Hatırlamak ne güzel şey maziyi,
Boğaz’ın o dimdik yamaçlarını,
Tepelerinden inen yollarını,
İnsan hep özlüyor o günlerini,
Cennet misali gül bahçelerinde,
El ele beraberce dolaşmayı.
04.08.976
GÜZEL İSTANBUL
İsa’dan altı yüz sene önce kuruldun,
Boğazın gerdanında süzüldün İstanbul.
Tâ doğuşunda kıtaları düğümledin,
Sen dünyanın merkezisin güzel İstanbul.
Nidem gurbeti arasam dahi sılayı,
El görmemiş bulamam ki hiç,
Şarkı, garbı hep aynı,
Elle arkadaş oluyor kardeş, bacı,
Demiyorum ki sen de öylesin,
El değil gün görmemiş bir çiçeksin,
Allar giyinmiş güzel gelin gibisin,
Lale, sünbül yaylalarında sözleşir,
Uzaklarda sevdiğim güzel gibisin,
Can, cananım gurbet ellerde dolaşır,
Rüyalarımın süsü rengi gibisin,
Albayrağım, ana vatanım gibisin.
Seher vakti bir yıldız kaydı.
Şavk-ı dünyayı aydınlattı.
Bütün alem bu işe şaştı.
Köylü kentli herkes ağladı.
Kırdı kabuğunu tohumun,
Bu sabah potin sesleriyle uyandım,
Tank gıcırtılarından korkup silkindim,
Yola koyuldum ki işime gideyim,
Bir çavuş seslendi; dedi "dön gardaşım".
Şöylece bir de bakındım ki etrafıma,
Sen çok cahil bir emekçisin,
Yokluğu da hiç tanır mısın?
Şehirde doğup büyümüşsün,
Köylüyü de hiç tanır mısın?
Köyde o yağlı çarıklarla,
Beş temmuz bin dokuz yüz seksen iki,
Davul zurnalı düğün sana vatan.
Topkapı’da akşam saat on iki,
Senin ne büyük sevgin var ey vatan.
Bindik bir otobüs dolusu asker,
Sen o kadar çok büyüksün ki Allah’ım,
Seni hâlâ görmeyen gözler kör olsun,
Sen her yerde hazır ve nazırsın Rab-bim,
Seni hâlâ hissetmeyen kalp yok olsun.
Hiç yoktan bu âlemi sen yarattın,
Ne böbürlenirsin hey insanoğlu,
Aslın bir damla kan, bir damla pis su,
Eğer yaratmasaydı sevgiyi hu,
Hiçbir şey var olmazdı, bir sırdır bu.
Büyük, küçük varlıkta yaşamdır su,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!