İlkokul yıllarımda sevdiğim kızın saçını çekip beklerdim,
Arkasını dönsün de bana baksın diye.
Bana kızsın ama benimle konuşmuş olsun diye.
Senle olan çekişmelerimiz o hissi verirdi bana hep;
Büyüktük ama küçüktük, aynı bu şekil, çocuksu ve masum.
Sessiz bir akşamüstü,
Çevremde ne uçsuz bucaksız bir derya,
Ne soluduğumda benliğime huzur verecek çiçekler...
Yalnız sapsarı bir örtü var her yerimi örten,
Isıtmaktan çok olanca gücüyle donduran.
Hiçbir duyguyu hissedemediğim o dönemdeyim.
En son ne zaman mutlu oldum,
Ya da mutlu oldum mu,
Ömrüm boyunca?
En son ne zaman âşık oldum ya…
Duygusuz biri de şiir yazabilir mi?
Kafadaki binbir derdi yazıya dökebilir mi?
Sahi, geceleri ağlayan kişi duygusuz mu ki?
Ya uğruna ağladığını bilmeyen — o — duygusal mı ki?
Duygu var olmadan ne anlamın var?
Saf aklınla hareket etsen, yaşar mısın sence?
Sevmesen kardeşini ya da belli etmesen,
Hayat seni böyle mi yaptı sahiden?
"Kabullendim seni," diyorum.
Gerçekten tarifsiz bazı kokular,
Zamanını hatırlatır bana, özletir.
Olayları ardı ardına yaşatır, gezdirir,
Hafif bir tebessüm bırakır suratımda.
Babaannemin bahçesindeki manolya mesela…
Aldırma, geçer bu dertler de dersen,
Dünya hayatını uzun bellersin.
"Yalansın dünya" dersen,
Ölümü bilirsin... Yakındır.
Yârinin attığı hoş bakış ne zamana kadar?
En iyisi olmak nedir?
Ya da en iyisi olduğuna kendini inandırmak?
Her zaman başkalarıyla kendini kıyaslamak...
En büyük ego savaşı, kendinle olan;
Narsistlik alametleri, bu dünyada var olan.
İnsanın iyi yüzü, bir sabahın aydınlığıdır.
Mevlâna’nın sözlerinde yankılanır o yüz,
Yunus Emre’nin gönlündeki sarı çiçekte…
Bir eldir, uzanıp dostça yarayı sarar,
Bir dildir, dargın kalpleri birbirine bağlar.
Ama en güzeli de, bir çocuğun gamzesidir o yüz.
Geliyorum, koca şehir, beton şehir.
Bir fahişe kadar kullanılmış,
Bir lağım gibi pislik biriktirmiş şehir.
Bir kedi gibi vefasız,
Bir katil gibi hayat çalan şehir.
Kardeşim @nidal_md06 gelsene tanışalım, tabii istersen.
Hayret bir adaşımı buldum.