanlık ve Musevilik İslam ın hükmünü ortadan kaldırdığı ve daha önceden zaten tahrif edilmiş içi şirkle doldurulmuş batıl yollardır İslam ise arı ve duru olarak durmaktadır arı duru ve mükemmel olanın eksik ve bulanık olanla ne gibi diyalogu olabilir bu olsa olsa hak ile batılı birbirine karıştırmak olabilir ki bunun ismi şirktir.İslam ise hak ile batılın diyalogu değil mücadelesi demektir.Bu çalışmaların dikkate mucip diğer bir yönü ise uzlaşma arayan taraflardan hakimiyeti elinde bulunduranın uzlaşmanın ve barışın küçük ortağının dindaşlarının topraklarının bir kısmını zaten işkal etmiş bir kısmını da işkal etmek için proje ve bahane peşinde olmasıdır.Mücadele yerine diyalog diyenlerin tavrı ya safdillik yada maksatlı bir direniş kırma çabasıdır.Hıristiyanlığın ve Siyonizmin dini liderlerinden taktir ve tebrik alan bu kişi ve kurumların iyi niyetli olmadıkları arif olan için malumdur.
 Diğer bir oyun ise müsteşriklerin öğrencileri ve bayileri olan bir takım zevatın ve kurumların dini modernize etme çabasıdır buda önceki bahsettiğimiz husus kadar eskiye dayanan bir süreçtir.dünyevileştirilmek istenen dinin buna aykırı hükümleri konjektürel ortam ve zamanla ilgili gibi gösterilmek istenmekte bir kısım farklılıklar ise sembolik sayılmaktadır bu şekilde din ilahi vasıflarından uzaklaştırılmakta ve tahrife uğratılmak istenmektedir.bunda da gaye dini emperyalizmin kalkanı yapma çabasıdır.bu şekilde din asli unsurlarından arındırılarak emperyalizme karşı bir direnç unsuru olmaktan çıkarılmak istenmektedir.çok yönlü süren bu çalışmalar yerli işbirlikçilerin niyetlerinin algılanamaması ve din konusundaki bilginin ve alimlerin azlığı sebebiyledir ki başarı kat etmiştir.Yeni dünya düzeninin dinini oluşturmaya çalışan bu çağdaş pavlus lar Vatikan İsrail ve İslam dünyasındaki gönüllü ve görevli kişi ve kurumlarla ortak çalışmakta bütün literatürde ortak çalışmalar ortaya koymakta adeta bu yeni dinin temellerini oluşturmaktadır.yeni bir kitap vaz edilmiş adı da FURKAN olarak belirlenmiştir.İslam medeniyetinin tarihi şahsiyetleri olan Mevlana Yunus Ahmet yesevi hacı bektaş ı veli Muhuddini arabi v.s bu ortak çalışmanın kobaylarıdır.ana kaynaklar bu zevatın tahrif edilen felsefesi doğrultusunda yorumlanarak güya ortak bir nokta bulunmakta bu şahısların ismi geçtiği içinde bazılarınca cazip bulunmaktadır.oysa hedef son ilahi vahyi bu noktadan girerek bozmaktır.müslümanların yapması gereken şey ana kaynaklara dönmek ve sağlam bir birikim sahibi olmaktır.
 Diğer bir tehlike mukavemeti bölen ve halkı siyasetten ve emperyalizme karşı koymaktan din adına alıkoyan ve insanlara ılımlı bir din olgusu aşılayan dinin siyasetle ve yönetsel alanla alakasının olmadığı inancını mütedeyyin kesime pompalayan olgudur.Tarikat ve cemaat gibi dini terminolji de kullanılınca inandırıcılık kazanan bu olgu gücünü taklit ve cehaletten almaktadır.şeyhler ve cemaat liderlerinin öğrettiği dinle yetinen bu kesimin emperyalizme karşı yapabileceği bir şey yok gibidir.Çoğu zaman yukarıdan beri saydığım bu akımlar emperyalistler tarafından kaynak olarak ta beslenmektedir tekkeler özel okullar ve bu gibi eğitim ve iletişim kurumları dahi kurmaları sağlanmaktadır.diğer dini kesimler baskı altında tutulurken bunlara dokunan yoktur.Tabi ki hak yolunda olanlar tenzih edilmelidir bizim kastettiğimiz hak kisvesine bürünmüş batıl hareketlerdir.Müslüman hakla batılı ayırıp batılı inkar edebilendir velev ki geleneğinde olsa bile.
 Oynanan oyunlardan diğer birisi ise ta başından beri çeşitli argümanlar ile Müslüman ümmeti dışardan ve içerden çökertme ve bölme böylece ümmet bilincinin İslam dünyasına tarihi misyonundan da kaynaklanan önderlik edebilme imkanını ortadan kaldırma çabasıdır.dışardan darbeler kapatmalar hapsetmeler ve diğer tehdit ve yıldırma yöntemleriyle başarılamayan bu oyun değişik zaman ve zeminlerde içerden hareketi ve hareketleri bölme şeklinde nispeten başarılmıştır.Mısırda Suriye de ve Pakistan da Afganistan da ve birçok İslam ülkesinde İslam i hareketler üzerinde bu yöntem uygulanmış ve bu yolla emperyalizm başarılı olmuştur.Bunun son denemesi ülkemiz düşünülürse siyasi partilerin kuruluş biçim ve yöntemi en müşahhas örnek olarak karşımızda durmaktadır.şimdi bu karakteristik örneği biraz inceleyelim gayemiz bu partileri ve mensuplarının durumunu belirlemek değil bunun ötesinde vakıayı bu spesifik örnekle ortaya koymaktır.Bu konuda gözden kaçırılmaması gereken bazı hususlar ve alınması gereken tedbirler vardır.Bu tedbirler hedeflenen zararın def edilmesi içindir.


 Ilımlı İslam felsefesinin toplumda oluşturmuş olduğu İslama dayalı yönetim tarzı geçerliliğini kaybetmiş bir ütopyadır ve kendilerinin(Ilımlı İslamı tercih eden İslamcılar) bu görüşten ayrılma sebebi bunu fark etmiş olmalarıdır imajı düzeltilmelidir.İslam ve onun yönetim biçimi olan şeriat bu milletin bin yıllık yaşanmış realitesidir ve yaşanmış bir şey asla ütopya değildir.fakat ideallerini kaybetmiş insanların bunu anlamaları mümkün değildir.İslam bir inançtır inançlar eğer hakikatse eskimez ve geçerliliğini kaybetmez.İslam temeli rahmani ve insanla yaşıt olan bir inançtır ve bu inanç kıyamete kadar baki kalacaktır.
 Ilımlı İslamcılar değişim değil başkalaşım geçirmiştir dolayısıyla bu fikir İslamın yeni bir tezahürü değil bilakis onu nakzeden seküler bir dünya görüşüdür.Yetkili ağızlardan Siyasal İslam gömleğinin çıkarıldığı –Ki eski gömleğin de Tevhidi bir bilinci temsil etmediği açıktır- kendilerinin inanç milliyetçiliğine yani ümmetçiliğe karşı oldukları milliyetçi sağ muhafazakar bir ideoloji benimsedikleri ifade edilmektedir.Önemli bir proje olan D8 iktidara geldikleri anda bu fikir sahiplerince parti ve ülke politikası olmaktan çıkarılmış bu yetmiyormuş gibi alay konusu edilecek düzeyde ifade edilir olmuştur.artık yeni hedef batı medeniyetidir sözünün bu kitle tarafından telaffuz edilmeye başlanmış buna batıcılar bile ilk zamanlarda inanamamıştır. İnandığı gibi yaşamayanlar yaşadığı gibi inanmaya başlamıştır ve maalesef kitleler rüzgarın etkisiyle samirinin buzağısı misali bir sapma ve saplantının girdabına sokulmuştur.Bu kitlelerin inanç ve şaşmaz değerler değil kişi eksenli algılama hastalığından kaynaklanmaktadır.kitleler bu hastalıktan kurtarılmalı ve onlara şahıslara değil değerlere bağlılık aşılanmalıdır.
 Ilımlı İslamcıların ve bu fikre gönül verenlerin dönüşümü sadece bir kadro ve organizasyon değişimi değil haddi zatında bir ideal ve misyon değişimidir.Bu misyon kaynağını-eksik ve yanlışta olsa- inanç ve milli tarih bilincinden besleyen bir geleneğin terk edilmesi şeklinde algılanmalıdır.milliyetçi muhafazakar dünya görüşü algılaması bunun kategorik bir ifadesidir. çünkü ne milliyetçilik nede muhafazakarlık İslam’ın derin tarihi geçmişiyle ilintili değildir.Bu kavramlar literatüre batıdaki ideolojik dönüşümle girmiştir ve İslam kültürü ile asla bağdaşmaz.batı medeniyeti temelini müşrik Romadan alır İslam’ın temeli ise H.z Adem ve diğer nebiler silsilesine dayanır.
 Bu değişim süreci Ilımlı İslam rüzgarı ile başlamamış belki kurumsal bir yapıya bürünmüştür.bu sürecin başlangıcı Politik İslam algılama biçimindeki kitleselleşme olgusunda aranmalıdır.Kitleselleşme neticesinde kitle büyümüşse de maalesef özden.uzaklaşılmıştır. Bu uzaklaşma beraberinde kontrolsüzlüğü ve yozlaşmayı neticede eksenden kaymayı getirmiştir.kitleselleşmeyi diretenler bu gün artık İslamcı olmadıklarını açıkça ifade etmektedir.
 1990 öncesi Politik İslimi hareket hakka ve halka hizmet olarak algılanırken 90-96 arası kazanılan belediye ve genel seçimler özellikle partinin üst kesimlerindeki bazı bireylerde kerameti kendinden bilme ve iktidarın getirdiği birtakım nimetlerden istifade etme olarak algılanır olmuştur Bu zafer ve iktidar sarhoşluğu belki de sonun başlangıcı olmuştur.Eksik ve yanlış bir paradigmaya sahipte olsa niyet olarak samimi olan insanlar küstürülmüş bir kısım insanlarda hayal kırıklığına uğramıştır.En kötüsü insanlarda güven kaybının oluşmasıdır.Bu güven kaybı büyük bir kitleyi siyasetten soğutmuştur.Bu kitle Tevhide dayalı bir İslam anlayışı adına yeniden kazanılmalıdır.
 Halkın İslam’ı temsil eder gibi görünen belediye ve ticari teşekküllerdeki zafiyet ve suiistimal den kaynaklanan güven kaybı –ki buna sebebiyet verenler bu gün kabuk değiştirmiştir.-giderilmeli ve güven yeniden kazanılmalıdır.Müslümanlık ve İslam güven demektir. Onun toplum nazarında safiyetine helal getirilmemelidir. Peygamberlerin El emin sıfatı unutulmamalıdır.Bu sıfat davetçi olan Müslümanların de en önemli vasfı olmalıdır.Bu vasıf geriden gelecek olan nesle de müspet misal teşkil edecektir.Müslümanlar için temiz bir geçmiş her tür hazineden daha değerli bir mirastır.

 Müslümanlar hizipsel bölünme sendromu ve ayrılanlara hayıflanma psikozundan kurtulmalı ideallerinin şahıslara endeksli olmadığını hatırlamalıdır şahıslar tökezleyebilir.idealler ve hakikat asla değişmez kişi bu yolda tek başına da kalsa bu durum onda bir kararsızlık ve tereddüt yaratmaz onun şevkini kırmaz o bilir ki her nefis kendi hesabını verecektir ve hesap çok çetindir peygamberler dahi kendi ev halkına bazen vesile olamamıştır.bu onların kusuru sayılmaz çünkü vazife olan doğruları anlatmaktır kabul etmek ve onda sebat etmek kişinin kendi nasibidir.

 Müslümanlar yenilmişlik psikolojisinden kurtulmalı hatta mümkünse bu psikolojiye hiç girmemelidir.bir başarısızlık varsa onu nefsinde aramalı bundan dolayı halkı veya şartları bahane etmemeli ve bundan dolayı tövbe etmelidir.yine her hangi bir zaferden dolayı şımarmamalı başarıyı kendi başarısı değil rahmanın lütfü olarak algılamalı ve daimi şükür üzere olmalıdır.yi ne başarı ve başarısızlığın imtihan ve sınanma vesilesi olduğu unutulmamalı önemli olanın ihlas ve samimiyetle temel ölçülere uygun amel olduğu bilinmelidir.bedir ve uhud bunun en bariz yaşandığı numune-i timsallerdir.

 Mutlak kudret ve kuvvet cenabı hakka aittir ne sayısal güç ne teknolojik üstünlük ne modern silahlar ne stratejik konum ne yer yüzü ve yer altı kaynakları ne müttefikler v.s bu hakikati değiştirmez Müslüman sebepleri gerçekleştirecek bütün hazırlıklarını mütekamilen yapacak fakat bu temel hakikati aklından çıkarmayacak hele düşmanların gücünü bahane edip rızadan ayrılmayacak.davayı terk etmeyecek ve uygun olmayan yollara sapmayacak.Kuran’da geçen Talut ve Calut kıssasını iyi okuyacak ve hikmetlerini algılamaya çalışacak.

 Müslümanlar tembellik ve bezginlik hastalığına düşmemelidir.yine olmadı hep böyle oluyor artık olmaz bu yolla bu iş gerçekleşmez bu insanlardan hayır gelmez sözleri müslümanların inancıyla çelişen şeytani vesveselerdir.Müslümanlar şunu unutmamalıdırlar ki ümit kesmemek ve sabırla azimle mücadele etmek inancın gereğidir.başarıda bununla mümkündür.Bin yıla yakın hakkı gece ve gündüz açık ve gizli toplu ve münferit yılmadan anlatan ve kendisine çok az bir kitle iman eden ve ya! rab ben vazifemi yaptım diyen H.z Nuh ve bu uğurda canlarını veren yurtlarından kovulan insanlık tarihinin hak önderleri ve onların örnek mücadeleleri rehber edinilmelidir.Rızaya başarıya ve saadete ulaştıracak yol budur.
 Müslümanlar olarak hakkı ve adaleti önce kendi aramızda hakim kılmalıyız. O zaman bu başkalarına da numuneyi timsal teşkil eder.Aksi taktirde niçin yapmadığınız şeyi başkalarından bekliyorsunuz.Adalet size lazım değil mi tepkisine muhatap oluruz.hem kendi aramızdaki hem de diğer görüş ve inanç sahipleri ile aramızda oluşabilecek muhtemel problemler de adaleti ortaya koyarsak bu hem misyonumuzu ortaya koymamız hem de muhataplarımıza örnek bir ameli tebliğ olur.Yaşanmayan şeyin tesiri olmaz.Müslüman davet ettiği şeyi hayatıyla ispat etmelidir.Hz Ömer in niçin Adil vasfını aldığını her müslüman iyi bilmeli birer Ömer olmaya çalışmalıdır.
 Bu dinin mensupları birbirini Allah için sevmeli ve yine Allah için birbirine kızmalı iyi günde ve kötü günde bu ölçüyü unutmamalıdır.Makam ve iktidar bu ölçüyü unutturmamalıdır.Aksi taktirde sevgi ve güven yerini istismar ve dalkavukluğa bırakır. Kaybedilende zaten bu sebepledir.Kendini elit gören bu kitle tavan la taban arasındaki mesafe ve güveni olumsuz bir düzleme taşımıştır.Teşkilatlardaki ilişki kardeşlik ilişkisi iken adeta ağa yanaşma ilişkisine dönüşmüştür.
 Müslümanlar diğer ideolojilerin bireyleri gibi İslam’i mücadeleyi bireysel istikbal olarak algılama hastalığına yakalanmamalıdır. Müslüman bireyler için makam mevki para v.s dünyanın geçici süsleridir asla ona gerçek amacını unutturamaz.Bu zafiyeti tespit edilenler yönetim noktasında geri tutulmalıdır aksi taktirde kapatılması çok güç yaralar açılır.Dün üzerin de elbisesi olmayanlar bu gün kaliteli ve lüks araçlar ve yaşantı içerisinde kendi kalitelerini kaybetmişlerdir.Bu sadece onların kaybı değil insanlar gözünde onların güya temsil ettiği misyonunda kaybı olmuştur.
 Müslümanların her türlü ameli kendi sabiteleri mihenginde değerlendirme ve rızaya uygunluk arama mecburiyeti vardır.aksi taktirde heva ve nefsin arzularının devreye girmesi kaçınılmaz olur.Bu ise kitlesel sapmaya sebebiyet verir ki bölünme sürecinde yaşanan vakıa budur.reel politik tavır stratejiye uysa bile her zaman İslam a uymayabilir aksi taktirde bir elime ayı bir elime de güneşi verseniz Allah’ın dininden bir lahza taviz vermem diyen önderi algılamak mümkün olmaz.o kutlu öndere uymadan rahmet ve bereket hasıl olmaz.Bu misyonu üstlenmek isteyenler için yoldaki her adım belli kural ve kaidelere bağlanmış heva ve hevese indi mülahazalara imkan tanınmamıştır.Bir alimin deyimi ile bunlar davanın yoldaki işaretleridir.hedefe ulaşmak ve misyonu taşıyabilmek bu işaretlere riayetle gerçekleşebilir.Bu yol sırat i müstakimdir.ve işaretleri rabbanidir.
 Müslümanlar makyevalist olamaz çünkü onun amacı meşru olduğu gibi kullandığı araçta meşru olmalıdır Eğer böyle olmazsa davanın inandırıcılığı kalmaz.Millet uzun vadede tutarlılığa değer verecektir Müslümanın geçmişinde kendisini ve davasını zor durumda bırakacak bir çelişkisi olmamalıdır.Millet unutsa dahi tarih bu tür davranışlara şahit olacaktır ve bu dava uzun vadeli bir süreçtir.bu günü temiz olduğu gibi yarını da temiz olmalıdır.Her bedele karşın iktidar diyenler maalesef iradesini kaybetmiş kendi seçmenine bile biz bedel ödeyemeyiz siz ödeyin söz verdiysek senet vermedik.Meşhur tabiriyle dün dündür bu gün bugündür diyebilecek tavra gelebilmişlerdir

 İslamın yönetsel faaliyetleri tümüyle istişare ve ehliyet temeline dayanır.İslami hareket bir kişi yahut zümre tahakkümü değildir.İstişare İslam ın en temel kavramıdır. İlk dönemin kutlu nesli her işlerini istişare ile karara bağlardı Müslümanlar istişarenin bereketini ihmal etmemelidirler.İstişare edilerek alınan yanlış bir karar istişare edilmeden alınan doğru bir karardan daha hayırlıdır Tarih boyu verasetle yönetilen İslam dünyasında bu en temel motor gücünün işletilebildiğini söylemek oldukça zordur.Onun içindir ki İslam dünyasında ciddi ve özgür bir siyaset felsefesinin oluştuğunu söylemek zordur.İstişare her söze kulak vermek ve sözler içerisinde en doğru olana icabet etmektir.yoksa herkese sormak sonra kendi bildiğini yapmak istişare olamaz.
 .Müslümanlar aralarındaki problemleri Kuran ve Sünnet hakemliği ölçüsünde kendi hiyerarşisi içerisinde çözer.Bu imanında en temel rüknüdür.Nefsini Kuran ve Sünnete tabi kılmayan kişinin Müslümanlığından söz etmek mümkün değildir.Hem Müslümanlık iddiasında bulunup hem de cahilliye hükmünü hakem kabul etmek imanla çelişen asri bir hastalıktır. Kişi asla hem Müslüman hem de bir başka ideoloji sahibi olmayı imanla bağdaştıramaz.
 Müminlerin hiyerarşi yapısı bir kast sistemi değildir yönetenler ve yönetilenler kardeştir bu gün yönetilenlerin yarın yönetici olmasının önünde hiçbir engel yoktur ve olmamalıdır.Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi bu bir saltanat sistemi değil liyakat ve ehliyet sistemidir.Her hangi bir etnik köken ve ya aşiret v.s belirleyici faktör değildir.İslam tarihi zenci bir kölenin oğlunun soylu insanlara komutanlığına şahit olmuştur..ve hattı zatında bu denklemi kurmak için vardır.İslam inananların eşit kardeşler olduğu temelinde yükselir.Bunu ihmal eden bir yapının İslam iliğinden söz etmek mümkün olmaz.
 Müslümanlar için görev ve yetki bir emanettir asla onu miras ve tapulu malı olarak görmemelidir.yeri geldiğinde onu ehline iade edebilmelidir.Bu bayrak yarışı gibidir.kendisi bu bayrağı bir emanet ve yarış mantığıyla taşır ve yeri geldiğinde daha ileriye taşıyabilecek yoldaşına teslim eder ve onun başarısı için dua ve yardım eder.Allah ın kılıcı lakabıyla anılan Halit bin Velidin komutanlığı genç bir sahabeye teslim edişi bunun en güzel örneğidir. vekil olabilmek için bir birine entrika çevirenlerin ümmeti ve davayı bir yerlere taşıma şansı ve nasibi olamaz.
 Müminlerin yönetenlere itti bası hayır ölçüsündedir.Asla taassuba dayanmaz.O ne söylerse doğrudur bir bildiği muhakkak vardır biz ondan daha mı iyi bileceğiz hikmetinden sual olunmaz itikadı imanla bağdaşmaz.Kuran ve sünnete uyan emirlere itat edilir bunun dışındaki her fikir eleştiriye ve tartışmaya açıktır bu fikir kime ait olursa olsun fark etmez. Sahabeler bu anlayışla peygamber bir şey emrettiğinde bunun vahiy mi yoksa kendi görüşümü olduğunu sormuş şayet kendi görüşü ise varsa fikrini ve alternatifini sunmuştur.ilk imamlara yanlış yaparsan seni kılıcımızla düzeltiriz diyen sahabe bu ince ölçüyü bir başka ve hassas biçimde ortaya koymuştur.Liderlerini kusursuz ve masum görenlerin bu asrı saadet toplumunu örnek alma iddiası boş bir kuruntu ve zandan ibarettir.
 Müminler kine tize olmuş disiplinli bir ordu gibidir.Liderinin emrindedir onu kendi nefsine tercih eder. Bu tercih ediş liderin kendi şahsi saltanatı ve otoritesi için değil liderin temsil ettiği misyonun sağlıklı ve belirlenen hedeflere salim bir biçimde ulaşması içindir.Disiplinsiz hiçbir hareketin başarılı olma şansı yoktur.Batıl hareketler bile disiplinle başarıya ulaşır.Yolculuk anında bile birden fazla kişi aralarından birini yol emiri seçmelidir bu programlı ve ve disiplinli bir toplum modelinin çağdaş deyimiyle sivil toplumun İslam i literatürde ise cemaatin önemi ortaya koyan bir ölçüdür.ve Allah’ın kudret eli cemaatle beraberdir.
 Bu dinin mensupları bir sürü psikolojisi ile hareket etmez onlar güdülen değil bizzat davayı omuzlayan etken kişiliklerdir.Bu onların bilgi ve irade sahibi olmalarından kaynaklanır.Onlar neye inandıkları ve neyi ne zaman ve niçin yaptıklarını bilirler hareketleri bilinçli ve programlıdır.Hiç bir işleri tesadüfi değildir.Kuran onları birbirine kaynatılmış bir duvarın tuğlalarına benzetir.hiç bir tuğla diğerinden önemsiz değildir.her tuğla alta yahut üstte kendi vazifesini.kine tize bir şekilde görür.bir tuğlanın biçimsizliği bütün duvarın biçimini bozar.sakatlığı ise binayı yıkar.dolayısıyla topluluğu oluştururken ve görev verirken bireyler iyi tespit edilmelidir.Çekirdek kadro ne kadar kaliteli ve net olursa verilecek mesaj da o kadar net ve doğru algılanır.sırf kelle sayısı güç olgusu baz alınarak oluşturulan kadrolarla yola çıkılamayacağı çıkılsa da ilahi lütfün gerçekleşmeyeceği artık anlaşılmalıdır.çok teveccüh toplayan değil doğru temsil eden bireyler ön planda tutulmalıdır.doğru bireylerle gelen başarı kalıcı ve bereketli olur yanlış ve eksik bireylerle gelinen nokta ortadadır.
 Her İslam dini mensubu birey olarak bu misyonu tek başına temsil edebilecek maddi ve manevi donanıma sahip olmalıdır.çünkü o tek başına bu ümmetin bir özetidir onu okuyan dava hakkında bilgi sahibi olur doğru bilgi ise doğruya götürür.Temsil yeteneği eksik bireyler ise kendinden çok temsil ettiği düşünceye zarar verir dolayısı ile temsil bir liyakat ve ehliyet işidir.Kuran İbrahim tek başına bir ümmetti derken bu temsil yeteneğini kastetmektedir.Ümmetin bu günkü problemi kemiyet değil keyfiyet yani nitelik problemidir.yoksa nice az topluluklar kendilerinden sayıca ve güççe üstün olan topluluklara galip gelebilmektedir.Tarih bunun örnekleriyle doludur. Ümmet bir kıvılcımın yok edeceği saman yığını olmaktan kurtarılmalıdır. Onun içindir ki üç buçuk Siyonist dünyayı idare ederken Müslüman olduğu söylenen bir buçuk milyar Müslüman perişan ve rezil durumdadır.bilinmelidir ki Allah hiçbir topluluğa zulmetmez ancak topluluklar onun yarattığı sosyal yasalara uymayarak kendi nefislerine zulmederler dün Yahudilerin ve Hıristiyanların zillete uğramasına sebebiyet veren her türlü sosyal ve siyasal yozlaşma bu gün fazlasıyla Müslüman olduğunu iddia eden bu toplumda mevcuttur.problem gerçek İslam toplumu olup olmama problemidir.
 Müslüman birey ahlaklıdır onun ahlakı salt bir iyi niyetlilik değil bilgi ve hikmet temelli bir yaşam biçimidir.Donanımsız bir iyi niyet çoğu zaman zarar getirir.Müslüman uyanık olmalı meşhur tabiriyle bir delikten iki kez ısırılmamalıdır.Onu Allah’ın ismiyle kimse kandırmamalıdır.dostunu düşmanını fark edebilmeli kime inanıp kime güveneceğini iyi tespit edebilmelidir kısacası basiretli ve ferasetli olmalıdır.Başına vur ekmeğini al tabir edilen tip istenilen fazıl tıp olamaz.O elinden ve dilinden herkesin emniyette olduğu kimsedir Ne zulmeder nede zulmettirir ne hak yer nede hakkını yedirir.Yönetilen ve idare edilen değil daima yöneten ve yönlendiren ipleri elinde bulunduran konumunda olmalıdır. Müslümanları idarecilikten ve literatürdeki genel ismi itibariyle velayetten uzaklaştıran kültür ve anlayış kalıntılarından sıyrılmak ve İslam i anlayışını bu tehlikeli fikir kalıntılarından arındırmak zorundadır.Maalesef Emeviler’in de etkisiyle İslam toplumunda asrı saadet sonrası bu tip zararlı ve İslam’ın temel dinamikleriyle çelişen anlayışlar ortaya çıkmıştır bu ve bundan sonra ki dönemleri taassuptan uzak bir şekilde yeniden değerlendirmek müslümanların sağlıklı bir fikri yapıya ulaşmaları açısından şarttır.Temel prensip asrı saadet ve o dönemdeki temel espirinin yeniden asra uygun bir şekilde canlandırılmasıdır.Asrı saadetten sonra ki hiçbir dönem müslüman için numune i timsal değildir.Asrı saadet yöntem itibari ile numunedir yoksa tarihsel ve örfi itibari ile değil.
 Müminlerin en mühim özelliği adabı muaşerete uygun hareket eden bireyler olmalarıdır toplum içerisinde örnek kişiliğiyle tanınır.ne yaptığını ne söylediğini bilmeyen kişilerin kaliteli mümin olmaları mümkün değildir.Allah’ın övdüğü Müslümanlık medeniliktir bedevilik ve kaba sabalık Cenabı Hak tarafından yerilmiş ve kamil iman sayılmamıştır.Mümin asil ve vakurdur o hiçbir zaman ahlaki davranış itibariyle ayaktakımı olamaz.Kibirli yürümediği gibi boynu bükük müzmin de durmaz o her şeyin orta yolunu bulandır ve bu onun davranışlarına yansır.
 Müslüman sadece siyaset anlayışında değil hayatın her yönüne bakışında Kuran ve Sünneti referans alır aile ilişkilerinden akraba ilişkilerine ticari ilişkilerinden her türlü bireysel ve toplumsal ilişkilere kadar bu ölçü değişmez.Mümin bütün bu meselelerde kendisini bağlayan hükümleri yani ilmihali bilir bu onun üzerine farzdır.ilmihal sadece şekli ibadetlerin bilgisi değildir.Bilakis o Müminin doğumdan ölüme kadarki yaşam kılavuzunun adıdır.
 Müslüman dava kardeşlerine karşı merhametlidir onun derdiyle dertlenir onu ihtiyacını giderir ayıbını örter gizli durumunu araştırmaz ona haset etmez kendisi için istemediğini onun içinde istemez onu kendi nefsine tercih eder onu yalnız bırakmaz ona ihanet etmez onun hakkında daima hayır düşünür gıybet etmez onun hakkında kötü konuşturmaz onun canını malını ırzını kendisininki gibi sayar ve korur.Onun aleyhinde kimseyle işbirliği yapmaz. Asrı saadette Evs ve Hazrec kabileleri önceden birbirini katleden düşmanlar iken bu değerle kardeş olmuştur.Yine bu değerle kendilerine sığınan Mekkeli muhacirleri mallarına ortak edecek düzeyde bağırlarına bastılar.Bunun daha birçok örneğiyle doludur asrı saadet.
 Müslüman tebliğ ve tezkiyeye önce kendi nefsinden başlar.tebliğ edeceği şeyi önce kendisinin özümsemesi mutlak başarı için şarttır daha sonra kendi ailesi ve yakın çevresine tebliğ eder yakın çevrenin tasvibini almak tebliğci bireye güç verir ve işini kolaylaştırır özellikle eş tebliğci için en sağlam dayanak ve moraldir.sağlıklı çocuklar yetiştirmek ve onların şuurlu yetişmesini sağlamak davetçinin en mühim önceliğidir.Bütün çabasına rağmen bunu başaramazsa bu davetçinin suçu değildir o görevini yapmaya devam etmeli eş ve çocukların ve yakın akrabanın da birer imtihan ve sınanma vesilesi olduğunu unutmamalıdır.Gerektiği zaman davasından yana tercihini yapar.onlara karşı davasına muhalif olmadığı müddetçe vazifesini yapar.Sılah i rahimi kesmez onların ihtiyaçlarını ve isteklerini meşru ölçülerde giderir aynı ölçülerde mutlu ve üzüntülü günlerinde onlara karşı vazifelerini yapar ilişkisini kesmez çünkü kime ne zaman ne şekilde hidayetin nasip olup olmayacağını o bilmez o vazifesini yapar ve neticeyi Rahmana bırakır.Anne ve baba iman etmese de meşru olan bütün istekleri tebliğci tarafından karşılanır ve onlardan yüz çevrilmez.
 Müslüman şekilcilikten uzaktır onun için önemli olan takva ve içsel değerlerdir.İnsanlara farz olmayan belli şekil ve hareketleri dayatmaz ve insanları yine farz olmayan şekil ve görünüşle değerlendirmez.hele dinin aslında olmayan geleneklerden kaynaklanan zevaide takılıp kalmak ona hiç yakışmaz.Kerametin kavukta değil bilgi ve irfanda olduğunu en iyi o bilir.Farzların inkar edildiği yerde nafileye kilitlenip kalmak onun yapacağı bir davranış asla olamaz ve olmamalıdır.Mezhep ve meşrep taassubunu temel prensiplerin ve İslam kardeşliğinin önüne asla geçirmez.Bu konuda diğer insanları yönlendirmez ve zorlamaz.
 Müslüman hem dinini iyi bilen bir Müslüman hem de kendi mesleğinde aranılan bir otorite olmak zorundadır Kaba softa Müslüman tipi ümmet için faydalı bir tip olamaz. realite ile barışmanın ve insana inebilen ona faydalı olabilen bir Müslüman aydın alim prototipinin üretilme ve yetiştirilme zamanıdır.Bu ise eğitimle olur eğitim ise bir süreç ve yatırım işidir bu kurumsal bir sektördür onun için bir an önce bu kurumlar teşekkül ettirilmelidir.Neticeye ulaştıracak en hayırlı yatırım budur.Artık bayrak sancak afiş v.s ye değil insana yatırım yapılması gerektiği anlaşılmalıdır.
 Müslümanların dini bilgileri hurafe ve bidat lar dan uzak geleneği süzmüş asıl ile füru olanı birbirinden ayırt edebilmiş malumat düzeyinden ilim düzeyine geçirilebilmiş asrın ihtiyaç ve idrakine cevap verebilen bir bilgi düzeyi olmalıdır.onun için hem sorunları doğru tespit edebilen hem.de bunlara deva niteliğinde çözümler bulabilen içtihat sahibi bireylere ihtiyaç her zamandan daha fazladır haşiyelerde çözüm arayanların bir köy yönetme şansı dahi yoktur.meseleler artmış çözümleri çeşitlenmiş ve zorlaşmıştır İslam’ın evrenselliği her olaya ve çağa evrensel çözümler sunmasıdır bu ise içtihatla mümkündür içtihat ise ehliyet ister onun ehliyeti bilgidir bilgi bazılarının yanlış algıladıkları üzere Kuran ve Hadis bilmekten ibaret değildir bilakis Allah’ın yarattığı insanın ihtiyacı olan her türlü bilgi içtihadın alanına girmektedir.Kuran bilmiyorsanız ehline sorun demekle buna işaret eder.İyi iktisatçılar iyi tıpçılar iyi biyologlar iyi psikiyatrisler iyi mühendisler iyi sosyal bilimciler v.s ümmetin problemlerini çözebilir ancak. Yalnız bu kimselerin Kuran ve sahih Sünneti de iyi bilmesi şarttır.
 Müslümanlar bilgi ve hikmeti rehber edinmeli ilme ve alime kıymet vermelidir ilmi ve bilgiyi dünyevi ve uhrevi olarak a yırmamalı faydalı olan her şeyi herkesten öğrenebilmelidir.çünkü ilim onun kayıp malıdır onu velev ki Çin de bile olsa gider bulur ve alır Çinli Müslüman ve onun bilgisi İslam i değildir demez.lüzumlu bir şeye hele ilim ve bilgiyle alakalı ise gavur icadı diyen kimse bu dini yani İslamı anlamamıştır.Müslümanlara okuma yazma öğretme karşılığı müşrik esirleri Hz peygamberin serbest bırakması bizim için ibret alınması gereken bir düsturdur.
 İslam demek bağımsızlık demektir. Bu ise ancak güçlü bir teknoloji ve bilgi düzeyi yüksek sanayi toplumundan geçer ufkunuz ve silahlarınızın menzili ne kadar ise bağımsızlığınızda o kadardır.Bu gün maalesef İslam ülkelerinin tamama yakını düşmanlarına karşın güçsüz ve müstemleke durumundadır.bunun sebebi Allah’ın düşmanlarınıza karşı güçlü ve besili atlar barındırın çağdaş tabiriyle milli bir silah ve ağır sanayiye sahip olun hükmünü algılayamamalarıdır.tamamen dışa bağımlı bir sanayi anlayışıyla bağımsız olmak ve şahsiyetli bir ülke konumuna ulaşmak mümkün değildir Kutlanılan egemenlik bayramları kendini kandırmaktan öteye geçememektedir.
 İslam’ın temel felsefesi insana olan yatırımdır. insan ise hem maddi hem de manevi bir varlıktır.o halde ona yapılan yatırımlarda bu faktör gözden kaçırılmamalıdır.İnsanı sadece maddi bir varlık olarak algılayan mataryalizim ne kadar yanlış ise onu sade manevi bir varlık olarak algılayan mitsizimde o oranda yanlıştır. Her ikisid e insanın bir yönünü ihmal ettiğinden sağlıklı bir yapı oluşturamamıştır.
 Müslümanların hizmet anlayışı bütün dünyayı imar ve bütün insanlığı barış ve selamete çıkarma inancına dayanır bu onun varlık olarak Allah’ın halifesi ve onun yeryüzündeki varisi olmasından kaynaklanır.O dünyada adaleti barışı güveni can mal akıl namus ve inanç hürriyetini sağlamak.zulmü ve küfrü ortadan kaldırmak için vardır.İnsanın yaradılış gayesi olan ibadeti sadece şekli bir takım faaliyetlerden ibaret görmek onun geniş manasını daraltmak olur.ibadet dünyayı Allah’ın emrine uygun biçimde imar etme faaliyetinin ismidir.İnsanın yaradılış gayesi de budur..
 İslam asla sadece ırk temeline dayalı ulusalcı bir dünya görüşü değil.bunun çok fevkinde cihan şümul bir evren idealidir.Hiç bir millet kutsal ve seçilmiş ve hiçbir renk daha asil değildir.Her insan doğuştan hür ve günahsızdır.Yahudilerin başlattığı bu seçilmişlik inancı daha sonra Müslüman milletlere de sıçramıştır bu tehlikeli ve İslam’a aykırı bir düşüncedir Allah nimetini dilediği milletten alır dilediği millete verir ve onu buna hizmet ettirerek aziz kılar ölçü insanın ve toplumun bu misyonu yüklenip yüklenmediği ile alakalıdır.İnsanları arındıracak olan Hıristiyanların dediği gibi vaftiz değil imandır.oda islam’a tabi olmakla gerçekleşir.
 Müslüman geçmişten kahramanlık hikayeleri ve menkıbeler anlatarak ve geçmişle övünerek bir fayda elde edemeyeceğini ve mesafe katedemiyeceğini bilmelidir.Geçmiş geçmiştir geçmişten örnek ve ibret almaktan başka geçmişin her hangi bir faydası yoktur.Atalar iyi ve ya kötü kendi devrini ve vazifesini yaşamıştır mümin geçmişten faydalı örnekler alıp geçmişte kalmadan önüne bakmalıdır.
 Müminlerin yakın hedefi İslam kardeşliği uzak hedefi ise insan ve kainat. vahdetidir.Bütün insanlık barış ve esenlikte yani İslam da buluşacaktır. İnsanlığın mutluluğu huzuru ve saadeti bununla mümkündür.Şu asır insanının bedbahtlığı İslam dan uzaklığından kaynaklanmaktadır.
 Müminlere göre sevgi ve buğuz inanç ve iman temellidir.o inanan kardeşine hiçbir menfaat sebebiyle inanmayanı tercih etmez. Hele Müslüman kardeşini bırakıp Yahudi ve Hıristiyan bloğu asla müttefik edinmez.Hattı zatında bu imanla çelişen bir durumdur.Onlarla her hangi bir antlaşma eşit koşullarda yapmak ile onlara kapı kulu olmak birbirinden farklı mefhumlardır.Maalesef İslam dünyası Osmanlının Siyonistler ve Haçlılılar ve onların yerli işbirlikçileri tarafından el birlik yıkıldıktan sonra başsız kalmış ve her biri başka bir emperyalist ülkenin kapıkulu sömürgesi olmuştur.bir an evvel bu durumdan kurtulmak iman i bir farzdır.Ümmet yeniden Tevhide dayalı değerleri etrafında tek vücut olmalıdır.
 Müminler için yeryüzünün her hangi bir yerinde işlenilen zulümden kendisi direk olarak mesuldür.çünkü zulme seyirci kalmakta zülümdür. Hele de Müslüman oldukları için yok edilmeye çalışılan bir millete sırf ganimet elde etmek maksadıyla düşmanlık etmek ve ya zulmedenlere yardımcı olmak inançla çelişen bir tavırdır.inanca yakışan zalime karşı mazlumun her zaman ve zeminde yanında olmaktır.Hele mazlum olan halkı Müslüman olan bir ülke olunca bu daha bir hassaslaşmaktadır.
 Müminler yeryüzü kaynaklarının insanlık menfaatine ve adil kullanımını temin etmek zorundadır.Değil insanın yabani bir hayvanın bile açlığa ve zulme uğraması göz yumulacağı bir hadise olamaz.bu gün dünyada yer yüzü kaynakları emperyalistler tarafından zalimce sömürülmektedir bu adaletsiz bölüşüm ortadan kaldırılmalıdır adil bir dünya düzeni tesis edilmelidir.bu uğurda çalışmak imanın gereğidir.
 Müminler için bir tek insanın dahi onun vesilesi ile hidayet bulması dünyadaki yaratılmış her değerliden daha hayırlıdır.o bundan dolayıdır ki her şeyini bu uğurda sarf eder.O hikmetle ve güzel sözle yaralayıcı ve kırıcı değil sevdirici ve okşayıcı bir üslupla açık ve gizli gece ve gündüz mevki ve makam sınıf ve statü zengin ve fakir ayırt etmeden ümidini kesmeden en azından bu insana hakkı anlatma görevimi yaptım diyebilmek için yılmadan davete devam etmelidir.Hidayetin kime nasip olacağını ancak Allah bilebilir onun için kişi ve toplum ayrımı yapmamak esastır.Yine bunun ne zaman ve zeminde gerçekleşeceğini de Cenabı Hak tayin eder dolayısıyla davetçi zaman ve zemin ayrımı da yapmamalıdır.
 Mümin için insanın değeri yaratıcısı ve ona olan yakınlığı iledir.etiketlerin onun gözünde değeri yoktur.onun için en yüksek makam ve rütbe takvadır.Yaratıcısını tanımayan insan ise hayvanat ve nebatattan daha süfli bir düzeydedir.Toplumun en düşük katmanındaki bir insan hidayet ehli ise toplumun en yüksek katmanındaki bir müşrik asilden mukayese kabul etmeyecek düzeyde üstündür.
 İslam insan merkezli bir düşüncedir.fakat bu insanı ilahlaştıran Hümanizm ile karıştırılmamalıdır.Onun gayesi hümanizmdeki gibi insanı her şeyin temeli ve var edicisi var saymak değil Allah’ın hükmüne uygun olarak her şeyi onun faydasına sunmaktır.İnsan halifedir ve yer yüzündeki her şey ona boyun eğdirilmiştir.fakat buyruğu kendi elinde başı boş bırakılmış da değildir.Hele o bir ilah asla değildir.
 Müslüman her tür haberi tahkik etmek zorundadır.Asla zanla hareket etmez. Hele fasık bir medyanın enformasyon tuzağına asla düşmez.bu ona kendi haberleşme kurumlarını oluşturmasının hayati bir gereklik olduğunu ve diğer haber kaynaklarını bilgilenme amaçlı kullanamayacağını işaret eder.o kendi televizyonunu kendi gazetesini ve haber ajanslarını kurmalı ve güçlendirmelidir bunun önemi yalan haberciliğin ve enformasyonla haksız iken haklı konuma geçmenin örnekleri görüldükten sonra daha bir önemli hale gelmiştir.Bugün maalesef bu güç emperyalistler ve onların yerli işbirlikçileri olan kalemlerin elindedir istedikleri gibi kamuoyu oluşturmakta ve kitleleri yönlendirmektedirler.Bir anda akı kara karayı ak gösterebilmektedirler.Bir çok darbe ve işgal de medya en önemli rolü oynamaktadır.Birde Müslümanlar güçlü kalemler yetiştirmek mecburiyetindedir.
 Müslüman için en önemli bilgi kaynağı tarihtir.Bunu fark eden düşmanları işe onun tarihini ve tarih bilincini tahrifle başlamışlardır.Onun içindir ki o kendi tarihini doğru kaynaklarından öğrenmeli kendi tarihini kendi yazmalı ve adeta arşiv kurdu olmalıdır.bu malzeme bizde mevcuttur ne kadar belli dönemlerde yağmalansana bu böyledir şimdi önemli olan bu arşivleri ümmetin faydasına sunabilecek araştırmacıların yetiştirilmesidir.Bu konuda özel çaba sarf edecek yetiştirilmiş bireylere ve bu eğitimin verileceği kurumlara ihtiyaç vardır.Milli bir tarih birikimi ve şuuru oluşturmak şarttır.
 Müminlerin en mühim değerlerinden biri dildir.Çünkü dil bir milletin kültür arşividir.Onu koruyan kültürünü emniyete alır ve sonraki nesillere aktarır onu tahrip eden mirasını yok eder Onun içindir ki müminler dillerini çok iyi bilmeli ve aktarmalıdır.Bu konuda dil bilim uzmanlarının yetiştirilmesi ve ensütülerin kurulması şarttır.özellikle büyük bir coğrafyada kullanılan Türkçecin ve bin yıllık ortak kültür dili olagelmiş Arapça ve Farsça’nın iyi öğrenilmesi ve öğretilmesi şarttır.İslam dünyasının batı emperyalizmine yenik düştüğü konulardan en ehemmiyetlisi dil ve kavram yozlaşmasıdır.İngilizce ve diğer batı diller hakim kültür olmaktan çıkarılmalı ve sadece o dilde konuşan toplumlara tebliğde kullanılmak için öğrenilmelidir.
 Müslüman örf ve adetleri iyi bilmeli temel ölçülere uygun olanların yaşanmasına ve yaygınlaşmasına özen göstermeli eğer cahiliyle den kalma gayri insani bir töre ise onun yok olması için mücadele etmelidir Çünkü bu tip töreler bahane edilerek bütün gelenek inkar edilebilmektedir bu gün İslam ülkelerinde cahiliyle ve şirk kalıntısı bir takım davranış ve inanışlar maalesef töre ve gelenek olarak devam etmektedir.Müspet gelenek ve töreleri araştıran ve geliştiren hatta dünyaya tanıtan kürsüler ve ensütüler kurmak müslümanların en temel yükümlülüklerindendir.Unutulmamalıdır ki artık işgaller ve fetihler silahtan çok kültürle yapılmaktadır.
 Müminler özenle milli sanat ve zanaatların yaşatılması ve geliştirilmesi için çaba sarf etmelidir.Çünkü bunlar bir milletin medeniyetinin sürekliliğinin teminatıdır.Bu sanat ve zanaatlar bilimsel kurum ve araştırmalarla geliştirilmeli ve modern imkanlar ve teknolojilerle desteklenmeli ve ensütü ve güzel sanatlar kurumları oluşturulmalıdır.Bu sayede bir üretim ve istihdam oluşturulmuş olur.
 Bu davanın mensupları kültürümüzün mimarı olan tarihi büyük şahsiyetleri ve onların eser ve katkılarını iyi bilmeli ve tanınmalarını yeni nesil tarafından idol edinilmelerini sağlayıcı çaba içinde olmalıdır.Bunu yaparken bu şahsiyetleri masal kahramanı hayali şahsiyetler haline getirmemeyi göz önünde bulundurmalıdır.bu gün bu şahsiyetlere yanlış çevreler sahip çıkmakta ve mirasını yemektedir.Bu şahsiyetleri tanıma ve tanıtma noktasında bilimsel araştırmalar ve bu şahsiyetleri tanıtıcı her türlü yazılı ve görsel araçlardan faydalanılmalı ve doğru sunumu yapılmalıdır Çünkü doğru idolleri olmayan toplumların kalıcı bir medeniyet olmaları mümkün değildir..
 Müminler coğrafyadaki tarihi ve kültürel dokuyu ilişkileri jeopolitik konum ve durumu iyi bilmek zorundadır.kutsal belde ve değerler iyi tanınmalı ve ümmetin bu konudaki hassasiyet ve sahiplenme inancı harekete geçirilmelidir.Bu gün maalesef kutsal belde ve stratejik önem arz eden yer ve kaynaklar ya emperyalistlerin yada onların iş birlikçilerinin elindedir.maalesef buna milyonlarca Müslüman’ın ziyaret ettiği Mekke ve Medine ve şu anda ziyaret edemedikleri Kudüs işkal altındaki Bağdat ve Küfe ve daha İslam medeniyetine baş kentlik etmiş kültür ve inanç merkezleri ve buraların yer altı ve yer üstü kaynakları da dahildir.Bu konuyla ilgili ortak bir strateji oluşturmak şarttır.
 Müslümanlar eğitimin en önemli olmazsa olmaz olduğunu bilmeli mevcut eğitim ideal değilse alternatif ideal eğitim kurumları oluşturmalıdır.kurumların İslam i olmayışı ve ya birtakım engellemeler bahane edilerek kız çocuklarının okutulmaması dünde bu günde en büyük kayıptır.Yapılması gereken bir taraftan bu engellemeleri bertaraf etmeye ve aşmaya çalışmak bir taraftan da çıkış yolu olabilecek alternatif eğitim kurumları oluşturmaktır.yoksa çocuklarımızı ve dolayısıyla geleceğimizi inşa edecek olan kadınlarımızı cahil bırakmak muarızlarımızın istediğini yapmak olur.Cennet anaların ayağının altında ise o analar cahil bırakılamaz.
 Müslümanlar geleceklerinin teminatı olan çocuklarını okul öncesi ve sonrası iyi yetiştirmeli ve onların batı kültürünün tuzağına düşmesini önleyici tedbirler ve projeler ortaya koymalıdır.Popüler kültürün tuzağına düşen çocuklara ve gençlere faydalı olmak çok zor olmaktadır onun içindir ki zamanında bu tedbirler alınmalıdır.Hiç bir desteksiz çağdaş eğitimin kucağına bırakılan nesillerin aileleriyle aralarında oluşan kültürel uçurum hiçte tesadüfi bir netice değildir.
 Müslümanlar için en büyük tehlike varlığı dünyalık ve ahretlik olarak ayırt etmesidir esasen bu laik bir dünya görüşüdür oysa Kurana göre dünya ve ahret birbirinden ayrı mefhumlar değil bilakis birbirinin neticesidir.Dünya ahretin tarlası olarak algılanmalıdır.Ahret mutluğu dünya başarısı ve çabasından geçer.Amellerin iyi veya kötü oluşu dünyada mümkün olur ahrette amel söz konusu değildir.
 Bir lokma bir hırka sözü Kuranın insana yüklediği dünyayı imar misyonu ile çelişen ve İslam toplumuna Hint kültüründen girmiş ve maalesef kabul görmüş bir hezeyandır.Daha sonra İslam dünya görüşü maalesef bu bakış açısıyla yorumlanır olmuştur.İslam dünyasını malüp düşürende bu bakış açısıdır.Müslümanlar bunu fark etmiştir.Müslüman güçlü olmalı hem kendine hem de başkalarına ekmek temin etmelidir bir hırkası olanın ise çoğu zaman kendine dahi hayrı olmaz.veren el alan elden onun için üstün sayılmıştır.zekat onun için vardır.Bir çok ibadet zengin ve varlıklı olmaya bağlanmış güçlü Müslüman güçsüz Müslüman dan eftal sayılmıştır.sahabeye bakıldığında bu fikrin yanlış olduğu görülecektir bir çok önde gelen sahabe varlıklıdır.ve bu varlığını yeri geldiğinde Allah yolunda harcamış ve meşru yoldan servet sahibi olmak için ticaretle uğraşmıştır daha sonraki örnek Müslümanlar dada bu böyledir. Mesela Ebu hanife zengin bir tüccardır.
 Dünya alçak ona meyleden de keleptir kavli İslam dünyasını asrın gerisinde bırakan bir bidattir dünya kelimesine böyle bir mana vermek lügat olarak mümkünsüde Kuran bütünselliğine aykırıdır.buradaki alçaklık kozmik bir işarettir.Dünya insanın hilafetinin paidahı dır onun içinde kıymetlidir.Müminler dünyaya böyle bakar.Alçak olan insana rabbini unutturan ve ona hayatın geçici olduğunu unutturan ve ebedi saadetten onu uzaklaştıran meşru olmayan amellerdir.Dünyaya alçak denmesi ise bu bahsettiklerimizi ifade etmek için kullanılmış bir mecaz ifade biçimidir.
 İslam dünyasında bir hastalık olarak siyasetten imtina etme fikri bu konuda yukarıda bahsettiğimiz güya züht ve takva görülen düşünce biçiminden kaynaklanmaktadır bu düşünce biçimi yer yüzüne müstekbirlerin hakim olmaları neticesini doğurmuştur. Uydurma rivayetlerle de desteklenen bu fikrin doğurduğu zarar ortadadır. müminler ise Allah ın sizi yeryüzüne varisler kılmak istiyorum emrine muhatap olduklarını bilir ve siyaseti Tevhidin bir yansıması olarak algılar.Müslüman hayır üzere dünyayı yönetmeye ve adaleti hakim kılmaya talip olan kimsedir.İslam hakim olmadan o hiçbir ibadetinin kamil manada gerçekleşmeyeceğini bilir ve buna göre mücadele eder siyaset bu mücadelenin ismidir.
 Mümin şeriat ve hakikat ayrımı gibi felsefi tasavvuf la ıslama giren batini algılama biçimini kabul edemez.Çünkü şeriat haddi zatında hakikattir.Bidat hurafe ve daha kötüsü şirkin İslam dünyasına girişi bu yolla olmuştur.her bidatçi ve tahrifçi benim söylediğim şeraite aykırı ise de bu onun herkesin anlıyamayacağı bir keşif ve hakikat olmasından kaynaklanmaktadır diyecek vaziyete gelmiştir.Kadiyanilik ve Bahailik bunun yakın tarihteki örnekleridir tarih ise bu tip örneklerle doludur.Şeri mahkemelerde yargılanıp bu tür fikirlerinden dolayı idam edilecek düzeyde ölçüden sapanlar yine bu kültür içerisinde birileri tarafından şehit ilan ettirilmiştir. bir kısım insanlar ise bunları reddetme yerine kutsal metinler gibi bunları kitapla uzlaştırma çabasına girişmiştir bunun cahiliyyenin atalar kültürü savunmasından bir farkı yoktur.
 Müminler için manevi ve siyasi önder ayrımı gibi otoriteyi bölen bir düşünce söz konusu olamaz.Önder manevi ve siyasi değerlere zaten haiz olmalı ve en önemlisi istişareyi ihmal etmemelidir.Lider asla kral değildir o Ortak Akılla hareket eder.Beklenen gaip olağan üstü güçlere sahip bir lider olgusu İslam’a uygun olmayan bir israiliyat kalıntısı olarak maalesef düşünce dünyamıza girmiştir.
 Müslüman aklını hiç bir şahıs zümre ve guruba kiralamamıştır.Onun bağlılığı hakka beraberliği ise hakka tabi oldukları müddetçe müminlerledir. Onlar sapar yahut vazgeçerse bu onu etkilemez.O bu hakikat bilgisiyle kendini murakabe ettiği gibi beraber olduğu insanları da kontrol eder.Onları uyarır ve hakka çağırır onlara daima nasihat eder din zaten budur.
 Müslüman hizmette hiçbir şart ve koşulu mazeret olarak kullanmaz Çünkü o bilir ki yaptığı her şey kendisi içindir.O yaptığından başkalarından bir menfaat beklemez.ve yine bilir ki zerre miktarı iyilikte kötülükte mutlaka karşılık bulacaktır.ve bazen hardal tanesi kadar iyilik insanı kurtarabilir.O yaptıklarını başa kalkmaz karşılığında makam mevki yahut övgü ve alkış beklemez laik olmadığı vazifeye ganimet mantığıyla atılmaz.yapabileceği bir işte de başkalarını kendine siper edinip kaçmaz.Başkalarının başarılarından kendine pay çıkarmaz.
 Müslümanı neticenin gecikmesi yahut gerçekleşmemesi etkilemez Çünkü o gerçek neticenin Rıza olduğuna inanmıştır.o neticeden sorumlu değildir.rızaya uygun davranıp davranmadığından sorumludur.Yapılan işlerin netice vermemesi o işlerin yanlış olması anlamına gelmez onun için netice gerçekleşmese de davetçi doğruluğu kesin olan yolda hiçbir endişeye ve şüpheye uğramadan sebat eder.bazen yapılanların karşılığı bu dünyada elde edilemeyebilir.Hedeften sapanların görünürde başarılı olmaları ve taraftar toplamaları da onu etkilemez ve davasından tereddüt ettirmez.

 Müslüman yola çıkarken gerektiğinde en yakınlarıyla karşı karşıya gelebileceğini bilmelidir.hiç bir engelleme ve kınama onu bu dosdoğru yolundan çeviremez.O bu ve bundan daha ağır şartlara hazırdır. ve yine o bilmektedir ki her zorluktan sonra muhakkak bir kolaylık vardır ve cennetin etrafı zorluklarla çevrilidir.bütün davet önderlerinin ilk muarızları ve düşmanları akrabaları ve kendi en yakınları olmuştur. Bir kısmına oğlu bir kısmına babası bir kısmına eşi bir kısmına birinci dereceden akrabaları bir kısmına da bütün kavmi karşı çıkmış ve ihanet etmiştir.fakat bu onların hakta sebat göstermesini etkilememiştir.Kuran bunun örnekleriyle doludur.ve bu örnekler hikaye olsun diye anlatılmış değildir.Maksat hiçbir değişiklik olmayan bu yolu ona örneklerle anlatmaktır.
 Mümin şunu iyi bilmelidir ki Allah ın bir sünneti gereği daha önceki dava yolcularının uğratıldığı fitnelerle kendiside imtihan edilecektir.davanın karakteri gereği yoklukla yalnızlıkla aşağılanmayla engellemelerle işkencelerle tehditle iftirayla ihanetle sürgün ve hapisle ve daha birçok nefse zor gelen fitnelerle sınanacaktır.Kendi nefsi de onun için bir sınanmadır şehveti mal ve makam hırsı güzel ve lüks yaşam ve nefse hoş gelen birçok hususlar akrabası hanımı ve çocukları işi ve amiri hep bu fitne ve imtihan çerçevesinde düşünülmesi gereken olgulardır.Doğrusu şu ki davetçi hayatının her safhasında bu imtihanla yüz yüzedir. O sabredecek sebat edecek devamlı ceht cidal ve cihat içerisinde olacak bu gergin hayata tahammül edebilmek içinde devamlı okuyacak kendini daima geliştirecek tebliğ edecek dua ve zikir hamd edecek cenabı hakka güvenecek ve dayanacak nefsine kulak vermeyecek kendini murakabe altında tutacak.Dava arkadaşlarından ayrılmayacak ve onların nasihatlerini dinleyecek alimlerin eserlerinden ve sohbetlerinden kopmayacak aşkını ve şevkini diri tutmaya gayret edecek.
 Müslüman’ın yol azığı ilim zikir sabır dua sebat ceht ve tevekküldür. İlim derken yukarı dada belirttiğimiz gibi bir dünya ahret ayrımı yapmıyoruz ilim tanımlamasına giren her şey ahret. saadeti sağlar ve hakka götürür.Fıkıh öğrenmek ne ise fizik kimya tıp v.s öğrenmek odur ancak bu bilinç bizi esaretten kurtarabilir.Zikir denince halka olup hırıltılar ve cezbe ile Allah demek algılanmamalıdır.Zikir hatırlamadır her işinde Allah ı ve onun rızasını düşünmek ve gözetmek yapılan her şeyin onun rızasına muvafık olmasına dikkat etmektir.zikir Kurandır.Kuranı okumak anlamak onu hikmetleri ve hükümleri ile kavramaya çalışmak ve onun yegane ölçü olduğunu algılamaktır.Zikir kainat ayetleri üzerinde tefekkür etmek suretiyle Allah’ın kudretini ve evrenin sır ve nimetlerini kavramaktır. Sabır asla bir çaresizlik hali olarak algılanmamalıdır imkanın varken günah işlememek yokluğa ve zorluğa şükredebilmek isyan etmemek heyecanını diri tutabilmek ve daimi taat ve zikir üzere kalabilme çabasıdır.Dua her ibadetin başıdır Allah tan her şeyin hayırlısını istemek mutlak güç ve kudretin ona ait olduğunu kavramaktır.Sebat her halükarda hak üzere kalabilme azmidir.Cihat ümmeti diri tutan ve bu meşaleyi sönmeden asırlara ve nesillere taşımayı sağlayan en temel rükündür.ümmetin yeniden dirilişi ve direnişi bu iman i farza bağlıdır.zilletin sebebi de bunun ihmal ve terk edilmesinden kaynaklanmaktadır.Tevekkül bir uyuşukluk ve hazırcılık hali olarak algılanmamalıdır.bilakis o bütün tedbir ve sebepler denendikten sonra neticenin ve mutlak başarının cenabı haktan olduğunu bilmektir.
 Müslümanlar ve bütün Müslümanlar Kuranla aralarındaki engelleri ve manileri ortadan kaldırmalı onu okunması sevap olan bir Arapça metin olmaktan çıkarıp hayat rehberi kurtuluş reçetesi yaşam kaynağı bütün sorunlara çare nefsi ve toplumsal hastalıklara şifa İnsan ve kainat için kullanma kılavuzu mesabesinde algılaması ve kavraması şarttır.Bu gün maalesef bütün Müslümanlar değişik mazeret ve bahanelerle Kuranı birinci kaynak olmaktan çıkarmıştır. Bir kısım Müslüman’ın bahanesi Kuranın herkes tarafından anlaşılamayacağı fikridir.bu doğru gibi gözükse de temelde yanlış kolaycı ve tehlikeli bir felsefedir kitabı birilerinin tekeline bırakmayı beraberinde getirir.Bu ise İslam’ın ve Kuranın temel esperisiyle çelişen bir durumdur Bu gün ve daha önce Kuranın yüzlerce tercüme ve tefsiri onun anlaşılması için elimizin altında durmaktadır.Üstelik Kuran öğrenmek her Müslüman a farzdır Allah onu öğrenilsin ve yaşansın diye göndermiştir aklı olan herkesin onu öğrenme şansı vardır aklı olmayan ise zaten mesul değildir.Bu gün Müslüman Kuran konusundaki umursamazlığına bahane aramakta ve yukarıda bahsettiğimiz argümana tutunmaktadır.Bunun mazur görülecek bir yanı yoktur.Diğer bir argümanda bir takım eser ve şahısların düşünce ve fikirlerinin Kuranı temsil konumuna taşınması olgusudur.Bu olgu birincisinden daha tehlikeli ve etkileri itibariyle de daha yıkıcıdır.Bu alim yahut büyük zat bu eseri veya fikirleri kuranın anlaşılması için söylemiş yahut yazmıştır evet bu doğrudur fakat onun söyledikleri mutlak doğru asla olamaz hele Kuranın yerine asla geçirilemez bu daha önceki kitapların tahrif sebebidir.Şeytan yandaşları vasıtasıyla o kitaplara müdahale etmiş ve o kitaplar aracılığı ile vahyi bozmuştur.Hiç bir kitap bu konuda hatasız ve korunmuş değildir.nitekim geçmiş asırlarda yaşamış büyük İslam mütefekkirlerinin kitaplarında İslam a ve Kurana muhalif görünen fikirler vardır bazı alimler bunları yorumlamakta bazıları da bu kitaplarda tahrifat olabileceğini söylemektedir Hattı zatında hiçbir Müslüman her hangi bir üstadın kitabından sorguya çekilecek değildir Fakat her kul Müslüman veya gayri Müslim Kurandan hesaba çekilecektir ve sorumludur.
 Bütün Müslümanlar H.z peygamberi doğru ve iyi tanımaları ve onun hayatını ve ahlakını kendilerine rehber edinmeleri imanın ikinci rüknüdür.Peygambere tabi olmak ona salavat getirmek ona mersiyeler okumak Mevlitler tertip etmek değildir hele peygamberi insan üstü bir masal kahramanı yapmak suretiyle ulu bir makama taşıdığını zannetmek onu farklı özellikleri olan bir melek yapmak asla değildir.Bilakis o bir insandır bu onun Taklit edilebilir olması içindir.Hayatı oldukça rasyonel ve yaşanabilirdir.O sadece kendisine vahye dilen ve bu vahyi önce kendisi yaşayan mükemmel bir Müslümandır.Bunun ne altında nede üstünde bir vasıf ona yakıştırılamaz.Daha önceki kavimler ya peygamberlerini ilahlaştırmış yada basit ve süfli varlıklar olarak algılamışlardır bu iki tanımlamada Kurandaki peygamber modeliyle uyuşmaz.Her Müslüman peygambere gelen vahye peygamber kadar muhataptır. Bu bir kısımlarının söyledikleri basit bir postacı kimliği anlamına asla gelmemelidir o kitabı yaşadı onu anladı ve doğru anlaşılması için onu tefsir ve teybin etti.İlk dönem Müslümanları Kuranı ve hazreti peygamberi bu şekilde algılamıştır Onun sünneti çok iyi tahlil edilmeli ona atfedilen uydurma kültür ile sahih olan haberler ve yaşantı birbirinden ayıt edilmelidir.Bu gün ümmetin en büyük felaketi uydurma ve hurafe bir kültürü din olarak algılamasıdır.
 Müminlerin H.z peygambere tabi olan ilk nesli ve onların örnek hayatlarını ve mücadelelerini çok iyi bilmeleri ve referans edinmeleri gerekir.Burada en büyük problem sahabe tanımlamasında çıkmaktadır.Sahabe Hz peygamberin çok özel yarenlerine verilen bir isim iken daha sonra onun döneminde yaşayan ve onu gören Müslümanlara verilen isim olarak algılanmaya başlanmıştır.Böyle olunca da onun mübarek torununu öldüren Kabe’yi içine Müslümanlar sığındı diye mancınıkla taşlayan kendi kavmini ümmetin başına bela eden halifeliği ve Resulullah’ın sünnetlerini ortadan kaldıran onun kutsal emanetlerine ihanet eden adı Müslümanlarda sahabe denir olmuştur.Böylece kimin neyi ve kimi örnek alacağı konusunda da bir kesme keş ortaya çıkmıştır.Önemli bir problemde sahabenin yüceltme adına olduğundan farklı algılanması olgusudur.Evet sahabe örnek olması itibariyle yücedir.fakat bu mitolojik varlıklar şeklindeki bir algılama değildir.Sahabe H.z peygambere tabi olmuş ve Kuranın ahlakı ve hükümleriyle bu yüce düzeye çıkmıştır şimdiki Müslümanlarda aynı emir ve yasaklara muhataptır.aynı titizliği göstermeleri halinde aynı dereceye onlarda ulaşabilirler.Sahabe bu konuda onlar için örnek ve ideal bir nesildir.Kendilerinde garip bir takım güya kerametler zuhur ettiğini söyleyen hurafe ehlinin sahabenin hayatlarına bakmasında fayda vardır.onların kerameti uçmak şeklinde algılama yerine iman amel ve cihat olarak özümsediği açıkça görülecektir.
 Müslümanlar özellikle Hicri ikinci asır ile dördüncü asırlar arası oluşan selefi Salihin ve imamların gerek hadiste gerek fıkıhta gerekse de literatürdeki diğer ilimlerde oluşturmuş olduğu zengin ve temiz kültürü ve bu kültürün oluşumundaki temel mantaliteyi iyi kavramalı ve yeniden İslam’a dönüş projesini bu temel ekseninde oluşturmalıdırlar bu o asrı taklit alma anlamında değil örnek alma anlamında algılanmalıdır. dinde Tecdit dediğimiz dinin evrensel yorumu bu şekilde aslına uygun bir biçimde gerçekleşmiş olur.yoksa dinin seküler felsefe ekseninde yorumlanması yahut haşiye ve şerh kültürüyle donuk ve atıl bir duruma getirilmesi gibi ifrat ve tefrit olan iki eksende bocalama durumu hasıl olur.Bugün İslam dünyasında ki çözümsüzlüğün ve dinden uzaklaşmanın ana sebebi budur.İçtihat kapısı kapanmıştır diyenlerle dinin modern dünya değerleriyle yorumlanması gerekmektedir diyenlerin söylemleri farklıda gözükse dine ve Müslüman aleme verdiği zarar aynıdır.
 Müslüman anlam kayma ve sapmasına uğramış temel kavram ve kurumları Kuran ve sünnet perspektifinde yeniden algılamalı ve toplumdaki algılama hatalarını gidermelidir Çünkü zaman içerisinde bu temel algılama hataları İslam’ın düşünsel tahrifine sebep olmuştur.İslam bir vadide ona inananlar başka bir vadide durmaktadır.Süreç içerisinde oluşan bidat hurafe rivayet kıssa v.s indi kanaat ve görüşler maksatlı yahut kişisel taassup sebebiyle Kuran ve Sünnetin yerine geçirilmiştir. Öyle ki bunlarla mücadele etmek taassup sahiplerince İslam a karşı çıkmak gibi görülür ve lanse edilir olmuştur.Bütün kaynak kitaplarda dinin kaynakları Kuran sünnet icma kıyas v.s sayılırken uygulamada bu sıralama şeyhlerin keramet ve siretleri hoca efendilerin kanat ve resaili reislerin buyruk ve arzuları v.s olarak sıralanmaktadır.Kuran bu sıralamada pek aşağı sıradadır.sebep olarak ta bahsi geçen bu zümrenin zaten fikir ve siretiyle Kuran ve sünneti temsil ettiği bizim ise onlara meyyitin gassale teslim olduğu tarzda uymamızı salık verilmektedir.Onlara göre iyi Müslüman budur ve Allah a bu yolla varılır zaten biz istesekte Kuran ve sünneti anlayamayız Bu anlayış görünüşte alime ve ilme saygılı görünmektedir.oysa olay gösterildiği gibi masum değildir asıl gaye ben anlamam deyip kitaba sırt çeviren ve dinini başkalarının heva ve hevesine terk eden onlar sapınca da topluca sapan ümmi bir kitle oluşturmaktır.böylece ümmet Yahudi ve Hıristiyanlar gibi kitaptan uzaklaşacak ifrat ve tefrite düşecektir maalesef şu anda Müslüman ümmetin durumu budur.din ticaret makam şahsi otorite kişisel saygınlık ve ruhbaniyet haline getirilmiştir.çözüm asli kaynaklara dönmek ve dini katıksız olarak bilen ve sadece Allah a hasreden bir kitle oluşturmaktır.
 Müslümanlar ilmi araştırmalar yapan ve bu alanda yayımlar yapan bilgi merkezleri ve ensütü ler tesis etmelidir.Bu noktada özellikle zeki ve kabiliyetli gençlerin maddi ve manevi her türlü donanımlı olmalarının sağlanması şarttır Ashabı süffa örneği düşünülürse sünnette takip edilmiş olur.Bilindiği üzere bu kutlu topluluk İslam’ın muhafaza edilmesi ve kısa sürede bütün coğrafyaya yayılması noktasında en önemli rolü oynamıştır.Bu şanlı neslin her birisinin kabri başka bir coğrafyadadır.Almış oldukları arı ve duru ilmi ve hikmeti dünyanın ulaşabildikleri her yerine yurtlarını terk etme pahasına taşımışlardır.Bu gün böyle öncü ve donanımlı bir çekirdek nesle eskisinden daha çok ihtiyaç vardır.
 Müminlerin tümü oluşabilecek bir emperyalist işgale yahut saldırıya karşı mukavemet gösterebilecek bilgi beceri ve şuura sahip olmalıdır.Nitekim Çanakkale savaşı ve daha birçok savaş mektepli gençlerle kazanılmıştır İstiklal savaşı da hakeza böyle askeri ve ilmi donanımlı bir kadroyla kazanılmıştır. Haddi zatında her Türk askerdir sözü en azından geçmiş için geçerlidir.Bu milli vasıf İslam coğrafyasının tümüyle işgal edilme senaryolarının yazıldığı ve yerli iş birlikçilerle kısmen de olsa başarıya ulaştığı şu dönemde daha bir önem arz etmeye başlamıştır.Dün ve bugün bu işgal hesapları vardır yarında olmaya devam edecektir.İş birlikçiler halka tanıtılmalıdır.Çünkü çoğu zaman iş birlikçiler bütün haber ve tanıtım araçlarını ellerinde bulundurmakta kahramanları hain hainleri ise kahraman olarak lanse edebilmektedirler.Dün ve bugün körfez savaşlarında ve İsrail e karşı yapılan savunma ve meşru müdafaa hareketinde Afganistan da Kıbrıs ta Tacikistan da ve daha birçok İslam ve Türk coğrafyasında mücadele eden vatan sever mücahit emperyalistler ve yerli işbirlikçileri tarafından terörist ilan edilirken iş birlikçiler istikrarı sağlayan kahramanlar işgal edenler ise demokrasi taşıyıcısı hümanistler olarak lanse edilmiştir.yarın ıran ve Suriye işgal edilirken yapılacak şey aynıdır bu günden bu ülkelerde demokrasi ve özgürlük sevdalıları bulunmuş ve işgalci ülke istihbaratlarıyla ortak çalışmalar başlamıştır.Dün Barzani ile yapılan uydu Kürt devleti çalışmaları yine Apo ile diğer bir sac ayağı Türkiye de bir ayağı Karza i ile Afganistan da bir ayağı Hallavi ile Irakta ve turuncu devrim senaryolarıyla eski Rusya sömürgelerinde Layt İslam modeliyle Pakistan Türkiye de neş vu neva bulmuştur.Bütün bu oyunların arkasında ise küresel işgal ve Siyonizm vardır.Bu şekilde İslam coğrafyası tümüyle Siyonist güç odakları tarafından işkal edilip zenginlikleri sömürülmek istenmektedir halk bu işgale karşı uyandırılmalıdır.
 Müslümanlar her alanda İslam fikir ve hareket birliğinin oluşması için gayret sarf etmelidir.Küfür nasıl tek millet olmuşsa imanda o şekilde tek millet olmalıdır.sivil İslam i yapılar diğer İslam ülkelerindeki İslam i yapılarla iletişime geçmeli ortak projeler oluşturulmalıdır.İlmi içtimai iktisadi sınai kongre ve toplantılar düzenlenmeli her hangi bir İslam ülkesindeki sorunla ilgili ortak eylem planı ortaya konmalıdır.Halkların kardeş ümmet oldukları fikri yeniden canlandırılmalıdır.Her tür afette ortak hareket edilmeli ortak fonlar oluşturulmalı.En önemlisi ortak haberleşmeyi sağlayacak bir haber ağı geliştirilmelidir.Bu şekilde ortak ve doğru bilgi tesis olur.
 Müslümanlar şunu iyi bilmelidir ki şu anda dünyayı yönlendiren güç para ve sermayedir Bu güç ise şu anda Yahudilerin ve Siyonistlerin elindedir.bütün dünyada dışlanan ve devlet teşkilatlarında hiçbir vazife verilmeyen Yahudiler ticarete yönelmiş sürgün ve baskılardan dolayı farklı ülkelerde yaşamak durumunda kalan Yahudiler zamanla hem o ülkelerin ticaretine hakim olmuş hem de diğer ülkelerde ki dindaşlarıyla ilişkilerini ve bağlarını devam ettirmiş onları gözetmiş ticaret yapanlarına yahut başka işlerle iştigal edenlerine destek ve yardımda bulunmuşlardır. Bu şekilde dünyada birbirine bağlı bir Yahudi cemaati ve lobisi oluşmuştur.Bazılarının bıraktık dediği inanç milliyetçiliği sayesinde asırlar sonrada olsa İslam coğrafyasının ortasında bir çıban ve fitne odağı olarak Yahudi devleti bu oluşan güç sayesinde kurulmuştur.Bu güç İslam ülkelerinde para ve oluşturduğu lobiler desteğiyle makam sağladığı işbirlikçi güç ve makam odakları sayesinde darbe dahi yaptırabilmekte iktidarları belirleyebilmekte.bazı ülkelerde devrim dahi yaptırabilmektedir.Mason teşkilatları Lions ve diğer işbirlikçi ve uşak birader teşkilatlar yardımıyla Siyonist menfaatler gerçekleştirilmekte ve iş birlikçi iktidarlarla adim adım Büyük Yahudi Krallığı gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır.Bunun şu andaki meşhur ismi Büyük orta doğu projesidir.Bu proje kapsamında İslam ülkeleri işkal edilmeye başlanmış bu işin başından beri önderliğini yapan ve hep Siyonist kontrollü yönetilen A:B:D.diğer Siyonist müttefikleri ve yerli iş birlikçi taşeron uşaklarıyla İslam ülkelerinin kaynakları ve sınırları yeniden şekillendirilmeye koyulmuşlardır.Bunun önünde engel olarak gördükleri İslam ı yok edemeyeceklerini bildikleri için onu kontrol altına alma ve tahrif etme yoluna gitmektedirler. Bu konuda ülkelerinde şarkiyat ensütüleri kurmuşlardır.Bu ilimle uğraşan kişilere yani Müsteşriklere ait tefsir hadis İslam tarihi ve diğer ilim kaynaklarına dair eserler vardır.bunlar bu eserleri İslam ı tahrif etmek için kaleme almışlardır.İslam memleketlerin de de bunların fikir öğrencileri vardır.bunların bir kısmı maaşlı bir kısmı ise gönüllü bayilik yapmaktadır.Diğer bir çabaları bir kısım dini guruplar oluşturmak yahut var olan bir gurubu desteklemek suretiyle kendilerine uygun bir düşünce yapısı oluşturmaktır ki bunun ismi islamizasyondur bunun tabileri kendilerince samimi bile olabilir ama neticede Siyonizmin ekmeğine yağ süren onun önünü kesmeyen layt İslam dır.Bununla birlikte bu İslam temsil makamına geçirilmiş ve güya diğer dinlerle diyaloga sokulmuş ve neticede diyalog adı altında emperyalizme kukla yeni bir dünya dininin temelleri atılmıştır.bu dine ait adı Furkan olan birde kitap uydurulmuştur.gaye bu kitabı Kuranın yerine geçirmektir.Diğer bir çalışma Müslümanları terörist gösterme çabasıdır.Müslümanları terörist göstermek suretiyle kendi katliamlarını meşrulaştırmaya çalışmaktadırlar.Kendi uydurdukları sahte kahramanlarla Müslüman önderler üzerinde şaibe oluşturmaya çalışmaktadırlar.onları karalamak ve halkın gözünde küçük düşürmek bu şekilde halkı başsız ve başı boş bırakmak istemektedirler.Onun içindir ki Müslümanlar özellikle dünya İslam birliğini tesis etmek zorundadır.Yine dünya ekonomisinde etkin bir rol üstlenmek ve bu rolü İslam’ ın lehine kullanmak zorundadırlar.Yahudi’nin batıl davasına harcadığı emeği harcamadan başarı beklemek kendini kandırmaktan öteye geçmez.
 Müslümanların teknolojiyi hem üretmeleri hem de etkin ve faydalı bir şekilde kullanmaları şarttır asır teknoloji haberleşme ve bilişim asrı olmuştur bu alandaki yenilikler Müslümanlar tarafından dikkatle takip edilmelidir.
Özetle bu dava kolay ve ucuz değil planlı ilkeli ve aşamalı bir davadır,ahlaklı yetenekli bilgili ve fedakar bireyleri yetiştirmeyi zorunlu kılan uzun vadeli bir davadır ve temelleri Tevhit,ilim,takva ve mücadele üzere yükselecektir.
YUSUF AYGÜN/İlahiyatçı
[email protected]

Yusuf Aygun
Kayıt Tarihi : 27.6.2008 10:45:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


ehliyeti bilgidir bilgi bazılarının yanlış algıladıkları üzere Kuran ve Hadis bilmekten ibaret değildir bilakis Allah’ın yarattığı insanın ihtiyacı olan her türlü bilgi içtihadın alanına girmektedir.Kuran bilmiyosanız ehline sorun demekle buna işaret eder.İyi ikisatçılar iyi tıpçılar iyi biyologlar iyi psikiyatrisler iyi mühendisler iyi sosyal bilimciler v.s ümmetin problemlerini çözebilir ancak. Yalnız bu kimselerin Kuran ve sahih Sünneti de iyi bilmesi şarttır.  Müslümanlar bilgi ve hikmeti rehber edinmeli ilme ve alime kıymet vermelidir ilmi ve bilgiyi dünyevi ve uhrevi olarak a yırmamalı faydalı olan her şeyi herkesten öğrenebilmelidir.çünkü ilim onun kayıp malıdır onu velev ki Çin de bile olsa gider bulur ve alır Çinli Müslüman ve onun bilgisi İslam i değildir demez.lüzumlu bir şeye hele ilim ve bilgiyle alakalı ise gavur icadı diyen kimse bu dini yani İslamı anlamamıştır.Müslümanlara okuma yazma öğretme karşılığı müşrik esirleri Hz peygamberin serbest bırakması bizim için ibret alınması gereken bir düsturdur.  İslam demek bağımsızlık demektir. Bu ise ancak güçlü bir teknoloji ve bilgi düzeyi yüksek sanayi toplumundan geçer ufkunuz ve silahlarınızın menzili ne kadar ise bağımsızlığınızda o kadardır.Bu gün maalesef İslam ülkelerinin tamama yakını düşmanlarına karşın güçsüz ve müstemleke durumundadır.bunun sebebi Allah’ın düşmanlarınıza karşı güçlü ve besili atlar barındırın çağdaş tabiriyle milli bir silah ve ağır sanayiye sahip olun hükmünü algılayamamalarıdır.tamamen dışa bağımlı bir sanayi anlayışıyla bağımsız olmak ve şahsiyetli bir ülke konumuna ulaşmak mümkün değildir Kutlanılan egemenlik bayramları kendini kandırmaktan öteye geçememektedir.  İslam’ın temel felsefesi insana olan yatırımdır. insan ise hem maddi hem de manevi bir varlıktır.o halde ona yapılan yatırımlarda bu faktör gözden kaçırılmamalıdır.İnsanı sadece maddi bir varlık olarak algılayan mataryalizim ne kadar yanlış ise onu sade manevi bir varlık olarak algılayan mitsizimde o oranda yanlıştır. Her ikisid e insanın bir yönünü ihmal ettiğinden sağlıklı bir yapı oluşturamamıştır.  Müslümanların hizmet anlayışı bütün dünyayı imar ve bütün insanlığı barış ve selamete çıkarma inancına dayanır bu onun varlık olarak Allah’ın halifesi ve onun yeryüzündeki varisi olmasından kaynaklanır.O dünyada adaleti barışı güveni can mal akıl namus ve inanç hürriyetini sağlamak.zulmü ve küfrü ortadan kaldırmak için vardır.İnsanın yaradılış gayesi olan ibadeti sadece şekli bir takım faaliyetlerden ibaret görmek onun geniş manasını daraltmak olur.ibadet dünyayı Allah’ın emrine uygun biçimde imar etme faaliyetinin ismidir.İnsanın yaradılış gayesi de budur..  İslam asla sadece ırk temeline dayalı ulusalcı bir dünya görüşü değil.bunun çok fevkinde cihan şümul bir evren idealidir.Hiç bir millet kutsal ve seçilmiş ve hiçbir renk daha asil değildir.Her insan doğuştan hür ve günahsızdır.Yahudilerin başlattığı bu seçilmişlik inancı daha sonra Müslüman milletlere de sıçramıştır bu tehlikeli ve İslam’a aykırı bir düşüncedir Allah nimetini dilediği milletten alır dilediği millete verir ve onu buna hizmet ettirerek aziz kılar ölçü insanın ve toplumun bu misyonu yüklenip yüklenmediği ile alakalıdır.İnsanları arındıracak olan Hıristiyanların dediği gibi vaftiz değil imandır.oda islam’a tabi olmakla gerçekleşir.  Müslüman geçmişten kahramanlık hikayeleri ve menkıbeler anlatarak ve geçmişle övünerek bir fayda elde edemeyeceğini ve mesafe katedemiyeceğini bilmelidir.Geçmiş geçmiştir geçmişten örnek ve ibret almaktan başka geçmişin her hangi bir faydası yoktur.Atalar iyi ve ya kötü kendi devrini ve vazifesini yaşamıştır mümin geçmişten faydalı örnekler alıp geçmişte kalmadan önüne bakmalıdır.  Müminlerin yakın hedefi İslam kardeşliği uzak hedefi ise insan ve kainat. vahdetidir.Bütün insanlık barış ve esenlikte yani İslam da buluşacaktır. İnsanlığın mutluluğu huzuru ve saadeti bununla mümkündür.Şu asır insanının bedbahtlığı İslam dan uzaklığından kaynaklanmaktadır.  Müminlere göre sevgi ve buğuz inanç ve iman temellidir.o inanan kardeşine hiçbir menfaat sebebiyle inanmayanı tercih etmez. Hele Müslüman kardeşini bırakıp Yahudi ve Hıristiyan bloğu asla müttefik edinmez.Hattı zatında bu imanla çelişen bir durumdur.Onlarla her hangi bir antlaşma eşit koşullarda yapmak ile onlara kapı kulu olmak birbirinden farklı mefhumlardır.Maalesef İslam dünyası Osmanlının Siyonistler ve Haçlılılar ve onların yerli işbirlikçileri tarafından el birlik yıkıldıktan sonra başsız kalmış ve her biri başka bir emperyalist ülkenin kapıkulu sömürgesi olmuştur.bir an evvel bu durumdan kurtulmak iman i bir farzdır.Ümmet yeniden Tevhide dayalı değerleri etrafında tek vücut olmalıdır.  Müminler için yeryüzünün her hangi bir yerinde işlenilen zulümden kendisi direk olarak mesuldür.çünkü zulme seyirci kalmakta zülümdür. Hele de Müslüman oldukları için yok edilmeye çalışılan bir millete sırf ganimet elde etmek maksadıyla düşmanlık etmek ve ya zulmedenlere yardımcı olmak inançla çelişen bir tavırdır.inanca yakışan zalime karşı mazlumun her zaman ve zeminde yanında olmaktır.Hele mazlum olan halkı Müslüman olan bir ülke olunca bu daha bir hassaslaşmaktadır.  Müminler yeryüzü kaynaklarının insanlık menfaatine ve adil kullanımını temin etmek zorundadır.Değil insanın yabani bir hayvanın bile açlığa ve zulme uğraması göz yumulacağı bir hadise olamaz.bu gün dünyada yer yüzü kaynakları emperyalistler tarafından zalimce sömürülmektedir bu adaletsiz bölüşüm ortadan kaldırılmalıdır adil bir dünya düzeni tesis edilmelidir.bu uğurda çalışmak imanın gereğidir.  Müminler için bir tek insanın dahi onun vesilesi ile hidayet bulması dünyadaki yaratılmış her değerliden daha hayırlıdır.o bundan dolayıdır ki her şeyini bu uğurda sarf eder.O hikmetle ve güzel sözle yaralayıcı ve kırıcı değil sevdirici ve okşayıcı bir üslupla açık ve gizli gece ve gündüz mevki ve makam sınıf ve statü zengin ve fakir ayırt etmeden ümidini kesmeden en azından bu insana hakkı anlatma görevimi yaptım diyebilmek için yılmadan davete devam etmelidir.Hidayetin kime nasip olacağını ancak Allah bilebilir onun için kişi ve toplum ayrımı yapmamak esastır.Yine bunun ne zaman ve zeminde gerçekleşeceğini de Cenabı Hak tayin eder dolayısıyla davetçi zaman ve zemin ayrımı da yapmamalıdır.  Mümin için insanın değeri yaratıcısı ve ona olan yakınlığı iledir.etiketlerin onun gözünde değeri yoktur.onun için en yüksek makam ve rütbe takvadır.Yaratıcısını tanımayan insan ise hayvanat ve nebatattan daha süfli bir düzeydedir.Toplumun en düşük katmanındaki bir insan hidayet ehli ise toplumun en yüksek katmanındaki bir müşrik asilden mukayese kabul etmeyecek düzeyde üstündür.  İslam insan merkezli bir düşüncedir.fakat bu insanı ilahlaştıran Hümanizm ile karıştırılmamalıdır.Onun gayesi hümanizmdeki gibi insanı her şeyin temeli ve var edicisi var saymak değil Allah’ın hükmüne uygun olarak her şeyi onun faydasına sunmaktır.İnsan halifedir ve yer yüzündeki her şey ona boyun eğdirilmiştir.fakat buyruğu kendi elinde başı boş bırakılmış da değildir.Hele o bir ilah asla değildir.  Müslüman her tür haberi tahkik etmek zorundadır.Asla zanla hareket etmez. Hele fasık bir medyanın enformasyon tuzağına asla düşmez.bu ona kendi haberleşme kurumlarını oluşturmasının hayati bir gereklik olduğunu ve diğer haber kaynaklarını bilgilenme amaçlı kullanamayacağını işaret eder.o kendi televizyonunu kendi gazetesini ve haber ajanslarını kurmalı ve güçlendirmelidir bunun önemi yalan haberciliğin ve enformasyonla haksız iken haklı konuma geçmenin örnekleri görüldükten sonra daha bir önemli hale gelmiştir.Bugün maalesef bu güç emperyalistler ve onların yerli işbirlikçileri olan kalemlerin elindedir istedikleri gibi kamuoyu oluşturmakta ve kitleleri yönlendirmektedirler.Bir anda akı kara karayı ak gösterebilmektedirler.Bir çok darbe ve işgal de medya en önemli rolü oynamaktadır.Birde Müslümanlar güçlü kalemler yetiştirmek mecburiyetindedir.  Müslüman için en önemli bilgi kaynağı tarihtir.Bunu fark eden düşmanları işe onun tarihini ve tarih bilincini tahrifle başlamışlardır.Onun içindir ki o kendi tarihini doğru kaynaklarından öğrenmeli kendi tarihini kendi yazmalı ve adeta arşiv kurdu olmalıdır.bu malzeme bizde mevcuttur ne kadar belli dönemlerde yağmalansana bu böyledir şimdi önemli olan bu arşivleri ümmetin faydasına sunabilecek araştırmacıların yetiştirilmesidir.Bu konuda özel çaba sarf edecek yetiştirilmiş bireylere ve bu eğitimin verileceği kurumlara ihtiyaç vardır.Milli bir tarih birikimi ve şuuru oluşturmak şarttır.  Müminlerin en mühim değerlerinden biri dildir.Çünkü dil bir milletin kültür arşividir.Onu koruyan kültürünü emniyete alır ve sonraki nesillere aktarır onu tahrip eden mirasını yok eder Onun içindir ki müminler dillerini çok iyi bilmeli ve aktarmalıdır.Bu konuda dil bilim uzmanlarının yetiştirilmesi ve ensütülerin kurulması şarttır.özellikle büyük bir coğrafyada kullanılan Türkçecin ve bin yıllık ortak kültür dili olagelmiş Arapça ve Farsça’nın iyi öğrenilmesi ve öğretilmesi şarttır.İslam dünyasının batı emperyalizmine yenik düştüğü konulardan en ehemmiyetlisi dil ve kavram yozlaşmasıdır.İngilizce ve diğer batı diller hakim kültür olmaktan çıkarılmalı ve sadece o dilde konuşan toplumlara tebliğde kullanılmak için öğrenilmelidir.  Müslüman örf ve adetleri iyi bilmeli temel ölçülere uygun olanların yaşanmasına ve yaygınlaşmasına özen göstermeli eğer cahiliyle den kalma gayri insani bir töre ise onun yok olması için mücadele etmelidir Çünkü bu tip töreler bahane edilerek bütün gelenek inkar edilebilmektedir bu gün İslam ülkelerinde cahiliyle ve şirk kalıntısı bir takım davranış ve inanışlar maalesef töre ve gelenek olarak devam etmektedir.Müspet gelenek ve töreleri araştıran ve geliştiren hatta dünyaya tanıtan kürsüler ve ensütüler kurmak müslümanların en temel yükümlülüklerindendir.Unutulmamalıdır ki artık işgaller ve fetihler silahtan çok kültürle yapılmaktadır.  Müminler özenle milli sanat ve zanaatların yaşatılması ve geliştirilmesi için çaba sarf etmelidir.Çünkü bunlar bir milletin medeniyetinin sürekliliğinin teminatıdır.Bu sanat ve zanaatlar bilimsel kurum ve araştırmalarla geliştirilmeli ve modern imkanlar ve teknolojilerle desteklenmeli ve ensütü ve güzel sanatlar kurumları oluşturulmalıdır.Bu sayede bir üretim ve istihdam oluşturulmuş olur.  Bu davanın mensupları kültürümüzün mimarı olan tarihi büyük şahsiyetleri ve onların eser ve katkılarını iyi bilmeli ve tanınmalarını yeni nesil tarafından idol edinilmelerini sağlayıcı çaba içinde olmalıdır.Bunu yaparken bu şahsiyetleri masal kahramanı hayali şahsiyetler haline getirmemeyi göz önünde bulundurmalıdır.bu gün bu şahsiyetlere yanlış çevreler sahip çıkmakta ve mirasını yemektedir.Bu şahsiyetleri tanıma ve tanıtma noktasında bilimsel araştırmalar ve bu şahsiyetleri tanıtıcı her türlü yazılı ve görsel araçlardan faydalanılmalı ve doğru sunumu yapılmalıdır Çünkü doğru idolleri olmayan toplumların kalıcı bir medeniyet olmaları mümkün değildir..  Müminler coğrafyadaki tarihi ve kültürel dokuyu ilişkileri jeopolitik konum ve durumu iyi bilmek zorundadır.kutsal belde ve değerler iyi tanınmalı ve ümmetin bu konudaki hassasiyet ve sahiplenme inancı harekete geçirilmelidir.Bu gün maalesef kutsal belde ve stratejik önem arz eden yer ve kaynaklar ya emperyalistlerin yada onların iş birlikçilerinin elindedir.maalesef buna milyonlarca Müslüman’ın ziyaret ettiği Mekke ve Medine ve şu anda ziyaret edemedikleri Kudüs işkal altındaki Bağdat ve Küfe ve daha İslam medeniyetine baş kentlik etmiş kültür ve inanç merkezleri ve buraların yer altı ve yer üstü kaynakları da dahildir.Bu konuyla ilgili ortak bir strateji oluşturmak şarttır.  Müslümanlar eğitimin en önemli olmazsa olmaz olduğunu bilmeli mevcut eğitim ideal değilse alternatif ideal eğitim kurumları oluşturmalıdır.kurumların İslam i olmayışı ve ya birtakım engellemeler bahane edilerek kız çocuklarının okutulmaması dünde bu günde en büyük kayıptır.Yapılması gereken bir taraftan bu engellemeleri bertaraf etmeye ve aşmaya çalışmak bir taraftan da çıkış yolu olabilecek alternatif eğitim kurumları oluşturmaktır.yoksa çocuklarımızı ve dolayısıyla geleceğimizi inşa edecek olan kadınlarımızı cahil bırakmak muarızlarımızın istediğini yapmak olur.Cennet anaların ayağının altında ise o analar cahil bırakılamaz.  Müslümanlar geleceklerinin teminatı olan çocuklarını okul öncesi ve sonrası iyi yetiştirmeli ve onların batı kültürünün tuzağına düşmesini önleyici tedbirler ve projeler ortaya koymalıdır.Popüler kültürün tuzağına düşen çocuklara ve gençlere faydalı olmak çok zor olmaktadır onun içindir ki zamanında bu tedbirler alınmalıdır.Hiç bir desteksiz çağdaş eğitimin kucağına bırakılan nesillerin aileleriyle aralarında oluşan kültürel uçurum hiçte tesadüfi bir netice değildir.  Müslümanlar için en büyük tehlike varlığı dünyalık ve ahretlik olarak ayırt etmesidir esasen bu laik bir dünya görüşüdür oysa Kurana göre dünya ve ahret birbirinden ayrı mefhumlar değil bilakis birbirinin neticesidir.Dünya ahretin tarlası olarak algılanmalıdır.Ahret mutluğu dünya başarısı ve çabasından geçer.Amellerin iyi veya kötü oluşu dünyada mümkün olur ahrette amel söz konusu değildir.  Bir lokma bir hırka sözü Kuranın insana yüklediği dünyayı imar misyonu ile çelişen ve İslam toplumuna Hint kültüründen girmiş ve maalesef kabul görmüş bir hezeyandır.Daha sonra İslam dünya görüşü maalesef bu bakış açısıyla yorumlanır olmuştur.İslam dünyasını malüp düşürende bu bakış açısıdır.Müslümanlar bunu fark etmiştir.Müslüman güçlü olmalı hem kendine hem de başkalarına ekmek temin etmelidir bir hırkası olanın ise çoğu zaman kendine dahi hayrı olmaz.veren el alan elden onun için üstün sayılmıştır.zekat onun için vardır.Bir çok ibadet zengin ve varlıklı olmaya bağlanmış güçlü Müslüman güçsüz Müslüman dan eftal sayılmıştır.sahabeye bakıldığında bu fikrin yanlış olduğu görülecektir bir çok önde gelen sahabe varlıklıdır.ve bu varlığını yeri geldiğinde Allah yolunda harcamış ve meşru yoldan servet sahibi olmak için ticaretle uğraşmıştır daha sonraki örnek Müslümanlar dada bu böyledir. Mesela Ebu hanife zengin bir tüccardır.  Dünya alçak ona meyleden de keleptir kavli İslam dünyasını asrın gerisinde bırakan bir bidattir dünya kelimesine böyle bir mana vermek lügat olarak mümkünsüde Kuran bütünselliğine aykırıdır.buradaki alçaklık kozmik bir işarettir.Dünya insanın hilafetinin paidahı dır onun içinde kıymetlidir.Müminler dünyaya böyle bakar.Alçak olan insana rabbini unutturan ve ona hayatın geçici olduğunu unutturan ve ebedi saadetten onu uzaklaştıran meşru olmayan amellerdir.Dünyaya alçak denmesi ise bu bahsettiklerimizi ifade etmek için kullanılmış bir mecaz ifade biçimidir.  İslam dünyasında bir hastalık olarak siyasetten imtina etme fikri bu konuda yukarıda bahsettiğimiz güya züht ve takva görülen düşünce biçiminden kaynaklanmaktadır bu düşünce biçimi yer yüzüne müstekbirlerin hakim olmaları neticesini doğurmuştur. Uydurma rivayetlerle de desteklenen bu fikrin doğurduğu zarar ortadadır. müminler ise Allah ın sizi yeryüzüne varisler kılmak istiyorum emrine muhatap olduklarını bilir ve siyaseti Tevhidin bir yansıması olarak algılar.Müslüman hayır üzere dünyayı yönetmeye ve adaleti hakim kılmaya talip olan kimsedir.İslam hakim olmadan o hiçbir ibadetinin kamil manada gerçekleşmeyeceğini bilir ve buna göre mücadele eder siyaset bu mücadelenin ismidir.  Mümin şeriat ve hakikat ayrımı gibi felsefi tasavvuf la ıslama giren batini algılama biçimini kabul edemez.Çünkü şeriat haddi zatında hakikattir.Bidat hurafe ve daha kötüsü şirkin İslam dünyasına girişi bu yolla olmuştur.her bidatçi ve tahrifçi benim söylediğim şeraite aykırı ise de bu onun herkesin anlıyamayacağı bir keşif ve hakikat olmasından kaynaklanmaktadır diyecek vaziyete gelmiştir.Kadiyanilik ve Bahailik bunun yakın tarihteki örnekleridir tarih ise bu tip örneklerle doludur.Şeri mahkemelerde yargılanıp bu tür fikirlerinden dolayı idam edilecek düzeyde ölçüden sapanlar yine bu kültür içerisinde birileri tarafından şehit ilan ettirilmiştir. bir kısım insanlar ise bunları reddetme yerine kutsal metinler gibi bunları kitapla uzlaştırma çabasına girişmiştir bunun cahiliyyenin atalar kültürü savunmasından bir farkı yoktur. Müminler için manevi ve siyasi önder ayrımı gibi otoriteyi bölen bir düşünce söz konusu olamaz.Önder manevi ve siyasi değerlere zaten haiz olmalı ve en önemlisi istişareyi ihmal etmemelidir.Lider asla kral değildir o Ortak Akılla hareket eder.Beklenen gaip olağan üstü güçlere sahip bir lider olgusu İslam’a uygun olmayan bir israiliyat kalıntısı olarak maalesef düşünce dünyamıza girmiştir.  Müslüman aklını hiç bir şahıs zümre ve guruba kiralamamıştır.Onun bağlılığı hakka beraberliği ise hakka tabi oldukları müddetçe müminlerledir. Onlar sapar yahut vazgeçerse bu onu etkilemez.O bu hakikat bilgisiyle kendini murakabe ettiği gibi beraber olduğu insanları da kontrol eder.Onları uyarır ve hakka çağırır onlara daima nasihat eder din zaten budur.  Müslüman hizmette hiçbir şart ve koşulu mazeret olarak kullanmaz Çünkü o bilir ki yaptığı her şey kendisi içindir.O yaptığından başkalarından bir menfaat beklemez.ve yine bilir ki zerre miktarı iyilikte kötülükte mutlaka karşılık bulacaktır.ve bazen hardal tanesi kadar iyilik insanı kurtarabilir.O yaptıklarını başa kalkmaz karşılığında makam mevki yahut övgü ve alkış beklemez laik olmadığı vazifeye ganimet mantığıyla atılmaz.yapabileceği bir işte de başkalarını kendine siper edinip kaçmaz.Başkalarının başarılarından kendine pay çıkarmaz.  Müslümanı neticenin gecikmesi yahut gerçekleşmemesi etkilemez Çünkü o gerçek neticenin Rıza olduğuna inanmıştır.o neticeden sorumlu değildir.rızaya uygun davranıp davranmadığından sorumludur.Yapılan işlerin netice vermemesi o işlerin yanlış olması anlamına gelmez onun için netice gerçekleşmese de davetçi doğruluğu kesin olan yolda hiçbir endişeye ve şüpheye uğramadan sebat eder.bazen yapılanların karşılığı bu dünyada elde edilemeyebilir.Hedeften sapanların görünürde başarılı olmaları ve taraftar toplamaları da onu etkilemez ve davasından tereddüt ettirmez.  Müslüman yola çıkarken gerektiğinde en yakınlarıyla karşı karşıya gelebileceğini bilmelidir.hiç bir engelleme ve kınama onu bu dosdoğru yolundan çeviremez.O bu ve bundan daha ağır şartlara hazırdır. ve yine o bilmektedir ki her zorluktan sonra muhakkak bir kolaylık vardır ve cennetin etrafı zorluklarla çevrilidir.bütün davet önderlerinin ilk muarızları ve düşmanları akrabaları ve kendi en yakınları olmuştur. Bir kısmına oğlu bir kısmına babası bir kısmına eşi bir kısmına birinci dereceden akrabaları bir kısmına da bütün kavmi karşı çıkmış ve ihanet etmiştir.fakat bu onların hakta sebat göstermesini etkilememiştir.Kuran bunun örnekleriyle doludur.ve bu örnekler hikaye olsun diye anlatılmış değildir.Maksat hiçbir değişiklik olmayan bu yolu ona örneklerle anlatmaktır.  Mümin şunu iyi bilmelidir ki Allah ın bir sünneti gereği daha önceki dava yolcularının uğratıldığı fitnelerle kendiside imtihan edilecektir.davanın karakteri gereği yoklukla yalnızlıkla aşağılanmayla engellemelerle işkencelerle tehditle iftirayla ihanetle sürgün ve hapisle ve daha birçok nefse zor gelen fitnelerle sınanacaktır.Kendi nefsi de onun için bir sınanmadır şehveti mal ve makam hırsı güzel ve lüks yaşam ve nefse hoş gelen birçok hususlar akrabası hanımı ve çocukları işi ve amiri hep bu fitne ve imtihan çerçevesinde düşünülmesi gereken olgulardır.Doğrusu şu ki davetçi hayatının her safhasında bu imtihanla yüz yüzedir. O sabredecek sebat edecek devamlı ceht cidal ve cihat içerisinde olacak bu gergin hayata tahammül edebilmek içinde devamlı okuyacak kendini daima geliştirecek tebliğ edecek dua ve zikir hamd edecek cenabı hakka güvenecek ve dayanacak nefsine kulak vermeyecek kendini murakabe altında tutacak.Dava arkadaşlarından ayrılmayacak ve onların nasihatlerini dinleyecek alimlerin eserlerinden ve sohbetlerinden kopmayacak aşkını ve şevkini diri tutmaya gayret edecek.  Müslüman’ın yol azığı ilim zikir sabır dua sebat ceht ve tevekküldür. İlim derken yukarı dada belirttiğimiz gibi bir dünya ahret ayrımı yapmıyoruz ilim tanımlamasına giren her şey ahret. saadeti sağlar ve hakka götürür.Fıkıh öğrenmek ne ise fizik kimya tıp v.s öğrenmek odur ancak bu bilinç bizi esaretten kurtarabilir.Zikir denince halka olup hırıltılar ve cezbe ile Allah demek algılanmamalıdır.Zikir hatırlamadır her işinde Allah ı ve onun rızasını düşünmek ve gözetmek yapılan her şeyin onun rızasına muvafık olmasına dikkat etmektir.zikir Kurandır.Kuranı okumak anlamak onu hikmetleri ve hükümleri ile kavramaya çalışmak ve onun yegane ölçü olduğunu algılamaktır.Zikir kainat ayetleri üzerinde tefekkür etmek suretiyle Allah’ın kudretini ve evrenin sır ve nimetlerini kavramaktır. Sabır asla bir çaresizlik hali olarak algılanmamalıdır imkanın varken günah işlememek yokluğa ve zorluğa şükredebilmek isyan etmemek heyecanını diri tutabilmek ve daimi taat ve zikir üzere kalabilme çabasıdır.Dua her ibadetin başıdır Allah tan her şeyin hayırlısını istemek mutlak güç ve kudretin ona ait olduğunu kavramaktır.Sebat her halükarda hak üzere kalabilme azmidir.Cihat ümmeti diri tutan ve bu meşaleyi sönmeden asırlara ve nesillere taşımayı sağlayan en temel rükündür.ümmetin yeniden dirilişi ve direnişi bu iman i farza bağlıdır.zilletin sebebi de bunun ihmal ve terk edilmesinden kaynaklanmaktadır.Tevekkül bir uyuşukluk ve hazırcılık hali olarak algılanmamalıdır.bilakis o bütün tedbir ve sebepler denendikten sonra neticenin ve mutlak başarının cenabı haktan olduğunu bilmektir.  Müslümanlar ve bütün Müslümanlar Kuranla aralarındaki engelleri ve manileri ortadan kaldırmalı onu okunması sevap olan bir Arapça metin olmaktan çıkarıp hayat rehberi kurtuluş reçetesi yaşam kaynağı bütün sorunlara çare nefsi ve toplumsal hastalıklara şifa İnsan ve kainat için kullanma kılavuzu mesabesinde algılaması ve kavraması şarttır.Bu gün maalesef bütün Müslümanlar değişik mazeret ve bahanelerle Kuranı birinci kaynak olmaktan çıkarmıştır. Bir kısım Müslüman’ın bahanesi Kuranın herkes tarafından anlaşılamayacağı fikridir.bu doğru gibi gözükse de temelde yanlış kolaycı ve tehlikeli bir felsefedir kitabı birilerinin tekeline bırakmayı beraberinde getirir.Bu ise İslam’ın ve Kuranın temel esperisiyle çelişen bir durumdur Bu gün ve daha önce Kuranın yüzlerce tercüme ve tefsiri onun anlaşılması için elimizin altında durmaktadır.Üstelik Kuran öğrenmek her Müslüman a farzdır Allah onu öğrenilsin ve yaşansın diye göndermiştir aklı olan herkesin onu öğrenme şansı vardır aklı olmayan ise zaten mesul değildir.Bu gün Müslüman Kuran konusundaki umursamazlığına bahane aramakta ve yukarıda bahsettiğimiz argümana tutunmaktadır.Bunun mazur görülecek bir yanı yoktur.Diğer bir argümanda bir takım eser ve şahısların düşünce ve fikirlerinin Kuranı temsil konumuna taşınması olgusudur.Bu olgu birincisinden daha tehlikeli ve etkileri itibariyle de daha yıkıcıdır.Bu alim yahut büyük zat bu eseri veya fikirleri kuranın anlaşılması için söylemiş yahut yazmıştır evet bu doğrudur fakat onun söyledikleri mutlak doğru asla olamaz hele Kuranın yerine asla geçirilemez bu daha önceki kitapların tahrif sebebidir.Şeytan yandaşları vasıtasıyla o kitaplara müdahale etmiş ve o kitaplar aracılığı ile vahyi bozmuştur.Hiç bir kitap bu konuda hatasız ve korunmuş değildir.nitekim geçmiş asırlarda yaşamış büyük İslam mütefekkirlerinin kitaplarında İslam a ve Kurana muhalif görünen fikirler vardır bazı alimler bunları yorumlamakta bazıları da bu kitaplarda tahrifat olabileceğini söylemektedir Hattı zatında hiçbir Müslüman her hangi bir üstadın kitabından sorguya çekilecek değildir Fakat her kul Müslüman veya gayri Müslim Kurandan hesaba çekilecektir ve sorumludur.  Bütün Müslümanlar H.z peygamberi doğru ve iyi tanımaları ve onun hayatını ve ahlakını kendilerine rehber edinmeleri imanın ikinci rüknüdür.Peygambere tabi olmak ona salavat getirmek ona mersiyeler okumak Mevlitler tertip etmek değildir hele peygamberi insan üstü bir masal kahramanı yapmak suretiyle ulu bir makama taşıdığını zannetmek onu farklı özellikleri olan bir melek yapmak asla değildir.Bilakis o bir insandır bu onun Taklit edilebilir olması içindir.Hayatı oldukça rasyonel ve yaşanabilirdir.O sadece kendisine vahye dilen ve bu vahyi önce kendisi yaşayan mükemmel bir Müslümandır.Bunun ne altında nede üstünde bir vasıf ona yakıştırılamaz.Daha önceki kavimler ya peygamberlerini ilahlaştırmış yada basit ve süfli varlıklar olarak algılamışlardır bu iki tanımlamada Kurandaki peygamber modeliyle uyuşmaz.Her Müslüman peygambere gelen vahye peygamber kadar muhataptır. Bu bir kısımlarının söyledikleri basit bir postacı kimliği anlamına asla gelmemelidir o kitabı yaşadı onu anladı ve doğru anlaşılması için onu tefsir ve teybin etti.İlk dönem Müslümanları Kuranı ve hazreti peygamberi bu şekilde algılamıştır Onun sünneti çok iyi tahlil edilmeli ona atfedilen uydurma kültür ile sahih olan haberler ve yaşantı birbirinden ayıt edilmelidir.Bu gün ümmetin en büyük felaketi uydurma ve hurafe bir kültürü din olarak algılamasıdır.  Müminlerin H.z peygambere tabi olan ilk nesli ve onların örnek hayatlarını ve mücadelelerini çok iyi bilmeleri ve referans edinmeleri gerekir.Burada en büyük problem sahabe tanımlamasında çıkmaktadır.Sahabe Hz peygamberin çok özel yarenlerine verilen bir isim iken daha sonra onun döneminde yaşayan ve onu gören Müslümanlara verilen isim olarak algılanmaya başlanmıştır.Böyle olunca da onun mübarek torununu öldüren Kabe’yi içine Müslümanlar sığındı diye mancınıkla taşlayan kendi kavmini ümmetin başına bela eden halifeliği ve Resulullah’ın sünnetlerini ortadan kaldıran onun kutsal emanetlerine ihanet eden adı Müslümanlarda sahabe denir olmuştur.Böylece kimin neyi ve kimi örnek alacağı konusunda da bir kesme keş ortaya çıkmıştır.Önemli bir problemde sahabenin yüceltme adına olduğundan farklı algılanması olgusudur.Evet sahabe örnek olması itibariyle yücedir.fakat bu mitolojik varlıklar şeklindeki bir algılama değildir.Sahabe H.z peygambere tabi olmuş ve Kuranın ahlakı ve hükümleriyle bu yüce düzeye çıkmıştır şimdiki Müslümanlarda aynı emir ve yasaklara muhataptır.aynı titizliği göstermeleri halinde aynı dereceye onlarda ulaşabilirler.Sahabe bu konuda onlar için örnek ve ideal bir nesildir.Kendilerinde garip bir takım güya kerametler zuhur ettiğini söyleyen hurafe ehlinin sahabenin hayatlarına bakmasında fayda vardır.onların kerameti uçmak şeklinde algılama yerine iman amel ve cihat olarak özümsediği açıkça görülecektir.  Müslümanlar özellikle Hicri ikinci asır ile dördüncü asırlar arası oluşan selefi Salihin ve imamların gerek hadiste gerek fıkıhta gerekse de literatürdeki diğer ilimlerde oluşturmuş olduğu zengin ve temiz kültürü ve bu kültürün oluşumundaki temel mantaliteyi iyi kavramalı ve yeniden İslam’a dönüş projesini bu temel ekseninde oluşturmalıdırlar bu o asrı taklit alma anlamında değil örnek alma anlamında algılanmalıdır. dinde Tecdit dediğimiz dinin evrensel yorumu bu şekilde aslına uygun bir biçimde gerçekleşmiş olur.yoksa dinin seküler felsefe ekseninde yorumlanması yahut haşiye ve şerh kültürüyle donuk ve atıl bir duruma getirilmesi gibi ifrat ve tefrit olan iki eksende bocalama durumu hasıl olur.Bugün İslam dünyasında ki çözümsüzlüğün ve dinden uzaklaşmanın ana sebebi budur.İçtihat kapısı kapanmıştır diyenlerle dinin modern dünya değerleriyle yorumlanması gerekmektedir diyenlerin söylemleri farklıda gözükse dine ve Müslüman aleme verdiği zarar aynıdır.  Müslüman anlam kayma ve sapmasına uğramış temel kavram ve kurumları Kuran ve sünnet perspektifinde yeniden algılamalı ve toplumdaki algılama hatalarını gidermelidir Çünkü zaman içerisinde bu temel algılama hataları İslam’ın düşünsel tahrifine sebep olmuştur.İslam bir vadide ona inananlar başka bir vadide durmaktadır.Süreç içerisinde oluşan bidat hurafe rivayet kıssa v.s indi kanaat ve görüşler maksatlı yahut kişisel taassup sebebiyle Kuran ve Sünnetin yerine geçirilmiştir. Öyle ki bunlarla mücadele etmek taassup sahiplerince İslam a karşı çıkmak gibi görülür ve lanse edilir olmuştur.Bütün kaynak kitaplarda dinin kaynakları Kuran sünnet icma kıyas v.s sayılırken uygulamada bu sıralama şeyhlerin keramet ve siretleri hoca efendilerin kanat ve resaili reislerin buyruk ve arzuları v.s olarak sıralanmaktadır.Kuran bu sıralamada pek aşağı sıradadır.sebep olarak ta bahsi geçen bu zümrenin zaten fikir ve siretiyle Kuran ve sünneti temsil ettiği bizim ise onlara meyyitin gassale teslim olduğu tarzda uymamızı salık verilmektedir.Onlara göre iyi Müslüman budur ve Allah a bu yolla varılır zaten biz istesekte Kuran ve sünneti anlayamayız Bu anlayış görünüşte alime ve ilme saygılı görünmektedir.oysa olay gösterildiği gibi masum değildir asıl gaye ben anlamam deyip kitaba sırt çeviren ve dinini başkalarının heva ve hevesine terk eden onlar sapınca da topluca sapan ümmi bir kitle oluşturmaktır.böylece ümmet Yahudi ve Hıristiyanlar gibi kitaptan uzaklaşacak ifrat ve tefrite düşecektir maalesef şu anda Müslüman ümmetin durumu budur.din ticaret makam şahsi otorite kişisel saygınlık ve ruhbaniyet haline getirilmiştir.çözüm asli kaynaklara dönmek ve dini katıksız olarak bilen ve sadece Allah a hasreden bir kitle oluşturmaktır.  Müslümanlar ilmi araştırmalar yapan ve bu alanda yayımlar yapan bilgi merkezleri ve ensütü ler tesis etmelidir.Bu noktada özellikle zeki ve kabiliyetli gençlerin maddi ve manevi her türlü donanımlı olmalarının sağlanması şarttır Ashabı süffa örneği düşünülürse sünnette takip edilmiş olur.Bilindiği üzere bu kutlu topluluk İslam’ın muhafaza edilmesi ve kısa sürede bütün coğrafyaya yayılması noktasında en önemli rolü oynamıştır.Bu şanlı neslin her birisinin kabri başka bir coğrafyadadır.Almış oldukları arı ve duru ilmi ve hikmeti dünyanın ulaşabildikleri her yerine yurtlarını terk etme pahasına taşımışlardır.Bu gün böyle öncü ve donanımlı bir çekirdek nesle eskisinden daha çok ihtiyaç vardır.  Müminlerin tümü oluşabilecek bir emperyalist işgale yahut saldırıya karşı mukavemet gösterebilecek bilgi beceri ve şuura sahip olmalıdır.Nitekim Çanakkale savaşı ve daha birçok savaş mektepli gençlerle kazanılmıştır İstiklal savaşı da hakeza böyle askeri ve ilmi donanımlı bir kadroyla kazanılmıştır. Haddi zatında her Türk askerdir sözü en azından geçmiş için geçerlidir.Bu milli vasıf İslam coğrafyasının tümüyle işgal edilme senaryolarının yazıldığı ve yerli iş birlikçilerle kısmen de olsa başarıya ulaştığı şu dönemde daha bir önem arz etmeye başlamıştır.Dün ve bugün bu işgal hesapları vardır yarında olmaya devam edecektir.İş birlikçiler halka tanıtılmalıdır.Çünkü çoğu zaman iş birlikçiler bütün haber ve tanıtım araçlarını ellerinde bulundurmakta kahramanları hain hainleri ise kahraman olarak lanse edebilmektedirler.Dün ve bugün körfez savaşlarında ve İsrail e karşı yapılan savunma ve meşru müdafaa hareketinde Afganistan da Kıbrıs ta Tacikistan da ve daha birçok İslam ve Türk coğrafyasında mücadele eden vatan sever mücahit emperyalistler ve yerli işbirlikçileri tarafından terörist ilan edilirken iş birlikçiler istikrarı sağlayan kahramanlar işgal edenler ise demokrasi taşıyıcısı hümanistler olarak lanse edilmiştir.yarın ıran ve Suriye işgal edilirken yapılacak şey aynıdır bu günden bu ülkelerde demokrasi ve özgürlük sevdalıları bulunmuş ve işgalci ülke istihbaratlarıyla ortak çalışmalar başlamıştır.Dün Barzani ile yapılan uydu Kürt devleti çalışmaları yine Apo ile diğer bir sac ayağı Türkiye de bir ayağı Karza i ile Afganistan da bir ayağı Hallavi ile Irakta ve turuncu devrim senaryolarıyla eski Rusya sömürgelerinde Layt İslam modeliyle Pakistan Türkiye de neş vu neva bulmuştur.Bütün bu oyunların arkasında ise küresel işgal ve Siyonizm vardır.Bu şekilde İslam coğrafyası tümüyle Siyonist güç odakları tarafından işkal edilip zenginlikleri sömürülmek istenmektedir halk bu işgale karşı uyandırılmalıdır.  Müslümanlar her alanda İslam fikir ve hareket birliğinin oluşması için gayret sarf etmelidir.Küfür nasıl tek millet olmuşsa imanda o şekilde tek millet olmalıdır.sivil İslam i yapılar diğer İslam ülkelerindeki İslam i yapılarla iletişime geçmeli ortak projeler oluşturulmalıdır.İlmi içtimai iktisadi sınai kongre ve toplantılar düzenlenmeli her hangi bir İslam ülkesindeki sorunla ilgili ortak eylem planı ortaya konmalıdır.Halkların kardeş ümmet oldukları fikri yeniden canlandırılmalıdır.Her tür afette ortak hareket edilmeli ortak fonlar oluşturulmalı.En önemlisi ortak haberleşmeyi sağlayacak bir haber ağı geliştirilmelidir.Bu şekilde ortak ve doğru bilgi tesis olur.  Müslümanlar şunu iyi bilmelidir ki şu anda dünyayı yönlendiren güç para ve sermayedir Bu güç ise şu anda Yahudilerin ve Siyonistlerin elindedir.bütün dünyada dışlanan ve devlet teşkilatlarında hiçbir vazife verilmeyen Yahudiler ticarete yönelmiş sürgün ve baskılardan dolayı farklı ülkelerde yaşamak durumunda kalan Yahudiler zamanla hem o ülkelerin ticaretine hakim olmuş hem de diğer ülkelerde ki dindaşlarıyla ilişkilerini ve bağlarını devam ettirmiş onları gözetmiş ticaret yapanlarına yahut başka işlerle iştigal edenlerine destek ve yardımda bulunmuşlardır. Bu şekilde dünyada birbirine bağlı bir Yahudi cemaati ve lobisi oluşmuştur.Bazılarının bıraktık dediği inanç milliyetçiliği sayesinde asırlar sonrada olsa İslam coğrafyasının ortasında bir çıban ve fitne odağı olarak Yahudi devleti bu oluşan güç sayesinde kurulmuştur.Bu güç İslam ülkelerinde para ve oluşturduğu lobiler desteğiyle makam sağladığı işbirlikçi güç ve makam odakları sayesinde darbe dahi yaptırabilmekte iktidarları belirleyebilmekte.bazı ülkelerde devrim dahi yaptırabilmektedir.Mason teşkilatları Lions ve diğer işbirlikçi ve uşak birader teşkilatlar yardımıyla Siyonist menfaatler gerçekleştirilmekte ve iş birlikçi iktidarlarla adim adım Büyük Yahudi Krallığı gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır.Bunun şu andaki meşhur ismi Büyük orta doğu projesidir.Bu proje kapsamında İslam ülkeleri işkal edilmeye başlanmış bu işin başından beri önderliğini yapan ve hep Siyonist kontrollü yönetilen A:B:D.diğer Siyonist müttefikleri ve yerli iş birlikçi taşeron uşaklarıyla İslam ülkelerinin kaynakları ve sınırları yeniden şekillendirilmeye koyulmuşlardır.Bunun önünde engel olarak gördükleri İslam ı yok edemeyeceklerini bildikleri için onu kontrol altına alma ve tahrif etme yoluna gitmektedirler. Bu konuda ülkelerinde şarkiyat ensütüleri kurmuşlardır.Bu ilimle uğraşan kişilere yani Müsteşriklere ait tefsir hadis İslam tarihi ve diğer ilim kaynaklarına dair eserler vardır.bunlar bu eserleri İslam ı tahrif etmek için kaleme almışlardır.İslam memleketlerin de de bunların fikir öğrencileri vardır.bunların bir kısmı maaşlı bir kısmı ise gönüllü bayilik yapmaktadır.Diğer bir çabaları bir kısım dini guruplar oluşturmak yahut var olan bir gurubu desteklemek suretiyle kendilerine uygun bir düşünce yapısı oluşturmaktır ki bunun ismi islamizasyondur bunun tabileri kendilerince samimi bile olabilir ama neticede Siyonizmin ekmeğine yağ süren onun önünü kesmeyen layt İslam dır.Bununla birlikte bu İslam temsil makamına geçirilmiş ve güya diğer dinlerle diyaloga sokulmuş ve neticede diyalog adı altında emperyalizme kukla yeni bir dünya dininin temelleri atılmıştır.bu dine ait adı Furkan olan birde kitap uydurulmuştur.gaye bu kitabı Kuranın yerine geçirmektir.Diğer bir çalışma Müslümanları terörist gösterme çabasıdır.Müslümanları terörist göstermek suretiyle kendi katliamlarını meşrulaştırmaya çalışmaktadırlar.Kendi uydurdukları sahte kahramanlarla Müslüman önderler üzerinde şaibe oluşturmaya çalışmaktadırlar.onları karalamak ve halkın gözünde küçük düşürmek bu şekilde halkı başsız ve başı boş bırakmak istemektedirler.Onun içindir ki Müslümanlar özellikle dünya İslam birliğini tesis etmek zorundadır.Yine dünya ekonomisinde etkin bir rol üstlenmek ve bu rolü İslam’ ın lehine kullanmak zorundadırlar.Yahudi’nin batıl davasına harcadığı emeği harcamadan başarı beklemek kendini kandırmaktan öteye geçmez.  Müslümanların teknolojiyi hem üretmeleri hem de etkin ve faydalı bir şekilde kullanmaları şarttır asır teknoloji haberleşme ve bilişim asrı olmuştur bu alandaki yenilikler Müslümanlar tarafından dikkatle takip edilmelidir. Özetle bu dava kolay ve ucuz değil planlı ilkeli ve aşamalı bir davadır,ahlaklı yetenekli bilgili ve fedakar bireyleri yetiştirmeyi zorunlu kılan uzun vadeli bir davadır ve temelleri Tevhit,ilim,takva ve mücadele üzere yükselecektir. YUSUF AYGÜN/İlahiyatçı [email protected]

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Kadir Yıldız
    Kadir Yıldız

    tebrikler bravo.. selam olsun..

    Cevap Yaz
  • Önder Gül
    Önder Gül

    İlim araştırma ruhuna sahip olanların ilk ve son isteğidir. İlimle geçirilmiş zaman ancak gerçek zamanda kazanılmış en güzel ivmedir. Sevgiyle, Evrenin tek sahibine emanet, saygıdeğer Yusuf hocam...
    Önder GÜL

    Cevap Yaz
  • Fatima Humeyra Kavak
    Fatima Humeyra Kavak


     Müslümanların teknolojiyi hem üretmeleri hem de etkin ve faydalı bir şekilde kullanmaları şarttır asır teknoloji haberleşme ve bilişim asrı olmuştur bu alandaki yenilikler Müslümanlar tarafından dikkatle takip edilmelidir.
    Özetle bu dava kolay ve ucuz değil planlı ilkeli ve aşamalı bir davadır,ahlaklı yetenekli bilgili ve fedakar bireyleri yetiştirmeyi zorunlu kılan uzun vadeli bir davadır ve temelleri Tevhit,ilim,takva ve mücadele üzere yükselecektir.
    YUSUF AYGÜN/İlahiyatçı

    Degerli bilgileriniz icin Tesekkürler, biraz kisa tutarsaniz daha verimli olur diye düsünüyorum, ama yazmaya baslayinca, uzayip gidiyor, bunun farkindayim...

    Tebrikler...Allah sizden razi olsun...

    Ramazani Serifiniz Mübarek olsun.
    ALLAH orucu idrak eden tüm din kardeşlerimize cennetin reyyan kapısından girmeyi nasip eylesin..

    Huzurlu Ramazanlar diliyorum.

    Cevap Yaz
  • Züleyha Özbay Bilgic
    Züleyha Özbay Bilgic

    EVET HOCAM
    DAVAMIZ HAK
    SEVDAMIZ HAK
    HAKKA ÇIKAR YOLLARIMIZ
    DİKNELER OLSA DA..

    SELAM VE DUALARIMI SUNUYRUM

    Cevap Yaz
  • Cebbar Korkmaz
    Cebbar Korkmaz

    Hocam yazılarınızı zaman zaman okuyorum tespitlerinize kaılmamak mümkün değil islamiyet felsefi olarak diyer tüm felselerin üzerinde bir anlayışa sahiptir meteryalist felsefeninde en çok alıntı yaptığı islami felsefedir yönetim olarak islamiyet dünyanın en adil haklara ve halklara saygısı en üst aşamada olmasına rağmen gelinen noktada inananları korkutan bir yapıya bürünmüştür kendine inananları mkorkutan din din olmaktan çıkar bunun nedeni sizinde belirttiğiniz gibi doğru uygulanmaması ve doğru öğrenilmemesinden kaynalı bir durum söz konusudur dini çıkar malzemesi yapan monarşistler bu hale getirmişlerdir abd irakı işgalden sonra kurdurduğu polis teşkilatına ders verirken polisler bu ne dersi diye sormuşlar abd li yetkili insan hakları dersi deyince öğrencinin biri insanhakkıda nedir diye sormuş işte sorun buradadır islamiyet köleliği kaldırıp insan haklarını 600 lü yillarda savunurken 1500 yıl sonra bir müslümanın böyle konuşması ne kadar müslüman olduğunun kanıtıdır sadece dua okumak namaz kılmakla müslüman olunmuyor insan olmayı emperyalistlerden öğrenmek müslümanların utancıdır
    fevkalede bir yorum kutlar saygılarımı sunarım

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (6)

Yusuf Aygun