Kenarında göz bebeklerinin;
Bir Zerdüşt ateşi belirdi.
Korkusuz Aşil’in yayı;
Sanki kaşlarında gerildi.
Göz yaşların ram oldu hep;
Masallardaki cadı kazanlarına,
Göz kapakların kapandı; kefen gibi,
Tutsaklarına.
Uykusuzluğun mahmurluğunu bıraktın;
Geride kalanlarına…
Nice çöküşlerin güz çiçekleri;
Senin bağçelerinden derildi,
Ellerimizle yükselttik seni semalara;
Sende muallak bir beyan belirdi.
…
Aslında sadeydin; ama kurgulu,
Nice düşmanlar gördün dili burgulu
Yanaklarının alından allar derildi;
Nice insancığın alnına sürüldü.
Hep korkunç olmadın; sevecen de kalamadın,
Bitmek bilmez bir iştihanın,
Son nefesi oldun sen!
Umursamazların, umuruna mahzar oldun sen!
…
Kalan sağlar bizimdi;
Gidenler senin!
Bir ömür bitebilir mi;
Sonunda iki hecenin?
…
Zaman zaman nadide çiçeklerin,
Kurumuş yapraklarından döküldün.
Ve çözüldün dağıldın kimisinde!
Hıçkırıklı bir diz çöküşle:
Parmak uçlarında nebilerin,
Ya da yüreklerinde bizzat sevdaların.
Gün geldi sen de öldün!
Ölümsüz dimağların kılıcında…
Etrafa saçıldı kanların;
“Hücum! ” narasının hıncında!
…
Sivilcelerinde biriktirdin,
Kanlı şafakların tohumunu
Gün geldi kırdırdın dedeyle torunu!
Biz değil sen! Hep sen!
Karanlığın rengi oldu gözlerin.
Dudakların üfledi buhranlara:
“İhtilal! İhtilal! ”
Kirpiklerin iğneydi, sakalların iplik.
Diktin, pikeledin; konuşan dudakları!
…
Buruş buruş işledin kimi zaman ak gerdanları,
Elinin ununu saçlarımıza silkeledin!
Yaşıyoruz dedikçe sana yaklaştık.
Her nefes bir adımdı sana doğru.
Kimimiz azgın sular gibi çağlayıp;
Kanat çırptık, uçtuk! Hep sana doğru…
Saçlarından ördün kemendini,
Yakaladın senden kaçanları.
…
Hayranların vardı gücüne kudretine,
En kolay onları düşürdün ağına.
İhtiras senden gelen bir mektuptu;
Açanlar okuyup, sana koştu!
Kimileri gerdanının şehvetine tutuştu;
Doyumsuzluğun yüksek dozajıyla,
Uzandı onlara parmakların;
O, muhtemel bir gırtlağı, ne insafsız sıkıştı!
…
Savurdun ceketini,
Kimi harp meydanlarında.
Uğursuz nameler ilk;
Senin ağzından duyuldu!
Cinnetin karanlık dehlizlerinde çınladı sesin,
Defalarca.
Kopardın aile bağlarını;
Kardeşlerce ya da babalarca.
Uçurdun gök yüzünde uçurtmanı.
Yağdın mermilerce, bombalarca!
Uykusuz gecelerde girdin,
Delikanlı askerlerin koynuna;
Komutanlar önünde ne edepsizlikler ettin!
Hainlerce, ajanlarca…
…
Bir bahar akşamında rastladın, sabilere;
Gah bir oyuncak oldun; gülümser.
Gah battaniye; sıcacık.
Parçalara ayırdın huzuru! ..
Biz değil; hep sen!
Parçalara ayırdın huzuru; atomlarca parçalara!
…
Gözler en son sana baktı hep.
Kim bilir belki kendilerini görerek
Uzun zaman “tanrıcılık” oynayanların;
Ellerinden aldın oyuncağını.
Kibrin tuzağına düşenlerin;
Sen kaçırdın, uykularını.
Merdivenler dayadın gökdelenlere,
Fasulye sırıklarında tırmandın; korku kulelerini…
Ani bir sel gibi devirdin surlarını;
-Kendinin budalası- modern hayat tutkunlarının.
Kaç şehirde mabedleriyle yalnız bıraktın onları:
Putlarıyla kendileri ya da kendileriyle yalnızca…
Güneş batıpta çıkınca üryanlıkları meydana;
En insafsız korkularını saldın onlara..
...
Beyler Seninle aldattı hanımlarını,
Nice sadık eşler işvelerine kandı.
Gömlek yakasında bir parça ruj izi oldun;
Sana yakışacak kadar kırmızı; kıpkırmızı...
Kayıt Tarihi : 11.3.2007 02:48:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!