Nerden baksak olmuyor… Düz yazı

Mehmet Halil
1192

ŞİİR


6

TAKİPÇİ

Nerden baksak olmuyor… Düz yazı

Yazı yazmak da anayasa referandumu gibi… Başlamak zor, bitirmek daha da zor…
İç savaş örneği… Aylar oldu tartışmalar bitmiyor. Gibi mi? Solun iç savaşı mı? Dış İşleri Bakanlığı’nın dışarıda yapacak işi kalmayınca… İçeride emekçilere yüklendiği gibi…
Dışarıdaki güçler %70 boyunduruk altına almıştır ama, suçlu emekçiler arasında aranır.
‘’Sol’’ da aynen örnek almış Kemalist devlet siyasetini… Darbeyi %70 burjuvalardan yer,
Ölüm, işkence, fişlenme, sömürülme, işsizlik, kayıplar, cinayetler ve dalga geçerek serbest bırakılmalar. Keyfi tutuklamalar, 10 yıllık göz altıları, cezaevlerinde ikinci cezaevleri, daha niceleri… ‘’Sol’’cular deryadan habersiz balık gibi… Suçlayıp duruyorlar birbirlerini…

Güçlüden korkan herkesin, gücüne göre bir günah keçisi bulduğu gibi… Onlarda bulmuş birbirini… Savaşı kazanmak için düşmanı tanımak gerek, ‘’solcular’’ da tanır birbirini, çünkü,
diğeri de kendisi gibi… Bilirler zayıf yanlarını… Kazanırlar zaferlerini kendi içlerinde…
Onun içindir ki, ne kısalır boyları, ne uzar. Yeni fidan barınmaz gölgelerinde, hepsi birer çınar.

Öğütleri kuran gibi aynı kitaptan alınmıştır. Her ayet derde devadır. Hocalar ezbere bilir satır satır.
Kuran gibi olunca hepsi başlar tersten okumaya, kendinden başlamazlar işe… Enternasyonel en güçlü ve en önden çıkar. Yani en uzaktan başlanır söze. Kendiyle barışık değildir bireyler bile… Nasıl birlik olsunlar ki ailede… Nasıl birlik olacaklar ülkede?
Neyse ki ilaç gibi bir atasözümüz var. ‘’Hocanın sözünü dinle, yaptığını yapma! ’’
Öyle de kimse itibar etmiyor, çok kullanılmaktan aşınan bu söze de…
Sözler de aşınıyor zamanla… Enflasyon en büyük düşmanımız ya…

Şöyle bir özetleyelim mücadele tarihimizi, çok uzağa gitmeden, yani referandumdan bu yana.
‘’SOL’’ neye, kime, nasıl hizmet ediyor? Sonuçtan kimler yararlanıyor?
Kimler bilinçli yapıyor, kimler bilinçsizce dumanlı havada tuzağa takılıyor?

‘’Gürültünün olduğu yerde düşünce olmaz! ’’ sözünden kalkarak, bu gürültüde gözden kaçan ve esas olarak ‘’Gerçek sol’’un önüne koyması gereken hedeflere bir bakalım…

Uzlaşmaz çelişkilerin, işçi sınıfı ve sermaye sınıfı arasında olduğu gerçeğine karşı çıkamazlar.

* O halde hedef emekçi kesimin çıkarlarını savunmak ise, egemen güçlere karşı onların güçlerini birleştirmek esastır.
Yani önce sendikalar, dernekler, kooperatifler, odalar, esnaflar, köylüler… vs…
Bunların birliğini sağlamak için, yakın ilişkiler kurarak, dağılan mevzileri onarmak ve yeni mevziler edinmek… Bu kesimler arasında çalışmalar yapmak, enerjiyi oralarda tüketmek…

Son tartışmalara bakacak olursak, Burjuvazinin iki temsilcisi arasındaki tercihler üzerine kavga…
Sınıf mücadelesi veriyorsak, yani mücadelemiz işçi sınıfının mücadelesi ise; neden biz sınıfımız adına bir güç olamadık, neden gündeme ağırlığımızı sınıfımız adına koyamadık?
Sorusunu sormamız gerekir kendimize… Bunu başaramadıysak, kimsenin kimseyi suçlamaya hakkı yoktur. Birbirini kıran tartışmalar burjuvazi kuyrukçuluğundan öteye gidemez? Kimse kendisini aklamaya çalışmasın… Bunlar inandırıcı olsaydı, kimse eski yerinde saymazdı.

Biri diğerini sağdıçlıkla suçlar, alternatifi CHP… Kemalizm’in takipçisi… Ordunun sivil kanadı. Bu güne kadar yapılan darbelerin, kıyılan canların, kayıpların, işkencelerin, anti demokratik yapılanmaların odak noktası…

Doğada ‘’etki-tepki yasası’’ diye bir şey vardır. Egemen güçlerin karşısında, emekçilerin güçlerini birleştirmek için bir başka ülke yoktur. Bu güçleri parçalamak ve bu parçalar arasında çatışmayla enerjiyi egemen güçler lehine tüketmek hangi akla hizmet eder?
Burada sırıtan gerçek, ‘’Hedef işçi sınıfın çıkarlarını amaç edinmek değil, o çıkarları araç olarak kullanıp, küçük dükkancılığı, kendi kendini tatmin ederek’’ devrimcilik yapmış görünmek… Egoların zaferi uğruna, işçi sınıfının zaferini sonsuza kadar ertelemek…
Kendiliğinden hareketlerin ardından koşup kendine pay çıkarmak…
Farkında olamadıkları şey, ‘’Güven ruh gibidir, bir gitti mi bir daha geri gelmiyor! ’’
İşte bundan dolayı ki hiçbir ‘’Sol’’ siyasi örgütlenmede marjinalliği aşamıyor…
Hiç biri de güven tazelemek için girişimde bulunmuyor.
Karıncanın hacca gideceğine kimse inanmıyorsa neden peşine takılsınlar?
Tepki gösterdiğimiz güç burjuvazi ise ona karşı birliğin sağlanması için bütün bileşenlerin kendi ilkelerinden taviz vermeleri ve çok sesliliğe tahammül etmeleri gerekir.
Bu gerçeği görmek istemeyenlerin samimiyetine ve işçi sınıfı yandaşlığına inanmak zordur.

* Yaptığı işe inanmak ve güvenmek meselesi… Seksen-yüz kuruluşun imza attığı eylemde
40-50 kişilik katılımlar, işin ciddiye alınmadığının, eylemin göstermelik olduğunun belgesi…
Her kuruluştan yöneticiler bile katılsa bu sayının kat kat üstünde bir kitle oluşur… Kendi katılmayan yöneticilerin, başka katılımcılar kazanması ne kadar mümkün olabilir?
Bütün bunlar ‘’Sembolik Sosyalizm’’ diye yeni bir kavramı yaratıyor…
Bu küçük çaplı eylemlerden sonra ‘’güzel bir katılım! ’’ gibi sözlerle memnuniyeti belirtme,
gerçekte burjuvaziyi geriletme, sıkıştırma eylemi değil, göstermelik bir eylem olduğunun,
acıklı bir ifadesi…

‘’Yetmez ama evet! ’’ çiler… Cumhuriyet döneminde, genellikle sağ öcüsüne karşı komünistlerin, sosyalistlerin, demokratların çaresiz kaldıklarında, çaresiz bırakıldıklarında
(seçim yasası, barajlarla) kendilerini çaresiz bırakan partilerin peşine takılıp seçime katılmaları, oylarıyla o partileri desteklemeleri, sosyal demokrasiyi en yakın ittifak görmeleri
alışkanlık haline gelince, ‘’Yetmez ama evet! ’’ bu alışkanlığın ilk defa kırılması sayılabilir.
Ezberlerin bozulması açısından bile olsa bu bir yenilenmedir. Kemalizm’e karşı baş kaldırabilmenin, bir yerde kendisiyle hesaplaşma olduğu da düşünülebilir. Bu bakımdan da olumlu sayılabilir… (80 yıllık bir geleneği reddeden bir anlayış, AKP’yi de karşısına almasını bilir.)
Eleştirenlerin en büyük hatası, Referandumu, AKP ve CHP arasındaki seçim olarak özetlemeleridir. İktidarla hükümet arasındaki farkı göz ardı etmeleridir. Bu çatışma gündemi
İki sınıf arasındaki çatışmadan, iki sermeye partisi arasındaki çatışmaya çevirmiştir. Böylece her iki durumda da sermaye sınıfının çıkarına yönlendirilmiştir.

Tartışmalar eleştiri sınırlarını çoktan aşmış, işçi sınıfının güçleri arasındaki mesafeyi daha da açarak burjuvazinin ekmeğine yağ sürmüştür… Birlik hedefinden uzaklaşılmıştır…
‘’Ağaçlardan ormanı göremeyen! ’’ bir sol siyasi tartışmalar hala sürmekte ve süreceğe benzemektedir…
Bu cepheleşme sonuçta kendilerini haklı çıkarma adına, burjuva partilerinin ayıplarını ortaya dökmekte ‘’SOL’’ gurupları sessiz bırakmaktadır.

Asli görevi burjuvazi arasındaki ayrılıklardan yararlanıp, burjuva iktidarını zayıflatmak ve işçi sınıfı katmanlarının birlikten doğacak güçlerini pekiştirmek olduğu halde, tam tersi bir işleve alet olmaktan kurtulamamaktadırlar…

‘’SOL’’cuların görevi burjuva partilerinden birini tutup, onlar adına gözyaşı dökmek değil,
temsil ettikleri kesimin güçlenmesi için gereken çabayı gösterip, sınıfı için çözümler üretmektir.
Bizi ilgilendiren iki parti arasında hangisinin devleti eline geçireceğine bakarak ikisi arasında tercih yapmak değil, biz kendi sınıfımız adına ne kadar ağırlık koyabiliriz, neleri koparabiliriz? O konuda kafa yormak olmalıdır.
Kendiliğinden başlayan hiçbir toplumsal eylem hedefine ulaşamaz. Tarihteki deneyler buna örnektir. Emekçi sınıfların bunalımı ve bundan kaynaklanan isyanlar iktidarı garantilemez, geçici olarak hükümeti ele geçirmek bile uzun ömürlü olamaz… Bunun için güçlü bir merkez,
siyasi bir eğitim kaçınılmazdır.
Bu anlamda tartışmaları ‘pozitif tartışmalara’ yapıcı tartışmalara çevirebilmek için gerekçi çabalar gösterilmelidir.
Küçümsenmeyecek bir potansiyele sahip olan ‘SOL’un, bu dağınık hali, toplumsal mücadelemizin en büyük sorunu olan Kürt sorununa karşı da pasif davranmaları sonucunu doğurmaktadır. En çok ihtiyaç duyduğumuz anda birlik gündeme bile gelmemektedir…
Bu da egemen güçlerin zaferi, ‘sol’un da ezikliğidir…
Bundan kurtulmak ‘sol’ adına ortaya çıkanların ve her gün biraz daha ezilen toplumsal güçlerin elindedir. Bilimi kendi tekelinde sana gurup ve şeflerin güdümlü mermisi olmak yerine, düşünmek, sormak, sorgulamak ve doğru olanı bulup uygulamak bizim görevimizdir.
Kendimiz olmadan kendimizi kurtaramayız!

Mehmet Halil
Kayıt Tarihi : 5.2.2011 01:25:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Mehmet Halil