İnsana en kutsal öğüdü verir:
İbrahim’e su taşıyan karınca
Hasret ateşinde buzullar erir
Ümit baharına, aşka varınca
Çıktığımız sefer iç yolculuğu
Şehir sahrasında süreğen sıcak
Kanatır sabrımı keskin bir bıçak
Ne bilir melâli, süfli-uygarlık
Bu bir gönül işi, ince duyarlık
Arşı saran çığlık, sûr’u andırır
Bir damla, deryayı dalgalandırır
Efsunlanmış susuyor, söz erbâbının pîri
Kar değil, gökyüzünden yağan aşkın şiiri
Kışta bir dişilik var: kanı şenlendiren fen
Ak-duvak çağrışımlı hisleri saran kefen
Hayal: gül esintisi ve ipek dokunuşlar
Yüreğim daralıyor, âyet okuyun kuşlar
Sustum ve dinliyorum: buzullar çözülüyor
Bıçak nasıl keserse bir aort damarını
Kara bir örtüyle sarıldı güneş
Yitirdi sihrini bütün yıldızlar
Söndü uçurumu gösteren ateş
Kuşatma altında bir vicdan sızlar
Kimdik, sayfalarda izi kalmamış
Ve çırptı kanatlarını içimizdeki kuş
Söndürdü en korkunç alevleri rüzgârıyla
Toplanıp binlerce cam kırığı bir araya
Yepyeni bir gök-aynaya dönüştürdü zamanı
Secde için suya indi yıldızlar
Cemrenin yeni günü
Kardelen kış sürgünü
Uyandı kara toprak
Şebboylar kar gibi ak
Düşlerin kışında üşür ellerim
Ben taşralı, yüreği yangın çocuk
Yalnız mezarlıkta açar güllerim
Ben taşralı, yüreği yangın çocuk
Gönlümde hasreti masum aşkların
Korkuların çölünde
Ruhum tedirgin, Ceylân
İnsan! : Ne demektir o?
Bilmiyorlar, Küheylân!
Sen yediveren çiçek
Çatallı yolağzında şaşırıp kaldım Derviş
Söyle hangi patika güldağına gidermiş?
Uçurum kenarında düşle-ölüm gerçeği
Ne zaman yeşerecek bu sahranın çiçeği?
Günahsız Düş
Sen gülersin gül açar beton duvar
Söyle çocuk sende neyin sırrı var
Sen ağlarsın gönlü burkulur dağın
Söyle çocuk kımıldasın dudağın
Sen yürürsün açılır gök kuşağı
Sana bütün mekanlar
Günahsız düş döşeği
Sen gülersin gül açar beton duvar
Söy ...