bir bulut bir bulutla çarpıştı
güneş açtı
ebemkuşakları
su döktü
yıldızların üstüne
zaman en eski elbisemdir benim
giydikçe yeni kalan
doru bir sağanaktır
fotoğraflarla yunduğum
donmuş tebessümlerin gözü yaşlıdır
tünelin öbür ucundan
ben hayyam'ın dizesiyim
sarhoş sözcüklerin hası
şarapla yunulan mülteciyim
burası yalnızlıklar kıtası..
ben imgeydim
küçükken
büyüdüm
eşşek kadar ütopya oldum
önüne geçilmez özlemlerin
saçaklarındayım baba
kaçaklarındayım eşin dostun
avucuna serpilen çiçektim
baba soldum!
bir insanı kalbinde yaşatmayı
Soğuk bir kış gecesi tüm çıplaklığıyla seriliyordu gecenin üstüne.Uzaklardan gelen baykuş sesleri ince ince diliyordu geceyi.Bacalardan tüten dumanlar,yer yer ışığı sönmemiş evler hayat kıpırtısıydı bu baygın kış gecesinin.Şehir soluk almıyor,karın yeryüzüne süzülüşünü izliyordu.Sokak lambaları hayranlık duyuyordu göklerden süzülen bembeyaz meleklere.Az önce geçmiş bir adamın ayak izleri belli belirsiz dizilmişti kaldırım kenarlarına.Işığı sönmemiş evlerin birinden gelen aşüfte bir kahkaha,gecenin sessizliğine avare kurşunlar gibi dağılıyordu.Uzaktan bakınca ölü bir masal gibiydi şehir.
Azönce karların üzerine izlerini sepeleyen bitkin adam zor duruyordu ayakta.Ha agayret! bir yalpalayışla uzandı kapının koluna.Nafile bir çabanın,havlu atmadan önceki son hamlesiydi bu.Kalkamadı yığıldığı yerden.Oysa kapıyı açıp içeri girebilse,uzanabilse tahta yatağına belki dirilirdi elleri.Alın teriyle nasır tutan elleri.O eller daha minicik bir körpeyken, çok uzaklardan gelip konmuştu bu şehre.Ne çocukluğundan gençliğine akıp giden derenin hışırtısını unutmuştu bu yaban elde,ne haylaz yaylaların tirşesini...Dibine düşen töngellerin ninnisini uyuttu gurbetin beşiğinde...Ne oyuncak arabalar,ne futbol topu,ne tomurcuk bilyeler...Tek hayali kurşun kalemlerle dolu bir kalem kutusuydu.Şefkat tarlası elleri kazma sapını indirirken karaelmasın kalbine,kokulu silgilerin kirpiklerine tutundu.Yüreğini kırpıp kırpıp yamadığı bohçalama hayata kin tutmadı bildiğimce.Kopardığı her parçayı bembeyaz satırların üzerinde kara elmasların dansı saydı.Bir madencinin hüzün alfabesinde.
Üç beş yumurta ve birkaç tekerlek sucuğun kalbindeydi hayat.Bu kadar yalındı simyası huzurun.
-Gelişimden daha sessiz olur benim gidişim,bakın görün! diyordu,güneşi soyunup karanlığı giyindiği her maden sabahında.
tayinim çıktı diyorsun
ölüme
düşüyor başım
önüme
hayat
çocukluğumuzu
düşüncelerimize hapseden
ve
bize
bu ha/pis/hanenin içinde ki
çok üzgünüm aslında...
ne zor şeymiş kendini affedememek
nedir başıma gelenler...
Tanrım! nedir bu olanlar..
mezar taşımda ne yazacak biliyorum şimdiden;
hiç gün ışığı değmeyen kuytularıma çekilmiştim..kırgınlığımı örtülediğim cam duvarlarım,sevincimi ötelediğim yabansız baharlarım vardı derinlerimde..
''bi daha güneş doğmayacak'' dedim..kardelenlerimin etekleri tutuştu..telaşlarım bitti..kabullenişlerim serildi hücre çeperlerime..duvarlarıma kırlangıç resimleri yaptım herşeye rağmen.
paldır küldür düşmüştüm hayatın çatısından..kalbimin bütün kemikleri kırılmıştı.. ''hiç incinmemiş'' rolü kestim..burnumu ve kuyruğumu sepeledim acıyanlarımın üstüne..umut ''unut'' komutuna yutulmuştu.hayat tuzlayıp çatır çatır yiyordu bütün eriklerimi..kayalıkların içinde kaybolmuştum..
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!