Selam Can Dostlar
Bu hafta yazımızın yeni konusu insanları dehşete düşüren,
Aslında korkulmayacak bir gerçek olan”ÖLÜM " olacaktır.
Daha önce değindiğimiz konuları kısaca özetler isek;
İnsanın Yaradılış Gayesi
Nereden geliyoruz?
Dünyada işimiz nedir?
Gençlik ve İhtiyarlık
Nereye gidiyoruz?
Sorularına cevap bulmaktır.
İnsanın bu yolculuğu nereden başlar nereye kadar gider?
“O yolculuk ise:
1-Âlem-i ervahtan,(ruhlar âlemimden)
2-Rahm-ı maderden,(anne karnından)
3-Dünya
4-Sabavetten,(çocukluktan)
5-Gençlik
6-İhtiyarlık
7-ÖLÜM
8-Kabirden,(cesetlerin topraktaki yerleri)
9-Berzahtan,(ölenlerin ruhlarının kıyamete kadar kaldığı yer, tünel)
10-Haşir(dirilmek)
11-Sırat'tan (cehennem üzerine kurulan köprü)
12-Cennet veya Cehennem denen bir uzun sefer-i imtihandır.
Bu sorularının bu günkü konumuz 7.maddede yer alan ÖLÜM olacaktır.
Ölümün lügat manasını görelim.
Ölüm: bir canlı varlığın hayati faaliyetlerinin kesin olarak sona ermesidir.
Canlı varlıkların herhangi bir dokusunun canlılığını kaybetmesine de ölüm denir.
Canlının ölümünden bahsedebilmek için, hayati faaliyetlerin bir daha geri gelmemek üzere sona ermesi şarttır.
Zira boğulma, donma, zehirlenme tehlikesi geçiren ve kalbi duran kişilerde suni teneffüs ve kalp masajı yapılarak, durmuş gibi görünen solunum ve dolaşım fonksiyonlarının tekrar başlatılması çok kere mümkün olmaktadır.
Bir canlının öldüğünün belirtileri:
Solunumun durması
Kalp durması (atım yoktur)
Ölümden evvel, kısa veya uzun olmak üzere agoni ismi verilen bir can çekişme evresi söz konusudur.
Bu evre, müzmin hastalıklarda uzun, ani ölümlerde ise kısa olur. Bu devrede, dolaşım ve solunum sistemlerinde iyileşmesi mümkün olmayan değişiklikler meydana gelir.
Agoni devresi birkaç dakikadan birkaç güne kadar uzayabilir.
Bu devredeki bir şahıs, tam olarak sessizlik ve hareketsizlik içinde bulunur, dış uyarılara karşı tepki çok azalmış veya kaybolmuştur.
Bütün sistemlerin çalışması bozulmuştur.
Bazen bozukluklar düzelir gibi olur, şahıs kendini çok iyi hissettiğini bile söyleyebilir.
Bu durum, ölüm öncesi görülebilen geçici bir iyilik halidir].İlk önce görme, son olarak işitme duyusu kaybolur.
Gözler yukarı ve dışa tavana bakıyormuş gibi bir hal alır, gözbebekleri genişler.
Göz akı ve göz kenarlarında yapışkan bir sıvı toplanır.
Göz parlaklığını kaybeder, arkaya doğru çöker.
Refleksler ortadan kalkar.
Alından soğuk iri taneli terle birlikte son bir gözyaşı damlası gelebilir, şahıs ağlıyor gibidir.
Nabız oldukça zayıflar.
Kalp sesleri güçlükle ve çok hafif duyulur, el ve ayaklar soğur, fakat şahsın iç harareti bazen 42-43° dereceye kadar yükselir.
Salya, sümük, idrar, dışkı, meni dışarı çıkar ve neticede ölüm husule gelir.
Bazı agoni durumlarında şuur kapalı olmakla birlikte akli melekeler, zekâ ve şuur bozulmaz.
Ölümün birinci dönemi, fonksiyonel, klinik veya formatik ölüm dönemidir. Bu dönemde kişilik kaybolur.
Ölümün ikinci dönemiyse hücrelerin ölümü veya moleküler ölüm dönemidir.
Kalp nakli ameliyatlarından önce klinik ölüm; dolaşım, solunum ve sinirle ilgili organların faaliyetlerinin son bulması şeklinde kabul ediliyordu.
Kalp nakli ameliyatlarından sonra ölümün tarifindeki fikir ve araştırmalar değişik bir yön almıştır ve neticede beyin ölümü terimi ortaya çıkmıştır.
Beyin ölümü yani klinik ölüm, beynin bütün faaliyetlerinin durması ve bütün tedavilere rağmen geri dönmeyecek şekilde kesilmesidir. Bu ölümde, dolaşım ve solunumu çalıştıran cihazlar çıkarılınca, solunum ve dolaşımın durmaları da esas alınmaktadır.
Beyin faaliyetlerinin durması, elektroansefologramda düz bir çizginin görülmesiyle anlaşılır.
Ölüm teşhisinde kullanılan çeşitli metotlar söz konusudur. Hekimlerce göz önünde bulundurulan ölüm belirtilerinden bazıları şunlardır:
Solunumun durması
Ölünün göğsüne bir bardak su konur.
Canlıda solunum dolayısıyla su yüzeyi titrer.
Ölünün ağzına ayna tutulur. Solunum varsa ayna buğulanır; fakat bu yol, eski bir usuldür. Cesetteki kokuşma dolayısıyla da ayna buğulanabilir.
Kalbin durması
Vücudun hiçbir yerinden nabız hissedilemez, kalp sesleri işitilmez, elektrokardriyogramda düz bir çizgi görülür ki, ölüm teşhisi yöntemlerinin en doğru sonuç vereni budur.
Kan dolaşımının durduğu da çeşitli deneylerle tespit edilebilir.
Kanın tetkiki
Uzun süren hastalıklarda ölümden sonra pıhtılaşma olur, boğulma şeklinde ve ani ölümlerde ise, kan sıvı halinde kalır. Canlıda kan bazik reaksiyon verir.
Ölümden 2-3 saat sonra ise, kan asidik reaksiyon verir.
Ölümden sonra deri elastikiyetini kaybeder
Soluk beyaz ve sarımtırak bir renk alır.
Deride yara açılırsa, yaranın dudakları genişlemez, yakılırsa kan ve su toplanması görülmez.
Gözdeki bütün refleksler kaybolur
Göz bebekleri genişlemez olup, ışığa cevap vermez.
Bitkisel hayatta ise beynin kortikol faaliyeti durmuş, ama beyin sapı faaliyetleri devam etmektedir. Yani şahıs görmez, konuşmaz, işitmez, hareket edemez, fakat dolaşım, solunum ve bazı otomatik hareketler (uyuma, sindirim...) devam etmektedir.
Ölünün yüzünde, durumunda, ölümünden sonra görülebilen değişiklikler başlar.
Ölünün yüzünde, ölüm halindeyken gördükleri sebebiyle, korkunç veya gülüyormuş gibi bir şekil husule gelebilir
Ölümden sonra bütün kaslarda gevşeme olur. Göz kapakları kasları gevşediğinden kapaklar arası açık, yarı açık veya kapalı olabilir. Bazen bu açıklık devamlı kalır, bazen açık olan göz kapakları arası birkaç saat sonra daralır.
Ölümden hemen sonra ağız açılır, çene aşağıya düşer, ölü katılığı husule gelince, ağız bir santimetre kadar kapanır.
Ölümden sonra kişi, yer çekimi kanununa uyarak yere düşer. Ölüm nerede vuku bulursa kişi orada kalır.
Ölü katılığı halinde ise kişi, ölüm anında bulunduğu pozisyonu muhafaza eder. Mesela su içerken bir eli bardakla ağzında, oturur vaziyette bulunabilir.
Ölü katılığı çözülünce bu durum da bozulur.
Sıcaklığı 5-15 derece olan bir yerde, yeni ölen bir şahıs saatte 1 derece soğuyarak 24 saat sonra bulunduğu yerin sıcaklığıyla aynı dereceyi bulur.
Ölen şahıs, çevre sıcaklığına bağlı olarak su kaybeder ve neticede ağırlığı azalır. Gözün üstünde göz salgısı toplanmasından dolayı örümcek ağı meydana gelir.
Ölümden sonra yer çekimi etkisiyle damarlardaki kan, cesedin alt kısımlarında toplanır ve koyu mor renkte ölü lekeleri meydana gelir.
Ölü lekeleri vücudun yere dokunan kısımlarında husûle gelmez.
Ölümden sonra kaslarda sertleşme olur ki, buna ölü katılığı ismi verilir.
Ölü katılığı halk arasında iyi bilindiğinden cesedin çenesi
ve iki ayağı biçimsiz şekil almasın diye bağlanır.
Ölü katılığı bazen hafif ve kısa zamanda geçen şekilde olmak üzere her ölende meydana gelir.
Çok nadiren görülmeyebilir.
Ölü katılığı, genellikle önce alt çenedeki adalelerden başlar. Sonra sırasıyla boyun, yüz ve gövdedeki adalelerde meydana gelir.
Ölümden genellikle 2-3 saat sonra başlar, ölü katılığı 30 saat içinde tam bir şekilde meydana gelip, kokuşmanın başlamasıyla 48-72 saat sonra çözülür.
“Ehl-i iman(Allaha tabi olanlar) için ölüm,
vazife-i hayat külfetinden bir terhistir;
hem dünya meydanındaki imtihanda,
talim
ve talimat olan ubudiyetten(kulluktan) bir paydostur;
hem öteki âleme gitmiş yüzde doksandokuz ahbab
ve akrabasına kavuşmak için bir vesiledir;
hem hakikî vatanına
ve ebedî makam-ı saadetine girmeye bir vasıtadır;
hem zindan-ı dünyadan bostan-ı cinana(cennet bahçelerine) bir davettir;
hem Hâlık-ı Rahîm'inin(acıyan merhamet eden yaratıcının) fazlından,
kendi hizmetine mukabil ahz-ı ücret(üceret almaya) etmeye bir nöbettir.
Madem ölümün mahiyeti hakikat(gereçek) noktasında budur;
ona dehşetli bakmak değil, bilakis rahmet
ve saadetin bir mukaddemesi(başlangıcı)nazarıyla bakmak gerektir.
Hem ehlullahın(Allah dostlarının) bir kısmının ölümden korkmaları,
ölümün dehşetinden değildir.
Belki daha fazla hayır kazanacağım diye,
vazife-i hayatın idamesinden(devamında) kazanacakları hayrat içindir.
Evet ehl-i iman için ölüm,
rahmet kapısıdır.
Ehl-i dalalet(Allaha inanmayanlar) için,
zulümat-ı ebediye(sonsuz karanlıklar) kuyusudur.”
“Madem ecel vakti muayyen değil;
Cenab-ı Hak,
insanı ye's-i mutlak
ve gaflet-i mutlaktan kurtarmak için,
havf u reca ortasında
ve hem dünya
ve hem âhireti muhafaza etmek noktasında tutmak için,
hikmetiyle eceli gizlemiş.
Madem her vakit ecel gelebilir;
eğer insanı gaflet içinde yakalasa,
ebedî hayatına çok zarar verebilir.
Hastalık gafleti dağıtır,
âhireti düşündürür,
ölümü tahattur ettirir,
öylece hazırlanır.
Bazı öyle bir kazancı olur ki;
Yirmi senede kazanamadığı bir mertebeyi yirmi günde kazanıyor”(1)
“Bir kısım gençler gibi sıhhat
ve gençliğine güvenip,
gaflet
ve sefahete(eğlenceye) atılsaydılar;
ölüm de onları tarassud edip tam günahlarının pislikleri içinde yakalasaydı;
o nurlar definesi yerine,
kabirlerini akrepler
ve yılanlar yuvası yapacaklardı.”(1)
“Hülâsa: Ölüm firak(ayrılık) değil, visaldir,(kavuşma) tebdil-i mekândır,(yer değiştirme) bâki (ebedi)bir meyveyi sünbül vermektir.”(1)
“Madem ölüm öldürülmüyor ve kabir kapanmıyor ve dünya misafirhanesinde yolcular gayet sür'at ve telaşla kafile kafile arkasında, toprak arkasına girip kayboluyorlar;”(1)
“Nasihat istersen ölüm yeter.
Evet ölümü düşünen,
hubb-u dünyadan(dünya sevgisinden) kurtulur
ve âhiretine ciddî çalışır.”(2)
“Ey bîçareler!
Bu dünya bir misafirhanedir.
Her günde otuzbin şahid,
cenazeleriyle "El-mevtü hak"(ölüm haktır) hükmünü imza ediyorlar
ve o davaya şehadet ediyorlar.
Ölümü öldürebilir misiniz?
Bu şahidleri tekzib edebilir misiniz?(yalanlaya bilirmisiniz)?
Madem edemiyorsunuz;
mevt,(ölüm)
Allah Allah dedirtir.
Sekeratta(ölüm anında) Allah Allah yerine;
hangi topunuz,
hangi tüfeğiniz,
zulümat-ı ebedîyi(sonsuz karanlığı) o sekerattakinin(ölüm vaktinde) önünde ışıklandırır,
ye's-i mutlakını(kati üzüntüyü) ümid-i mutlaka çevirebilir?
Madem ölüm var,
kabre girilecek;
bu hayat gidiyor,
bâki bir hayat geliyor.
Bir defa top tüfek denilse;
bin defa Allah Allah demek lâzım gelir.
Hem Allah yolunda olsa;
tüfek de Allah der,
top da Allahü Ekber diye bağırır,
Allah ile iftar(oruç açabilmek) eder,
imsak(oruca başlama ilanı ) eder.”(2)
“Sana ızdırab veren pek ihtiyar olmuş peder
ve vâliden ile beraber,
ceddin cedleri,
sefalet-i halleriyle(perişan halleriyle) senin önünde şimdi bulunsaydı;
hayat ne kadar nıkmet,(ceza)
mevt(ölüm) ne kadar nimet olduğunu bilecektin”(2)
“Ölüm,
bu âlem-i fâniden(fani dünyadan)
âlem-i bâkiye(ebedi ahrete) gitmektir.
Ölüm,
ehl-i hidayet(kuran yolunda olanlar)
ve ehl-i Kur'an (kurana tabi)için,
öteki âleme gitmiş eski dost
ve ahbablarına(sevdiklerine) kavuşmağa vesiledir.
Hem hakikî vatanlarına girmeye vasıtadır.
Hem zindan-ı dünyadan,(cennete nisbeten zindan olan dünya)
bostan-ı cinana(cennet bahçelerine) bir davettir.
Hem Rahman-ı Rahîm'in fazlından,
kendi hizmetine mukabil ahz-ı ücret(ücret almaya) etmeye bir nöbettir.
Hem vazife-i hayat külfetinden bir terhistir.
Hem ubudiyet(kulluk)
ve imtihanın talim
ve talimatından bir paydostur.
Azrail Aleyhisselâm bugün gelse,
hoş geldin,
safa geldin diye gülerek karşılayacağım." diyor.(3)
“Ölümden ürküp,
kabirden korkup,
başını çevirme.
Merdane(yiğitce) kabre bak,
dinle ne taleb(arzu) eder.
Erkekçesine ölümün yüzüne gül,
bak ne ister.”(3)
“Madem ecel gizlidir;
her vakit ölüm,
başını kesmek için gelebiliyor
ve genç ihtiyar farkı yoktur.
Elbette daima gözü önünde
öyle büyük dehşetli bir mes'ele karşısında bîçare insan;
o i'dam-ı ebedî,(sonsuz yokluk) o dipsiz,
nihayetsiz haps-i münferiden(tek başına hapisden) kurtulmak çaresini aramak
ve kabir kapısını bir âlem-i bâkiye,(sonsuz bir aleme)
bir saadet-i ebediyeye(sonsuz saadet yerine)
ve âlem-i nura(aydınlık bir aleme) açılan bir kapıya kendi hakkında çevirmek hâdisesi;
o insanın dünya kadar büyük bir mes'elesidir.”(3)
“Madem ölüm ölmüyor
ve ecel gizlidir, her vakit gelebilir
ve madem kabir kapanmıyor,
kafile kafile arkasında gelenler oraya girip kayboluyorlar
ve madem ölüm,
ehl-i iman hakkında i'dam-ı ebedîden terhis tezkeresine çevrildiği,
hakikat-ı Kur'aniye ile gösterilmiş
ve ehl-i dalalet
ve sefahet hakkında göz ile göründüğü gibi bir i'dam-ı ebedîdir;
bütün mahbubatından
ve mevcudattan bir firak-ı lâyezalîdir.
Elbette
ve elbette hiç şübhe kalmaz ki,
en bahtiyar odur ki; sabır içinde şükretmek”(3)
PEYGAMBER EFENDİMİZİN ÖLÜM İLE İLGİLİ HADİSLERİ PEK ÇOKTUR BİR KAÇINI BURAYA ALDIK
-Yine Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm, sıhhati yerinde iken şöyle diyordu:
"Hiçbir peygamber, cennetteki makamını görmeden kabzedilmez. Bundan sonra hayatı devam ettirilir veya öbür dünyaya gitme hususunda muhayyer bırakılır."
Aleyhissalatu vesselâm hastalandığı zaman O'nu, (başı) dizimin üstünde baygın vaziyette gördüm. Bir ara kendine geldi. Gözlerini evin tavanına dikti ve sonra: "Ey Allah'ım! Refik-i A'la'da (bulunmayı tercih ederim)" dedi. Bu sözü işitince ben (kendi kendime): "Demek ki (makamı gösterildi) ve bizimle olmayı tercih etmiyor" dedim. Bunun, sıhhatli iken bize söylediği şu hadis olduğunu anladım: "Hiçbir peygamber cennetteki makamını görmeden kabzedilmez, sonra yaşamaya devam veya öbür dünyaya gitme hususunda muhayyer bırakılır."
Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın telaffuz ettiği son söz: "Allahım, Refik-i A'la'da" cümlesi oldu." (Refik-i A'la: Cennetin en yüksek makamında bulunan peygamberler cemaatidir).(4)
- Ebu Sa'îdi'l-Hudrî radıyallahu anh anlatıyor:"Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Ölülerinize (ölmek üzere olanlara)Lailahe illallah demeyi telkin
edin."(5)
- Ma'kıl İbnu Yesâr radıyallahu anh anlatıyor:"Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Ölülerinize (ölmek üzere olanlara) Yâ-sin süresini okuyun."(6)
- Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor:"Resülullah aleyhissalâtu vesselâm: "İnsan öldüğü zaman gözleri nasıl belerip kalıyor, görmez misiniz?" buyurmuştu. Cemaat:
"Evet, görüyoruz!" dediler. Bunun üzerine:
"İşte bu, gözünün, nefsini (çıkan ruhunu) takip etmesindendir!" buyurdular."(7)
- Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Bir müslüman muhtazar olduğu (can çekişme anına girdiği) zaman rahmet melekleri, beyaz bir ipekle gelirler ve şöyle derler:
"Sen razı ve senden de (Rabbin) razı olarak (şu bedenden) çık. Allah'ın rahmet ve reyhanına ve sana gadabı olmayan Rabbine kavuş."
Bunun üzerine ruh, misk kokusunun en güzeli gibi çıkar.
Öyle ki melekler onu birbirlerine verirler, tâ semanın kapısına kadar onu getirirler ve: "Size arzdan gelen bu koku ne kadar güzel!" derler. Sonra onu mü'minlerin ruhlarına getirirler. Onlar, onun gelmesi sebebiyle sizden birinin kaybettiği şeyinin kendisine geldiği zamanki sevincinden daha çok sevinirler.
Ona:"Falanca ne yaptı? Falanca ne yaptı?" diye (dünyadakilerden haber) sorarlar. Melekler:
"Bırakın onu, onda hâlâ dünyanın tasası var!" derler.
Bu gelen (kendisine dünyadan soran ruhlara):
"Falan ölmüştü, yanınıza gelmedi mi?" der. Onlar:
"0, annesine, Hâviye cehennemine götürüldü!" derler. Aleyhissalâtu vesselâm devamla der ki:
"Kâfir muhtazar olduğu vakit, azab melekleri mish (denen kıldan kaba bir elbise) ile gelirler ve şöyle derler:
"Bu cesedden kendin öfkeli, Allah'ın da öfkesini kazanmış olarak çık ve Allah'ın azabına koş!"
Bunun üzerine, cesedden, en kötü bir cîfe kokusuyla çıkar. Melekler onu arzın kapısına getirirler. Orada:
"Bu koku ne de pis!" derler. Sonunda onu kâfir ruhların yanına getirirler."(8)
- Büreyde radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Mü'min alnının teriyle ölür."(9)
-Ubeyd İbnu Halîd es-Sülemî Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın ashabından birinden naklen anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Ani ölüm, kâfir için gadab-ı ilahî'nin bir yakalamasıdır, mü'min için de bir rahmettir."(10)
-“Öyleyse ümmetimin şehidleri cidden azdır. Bilesiniz: Tâunda ölen şehittir, boğularak ölen şehittir, yeter ki seferi taatte olsun. Zâtulcenb'ten ölen şehittir. İshalden ölen şehittir, yanarak ölen şehittir, yıkık altında ölen şehittir, çacuk karnında ölen kadın şehittir."(11)
-Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
Bir kimse ölünce, arkada ağlayanları kalkıp: "Vay benim dağım, vay efendim..." gibi sözler sarfederse, ona iki melek vekil kılınır, melekler ölen kimsenin göğsüne vura vura: "Sen öyle misin?" diye sorarlar."(12)
-Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm: "İnsan öldüğü zaman gözleri nasıl belerip kalıyor, görmez misiniz?" buyurmuştu. Cemaat:
"Evet, görüyoruz!" dediler. Bunun üzerine:
"İşte bu, gözünün, nefsini (çıkan ruhunu) takip etmesindendir!" buyurdular."(13)
-Âişe radıyallahu anhâ şöyle demiştir:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i, ölüm döşeğinde, yanıbaşındaki su kabına elini daldırıp yüzüne sürerken gördüm. O, böyle yapıyor sonra da “Allah’ım ölümün şiddet ve sıkıntılarına karşı bana yardım et” diye dua ediyordu.(14)
Ölmek üzere olan kişiye Kelime-i Tevhid telkini
-Mu’âz radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kimin son sözü, “Allah’tan başka ilah yoktur” (Lâ ilâhe illallah) cümlesi olursa, o kişi cennete girer. “(15)
-Ebû Sa’îd el-Hudrî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Ölmek üzere olanlarınıza Lâ ilâhe illallah demeyi telkin ediniz!”(16)
-Yine Ümmü Seleme radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine gö
re şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim:
“Herhangi bir kul sıkıntıya düşer de “Biz Allah’dan geldik, Allah’a döneceğiz. Allahım, başıma gelen musibetin ecrini ver ve bana bundan daha hayırlısını lutfet” diye dua ederse, Allah Teâlâ onu uğradığı sıkıntıdan dolayı mükâfatlandırır ve ona kaybettiğinden daha hayırlısını verir. ”
Ümmü Seleme dedi ki, Ebû Seleme öldüğünde ben, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in öğrettiği gibi dua ettim.
Allah da bana Ebû Seleme’den daha hayırlısını, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i verdi.(17)
-Üsâme İbni Zeyd radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e, ölmek üzere olan kızının oğlunu verdikleri zaman, Peygamber’in gözleri doldu. Bunun üzerine Sa’d İbni Ubâde:
– Ey Allahın Resûlü! Bu ne haldir? Dedi. Hz. Peygamber de:
– “Bu, Allah’ın, kullarının kalbine koyduğu acıma duygusu, rahmettir. Allah, acımasını bilen kullarına merhamet eder” buyurdu.(18)
---Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, ruhunu teslim etmek üzere olan oğlu İbrahim’in yanına girince gözlerinden yaşlar boşanmaya başladı. Bunun üzerine Abdurrahman İbni Avf:
– “Ey Allah’ın Resûlü! Siz de mi ağlıyorsunuz?” diye sordu. Hz. Peygamber ona:
– “Ey İbni Avf! Bu gördüğün gözyaşları rahmet ve şefkat eseridir” cevabını verdi. Sonra şunları ilave etti:
-“Göz yaşarır, kalp hüzünlenir. Biz ancak Rabbimiz’in razı olacağı sözleri söyleriz. Ey İbrahim! Seni kaybetmekten dolayı gerçekten üzgünüz. “(19)
İSLAM DİNİNİN TEMEL KURALLARININ KAYNAĞI OLAN
YÜCE KİTABIMIZ KURAN’DAN ÖLÜME AİT AYETLERDEN BİR KAÇI
İnsan ne kadar ölümden korunmaya çalışsada kaçış yoktur
-Her nerede olursanız olun ölüm size yetişir, son derece sağlam kaleler içinde de bulunsanız yine kurtulamazsınız. Onlara bir iyilik erişirse "Bu, Allahtandır" derler, bir kötülüğe uğrarlarsa, "Bu, senin yüzündendir." derler. Ey Muhammed! De ki: "Hepsi Allah'tandır."Bu topluma ne oluyor ki, hiç söz anlamaya yanaşmıyorlar? (20)
-De ki: "Sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, muhakkak sizi bulacaktır. Sonra görünmeyeni ve görüneni bilene döndürüleceksiniz. O size (bütün) yaptıklarınızı haber verecektir. (21)
-De ki: "Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçmak size asla fayda vermez. Vereceğini var saydığınız takdirde de ancak pek az faydalandırılırsınız." (22)
Yaşatan ve öldüren Allah'tır
-Öldüren de dirilten de o’dur. (23)
-Hiç şüphesiz, göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. O, diriltir de, öldürür de. Size O'ndan başka ne bir dost vardır, ne de bir yardımcı. (24)
-Ondan başka hiçbir ilâh yoktur. O hem yaşatır, hem öldürür. O sizin de Rabbiniz, sizden önceki babalarınızın da Rabbidir. (25)
-Aranızda ölümü takdir eden biziz ve bizim önümüze geçilmez.(26)
Her insan ölümü tadıcıdır
-Ey Muhammed! Senden önce de hiçbir insanı ölümsüz kılmadık, sen ölürsün de onlar baki kalır mı? Senin ölmenle rahata kavuşacaklarını mı sanıyorlar?(27)
-Allah, sizi yarattı, sonra da sizi öldürecektir. İçinizden kimi de, biraz bilgiden sonra eşyayı önceki bildiği gibi bilmesin diye, ömrün en kötü çağına kadar yaşatılır. Şüphesiz ki Allah çok bilgili ve büyük kudret sahibidir.(28)
-Sonra siz bunun ardından, muhakkak ki öleceksiniz.(29)
-Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak kötülük ve iyilikle deneyeceğiz. Hepiniz de sonunda bize döndürüleceksiniz.(30)
-Sen elbette öleceksin, onlar da elbette öleceklerdir.(31)
-Şüphesiz ki, kıyamet saatinin bilgisi Allah yanındadır. Yağmuru O yağdırır, rahimlerde ne varsa (renk ve özelliklerini)O bilir. Hiçbir kimse yarın ne kazanacağını bilmez. Hiçbir kimse hangi yerde öleceğini de bilemez. Şüphesiz ki Allah her şeyi hakkıyla bilir, her şeyden haberdardır.(32)
İman edenler müslüman olarak ölmeyi isterler
-"Ey Rabbim! Sen bana dünya mülkünden nasip verdin ve bana rüyaların tabirinden bir ilim öğrettin. Ey gökleri ve yeri yoktan var eden Rabbim! Benim velim sensin, benim canımı müslüman olarak al ve beni salih kulların arasına kat!"(33)
-De ki: Benim namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm hep âlemlerin Rabbi Allah içindir.(34)
-"Senin bize kızman da sırf Rabbimizin âyetleri gelince onlara iman etmemizden dolayıdır. Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır ve canımızı müslüman olarak al." derler.(35)
İnkârcıların öleceklerini anladıkları zaman ettikleri tövbe kabul olmaz
-Yoksa günah işleyip de kendisine ölüm gelince: "İşte ben şimdi tevbe ettim." diyen kimselerin tevbesi kabul edilmez. Kâfir olarak ölenlerin de tevbeleri kabul edilmez. İşte bunlara ahirette can yakıcı bir azap hazırlamışızdır.(36)
Allah kâfir olarak ölenleri azaplandıracaktır
-Muhakkak ki inkâr edenler ve kâfir oldukları halde de ölenler, yeryüzü dolusu altın fidye verseler bile hiç birisinden asla kabul edilmeyecektir. İşte dayanılmaz azab onlar içindir. Onların hiçbir yardımcıları da yoktur.(37)
Allah tüm ölmüşlerimize rahmet eylesin.
Kabirlerini nur eylesin.
Makamlarını cennet eylesin.
Bizlerinde son nefesimizde kelime-i şahadet getirerek ruhumuzu teslim etmemizi Allah nasip eylesin
Habibi Muhammed Mustafaya’ya (asm) hayırlı ümmet kendisine de hayırlı kul eylesin.
KAYNAKLAR:
1-Lemalar(R.N.K)
2- Mektubat(R.N.K)
3- Sözler(R.N.K)
4- Buhârî,Megazî 83,84,Tefsîr,Nisa 13;Müslim,
Fezâil 87,(2444);Muvatta,Cenâiz 46,(1,238,239);
Tirmizî,Da'avât 77,(3490).
5- Müslim,Cenâiz 1,2,(916,917);Tirmizî,Cenâiz 7,(976);
Ebu Dâvud,Cenâiz 20,(3117);Nesâî,Cenâiz 4,(4, 5).
6- Ebu Dâvud,Cenâiz 24,(3121);İbnu Mâce,Cenâiz 4,(1448).
7- Müslim,Cenâiz 9,(921).
8- Nesâî,Cenâiz 9,(3, 8-9).
9- Tirmizî,Cenâiz 10,(982);Nesâî,Cenâiz 5,(4, 6).
10- Ebu Dâvud,Cenâiz 14,(3110).
11- Muvatta,Cenâiz 36,(1,233,234);
Ebu Dâvud,Cenâiz 15,(3111);Nesâî,Cenâiz 14,(4,13,14).
12-Tirmizî,Cenâiz 24,(1003).
13-Müslim,Cenâiz 9,(921).
14-Tirmizî,Cenâiz 7.İbni Mâce,Cenâiz 64
15-Ebû Dâvûd,Cenâiz 20;Hâkim,el-Müstedrek,I,351
16-Müslim,Cenâiz 1,2.Ebû Dâvûd,Cenâiz 16; Tirmizî,Cenâiz 7;
Nesâî,Cenâiz 4;İbni Mâce,Cenâiz 3
17-Müslim, Cenâiz 4
18-Buhârî,Cenâiz 33,Müslim,Cenâiz,9,11.Buhârî,Eymân 9, Merdâ 9,Tevhîd 25;Ebû Dâvûd,Cenâiz 24,Edeb 58;
Nesâî,Cenâiz 22;İbni Mâce,Cenâiz 53
19-Buhârî,Cenâiz 43;Müslim,Fedâil 62.İbni Mâce,Cenâiz 53
20-Nisa Suresi:78.ayet
21-Cuma Suresi:8.ayet
22-Ahzab Suresi:16.ayet
23-Necm suresi:44.ayet
24-Tevbe suresi:116.ayet
25-Duhan Suresi:8.ayet
26-Vakı’a Suresi:60.ayet
27-Enbiya Suresi:34.ayet
28-Nahl Suresi:70.ayet
29-Mü’minun Suresi:15.ayet
30-Enbiya Suresi:35.ayet
31-Zumer Suresi:30.ayet
32-Lokman Suresi:34.ayet
33-Yusuf Suresi:101.ayet
34-En’am Suresi:162.ayet
35-A'raf Suresi:126.ayet
36-Nisa Suresi:18.ayet
37-Al-i İmran Suresi:91.ayet
HAZIRLAYIP SUNAN: OSMAN KARAHASANOĞLU
e-mail:[email protected]
Osman Karahasanoğlu
Kayıt Tarihi : 10.4.2017 16:05:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!