ellerin;
kuru bir kayısı dalı gibi,
yüzümü dalayan,
sonra da yüreğimi kanatan
ellerin...
hayat; sadece gülmek zorunda olan palyaçolar gibi davrandı bize;
ağlamak için bile gülmek zorunda olan, gülerek ağlayan palyaçolar gibi...
ve;zamanın anaforunda, tavsımış sevda duygularını yaşarken;
kulağımıza, yüzümüze çarpan müzik tınıları bizi geçmişe götürürken,
ve; ses, renk, koku alıp alıp geleceğe götürmek isterken; gidememenin sıkıntısını yaşıyor yürekler...
ve Eylül de eylülde gitti.
Mevsim; güz...
Havalar çoktan soğudu, çoktan sensiz.
Sensizlik soğuktu...
Nerden başlasam?
Uzandı yanıma,
Hiç korkmadan, utanmadan.
ilkin, gözlerine vurulmuşum,
tarlaya ilk tırpanı sallar gibi.
olmamış buğday başaklarımı,
sunamamıştım:
gözlerine...
hüzün, izinsiz gelir.
bir gece yarısı davetsiz...
gelir de yerleşir iliklerine,
düşen çınar yaprakları sarılığında.
sislidir göremediğin acıların.
en acısı güzün gelir.
bizim hiç hayalimiz olmadı mı?
hep hayal kırıklığı mı olmalı?
bizim hayalimiz olmadı,
çünkü bizim, kırıktı hayallerimiz...
ben ne zaman sana baksam,
içimde bir çocuk ağlar.
ben ne zaman elini tutsam,
içimde bir çocuk güler.
ben ne zaman saçına dokunsam,
hep; ilk günkü gibi
sevmek isterdim seni,
istedim de...
ama sen cennet kadar uzak,
cehennem kadar yakıcı.
ve
buğday tarlası kenarında,
kıvrılarak uyuyan yaban tavşanı.
duyunca beni,
çırpındı bir çocuk gibi yüreği.
şimdi alazlar içinde,
düştü can derdine...
sözün geçmediği bir noktadayım;
kalbime...
duyguların duyulmadığı,
düşlerimin ve düşüşlerimin
ardından:
kendimi nadasa bırakıyorum.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!