Kelebek çok kanat çırptı,
Ölümü tez geldi, yazık.
Rüzgarlar ruhumu dindirdi,
Bu yıl da eylül geldi.
Yaprak sarardı yere serildi,
Masumiyet tenine çekilmiş en güzel yalandı,
İnce sigaralar saklayamazdı gerçeği,
Çünkü gerçek elbet çıkardı açığa,
Kim kalabilmiş ki yalanların ardında.
Küçük bir umut tutardı insanı ayakta,
Kahrolsun dediğin gün hiçbir şey bitmemiştir,
Doğmak için bekleyen güneşler vardır,
En karanlık gecenin mütevazı bir sabahı gibi.
Ankara'nın ortasında devirdiler bir yiğidi,
Hemde altısından kurşun az mı gelir,
Günün yirmi dört saatinden,
Cuma namazı ertesi tez mi gelir?
Koydular yiğidin iki çağasını yetim,
Bu dünya kalır mı size soysuzlar?
Hayat, tam bitti derken,
Kuşlar güneye doğru göçerken,
Şayet ip darağacını selamlarken,
Karşısında oturup da beklermiş Azrail.
Elindeki tırpanla yolarmış çiçekleri,
Ki mezarımız süslesin bir gün hepimizin.
Renkler gökyüzünden kayıyor aşağı,
Tutamadığımız zamana köle olurken üstelik,
Ellerini tutmam gerekiyor nedense,
Çünkü bahanemi oluşturuyor karşımızdaki apartman,
İlk özçekimimiz ve Lacivert kareli ceketim,
Üç günlük dünya, dört katlı apartman ve beş farklı nota,
Soluklanırken düşünmüştüm bunun üzerine,
Gülüşlerin astrologlarca incelenmeli bence,
Çünkü ben hiçbir zaman çıplak gözle bu kadar yıldız görmemiştim,
Mesela renkler dediğimizde koyu tonlarda karar kılmıştık,
Oysa yaşam sen girdikten sonra pespembeye büründü,
Mutluluk altı duygunun sonucu,
Ellerinde var bir valiz,
Hangi karlı yollar seni bekler,
Saçındaki beyazlıklar kardan mı sahi,
Takken de artık bir yaşlanmışlığının delili.
Kaç dağ arasında tökezledi hayat seni,
Görmediğimiz bir rüyaya gözlerimizi açıyoruz,
Etraf ten rengi ve biraz da kar,
Sis çökmüş bir dağın tepesine,
Biz yamacından evvel oradayken.
Sana zahmet bir sigara uzatır mısın,
Kavuşamamanın tadı da vardır bazen,
Camdan gördüğün çiçeği koklayamamak gibi,
Tatmadığın yemeği düşlemek gibi,
Duymadığın müziği söylemek misali.
Kavuşmak bazen filmlere mevzu bahisdir,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!