- Ülkemizde ilk Kız Öğretmen Okulu hangi yıl açılmıştı...?
1. 1870
2. 1925
3. 1899
4. 1927
5. 1930
..
“Emmi”, Türk halk kültüründe çok kullanılan bir sözcüktür. Halk dilinde “amca”nın karşılığıdır ama “amca”dan daha sıcak bir sözcüktür. Sıfat olarak eklendiği kişiye onurlandırıcı bir anlam kazandırmaktadır.
Aşağıda hayat hikayesi anlatılan “Topal Emmi”, mücadeleci kişiliği ve şahsiyetiyle insanlara örnek olmuş, içinde yaşadığı toplumu olumlu yönde etkilemiş, kendine özgü bir karakterdir. Nur içinde yatsın, Allah rahmet eylesin diyoruz.
Topal Emmi, 1927 yılında Sivas İli, Gemerek İlçesi, Kümeören Köyünde doğdu. Yörede mertliği, yiğitliği ve misafirperverliğiyle tanınmış “Deli Güççük” lakaplı Güççük Ağanın 9’uncu ve sonuncu çocuğuydu. Doğuştan özürlüydü; sağ bacağı, normal bir bacağın sadece diz kapağına kadardı. Bacağının kısa oluşu hareketlerini kısıtlıyor, büyüdükçe hayatını zorlaştırıyor, örneğin diğer çocuklar gibi koşamıyordu. Hatta kendinden küçük çocuklar Topal Emmi, Topal Emmi diye takıldığında onları yakalayamaz, yakaladığında ise eğer tekmeyle vurursa hiç ağrıtmaz, yumrukla vurursa canlarını alırcasına acıtırdı. Çocukluğundan itibaren, ‘Topal Emmi’ lakabıyla anılmaya başladı. Köyde okul bulunmadığı için ilkokula Gemerek İlçesinde gitti. İlkokul 2’nci sınıftayken yaşamına yön verecek bir alete, dahası sağlam bir ayağın işlevini görecek bir yardımcıya kavuştu. Bu alet, bilek kalınlığında özel olarak ağaçtan yapılmış bir sopaydı. Sopanın ayağın hizasına gelen yerinde, üzerine basılacağı bir eklentisi vardı. Kısa olan sağ ayağını aletin eklenti yerine basıyor, eliyle de sopayı baston tutar gibi kavrayıp, hareket ettiriyordu. Alet basit idi ama işlevi olağanüstüydü. Bu suretle, hayata daha sağlam basmanın yolunu bulmuştu. İçi içine sığmıyordu. Okuldaki derslerine dört elle sarıldı. Öğretmenlerini dikkatle dinliyordu. Derslerinde oldukça başarılıydı. Okumayı seviyordu. Özellikle Türkçe ve Matematiği çok iyiydi. İlçede ortaokul bulunmadığı için, ilkokuldan sonra eğitimine Kayseri’de devam etti. Ancak ülke olarak da ekonomik sıkıntıların had safhada olduğu 1942 yılında, ortaokul birinci sınıftan ayrılmak zorunda kaldı. Okuma umudu sona erince de köyüne döndü. Köyde herkes çiftçilikle meşgul oluyor; toprağı sürüyor, ekiyor, ürünü biçiyor, topluyordu. Tüm bu faaliyetler yoğun emek, fiziki güç ve hareket gerektiriyordu. Bu anlamda çalışamadığı için canı sıkılıyordu. Gelecek kaygısı ile bunalıyordu. Büyümüş delikanlı olmuş, askerlik çağına gelmişti. Askerliğe elverişli olmadığı için çok üzülmüştü. Memuriyet sınavına girerek kooperatif memurluğunu kazandı, özürlü olması nedeniyle, olağanüstü durumlarda kasadaki parayı merkeze götüremez diye işe alınmadı. Yıllar geçip gidiyordu. O dönem yürürlükteki bir uygulama kendisine yeni bir uğraşın yolunu açacaktı. Köy muhtarlıklarının gelirlerini ve giderlerini tutacak, muhasebeleştirecekti. Çevre köylerden de teklifler geliyordu. At sırtında civar köylere gidip gelmeye başladı. Yeni işini çok sevmişti. Bir işe yaradığının, sorumluluk üstlendiğinin bilincine varmıştı.
Köyün salma defterlerini tutarken köy yönetimi de ilgisini çekmeye başladı. Köy muhtarı ne iş yapar, görevleri nelerdir sorup soruşturuyordu. Şimdi en yakın hedefi muhtar olmaktı. Hitabeti iyiydi, karşısındaki insanları ikna edebiliyor, olayları mantık ölçüleriyle ve köy yararını gözeterek değerlendirebiliyordu. Bilgisi, genç yaşına rağmen olgunlaşmış kişiliğiyle sözü sohbeti dinlenir biri olmuştu. Bu özellikleri kendisine toplumda ayrı bir saygınlık kazandırıyordu. 30 yaşında iken yakın çevresinin de desteğiyle muhtarlığa adaylığını koydu. Girdiği ilk seçimi kazandı. Artık köy tüzel kişiliğini temsil ediyordu. İki dönem üst üste olmak üzere toplam üç dönem bu hizmeti yürüttü.
..
Sarmaşık çicekleri, öyle mutlu, öyle güzel bir hayat sürüyorlamışki, dille tabir edilmez. Anne sarmaşık, bukle bukle sevgi dağıtırken, baba; ümitleri yarinlerle avuturken, çocukların keyfine diyecek yokmuş. Öyleki, Sümbül dahi, o güzelim kokusundan vazgeçip, sarmaşık olmaya, lale imrenerek,hasetinden yanmaya başlamış...Mutluluğun ömrüde sarmaşıklarki gibi uzun olmamış. Anne sarmaşık, aniden bir hastalığa yakalanır ve ateşlerde yanmaktadır. Lokman hekim, hastalığı kardelen çiceklerinin, kıştan kalma tohumlarındaki, enzimlerde olduğunu söyler. Karların içindeki kardelenlere yetişmek, oldukca zordur. Hatta imkansızdır.Eşinin ölüm acılarını görmektense, açiz açiz gülmektense, ulu dağ yolunda ölmeyi tercih eder.Gidiş o gidiştir, birdah da dönemez. Anne iyi leşmiştir, ama buruk bir seviç yaşanmaktadır ailede. Babalarının gelecegine inanan aile fertleri, uzaklara, daha uzaklara, baka bilmek için, bir yarıştır başlar. O günden sonra buldukları ağaç köklerine, yoldukları, bitki saplarına ve ulaştıkları bina kapılarına, sarılarak yüksekler yükseklere daha yükseklere çıkmaya çalışmışlardır.Babalarını görmek için.
BABA ACISI AĞAÇ YARASI GİBİDİR, NE SOYULUR, NE OYULUR.. Babalar gününüz kutlu olsun
Gaziantep'ten hepinize selam olsun
Yıldırım Öğretmen
M. Yıldırım Katrancı (Anadolu evsaneleri isimli çalışmamdan bir kesittir)
..
Bir ders var ki hayat okulunda, bizler hiç anlamadık
Pek çoğumuz kırık not aldık, hep bütünlemeye kaldık
Çalıştıkta belki, olduramadık, beyhude boşa çabaladık
Öğretmen vefasızdı usta, notları kıttı, kalbi de karanlık
Aşkı öğrenmekti dersin adı, hep aşka borçlu sınıf atladık
Yaş kemale erdi, erdi de ustam lâkin hala mezun olamadık...
..
İstiklal savaşında hep sen öncüydün
Cehalet savaşının sen en genciydin
Mutluluk savaşında sen bir inciydin
Senin hakkın ödenmez ey güzel öğretmenim
Hocaydın, muallimdin şimdi adın öğretmen
Geçmişten geleceğe sensin yön veren
..
Önce şunu belirtmeden geçemeyeceğim: Yobazlığın ideolojisi yoktur. Nice başı kapalı insanlar tanırım ki ufku açıktır ve nice başı açık insan tanırım ki tam bir kördür. Hiç unutmuyorum bir gün arkadaşımla beraber bir restoranta gitmiştim. Her yerde modern insanlar gezinmekteydi. Kendimi özel ve değerli hissettiğim o yerde garson yanıma yaklaştı ve kusura bakmayın beyefendi karşı masada bayanlar var buradan kalkar mısınız dedi. Şaşırdım. Kalktım ve kasiyerdeki çağdaş bayana durumu anlattım. Kusura bakmayın orası tutulmuş dedi. Oradan kendimi değersiz hissederek ayrıldım. Ah yaşamak ne zor! İnsanlık billur bir avize gibi ışık vermez. Bütün insanlar bir mum gibi erir gider. Yine bir gün sol görüşlü arkadaşlarımın yanına gittim. Sohbetlerinden, zekalarından, bilgilerinden, duyarlılıklarından yararlanayım dedim. Dinlemeye başladığımda Kabe’yi şarapla yıkamaktan bahsettiklerini gördüm.Ah insanları anlamak ne zor! Eğer bir fahişe olsaydım kendimden değil bir başkasından utanırdım ve kendi bedenimden değil de bir başkasının bedeninden tiksinirdim. Yine hiç unutmuyorum bir okulda öğretmen açığı dolayısıyla derse girmeye razı olmuştum. Oradaki çocuklara yazık olmasın dedim. Kendi okulumun haricinde o okulda görev yaptığım günler ramazana rast gelmişti. İnan Allah'ın kulusun sofra kurmaya başlamışlardı.Ve benimle beraber oruç tutan bir arkadaş ramazanın sonuna kadar onların dudak şapırtısını duymuştuk. Muhafazakar kesimden bir kısım ise kot pantolon giydiğim için beni kafir ilan etmişti. Cemaat olayında ise tam bir itaat yaşanır. Onlar için önemli olan saf tutmaktır. Yandaşları onlar için değerlidir ve onlarla omuz omuza verirler. Başkalarını aralarına sokmazlar. Gazeteleri, dergileri, evleri bellidir. Sen ne kadar iyi olursan ol, onların kriterlerine uymadığın sürece asla sana yaşam hakkı vermezler. Örneğin gazetelerinde senden hiç söz etmezler. Dergilerinde yazılarını yayımlamazlar. En güzel romanı sen yazsan da gelip seninle konuşmazlar. Çünkü roman yazsan da sen onlar için iki kelimelik bir adamsın: Defol buradan gibi…Bir kusurun olsa kimse seni kabul etmez. Çünkü her kesimin güzel insanları bir sorun yaşamak istemez. Zaten sen onların karizmasını bozabilirsin. Sonra ağabeylere, ağalara ayıp olur. Çünkü her kesimin namuslu ve şerefli insanları senin için rezil olmak istemez. Bu yüzden seni rezil ederler de kendi kitlesinin adını temize çıkarırlar. Bundan dolayı bu kesimlere güven olmaz. Çünkü seni çamura sokarlar fakat yaptıklarının domuzluk olduğunu anlamazlar. Derim ki ben kişi kendi ayakları üzerinde durmalı ve kendini kimseye kullandırtmamalı. Hiçbir zihniyetin kirli emellerine alet olmamalı. Şunu gördüm ki herkes doğruluktan, dürüstlükten dem veriyor ama kimse doğrudan yana değil. Herkes menfaatinin gerektirdiği yerde. Herkes ballı parmağını yalamakta ve sonra o parmağını başkasının gözüne sokmakta. Kimden çıkarı varsa onu alkışlamakta. Ona elini uzatmakta. Sözün özü herkes menfaati kadar doğrudur. Eğer bir çamursanız bunları anlarsınız, denizler anlamaz. Çünkü onlar hiç su sıkıntısı çekmezler. Bu yüzden sıkıntısı olanlar beni anlarlar ve bana yaklaşırlar.
..
Hangi Hasan bu diyorum
Şu bizim Hasan canım
Diyor,Ayfer Öğretmen
Afferin ona
Tutumlu çocuktu diyorum
Bir dağ sahibi bile olmuş
Espri bu anlayana.
..
Kırlarda çiçek gibi açan sensin
Ufkumuza ışıkları saçan sensin
Gönlümüzden sevgiyi içen sensin
Bizlere güneş gibi doğdun sen.
Sen bir lambasın hiç sönmeyecek
Sen yandıkça başlar eğilmeyecek
..
İlk Açılış
Astronomi Öğretmeni, karatahta üzerindeki beyaz tebeşirli çizgilerle anlattığı dersin birinci bçlümünü bitirince, ellerini kürsünün üzerine dayayıp öne doğru eğildi:
- Bundan sonraki derste konumuzun ikinci bölümünü gözden geçireceğiz. Zilin çalmasına dokuz-on dakika var. Ben bu süreyi konunun anlaşılamamış bölümlerini anlaşılabilecek hale getirmek için kullanmak istiyorum. O nedenle de hemen soruyorum: Anlattığım bölümü veya bu bölümün herhangi bir alt bölümünü yahut alt bölümün herhangi bir noktasını anlamayan kaldı mı?
Sınıftan çıt çıkmadı. Öğretmen sert bakışlarını öğrenciler üzerinde şöyle bir gezdirdi ve sonra alışılagelmiş sertliğiyle söylendi:
- Soru sorulmadığına göre; konu öğrenilmiştir. Yani sen? .. Bana kalırsa; konuyu anladın. Sen? .. Sen? .. Sen? .. Anladın… Tümünüz anladınız…
Öğretmen, altında alay saklı bir bakışla bulunduğu yerden parmağını Hikmet Genç ‘e uzattı:
..
Eski ev – yeni ev
Eski eş – yeni eş
Eski şehir – yeni şehir
Eski imam – yeni imam
Eski uzman – yeni uzman
Eski müdür – yeni müdür
Eski muhtar – yeni muhtar
..
Kutsal bir askersin sen.
Cefakâr, vefakâr, yılmaz öğretmen.
Öğretmenlik kutsal meslektir.
Kutsal; iyilik, güzellik sunan,
İnsanı acıdan, sıkıntıdan kurtaran demektir.
Cehalete savaş açmış, soylu komutan.
..
Aynı hamam aynı tas
Aynı hamam aynı tas
haydi kizim geri bas
senin becerriksizliyin yüzünden
kalmadı kafada tas
saç avret yeri deyildir
..
Hayat,engeller sarmalı ile yaşanır,
Mutluluk,çilelerin dantelası ile örülür,
Hayat içinde mutluluğu sunmak için
İnsanlar rahlenden geçer canım Öğretmenim.
Elmas ve kömür ayrılır Eğitimde,
..
ziyafet
öğretmen;
herkesten para toplar
hemen yemek hazırlatır
‘el-pençe divan’ durur
horoz, rakı, yoğurt turşu buldurur
..
Küçüktük ürkek, korkak geldik okulumuza
Bıraktık ilk kez şaşkınca annemizin elini
Meğer başka bir ele teslim etmiş annemiz bizi
Anladık daha sonra öğretmenimiz tutmuş sımsıkı elimizi
Bilmiyorduk A’ yı, B’ yi, C’ yi
Öğretmen öğretti hayatı, alfabeyi
..
Öğrendik sonsuz imişsin
Hepimiz, hepimiz öğrendik
Öğrendik ama başkalarından
Onlar çalışırken
Bizim seyirci kalmamızdan
Süleyman ÖZEROL
..
BAŞ TACIM ÖĞRETMENLER' İM
24,KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜ,,,,
Canım öğretmenim
İlk A,B.C, ve diğer 28 harfi ve
Baş öğretmen Mustafa Kemal Atatürk'ü
..
En çok sevdiğim şey
Helada sigara içerek
Şiir yazmaktır.
Bir de oğlumun beni dinlememesi
Dileğince büyümesi.
Haa şu da var...
Öğrencilerimin ödev yapmaması.
..
Çok genç!
Ve Türkiye sevdalısı
Bir öğretmendi
Şenol Öğretmen.
Şırnak'ta öğretmenlik yapıyordu.
Tan yerinin erken ağardığı,
..
Benim günahım banadır;
Sen kendi günahını düşün:
Unutma;
ilkokulda öğretmen;
Değneği kim getirirse
İlk onun ellerine vururdu.
..