ÖĞRETMEN ŞİİRLERİ

ÖĞRETMEN ŞİİRLERİ

Hülyalı Gönül

NEREDE O ESKİ GÜNLER!

Nerede o eski günler, şarkılar, eski dostluklar,arkadaşlıklar, komşuluk ilişkileri, sohbetler, akrabalık ilişkileri.

Geçmişe özlem duyuyorum. Çok yaşlı değilim ama çocukluğumda ailem ve yakın çevremde yaşanan o birlikteliği, paylaşımcılığı ve dostluğu arıyorum. Ben öğretmen çocuğuyum. Babam, mükemmel bir insandı. O, her yerde çok sevilirdi. Onun yokluğu bana bazen çok acı veriyor. Anadolu’nun küçük bir köyünde ilkokul öğretmeniydi.

Görev yaptığı köyde, kendine ait ne varsa paylaşan, fikir üreten, insanlara doğruluğu, dürüstlüğü, çevresindeki insanlara duygu ve düşüncelerini ifade etmelerini sağlayan bir insandı. Biz o köy halkından olmamamıza rağmen insanlar, bizi akrabalarıymış gibi benimsediler. Babam köyün öğretmeni, gerektiğinde avukatı, annem ise köyün terzisiydi. Televizyonun yeni çıkmaya başladığı sıralardı. Öyle şimdiki gibi her evde üç beş tane yok. Ayrıca işin ilginç tarafı da elektrikte yok. O zamanların revaçtaki otomobili Murat yüz yirmi dört marka arabamızın aküsüne kablolarla bağlantı yaparak seyrediyoruz.
..

Devamını Oku
Adilcan Ayyıldız

Ben, öğretmen olmak istiyorum
Öğrencilerimi bilgilendirip
Onları sevmek istiyorum
Onlar da beni sever umarım...

Onlar beni üzseler,
Sinirlendirseler
..

Devamını Oku
Mete Yıldız

Issız bir dağda yalnız bir çobban
uzak bir köyde yaşlı bahçıvan
veya tarlada çift süren çiftçiyim
Belki öğretmen,bir ırgat,fabrika da işçiyim
Yada Mehmetçik,polis,belki bekçiyim
ama neresinden bakarsanız bakın
ben bir emekçiyim
..

Devamını Oku
İbrahim Çelikli

ziyafet

öğretmen;
herkesten para toplar
hemen yemek hazırlatır
‘el-pençe divan’ durur
horoz, rakı, yoğurt turşu buldurur
..

Devamını Oku
Derya Akgün

ŞEHİDLERLE HASBİHAL

Aslında ben daha güzel ölürdüm
Arka bahçede askercilik oynarken
Tahta tüfeğimle toprağa uzanır
Annemin sesiyle doğrulurdum hemen
—Çabuk kalk üstün kirlenecek hınzır!
..

Devamını Oku
Mete Oğuzhan Yıldız

Emekçi

Issız bir dağda yalnız bir çobban
uzak bir köyde yaşlı bahçıvan
veya tarlada çift süren çiftçiyim
Belki öğretmen,bir ırgat,fabrika da işçiyim
Yada Mehmetçik,polis,belki bekçiyim
..

Devamını Oku
Kemal Kabcık

"Sevgi" İçin Tanım Getiren; Doğan CÜCELOĞLU Öğretmenimizdir! .

Sevgi; olabileceğinin en iyisi olmasına, adanmamızı istiyor! .
Sevgi; kendimizin dışında olan bir öğrencinin başarısı için! .
Öğretmen ve öğrenci diyaloğu; eğitime hız kazandıran gerçek! .
Değer verdiğin öğretmenin yanındaymış gibi; diyalog kur sen! .

..

Devamını Oku
Mehmet Gazi Yıldırım

Bir gün birileri gelip de size
-Kendinizi özgür hissediyor musunuz?
Diye sorsa kim bilir nasıl yanıtlardınız? İsterseniz yanıtınızı hemen verin.Yazının sonunda ben aynı soruyu bir kez daha soracağım.
Bir çoğumuz özgür olmayı başı boş-sorumsuz olmakla karıştırırız.Oysa özgürlük istediğin anda istediğin şeyi yapa bilmek değildir.Kimseye bağlı olmamak, istediğimiz gibi davrana bilmek hiç değildir.Toplumsal yaşam içinde bir rolümüz olduğu sürece yani anne-baba,öğrenci, öğretmen, doktor, işçi, çocuk, abi-abla, partili, sendikalı...v.b. olduğunuz sürece davranış serbestliğimizi çerçeveleyen bir şeyler mutlaka olacaktır.Bunların varlığı kişisel özgürlüğümüze gölge düşürmez.Özgürlüğümüzü kısıtlamaz,sadece başı boş, sorumsuz davranmamızı engeller o kadar.Şurası da kesindir ki sorumlu bir birey olmak asla özgür olmamak anlamı taşımaz.Çünkü özgürlük bambaşka bir şeydir.
Özgür ola bilmek için bilinçli olmak gerekir.Bilgisiz,birikimsiz birinin özgür olması olanaklı değildir.Bilgisizliğiniz sizi başkalarına öykünmeye,kendinizden, özünüzden, sizi siz yapan değerlerinizden uzaklaşmaya zorlar.Başkasının buyruğuna,başkalarının dümen suyuna girmeye zorlar...Başkalarının çekimine kapılıp kendisinden uzaklaşan kesinlikle tutsaktır.Nasıl özgür ola bilir? Bilinçli birikimli olduğunuz oranda özgürsünüzdür.Kimliğinizi koruya bilir, kendiniz olmaya çalışır, kendiniz olmayı savunursunuz.Bilinçli ve birikimli olduğunuz oranda içinizde kendi ruhunuzun sultanlığını kurarsınız.Bunu beceremezseniz kendi sultanlığınızı unutur başkalarının sultanlığını kabul edersiniz.Bu kabullenme evrende size ayrılan yeri başkalarına sunmak değilse nedir? Bu kısaca kendi yok oluşunuzdur, kendi varlığınızı inkardır! Özgür olmak bir gelişme sürecidir.Kendini kurma, birey olma, insanlaşma, daha da insanlaşma sürecidir.Soylu ve erdemli bir üslupla kendi içimizde kendi sultanlığımızı kurmak ve kendi değerlerimizin çekim alanında kalmaktır özgür olmak!
Şimdi sora bilir miyim tekrar ''kendinizi özgür hissediyor musunuz ya da ne kadar özgür hissediyorsunuz '' diye?
..

Devamını Oku
Erkan Yanarateş

Biliyorsun ağır bir yükü aldın sırtına,
Öğretmen yazıldı artık kimlik kartına,
Bu yolda herşey olur; yağmur, dolu, fırtına,
Yeter ki mert ol! Allah refiktir sana.

Çıkarmak isterler seni hep, cennet ülkenden,
Ne olursa olsun, tâviz verme ülkünden,
..

Devamını Oku
Hüseyin Kekiç

ansızın
geldi soru
açıktı
anlaşılırdı
- siz öğretmen misiniz?

olabilseydim öğretmen
..

Devamını Oku
Yusuf İpekli

Anıları, mektupları, tanıtım çalışmalarını, ağıtları, destanları, yaşam öykülerini oldum olası içtenlikli, sevecen, tertemiz, masum pek, ak pak bulur özenerek, samimiyetle itiraf edeyim ki, “Niçin ben yazmadım? ” bunları diye kıskanarak, duygu dolup coşarak, kimi zaman hüzünlü, kimi zaman ağlayarak, kiminde göğüs geçirerek, bazen huylanıp saldırganlaşarak amma her zaman derin bir sevi içinde okurum.
Anlamlı, giz dolu betimlemelerle bezenmiş gezi yorum yazılarını öteden beri çok severim anlayacağınız.
Örneğin emekli öğretmen dostum Osman Nuri POYRAZOĞLU ağabeyimin yazmış olduğu kitaplar sayesinde Çukurova’ yı, oranın topoğrafik yapısını, yerel söyleniş, sövüş, ağlayış, yakarış ağzını, eğitim, öğretim durumunu, ırgatlığı, pamuğu, feodal yapılanmayı, ağalık düzenini, kumalığı, berdeli, ağ oğlunca ark içinde tecavüze uğradıktan sonra başı hep önünde eğik kalan güneyli kadının bir yaşam boyunca içinde bulunduğu ruhsal yapıyı öğrendim.
Yaşar Kemal, Talip Apaydın, Bekir Yıldız, Mahmut Makal, Fakir Baykurt tanıttı bize Anadolu’ nun zengin kültürünü…
Yemeği, çorabı, kilimi, ağıt ve kına yakmayı, baş övmeyi, diş hediği pişirmeyi, ad takmayı, avı, cengi, gağnı gıcırdatmayı, cirit atmayı onlar öğretti bize…
Bilir misiniz, hep kıskandım, Urfa’ yı, Çukurova’ yı, Eskişehir’ i… İçten içe kızdım Kalecik’ e… Kalecikliye sitem ettim içten içe. Bu kıskaçlıktan Halit Cevri Hocam da, “Babaları benim gardaşlığımdır, aslan yiğenlerimin! ” diyerek gardaşım Aliyle bizi sıcacık bağrına basarak sahiplenen Muzaffer Erdoğan Hocam da, Seyit Karcı, Ahmet Şahin, İsmet Demirtaş, Cemal Doğan hocalarım da nasibini almışlardı. Rahmi Gümüş, Haydar Kurt, Bektaş Çakır, Ali Demirdizen, nasıl olurda özelde Kalecik genelde ise halk kültürünü yaşatacak bir kalem şekillendirmezlerdi. Bu kızgınlığım aslında melmeket sevdamızın bir anlamda bizim, ekmeğimizin, aşımızın, yiğit, bağrı yanık yüreğimizin bastırık altında kalacak olmasından korkmamızın bir sonucuydu. Bunca güzelliği bağrında taşıyan, tarihin derinliklerinden süzülerek gelen öz türk/türkmen kültürünün ortaya çıkamayacak olmasından ürküyordum çünkü... Zaman zaman, “Al kalemi eline! ” demek geliyordu içimden. “Nasıl yazardım, nasıl becerirdim, nasıl sözcüğe dururdu ki heceler, acep güzel olur muydu sözcükler, ya da utangaç, sıkılgan hem giderim, hem ağlarım türünden naza mı bürünürdü ki tümceler.” dediğimde ise cesaretim kırılıyordu hep…
Yok mu bir babayiğit derken, çıkmayacak mı Kalecik’ ten bir usta diye hayıflanıp, telaşım gümbür gümbür soluyan kara bağrımı döverken, dudaklarımdaki titreyiş ani bir gülümseyişe dönüşür mü kuşkusu belleğimi tırmalarken tanıdım o kalemi…
..

Devamını Oku
İbrahim Şahin 2

DESTANLAR DİYARI ANADOLU
Babalarımızın anlattıkları bize masal gelirdi, değil mi? Bana da öyle gelmişti doğrusu. Tekrar tekrar anlatılmasından sıkılsak da onlar anlatmaktan sıkılmazdı.
Babam, babasından Çanakkale Savaşları, Kurtuluş Savaşı masalları dinleyerek büyümüş. Babamın babası her iki savaşa katıldığı için anlatımı yaşayarak anlatırmış. Belki de bu yüzden masallaştırmadan anlattığı için sıkılmadan anlatırmış. Babam da sıkılmadan dinlemiş olmalı ki benim sıkılacağımı aklının köşesinden bile geçirmeden anlatırdı hep. Masalın her sonunda da’’ Bu günlere şükür. Allah yurtsuz yuvasız bırakmasın. Bayrağımızı yerlere düşürmesin.’’ derdi.
Bir de sınıflarda, vatan, millet, bayrak şiirini en güzel okuyan yarışına girerdik. Öğretmen de en güzel okuyanı seçerdi. Seçilen sevinir, seçilmeyen üzülürdü. Vatanın, milletin, bayrağın ve de özgürlüğün bizim birinci seçilmemiz kadar önemi yoktu ta ki 15 Temmuz’un zorlu gecesine kadar.
O gece savaşın masalını dinlemiyor, kitaplardan okumuyordum. Savaşı yaşıyordum. İnsanların ölüm yarışına, insanların öldürme yarışına girdiği gece. Ben ölecek miydim? Ben sabaha çıkabilecek miydim? Çocukların gözünün önünde anne babaları öldürülüyordu. Kardeşleri ölüyordu.’’’ Ya aynı durumda ben kalırsam..’’ düşüncesine bile dayanamıyordu bedenim. ‘’Ya onlar nasıl dayanıyor? ’’ sorusu sınavlarda zorlandığımız sorunun binlerce kat zorluğu…
Meclis yıkılıyordu. Evimiz yıkılacak mıydı? Okulumuz yıkılacak mıydı? Arkadaşlarım olacak mıydı? Sorular uzadıkça uzuyordu. Sorular geceyi uzatıyordu, gece soruları… ‘’Sabah olacak mıydı? ’’
Sabah olmuştu. Ortalık aydınlanıyor. Silahlar susuyor, silahlar toplanıyordu. Silahların yanında silahtan daha tehlikeli tetik eller toplanıyordu.
..

Devamını Oku
Ali Koç Elegeçmez

Neil Armsrong’un,
Ay'a ayak basmasından
bir yıl önce
yani
1968 yılının temmuz ayı içinde
18 yaşında bir genç,
DOĞANDERE KÖYÜ’nde
..

Devamını Oku
Seyfeddin Karahocagil

Bir köy bekliyor seni Vatanın bir köşesinde,
Bir köy bekliyor seni siyah bulutlar arasında,
Bir köy bekliyor seni çocukları sokaklarda,
Bir köy bekliyor seni küçücük, bağrı yanık, boynu bükük,
Kim bilir nerde?

Belki Ağrı'nın eteklerinde,
..

Devamını Oku
Cebbar Korkmaz

HASAN ÖĞRETMEN
Gerçek yaşam öyküsü

Hasan köylümüz aynı zamanda akrabamızdı
İnce yapılı kıvırcık saçlı karayağız bir geçti
Köyümüzde o dönemlerde ortaokul lise okuyan tek kişiydi sanırım ya da ben öyle biliyordum
Pazar günleri köye gelir kalırdı bazen bize de uğrardı
..

Devamını Oku
Muharrem Tüylü

sivas ili kangal ilçesi avşarören köyünde 03/05/1960 yılında dünyaya 6 kardeşin dörtüncü çoçugu olarak dünyaya geldim babam bir maden işçisıdır
çoçukluk yıllarımı köyde geçirdim ilk okul köyde bitirdim orta ve liseyi gürün ilçesin de 1974 den 1979 yılına gürün lisesinde okudum okul yıllarım iyi geçti
çünkü hem çaliştım hem okudum okuldan sonra
askerlik görevimi şiirtte yaptım askerde geldikten sonra koç gurubunda migrosta işe başladım 1984 yılında evlendim üç çoçuk babasıyım iki erkek bir kız babasıyım migros türk a.ş de emekli oldum 15.03.2007 de
iki abim ögretmen ablam ev hanımı iki küçük kardeşim belirli işlerde çalişmaktalar ben hayatı ve insanları seven bir insanım kitap yazarım ve çok okurum şiir yazmayı çok severım dünyanın neresınde olursa olsun insanların zarar görmesi beni her zaman üzer gezmeyi ve denizi çok severim
insanlar ön yargili olmasın tanımada bilmede kişiler hakkında yorumlar yapılmasını hiç bir zaman dogru bulmayan bir insanım ben herkesi sevyorum ve saygıyla selamlıyorum herkese selam muharrem tüylü
..

Devamını Oku
Faruk Yücesoy

Sana bir çok mektup yazdım.bu yirmibeşinci olanı.....Çaresizliğimi ve sensizliğimi sana en çok anlatan...belkide mektuplarımın sonuncusu...ama sana yollayabildiğim ilk mektup.Hadi durma oku; kalbinin bir tarafında küçükte olsa biraz merhamet kalmıştır belki.Olmasaydı bir roman gibi okumazdın bunları..
Ben senin herşeyine birşeyler yazdım.Gözlerine,yüzüne,dudaklarına,kalbibe,herbiryerine.Tüm güzelliklerinden mahrumken yazdım bütün bunları.Yanında olsaydım yazamazdım.Çünkü zaten benimdin,oysa ben senin olmayı diledim hep.Birileri var ötelerde; onlar,şunlar,başkaları...çok uzaklar.onlar onlar,başkaları başka,sen bambaşkaydın benim için.Marifet görerek sevmekte değil,görmeden sevmeyi bilmekteymiş.Yanılma sakın aşkta şüpheye yer yok,sevilmeme korkusundan ve terkedilmeden başka.Aslında sevilmemek ya da terkedilmek sevginin en uç noktası oluveriyor.bunu da öğrendim,sanki sen bir öğretmen bense bir talebe.Çocukluk yılları gibi üzerimde siyah bir önlük,onun üstünde beyaz bir yaka.Elimdeyse kırık bir kurşun kalem.Taa o yıllarda başlamışım seni sevmeyeve sana birşeyler yazmaya....
Yanılma sakın,düşünme sakın,sen kelimelerin en bitmeyeni,kağıtların en doldurulmayanısın.Ben senin lisanında payıma düşen nokta kadar bile değilim.Elimde kırılmış kurşun kalemimle sana birşeyler yazmaya çalışan,sevgisini mektuplaştıran,acısını şiirleştiren ahmak bir şair bozuntusuyum işte....
Oysa sen kitapların sultanı ve evrenin tek anlatılamayan canlısı.Gerisi boş gerisi hikaye.üzücü olan da bu zaten bende bu hikayenin kötü tarafıyım.
Ben seni sana anlatmayı beceremedim,belkide sende bunun için sevmedin beni.olsun ben seni seviyorum ya o bana yeter küçük hanım....
..

Devamını Oku
Nafiz Tançağlar

İşte veda ediyorum Mahmutbey Lisesi’ne,
İdareci, öğretmen, öğrenci, daha nesine,
Lakin sizlerden ayrılmak çok zor geliyor bana,
Siz! Mahmutbeyliler, kulak verin sesime…



..

Devamını Oku
Aşık Hasan Polat

Öğretmen, öğretmenim sensin benim can güvenim
Öğretmenim, Öğretmenim gökyüzünde yıldız mısın
Bilim dalı Öğretmenim.
O uykusuz geceler düşündüğün
Hecelerin kalem tutan o ellerin
Benim kutsal öğretmenim

..

Devamını Oku
Timur Kocaoğlu

Geçen her gün yeni bir ders benimçin
tek sorun bu dersler bitmek bilmiyor
öğrenci de benim, öğretmen de ben
öğrendiğim / öğrettiğimden de az...

Ders vermek kolay da, ders almak çok güç
yıllar gelip geçti / geçmedim hiç ders...
..

Devamını Oku