kopkoyu bir yanlış zifiri hata
dünyamı kararttı şahım nerdesin
doğruya güzele koymadık kota
şu yezitler arttı şahım nerdesin
koskoca güneşi bir bulut tutar
sanki seni tanıyorum. aynı sokaktan geçmiş gibiyiz. bir sinema salonunda karşılaşmış gibi, göz göze gelmiş gibi, kızarıp kızarmadığımızı anlayacak kadar bakmamış gibi… sanki seni tanıyorum. bir başka dünyada yaşayıp, bilmediğimiz olaylar sonucu birbirimizi yitirmişiz. ya sen... sen hiç bir şey anımsıyorsun, değil mi? sen siyah-beyaz fotoğraf, ben henüz kameraya konmuş, ama çekim yapılmamış film. ben de siyah-beyazım aslında. şu renkli dünyada kendine renk edinemeyen türden.
çok yalnızım sevgili dostum. çok yalnız… robenson cruseden yalnız. o yalnızlığı yazgı sonucu benimsemek kıyınındaydı; oysa ben, topluma kendimi dışlatarak kalabalıkta yalnızlık seçkisi yapan ben, yazgımı kendim yarattım seni tanımadan önce, bir tanrı vardı durmadan konuştuğum. iyi bir dinleyici olan tanrı… o tanrı … konuşmasını tamamlamıştı sorularım yanıtsız, konuşmalarımız bir gizdi aramızda. sonra sen, sen çıktın karşıma. karşım imgelemimi çizdi boydan boya. sana kızdıkça tanrıya yakarıyorum. tanrıya kızdıkça şiire. kuşkusuz seninle de aramızda bir yakınlığımız oldu. hatta yakınlıktan da öte… seni önce bayram namazı gibi düşündüm, sonra cuma namazı… baktım ki sen beş vakit denetliyorsun beni. utandım, kızardım; vaz geçtim alışkın olmadıklarımdan. sana koşmaya başladım. gözümün alabildiği her şey sen değildin. ama öyle olsun istiyordum. her gün sabahlamaya başladım seni.
görüyor musun, seni anlatırken sözcükler denetimden çıkıyor. nasıl anlatsam, kime anlatsam, niçin anlatsam... biliyorum ki, yolların kesiştiği kavşakları bizler yapmalıyız. araç-gereci birbirimizden bulup buluşturarak… eğer geç kalmadıksa… bir çay içimi zamana gereksinim var. ama o zaman bazen an, bazen uzun metrajlı film gibi uzayıp gidiyor sevgili bayan. sahi “Yeni Karamürsel”den mi giyiniyorsunuz? yoksa “Vakko”dan…
dışarıda aşılacak masallar
üstte kara gök
altta mavi yer
görkemli fahişeler
görkemsiz tespitler
yaparsa eğer
gözlerim büyür
harap bir âlemin enkazında
yaseminler
ve rüzgârın sesi
resimlerde erimişse
yakan yaktı bu şamdanı gönlümde
insan eli ile söndüremezsin
dünyada mutluluk iksiri kimde
ne sunsan faydasız kandıramazsın
akşam fecri nişan sabahınki toy
Bir gece yarısı okudum seni
Tenimde uyuyan tüyler ürperdi
Çamlıbel’de Köroğlu’nu duyunca
Bolu’da oturan beyler ürperdi
Yapışmış bak ufka vesika resmim
- Madımak Katliamı Anılırken-
ellerim mehdiye denk düşer
kan düşer kerbelaya
yezit yüreğimi söküp alır
inancımı çekip alamasa da
utanma arlanma bilmeyen insan
çıkar için satılmadık öz koymaz
ister bık istersen sen ondan usan
kaçmadıkça söylenmedik söz koymaz
kapıldım feleğin dönen çarkına
bilmecelerde soruluyor gizli günahlar
kentin yağmuru sorması gibi
dumanlı dağlara
şarkılar tüfeklere çevrildiğinde
takvimler matem tutar
seslerle kırlangıçlar
beklediğin bu mu yoksa
bak bu gelen uçan turna
her bir yanı sütten aksa
bak bu gelen uçan turna
kel başa var şimşir tarak
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!