Biz insanoğluyuz
Yitirdiklerimize ağlar,
Güleriz sebepsiz yere.
Hasret can verir gönlümüze
Nefret de nefsimize
Hatıran zihnimde çarşılar diyarı,
Her çarşıda boncuk dükkanları...
Gıcırdayan eşik üzerinde ahşap bir kapı...
Kilitli kapımı açanım sen ol.
Kapılar ardında yükselmiş duvarlarım...
Bugün yine bir kent bombalandı
Doğarken hüküm giymiş terörden, kundaktaki bebeği
Gökleri gergin halatlarla brandalı,
Duvarlarında birleştiği söylenen milletlerin amblemi.
Bugün yine gökyüzünden zulüm,
Hey gidi akıl sahibi kişi!
Sen divaneler dünyasının adamı değilsin.
Yol kenarına bırakmadan heybeni,
Kaf dağına çıkacak adam değilsin!
Bu yolda nice pehlivanlar düştü
En uzun kış masalında saklı hikayemiz
Adam olma telaşı içinde dinlediğimiz...
Bir doğu Şubat’ında bağdaş kurarken,
Girerdi evlerimize, poyraz taşları döverken,
Asiyeler, Meryemler, Yusuf ve Züleyhalar...
Dövüş arzuladık bazen, bazen sevdalandık.
Yar!
Kanın mıdır bulaşan gelinliğine?
Nazın mıdır yoksa düğün gecende hilalinin akı?
Nişanlın mı kollarından süzülen yıldız?
Yoksa evladın mı, on beşine varmamış,
Yüzyıllık ninniyle yatan düğün meydanında ?
Eylül'e sorsunlar seni.
Okunurken yakamozda yazılmış şiirleri...
Eylül'e sorsunlar seni.
Seyre dalarken gözlerin ufkun pembeliğini...
Bu güz gecelerinde çıkma yâr pencerene.
Ben gidersem akşam üstü giderim.
Karanlığa bürünmeden gökyüzü,
Cıvıltıları kesilince kuşların,
Yıldızlar süslemeden önce semayı,
Hemen önce...
Ardıma son kez yad etmek için geçmişi,
Düşenler neden yalnız kalır?
Rüzgar, hep cılız cüsseleri mi fırlatır?
Kimin yası var? Bulutlar yaşı kim için akıtır?
Sararmış, uçarken mi fark edilir yapraklar?
Niçin ölür yapraklar, en şımarık çocuğuyken dalların?
Aşkın zekâtı yanmak mı dersin?
Öyleyse âb-ı hayatı, gönül neylersin?
Hicrânı yangına, sebeptir mi dersin?
Biçare gönül, neylersin?
Aşkın mükâfatı vuslat mı dersin?
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!