Yaratılan en heybetli mahluk
Sorarsan ölümdür adı…
Sevincin, neşenin yurduna uğramaz duyulunca kaçırır ağızdan tadı…
Davetsiz habersiz gelirde dinlemez Ahu feryadı…
Hükümsüz infaz eder ,tanımaz ne hakim
nede kadı..
Bırak karı zararı ,aç omuzdaki defteride
Hesabı bir yokla…
Miski ammer fayda vermez
ölünce sen seni bir kokla…
Ecel celladı peşine takılmış ,
taa ezelden, alemi yokta..
Ölüm saatidir defterine konulacak
o son nokta…
Gelince ölüm ,bu yattığın rüyadan elbet uyanırsın..
Akıl baştan kaçıp giderde ne eşi ,
nede dostu tanırsın…
Göze görününce ,verirsin son nefesi sanmaki geri alırsın…
Ruhundan soyulunca ten elbisen
berzahta çıplak kalırsın…
Kimki hangi yola girse en son ölüm durağına çıkar bahtı…
Kimi ağa paşa , kimi kıral ,kimi saray, köşklerde şahtı…
Bir nefesle tacı düşürdü baştan ,
yıkıp geçti nice tahtı…
Gidenlerin geriye bıraktığı,
sadece uzunca bir eeeeeyvahtı…
İbret yazılı cümle kâinat , tependeki güneş
gecedeki ayda…
Konuşursun ,bülbül gibi dilin olsa ,
vermez hiçbir fayda…
Süleyman mülkü olsa, sonunda bir kefendir sana düşen payda…
Hedefde sensin, ölüm bekliyor
okunu germiş elindeki yayda…
Özgürüm dersin , görmezsin bu dünya denen görünmez kafesi…
Duymadınmı karunu , firavunu, kurtaramadı onca kesesi…
Enselerine düşünce melek-i mevtin
soğuk nefesi…
Sonun başlangıcında duydukları tek ses vicdanın ayak sesi…
Ayaksız durmadan yürüyüp gidilen
tek yönlü bu yolda…
Kader kimini sağa çeker, kimi inatla yürür solda…
İmtihan ya, kimi azla yetinir, kimi zevkü sefa eder bolda…
Can Ölüm tuzağına düşünce ,
çekip kurtaracak güç hangi kolda...
Kader tezgahında canın,
Tek alıcı ecel acep kaça satarsın…
Şu tenin pek narin,
taş toprağın üstünde nasıl yatarsın…
Yusuf olsan ,Züleyhan olmazsa neye yararsın…
Ayağının altında sadık yarin,
Ey gafil başının üstünde ne ararsın….
Daha düne kadar yoktun , bugün varsın, yarın yine yoksun…
Göze toprak girmeden hiç doymaz, sanırmısınki toksun…
Hadde hesaba gelmez yere geçen , sanmaki üstünde çoksun…
İbret şu sözdeki ”insanın kendi kıyameti
ölümüyle kopsun”...
Dönde bir bak geriye, sen dünyanın ,
ölüm ise senin peşinde…
Vakitsiz yakalar , kimini akşam,
kimini sabahın beşinde…
Yakanı kaptırınca bekleme meded ,
bir elide dost ,eşinde…
Görürsün Karıncanın aslan kesildiğini,
hüküm sürerken leşinde…
Ne atana ne ecdadına kalmamış şu dünyanın tapusundan…
Ev sahibi elbet birgün çıkaracak seni
bu beden yapısından…
Nasılsa bir gün geçeceksin kilidi olmayan ölüm kapısından…
Tavana takılmış bir çift göz görürsen
bilki ecel geliyor hane çatısından…
Gafil gezme ey şaşkın ölüm peşinde gölge gibi gezerken…
Kader kalemi levhi mahvuzda isminin üstünü çizerken…
Dimdik yürdüğüne aldanma sanmaki daha çok erken…
Onca sevdiğin elvada bile diyemedi
Ecel alıp giderken…
Kah bir hastalığın ardına saklanırda ,
deva vermez hiçbir ilaç…
Bir köşe başından çıkar
kastı canadır ,kurtarmaz bir haraç…
Ölüm pençesi elbet yakalar seni
nereye kaçarsan kaç…
Nasılsa bir gün biter ,ölümle oynadığın
bu son saklambaç…
Onca kelam girdi kulağından , öbüründen çıkmadan şunu dinle yahut…
Hızlı yaşarsın ,birgün ölüm duvarına toslar yamulur kaput…
Dün beşikte sallanırdın, yarın sallanacağın gıcırtılı bir tabut…
Dün kundakta sarılıydın , yarın teneşirde sarılacağın ehven bir çaput…
Ölüm nice pehlivanların sırtını yere getirdi kah künde kah payanda…
Hayat yolunda Çelmeyi takarda
der suç ayağı kayanda…
Hayat bimecesini git mezarlıkta sor,
duydumki çözenler O yanda…
Gerçek haber ölüm kadehinden içip de toprak altın ayanda…
Garib Garib
Kayıt Tarihi : 10.8.2024 16:39:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!