Yaşamın tadı, tuzu mu kalmamıştı. Yoksa ona mı öyle geliyordu? Boğulacak gibi oldu birdenbire. Pencereyi açtı baştanbaşa, olmadı. Rahatlayamadı. Sakalları uzamıştı. Boş ver dedi. Kirli sakal moda olalı her gün tıraş olma derdimiz de kalmadı nasıl olsa.
Vakit ikindiyi çoktan geçmişti. Gün kavuşacaktı nerdeyse. Attı kendini sokağa. Ana baba günüydü sokaklar caddeler. Kurban pazarı, doluydu hala günün bu saatinde. Pazarlık edenler sallıyorlardı tuttukları eli dakikalarca. Sonra alıp gidiyorlardı kesimhanelere. Kurban kestiği günler geçti film şeridi gibi gözlerinin önünden, ailesiyle birlikte mutlu günlerinde.
Sahil boyunca yürüdü. Denizin iyot kokusunu derin derin çekti içine. Martıların çığlıklarını duymuyordu bile. Önce işsiz kalmıştı, sonra da eşi terk etmişti evi. Yeter! dedi… Hep birden gelmeyin öyle üstüme üstüme.
Erkekseniz birer birer gelin hele. Oturdu deniz kıyısında bir banka. Anılar,acı -buruk bir içkiydi sanki. Dolmuştu elindeki hayali kadehe. Yudumladı sessizce. Sordu kendine: ben nerde yanlış yaptım? Hata kimde? ...
Karnı gurulduyordu açlıktan. Bu saate kadar ağzına lokma koymadığını fark etti. Bir şeyler atıştırmak istedi adet yerini bulsun diye. Köşedeki ihtiyar, kokoreç satıyordu burnunun dibinde. Yap bi yarım, acılı olsun dedi. Canı bir şey yemek istemiyordu ya, içini yedi, ekmeği kaldı elinde. Kalktı, bir kedi - köpek aradı ekmeği vermeye. Direğin dibine bir sokak köpeği kıvrılmıştı miskince. Kulağında küpe vardı, kısırlaştırılmıştı besbelli, belediye kontrolünde. Küçük küçük parçaladı kalan ekmekleri, lokmalara böldü. Götürdü köpeğe. Şaşırdı köpek, bu ziyafet de ne? ... Kokladı ekmek parçalarını. Sonra başını kaldırıp adama baktı sorar gibi: “ Bu mu getirdiğin ekmek, hani, bunun kokoreci nerde? Ağzını bile sürmedi ekmeklere.
Yıllar önce bir bilge öyküsü okumuştu adam. Onu anımsadı birden:
Erenlerden biri çölde günlerce yol gider hac görevini yerine getirmek için. Susuzluktan bitkin düşmüştür. Nihayet bir vahaya rastlar ve bir de kuyu. Sevinir. Suyu çeker kuyudan. Tam içeceği sırada sıcaktan dili dışarı sarkmış bir köpek belirir yanında. Önce ona verir suyu. Ama içinden bir ses de der ki “ sen ne kadar yüce bir insansın, bu kadar susadığın halde içmeyip önce köpeği suladın, aferin sana.” Dönüp köpeğe bakar ki köpek suyu içmiyor. ”
Yoksa, ekmeğin içinde kokoreç arayan köpek de biliyor muydu bu bilge öyküsünü? Sessiz dostlarımız içimizi mi okurlar acaba? Boş ve soğuk evine dönmek düşüncesi içini acıttı adamın. “ Bu sefer anladım galiba nerde yanlış yaptığımı ” dedi oradan uzaklaşırken. Yanlışlar, ayrıntılarda mı gizliydi ne? Ayrıntılarsa çok derin ve ince...
Oradan uzaklaşırken yalnız yürümek istemiyordu.Birileri eşlik etsin diye düşündü. Hatırlayabildiği ilk anısından başlıyarak bu güne kadar yaşadıklarını taktı koluna, sayılı tebesümlerinin saçını okşadı gülümseyerek. Sonra, bizi unuttun mu diye acılarının seslendiğini duydu. Kahır, tonlarca yük gibi çökmüştü omuzlarına. Yorgun ayakları bedenini ve yükünü taşımakta zorlanıyordu. Evine ulaştığında kapı zilinine kimsenin dokunmadığını anladı.
Soğuk evinde ne bir ses, ne bir nefes. Bir sigara yaktı, sanki derdine derman olacakmış gibi.Bu nasıl bayram? ./ Dost dediklerim yine uğramadan geçmişler.. Acaba dost seçerken mi, dost derken mi hata yaptım / diyebildi sessizce...
KASIM 2010
Naime ÖzerenKayıt Tarihi : 4.11.2011 21:23:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bir kurban bayramı ve anımsattıkları... Sordu kendine: ben nerde yanlış yaptım? Hata kimde? ... Hep düşünmüşümdür. Bir kaza olmaya görsün. Ardından araştırılır; kusur kimde? ... Oysa, vay gidene... Bir yaşam yok olduktan sonra ne fark eder ki? kusur onda, sende veya bende...Bu da öyle bir şey işte.
![Naime Özeren](https://www.antoloji.com/i/siir/2011/11/04/nerde-yanlis-yaptim-deneme-yazisi-2.jpg)
Bir yanı hep hüzne değiyor kalemin belki de yazma ediminin itici gücü de budur kim bilir?
Satır aralarında gezerken kendi egolarınızı da sorguluyorsunuz bilerek ya da bilmeyerek kim bilir kaç yerde enaniyetin tuzaklarına yakalanıyoruz ömrümüzce.Kim bilir ne çok ayrıntıda gizleniverdi ömrümüzün yanlışları fikri neonlar içinde parlamaya başlıyor zihnimizde.Her yazısıyla farkındalık yaratıp,hayatı sorgulatan,öz yaşam öykünüzün tahlillilerini yaptıran bu kalemle yeni yolculukların keyfini sürmek kalıyor size.
ancak hikayeler bir ortam ve bir mekanda geçer.
ki bu ortamlar ve mekanlar oluşturur tüm hikayeleri.
önemli olan bu ortam ve mekanlar bizim irademizle mi oluşuyor? yoksa bu ortam ve mekan dediğimiz esas hikayeyi hikaye yapan unsur düzen tarafından bilerek mi oluşturuluyor. yani, türk parasını koruma kanunun kaldırılması, anayasanın bir kere delinmesi, benim memurum işini bilir denmesi, verdi isem ben verdim demeleri, ananı da al git demeler, askerlik yan gelip yatma yeri değil demeler, taşeron firmaların çoğalması, güvenliğin özel şirketlere devri, sermayenin kendi üniversitelerini kurması, orta öğrenimin yerini dershanelerin alması... keşke kahramanımız biraz buları sorgulayarak kapısını aralamaya çalışsa idi
selam ve sevgilerle
NE AÇAR KİMSE KAPIMI BAD-I SABÂDAN GAYRI.
FUZÛLÎ
NOT:Demek ki olay-konu yeni değil.. İnsan soyu... İşte bu huyu..
'BİLDİKLERİN SENİN OLSUN. BANA SENİN KARAKTERİN LAZIM.'Cahit Yetgin / derken boşa dememiş... Selamlar..
TÜM YORUMLAR (75)