Özetlenmiş Bir Şiir (Dört Mevsim)

Melih Coşkun
945

ŞİİR


7

TAKİPÇİ

Özetlenmiş Bir Şiir (Dört Mevsim)

Bir bahar günüydü
Yasa dışı yaşanıyordu bütün aşklar
Saklı kalmış bir isyan taşıyordum beynimin kıyısında
Hüznün adı konmamıştı daha
Örgütlenmemişti hiçbir kelime
Gitmemişti otobüs
Ve aşkı anlatmıyordu hiçbir şarkı

Bir bahar günüydü
Ve benim bir nehrim vardı akmaya hazır
Çünkü yaşıyorduk
İçimizde geçmiş günlerin hüznünü
Ve yaşanmamış günlerin umudunu taşıyarak
Yedi tepesinde yedi ayrı hüzün yaşanıyordu
Kıpkızıl bir hasret içinde İstanbul toprağı
Ve ben hiçbir zaman kurşunlanmadım Beyazıt Meydanında
Hiçbir on dörtlü alnıma dayanmadı benim

Gözüm takılıp kaldı
Bir delikanlının gür sesiyle haykırdığı o meydanda
Paylaşılmıştı dünyada iyiye, güzele dair ne varsa
Bize kalan yitmiş devrimlerin acısıydı sadece
Ama ne olursa olsun
Mutluluğu kendin getirecektin
Hem de tırnaklarınla kazımaya gerek kalmadan güneşi
Düşmeden dağların ardına

Derken büyüdük yavaş yavaş
Büyüdük ve türkü söylemeyi öğrendik
Resimlerde kalan gülümseyişlerle
Bitti içimdeki o çocukluk düşü
Acı çekmeyi öğrendik
Ve acı çektiğini bizden başkalarının da

Balık olsam dedim
Balık olup unutsam bu dünyanın gamını tasasını
Doyasıya yaşayarak masmavi denizlerde
Sonsuz hürriyeti
Saat on ikiyi geçti ve değiştirmeye başladım dünyayı
Ve derin bir uykuya daldım sonra
Sarartmaya başladılar rüyamın ortasında yaprakları
Yasakladılar çiçeklere açmayı
Sevdayı yasak ettiler bize
Eylül koyduk inadına
O gün doğan bütün çocukların adını
Kursunlar diye bir gün
Tanksız, postalsız, silahsız bir dünyayı...

Karanlıktı gece
Ve gelmemişti
Düşüşünde depremler saklayan
Acı yüzlü çocuklar
Dünya gidenler ve gelenlerden ibaret
Bir otogardı oysa
Ve buğulu bir otobüs camında
Gizlice ağlayan bir çocuktu hasret

Kusursuz değildi hiçbir hayat
Bir ömür boyu mutluluk yoktu ki hiçbir serüvende
Lafın kısası
Ancak resimlerde gülebilirdi insan yıllar boyu
Bulabildiğin kadarıyla en güzelini yaşamaktı esas olan
Bilmek hüznün kıymetini
Kederden geberdiğin günlerini düşünüp

Bir duvar aradım
Çocukların üzerine bahar resimleri yaptıkları
Öpmek istedim sonra o çocukların
Gülmeyi öğrenmemiş gözlerinden

Bir pazar sabahının
Şifrelenmiş dizelerinde saklıydı sevmek
Okyanusun en derin yerine atılmış
Ve içinde dünyanın en güzel şiirinin yazıldığı
Bir şişe gibi

Sevgisiz bir asır tüketmektense
Sevdayla bir çeyreği yeter dedik bize hayatın
Anlatamadık
Ve ağlayamadık
Çünkü ayıptı ağlamak bir çocuk gibi
İçimize akıttığımız gözyaşlarında kaç ceylan boğuldu
Kaç deniz tuzsuz kaldı sayamadık.
Utandık çocuk kalamayan yüreğimizden
Ağlayamayan gözlerimizden utandık...

Sustum
Gözlerimde yüzyılların yangını
Ve sessizlikti haykırışım
Bağırdım gözlerimle ‘kahrolsun’ diye
Duymadı sadece küçük sesleri işiten sesiniz
Avazım çıktığı kadar sustum

Umudu kesmek olmazdı yarından
Hala paylaşacak bir gökyüzü varken tepemizde
En mutlu olanlar,
Anlayabilenlerdi
En büyük ortak noktamızı:
Hayatı

Vazgeçtim bir akşam sevdalanmaktan
Çünkü kanatılmış bir Eylül akşamıydı
Artık bende sevdalanmak hürriyeti
Para yerine şiir taşımaya başladım ceplerimde
Belki bir gün daha güzel olur diye bu dünya...

Hayal kırıklıkları biriktirdim
Kara kaplı defterimde
Kızmadım kimseye
Kırılmadım
Şair oldum sadece
‘Çünkü birazda acılardı adam eden adamı
Ve kansız bir düşünce inkilabıydı şair eden adamı’

Uzakta
Hasretlerin bitip başladığı yerdeydi
Bir pencereydi sanırım
Geç saatlere kadar ışıkları yanan
Bil ki senin için yazılmadı bu şiir
Bu şiir yazıldığı için geldin sen dünyaya
Bu şiir yazılsın diye
Bütün hayal kırıklıklarım
Kavgamın sebebi
Bu asi yürek...

Her akşam devrim yapmaya çalışırken beynimde
Zalim bir ordunun ihtilaliyle uyandım her sabah
Gecenin on ikiyi vurduğu yerde örgütlendi tüm kelimeler
Kusursuz bir gökyüzü hayal ettim
Sonra sonsuz bir deniz

Sonra dedim ki kendi kendime:
“Geceleri atmış mumluk bir ampul altında
Dünyayı yenilemek isteyenler çoğaldığında,
Sabahları postal gıcırtısı yerine
Çocuk sesleri ve kuş cıvıltılarıyla uyandığımızda,
Hatırladığımızda insan oluşumuzu,
Gerçek olacak tüm imkansız hayallerimiz...”

Hasret sıla karıştı beynimde
Ucuz bir yolculuk romanı yazdım
Ve bırakıp gittim sevdiğim şehri...
Çevirip sırtımı Akdeniz’in ılık rüzgarlarına...

Yarın çocuğuma bırakacak bir şeyim olsun istedim
Yalansız
Tertemiz bir şey
Bir şiirim olmalıydı mesela
Görsün diye beynime sığmayıp taşan bir nehri
Ne demek istediğimizi anlasın diye günün birinde...

Cilt cilt yazabilecekken hayatı
İki kelimede kilitlenip kalmıştı dudaklarımız
Alın terinin ekmeği hak ettiği kadar
Toprağın yağmuru hak ettiği kadar
Hak ediyorduk bizde sevmeyi ve sevilmeyi
Nerede ve ne zaman olursa olsun söylenmeliydi
Bize düşen sorulmasıydı en güzel sorunun
Cevaplar değildi verilmesi gereken
Çünkü “işiydi şairin bahar günü aşık olmak çiçeğe”...

Bir çocuğun ağlayan gözlerine bakabilmek için utanmadan
Biraz daha sevmek sadece
Anlamak hayatı ve daha sıkı sarılmak geleceğe
Hayat
Son model bir arabayla gezerken
Hor görmek değildi dünyayı
Hayat, bir türküydü belki de
Biz söylemeyi bilememiştik...

Duvarlara yazıyorum bu şiiri
Kanayan yaramdan akan kanla
Akarsular üzerine resimler yapıyorum
Aşık olup fazla mesai yapıyorum yine bu gece...

Bir ses çalınıyor kulağıma
Çok derinlerden
Güneşi arıyor birileri
Yerin kat kat altında
Tırnaklarıyla kazıyarak toprağı
Bir çocuk
Derisinde toprak koyuluğu
Seksen beş model Mersedes’in altında,
Belki hiç hayal etmedi
Bedava ekmek düşünü
Küçük yağlı elleri
Belki tutmadı bir oyuncağı
Belki hiçbir zaman tutamayacak

Korkma çocuk
Buradayım daha
Yeraltından çıkarılıncaya kadar güneş
Arınıncaya kadar
Küçük ellerinden motor yağı
Bütün analar gülünceye kadar buradayım
Bırakmam seni...
Bırakmayacaklar seni
Düşüşünde depremler saklayan o acı yüzlü çocuklar
Başka bir kentin çocuklarıdır onlar
Başka zamanlarda yaşayan
Başka zamanlarda dövüşen
Olmadık zamanlarda türküler söyleyen
Ateşler yakarlar sabaha karşı
Doğacak günü beklerler
Korkmadan
Etrafı saran dişi kanlı kurt sürülerinden
Bir şafak vakti aşık olurlar güneşe
Ve bir akşam güneş batınca ölürler...

Yine şafak vakti çöküyor
Gecenin en karanlık yerine yavaş yavaş
Bir bebek ağlamaya başlıyor
Serin bir sonbahar sabahında
Belki postal sesleriyle uyanmayacak hiçbir sabah
Belki çok sonra öğrenecek
Dünyada kendinden başka ağlayanlarında olduğunu
Hayal edecek gelecek kurtuluşu
Fakirin ekmeği
Aşığın sevdalısını
Körün ağaçların yeşilini hayal etmesi gibi
Hayal edecek gelecek güzel günleri

Bir kıvılcımla başlıyordu bütün yangınlar
En uzun yolculuklar küçücük bir adımla
En güzel sevgiler küçücük bir bakışla
Küçücük bir damlaydık biz
Farkında değildik birbirimizin
Fark etseydik yalnız olmadığımızı
Görebilseydik birbirimizi
Bir yağmur olabilirdik belki de...

Aldırma yine de
Yalnız olsan da
Kederin yoldaş olsa da bugün sana
Farz etki mavisin sen
Bir okyanusun en uçsuz bucaksız yerindesin
Bir gökyüzüsün kirletilmemiş
Sen dünyanın bütün mavilerindesin
Yine söylüyorum;
SENİN İÇİN YAZILMADI BU ŞİİR
BU ŞİİR YAZILDIĞI İÇİN GELDİN SEN BU DÜNYAYA

Hepimizindir bu şiir
Hürriyet uğruna esir düşenini
Mutlu, tok bir yaşam için aç kalanın
Bu şiir ölenindir
BİR HALK YAŞASIN DİYE İLELEBET...

Dedim ki sana
Bir yürek resmi çiz ellerinle
Kirletilmemiş bembeyaz kağıtlara
Farkında olmasan da
Aynı yolun yolcusuyuz hepimiz
Ağlayanıyla, güleniyle
Oturanı ve ayakta gideniyle
Önemli olan
Tüketmek değil
Herkesin geçtiği bu aşınmış yolları
Asıl önemli olan
Bir yürek resmi kazıyabilmektir tırnaklarınla
Senden sonra yürüyeceklerin görebileceği...

Melih Coşkun
Kayıt Tarihi : 20.12.2003 23:02:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Melih Coşkun