“Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana”
demiş ya hani Mahsuni...
Nerden bilecekti ki, gün gelecek
Soğan hasret kalacak yiğide…
Nicedir, soğan hasrettir yiğide..
Yalnız soğan mı?
Direndim günlerce
Bitemezdi bülbül şakıması sevdam
Şavkıması vuruyordu yüzüme hâlâ uzak diyarlardan.
Gülüşü güneşten sıcak sevda
Bir kuru söze nasıl kurban verilirdi?
Hem, kolay mıydı gelmelerin gitmeleri
Kaç diyorsun yüreğine bu sevdadan
Kaç…
İkiyüzlülüklerden, hainliklerden kaçarcasına
Kaç..
Dörtnala koştur atını
Gizlen ormanın en kuytularına
Kırkına varan yaşımın saçımdaki ağarmayan telleri
İstediğin vakitte istediğin kadar ağar
İster hızlı, ister yavaş
İstersen hemen şimdi ağar
Sabah uyandığımda
Kar gibi ağarmış olsan,
Eflatun, mor ve beyaz çiçekler
Yaprağını dökmeyen Cezayir menekşesiydim…
Solmuş yapraklarımla boyun büküşüm
Vurulduğumun resmidir.
Yokluğundan düşman
Göz kapaklarım birbirine ne zamandır
Şiirler yazıyorum bu ara
Yazdıkça da yazasım geliyor
Sakın ha alınmayasın üstüne
Hevesleniyorum
Bu yaştan sonra şair olasım geliyor.
Gemiler yüzdürüyorum
Enginlerimde yeniden
Fora diyor yelkenler
Selam durup rüzgara
Koylarımda ağırlıyorum yelkenleri
Yine eskisi gibi
Sen varken…
Yemyeşildi buğday tarlaları
Ağaçlar pembe beyaz çiçekliydi
yeşillenen dalların arasında.
Çukurova da yeşildi…
Ceyhan nehri yeşil yeşil uzanıyordu
Kızmadım, küsmedim
Ardına bakmadan gidişine
Bahanelerine de dargın değilim.
Yalan değil,
Yandım…
Canımdan can kopmuş,
Azerbaycan Azerbaycan
Ata toprağım Karabağ kan ağlar
Güney illerin figan eder, aman diler
Varsın devir, zalimin devri olsun ne çıkar
Elbet bir gün bu zulümler biter.
Bugün bağımsızlık günümüzdür, kutlarız
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!