İsa Golgota'ya çıkarken tökezlemeden önce
Önü sıra sendeleyip ayağı burkulan bendim
Yar idim dulda saydı beni açmak isteyen gonca
Dert oldum Hira'ya beni teskine geldi Efendim
İlk ben üşüdüm sonradır Tur-i Sina'daki sağnak
Dağa çıktım kurdu geberttim beni korkuttu keme
..
Damla damla oluşuyor hayat
Ölüm kımıl kımıl
Duymak kolay
Anlatmak değil
Her an
Farkındayım
..
Yalancı dünyaya konup göçenler
Ne söylerler ne bir haber verirler
Üzerinde türlü otlar bitenler
Ne söylerler ne bir haber verirler
Kiminin başında biter ağaçlar
Kiminin başında sararır otlar
..
Özgürlük kitabının
sayfaları arasına
cellatların kurduğu
darağacındaki ip
yarım kalan
sayfayı gösteriyor
okumaya devam edecek
..
kırgınım, saçılmış
bir nar gibiyim
sessiz akan bir ırmağım
geceden
git dersen giderim
kal dersen kalırım
..
I
Memelerim koparıyor
Yüzyıl süren bir yalnızlık
dile gelmişçesine
Nasıl nasıl bir sevinç yarabbi!
Ve ağrıya
ağrıya tabi,
..
sen bu şiiri okurken
ben belki başka bir şehirde
olurum
kötü geçen bir güzü
ve umutsuz bir aşkı anlatan
..
Anlatacaktım ölümlerini bir sonbahar eşliğinde
Bir kış güneşliğinde
Fakat baktım bu ölüm değil diriliştir
Tabiatı aşan bir bildiriştir
Ne güz ne sarı renk bu göçü anlatır
Bu kan rengi bu kıpkızıl öçü anlatır
Görünüşte kırmızı gerçekte yeşil
..
Bir lamba yanıyor hafif ve sarı
Garip bir yolculuk, tren ve geyve
Bir hançer bölüyor, ah... rüyalar
Bir rüya, bir hançer, bir el: ve, ve, ve..
Lambalar yanıyor hafif ve sarı
..
işte sevişmek bitti
ölüm gibi devam ediyor gece
aşk henüz gidilmemiş bir ülkedir, diyorsun
ne kadar uzak gitsen çıkamazsın teninden
kendinden çıkamazsın ne kadar yakın gelsen
..
Bitmişse
Kızıllığını avuç avuç içtiğimiz sefalar
Öğleler, ikindiler çoktan geçmişse
Bir akşamüstü garipliği
Sarmışsa her yeri
Güneş devrilmiş
Renkler solmuş
..
Bir ormanda tutup onu
Bağladılar ağaca
Yumdu sanki uyur gibi
Gözlerini usulca...
Bir soğuk yel eser
Üşür ölüm bile
..
Sabahın sinleye vardım gördüm cümle ölmüş yatar
Her biri bi çare olmuş ömrün yayı varmış yatar
Vardım bunların katına baktım ecel heybetine
Nice yiğit muradına eremeyiben ölmüş yatar
Yemiş kurt kuş bunu keler nicelerin bağrın deler
..
Gecenin dudağından karanlık emiyorum
Gündüzün cesedini hicrana gömüyorum
Gözlerim parça parça, kırık aynalar gibi
Yüreğim, cehenneme dönüşen bahar gibi
Yarasa kanatları bürümüş mehtâbımı
..
Geçen gün senin yanında aklıma ölümüm geldi
Sensizlik bir mızrak gibi saplandı kalbime
O son anı hatırladım, o seni koyup gidişimi
İlk defa bu kadar üzüldüm dünyaya geldiğime
Ölüm! Kaçınılmaz sonuç, o soğuk kelime
Bir gün ucuz bir fahişe gibi koynuma girecek
..
Gel anla ve yaşa doğrusal hüznü
Acılar güvence ölümsüzlüğe
Senden her kaçtıkça sana yaklaştım
Göç nasibim özlem kanımdır benim
Bu tenha dünyanın ürküntüsünü
Ekledim gövdeme bir parça gibi
..
Yokluğun her dakika ölüm demek gitme kal
Hasretim daha yüz yıl dinmeyecek gitme kal
Yetişir senden uzak yıllardır kahroldugum
Ayrılma hiç yanımdan mahşere dek gitme kal
..
Zaten hayalet olan
Gölge yazar Oğuz’un ölümü de
Herhalde kendinden rivayet
Oğuz’un cenazesi mi
Hayret!
..
Ölüm gelecek ve bana senin gözlerinle bakacak-
eski bir vicdan azabı
yahut saçma bir günah gibi
sabahtan akşama dek
uykusuz, donuk, bizi izleyen ölüm.
Gözlerin dilsiz bir çığlık,
boş bir söz olacak, beyhude bir sessizlik.
..
Hoş geldin ölüm
Buyur otur
Saklımız kalmadı
Dök eteklerinden taşları
Ben bir rüzgarım
Özgürlük rüzgarı
..