Kültür Sanat Edebiyat Şiir

zaman sizce ne demek, zaman size neyi çağrıştırıyor?

zaman terimi Hikmet Tekeli tarafından tarihinde eklendi

  • Burcu Zor
    Burcu Zor

    yaşarken 'hadi geç artık' dedirten ama bir türlü geçmek bilmeyen, herşey yaşanıp bittikten sonra da 'Ne kadar çabuk geçti değil mi? ' sorusuna neden olan bir çelişkidir, zaman dediğin..

  • Elif Cevahir
    Elif Cevahir

    Ellerimde ufalaniyor,ellerinde dagiliyorum siginaklarimi cokdan kesfetmis bile ben kaciyorum o kovaliyor ve böylece akip gidiyor zaman denilesi sey benle...

  • Sezgin Yeşiltaş
    Sezgin Yeşiltaş

    Akıl sahiplerine öyle güzel bir öğretmen ki...

  • Sena Fen
    Sena Fen

    Artik demir almak günü gelmisse zamandan, Mechule giden bir gemi kalkar bu limandan! !
    Yahya kemal

  • Elif Cevahir
    Elif Cevahir

    Fuzuli der ki,Dehr bir bazardir herkes metain arzeder Ehl-i düna sim ü zer, ehl-i hüner fazl ü kemal...

  • Elif Cevahir
    Elif Cevahir

    Zaman, insanin daima 'öldürmek istedigi' bir seydir.Fakat sonunda insanin kendisini öldürür..

  • Beyza
    Beyza

    Suan durmasini yahut donmasini istedigim tek sey...

  • Beyza
    Beyza

    bknz:mesaj alinmistir...

  • Eda Yıldırımtürk
    Eda Yıldırımtürk

    'Neye bakıyorsun ihtiyar? diye sordum.Gözlerini akan sudan ayırmadan cevap verdi:
    -Hayatıma oğlum,akıp giden hayatıma...

  • Elif Cevahir
    Elif Cevahir

    'Zaman ihtiyarladikca,Kur´an genclesiyor.'
    Said Nursi

  • Sena Fen
    Sena Fen

    Gecti mazi cekme istikbale gam
    Gün bugün,saat bu saat,dem bu dem! ..

  • Eda Yıldırımtürk
    Eda Yıldırımtürk

    Geçen geçmiştir artık,an-ı mustakbelse mübhemdir
    Hayatından nasibin iş bu geçmek isteyen demdir!

  • Bilhan Erden
    Bilhan Erden

    çoğu zaman ona olayların gidişatını bıraktığımız, bazen ihtiyaç duyuyoruz diye kendimizi tatmin ettiğimiz, ve her nedense herzaman beklediğimiz bi kavram...

  • Fatma Sena Gündüz
    Fatma Sena Gündüz

    insanlar tarafından yaratılmış aptal bi makanizma...

  • Ali Alanya
    Ali Alanya

    zamana zaman zaman,zaman dur dedigin zaman,zaman,zaman zaman durmalı.fakat zaman hiçbir zaman durmuyor.

  • Melike Toros
    Melike Toros

    ZAMAN;
    Ne kadar oldu uyumayalı? .. Ne kadar derin baş ağrın.. Ağrılarına bulaşan kadran.. Damarlarının içindeki ‘tik-tak’ların.. Bitmez mi hiç.. Durmaz mısın?

  • Alp Tanhu
    Alp Tanhu

    her derde deva, ilaç :)))

    fiziksel tanımı: 4.boyut, maddedeki değişim/hareket/devinim miktarı, geri dönüşümsüz bi olay...

  • Funda Aktaş
    Funda Aktaş

    zamane çıkarır ne böler.fakat öyle bir biçimde toplar ki, çarpma bileyanında küçük kalır.

  • Refik Recep Pelit
    Refik Recep Pelit

    Zaman basitce 'madde uzerindeki degisim miktaridir.' diye tanimlanabilir

  • Sewimsizbilgin
    Sewimsizbilgin

    Zaman bence geriye dönüşü olmayan ve bence en değerli kavramdır.

  • Sena Ala
    Sena Ala

    zaman bence görecelidir zamanı şöyle tanımlayabiliriz.boş uzay gibi bir yere gidin hiç birşey yok sadece siz ve karanlık nerde olduğunuzu bile bilmiyorsunuz.elinizi bir defa şıklattınız sonra beklediniz ve tekrar şıklattınız işte bu iki şıklatma arasında geçen şeye zaman denir.zaman rölativisttir kişiye göre zamanının uzunluğu değişebilir.peki ben burdaki arkadaşlara soruyorum uzayda zaman var mı gerçi bununla ilgili bir arkadaş yazmış ama diğer arkadaşlardan da fikirler güzel olurdu.

  • Mirac Erdurak
    Mirac Erdurak

    Zaman dunyadaki en sirli kavramlardan biri, degisik durumlarda degisik anlamlara gelebilir, gundelik hayatta gecen zaman ile yuzyillar boyunca akan zaman farklidir tabii ki, insanoglunun zamanin degerini ve anlamini pek bilmedigini soylemek yanlis olmasa gerek, bir de izafi ozelligini eklemek gerek, bazen bir anda yasananlar bir omre bedel olabilir, ram uykusundaki 5-6 saniyenin bir kac gun-ay-yilda yasanabilmesi gibi, ozet olarak: dunyadaki en sirli kavramlardan biridir zaman...

  • Atılım Akbas
    Atılım Akbas

    zaman mı? nokta kadar delikanlı değildir şerefsizim!

  • Arthas
    Arthas

    Değişim fikri, zamanın geçmesinde dile geldiği şekliyle, insan bilincine derin bir şekilde nüfuz eder. Edebiyattaki trajik unsurun, yaşamın geçip gitmesindeki keder duygusunun temelidir bu. Zamanın durmak bilmez hareketi hissini canlı bir biçimde ele alan Shakespeare’in sonelerinde en güzel ifadesine ulaşır bu duygu:

    Çakıllı sahillere yol alan dalgalar gibi,

    Kendi sonlarına koşuşturur dakikalarımız da;

    Geçip gidenin yerine gelen her biri,

    Hepsi ilerleyen bir yürüyüş kolunda.

    Zamanın tersinmezliği yalnızca canlı varlıklar için mevcut değildir. Yalnızca insanlar değil, yıldızlar ve galaksiler de doğar ve ölürler. Değişim her şeyi etkiler ama yalnızca olumsuz bir biçimde değil. Ölümün yanı başında yaşam vardır, ve düzen kaostan kendiliğinden çıkagelir. Çelişkinin iki tarafı birbirinden ayrılamaz. Ölüm olmaksızın yaşamın kendisi de mümkün olmazdı. Her insan yalnızca kendisinin değil, kendi olumsuzlanmasının ve kendi sınırlarının da farkındadır. Doğadan geliyoruz ve doğaya geri döneceğiz.

    Ölümlü varlıklar, birer fani varlık olarak kendi yaşamlarının ölümle sonuçlanmak zorunda olduğunu anlarlar. Eyüp Kitabı’nın hatırlattığı gibi: “İnsan ki, kadından doğmuştur. Günleri kısadır ve sıkıntıya doyar. Çiçek gibi çıkar ve solar; ve gölge gibi kaçar ve durmaz.”[1] Hayvanlar ölümden aynı şekilde korkmazlar, çünkü onun hakkında bir bilgileri yoktur. İnsanoğlu, ölümden sonra hayali bir doğaüstü varoluşa sahip ayrıcalıklı bir mezhep oluşturmakla, kendi kaderinden kaçmaya girişmiştir. Sonsuz yaşam fikri neredeyse tüm dinlerde şu veya bu biçimde vardır. Bu günahkâr dünyadaki “Gözyaşı Vadisi” için bir teselli sağlayacağı varsayılan Cennetteki hayali ölümsüzlüğe bencilce susamışlık duygusunun ardındaki itici güç budur. Böylece yüzyıllardır insanlara, öldüklerinde mutlu bir yaşam beklentisiyle dünyadaki sıkıntılara ve acılara uysalca boyun eğmeleri öğretilmiştir.

    Her bireyin göçüp gitmek zorunda olduğu iyi bilinir. Gelecekte, insan yaşamı kendi “doğal” uzunluğunun çok ötesine geçecektir; yine de bu yaşamın sonu gelmek zorundadır. Ancak tek tek insanlar için geçerli olan şey türler için geçerli değildir. Çocuklarımız sayesinde, dostlarımızın anıları sayesinde ve insanlığın çıkarlarına yaptığımız katkılar sayesinde yaşayacağız. Arzu etme hakkına sahip olduğumuz yegâne ölümsüzlük budur. Kuşaklar ölür gider, ama yerine insan eyleminin ve bilgisinin alanını geliştiren ve zenginleştiren yenileri gelir. İnsanlık dünyayı fethedebilir ve ellerini göklere uzatabilir. Gerçek ölümsüzlük arayışı, insanlar kendilerini öncekinden daha yüksek bir düzeyde yeniledikçe, insan gelişiminin ve mükemmelleşmesinin bu sonu gelmez sürecinde somutlanır. Bu nedenle, önümüze koyabileceğimiz en büyük hedef, öteki dünyadaki hayali bir cennetin hasretini çekmek değil, bu dünyada bir cennet inşa etmenin gerçek toplumsal koşullarını elde etmek için mücadele etmektir.

    İlk deneyimlerimizden, zamanın önemini kavrama noktasına gelmişizdir. Bu nedenle, birilerinin, zamanı bir yanılsama, aklın bir icadı olarak düşünmüş olması şaşırtıcıdır. Bu fikir günümüze kadar inatla sürdürülmüştür. Gerçekte, zamanın ve değişimin salt birer yanılsama olduğu düşüncesi yeni değildir. Bu fikir, Budizm gibi antik dinlerde ve Pythagoras, Platon ve Plotinus’un idealist felsefelerinde de mevcuttur. Budizmin özlemi, zamanın son bulduğu nokta olan Nirvana’ya ulaşmaktı. “Her şey hem kendisidir hem de değildir, çünkü her şey akar” ve “aynı nehre iki kere girilmez” derken zamanın ve değişimin doğasını doğru bir şekilde anlamış olan, diyalektiğin babası Herakleitos idi.

    Devirsel bir değişim fikri, mevsimlerin değişimine mutlak bağımlı olan tarım toplumunun bir ürünüdür. Eski toplumların üretim tarzına kök salan durgun yaşam tarzı, ifadesini durgun felsefelerde bulur. Katolik Kilisesi Copernicus ve Galileo’nun kozmolojisini içine sindiremezdi, çünkü bu kozmoloji, dünya ve topluma mevcut bakış açısına meydan okumuştu. Eski, ağır aksak köylü yaşamını ancak kapitalist toplumda sanayinin gelişimi altüst etmişti. Üretimde yerle bir edilen şey yalnızca mevsimler arasındaki fark değil, aynı zamanda, makineler günde 24 saat, haftada yedi gün, yılda elli iki hafta yapay ışıkların göz kamaştırıcı parlaklığı altında çalıştığına göre, gece ve gündüz arasındaki farktır da. Kapitalizm üretim araçlarını ve onunla birlikte insanın aklını da devrimcileştirmiştir. Ne var ki, bu sonuncusunun ilerleyişinin ilkinin ilerleyişinden çok daha yavaş olduğu da kanıtlanmıştır. Aklın muhafazakârlığı, fazlasıyla eskimiş düşüncelere, miadını çoktan doldurmuş eski kesinliklere, ve nihayet ölümden sonra yaşam umuduna dört elle sarılmaya dönük çabalarda açığa çıkar.

    Son onyıllarda, evrenin bir başlangıcı ve bir sonu olması gerektiği fikri kozmolojik büyük patlama teorileri tarafından yeniden canlandırıldı. Bu yaklaşım, evreni birtakım sırrına vakıf olunmaz planlara göre hiçlikten yaratan ve kendisi gerekli gördükçe onu sürdürmeye devam eden bir doğaüstü varlığı kaçınılmaz olarak içerir. Musa, İsa, Tertullian ve Platon’un Timaeusu’nun eski dini kozmolojisi, bazı modern kozmologların ve teorik fizikçilerin yazılarında inanılmaz bir şekilde tekrar baş gösteriyor. Bunda yeni olan hiçbir şey yok. Geri dönüşsüz bir çöküş aşamasına giren her toplumsal sistem, kendi ölümünü her zaman dünyanın ya da dahası evrenin sonu olarak sunar. Yine de evren, dünyadaki şu ya da bu geçici toplumsal formasyonun kaderinden bağımsız olarak varolmaya devam eder. İnsanlık, yaşamaya, mücadeleye ve tüm aksiliklere rağmen gelişmeye ve ilerlemeye devam eder. Böylece her dönem bir öncekinden daha yüksek bir düzeyde varolur. Ve genel olarak bu sürecin bir sınırı yoktur.

  • Arthas
    Arthas

    İnsanlar geçmiş ve geleceği birbirinden açık bir şekilde ayırt ederler. Fakat zaman duygusu, insanlara ve hatta hayvanlara özgü bir şey değildir. Gündüz bir yöne, gece başka yöne dönen bitkiler gibi organizmalar da, genellikle bir çeşit “iç saate” sahiptirler. Zaman, maddenin değişen durumunun nesnel bir ifadesidir. Ondan bahsetme biçimimizde bile bu ortaya çıkar. Zamanın “aktığından” söz etmek yaygındır. Aslında, sadece nesnel sıvılar akabilirler. Tam da bu metaforun seçilmesi, zamanın maddeden ayırt edilemez olduğunu kanıtlar. Zaman yalnızca öznel bir şey değildir. Fiziksel dünyada varolan gerçek bir süreci dile getiriş biçimimizdir. Zaman bu nedenle, tüm maddelerin sürekli bir değişim durumunda oldukları gerçeğinin ifadesidir aslında. Tüm nesnel varlıkların oldukları şeylerden başka bir şeye dönüşme kaderi ve zorunluluğudur. “Varolan her şey yok olmayı hak eder.”

    Her şeyin altında bir ritim duyusu yatar: Bir insanın kalp atışları, konuşma ritmi, yıldız ve gezegenlerin hareketi, gelgitin yükselişi ve alçalışı, mevsimlerin değişimi. Bunlar insan bilincine, keyfi hayaller olarak değil, evren hakkındaki esaslı bir hakikati dile getiren gerçek bir olgu olarak derin bir şekilde kazınmıştır. Bu noktada insan sezgisi yanılgı içinde değildir. Zaman, tüm biçimleriyle maddenin ayrılmaz özellikleri olan hareket ve durum değişikliğini ifade etme tarzıdır. Dilde kullandığımız zamanlar vardır, gelecek, şimdiki ve geçmiş zaman. Aklın bu muazzam keşfi, insanlığın, kendisini zamanın esaretinden kurtarabilmesini, somut durumun ötesine geçebilmesini ve yalnızca burada ve şu anda değil, en azından zihnimizde, geçmişte ve gelecekte de “var” olmasını mümkün kıldı.

    Zaman ve hareket birbirinden ayrılmaz kavramlardır. Bunlar, yaşamın tümüne ve, düşünme ve hayal gücünün her dışavurumu da dahil, dünya hakkındaki tüm bilgimize esas teşkil eder. Ölçme, ki tüm bilimin köşe taşıdır, zaman ve uzay olmaksızın imkânsız olurdu. Müzik ve dans zamana dayanır. Sanatın kendisi, yalnızca fiziksel enerjinin sunuluşunda değil tasarımda da mevcut bulunan bir zaman ve hareket hissi taşımaya çabalar. Bir tablonun renkleri, şekilleri ve çizgileri, göze yüzey üzerinde belli bir ritim ve tempoyla kılavuzluk ederler. Sanat faaliyetiyle iletilen bu özel ruhsal durumu, düşünceyi ve duyguyu ortaya çıkaran şey budur. Zamansızlık, sanat faaliyetini tanımlamakta sıklıkla kullanılan bir sözcüktür, ama bu sözcük amaçlananın gerçekten de tam tersini ifade eder. Zamanın yokluğunu tasarlayamayız, çünkü zaman her şeyde vardır.

    Zaman ve uzay arasında bir fark vardır. Uzay aynı zamanda konum değişimi olarak değişimi de ifade edebilir. Madde uzayda varolur ve onun içinde hareket eder. Ancak bunun gerçekleşme biçimi sonsuz sayıdadır: İleri, geri, yukarı, aşağı, şu ya da bu derecede. Uzayda hareket tersinirdir.* Zamanda hareket ise tersinmezdir. Bunlar maddenin aynı temel özelliğini, yani değişimi dile getirmenin iki farklı (ve aslında çelişik) yoludur. Mevcut yegâne Mutlaklık budur.

    Uzay, Hegel’in terminolojisini kullanırsak, maddenin “başkalığı”dır, zaman ise, maddenin (ve aynı şey olan enerjinin) onun aracılığıyla, olduğu şeyden bir başka şeye sürekli değiştiği süreçtir. Zaman –“içinde hepimizin tükendiği ateş”– çoğunlukla yıkıcı bir etken olarak görülür. Ancak zaman bir o kadar da, sürekli öz-oluşum sürecinin ifadesidir, ki bu süreç vasıtasıyla madde sürekli olarak sonsuz bir biçimler dizisine dönüşüp durur. Bu süreç, organik olmayan maddede, her şeyden önce de atomaltı düzeyde çok açık bir biçimde görülebilir.

  • Arthas
    Arthas

    Çok az sayıda düşünce insan bilincine zaman kadar derin bir şekilde nüfuz etmiştir. Zaman ve uzay fikri, insan düşüncesini binlerce yıl işgal etmiştir. Bunlar, ilk bakışta basit ve kavranılması kolay şeylermiş gibi görünebilirler, çünkü günlük deneyimimizle çok sıkı bağları vardır. Her şey uzay ve zaman içinde varolur, bu nedenle de bu kavramlar tanıdık kavramlar gibi görünürler. Ne var ki, tanıdık olan şeyin mutlaka kavranmış olması gerekmez. Daha yakından bakıldığında, zaman ve uzay, kavranması o denli kolay olan şeyler değildirler. 5. yüzyılda, St. Augustine şunu fark etmişti: “O halde nedir zaman? Eğer bana birileri sormazsa, zamanın ne olduğunu bilirim. Ama eğer bana onun ne olduğunu soran birine zamanı açıklamak istersem, bilmiyorum.” Sözlükler de bu noktada pek yardımcı olmuyor. Zaman, “bir süre” olarak tanımlanıyor ve süre de “zaman” olarak. Bu bizi bir adım bile ileri götürmez! Gerçekte, zaman ve uzayın doğası, oldukça karmaşık bir felsefi sorundur.

  • F
    F

    Zaman ve mekan mutlak olmayan, bir başlangıç noktaları olan, Allah'ın yoktan var ettiği kavramlardır. Zamanı ve mekanı yaratan Allah, elbette ki bunlara tabi değildir. Allah, zamanın her anını zamansızlıkta belirlemiş, tespit etmiş ve yaratmıştır. İşte materyalistlerin akıl erdiremedikleri 'kader' gerçeğinin özü de buradadır.

    Zaman; duyu organlarımız tarafından ardı ardına gelen birtakım olaylar neticesinde hissedilen bir tür algıdır. Zamanın akışını, etrafımızdaki, hareket değişikliklerini birbirlerine kıyaslayarak anlarız. Örneğin güneş doğar, batar ve ertesi gün tekrar doğduğunda 'bir gün geçti' deriz. Bu olay 30-31 kez tekrarlandığında bu kez '1 ay geçti' deriz; ama sorulduğunda bu bir ayla ilgili fazla bir detay hatırlamadığımızı, geçen zamanın sanki sadece bir an gibi olduğunu düşündüğümüzü itiraf ederiz. Yine de gözlemlediğimiz tüm bu hareketlilik ve sebep-sonuç ilişkileri bize zamanın geçtiğine dair ipuçları verir. Eğer gündüz geceyi, gece gündüzü takip etmese ve elimizde zamanın geçtiğini gösterir bir saatimiz olmasa, belki de geçen zamanın ne kadar olduğuna, bir günün ne zaman başlayıp ne zaman biteceğine dair doğru bir tahminde bulunmamız mümkün olmayacaktı. Bu açıdan, bizim için böyle belirli dayanak noktaları olmaksızın, zamanın ne hızla aktığı konusunda kesin bir yargıya varamayız.

    Zamanı ölçmek için kullandığımız kavramlar, çok değişkendir. Örneğin, 'bir saat' dediğimiz süre, eğer sıkıcı bir bekleme içindeysek, saatler kadar uzun gelebilir. Aynı saati, çok eğlenceli ve bitmesini istemediğimiz bir durumda, üç-beş dakika kadar kısa bir süre gibi algılarız. Yani aslında zaman algısı, bizim için farklı 'hız'larda akabilmektedir. İşte bizim kendi içimizde hissettiğimiz zamanın bu değişken yapısı fiziksel olarak da ispatlanmış bir gerçektir.
    Oysa bu konu, 'madde'ye bağımlı kalarak düşünen insanların ısrarla kavrayamadığı çok önemli bir gerçektir. Bunun nedeni, zamanın sabit, mutlak ve değişmez olduğunu ve herkes için zamanın eşit geçtiğini zannetmeleridir. Oysa ki, zaman sabit ve değişmez değildir. Her cismin hızına ve konumuna (çekim merkezine olan uzaklığına) göre, zaman hızlı veya yavaş geçmektedir.

    Herşeyden önce bir cisim hızlandıkça o cismin üzerinde zaman yavaşlamaktadır. Bu gerçek, ünlü fizikçi Albert Einstein tarafından Genel Görelilik Kuramı'nda ortaya konmuştur. Buna göre, ikiz kardeşlerden birini bir rokete koyup ışık hızına yakın bir hızla uzaya göndermeyi başarabilseydik uzaydaki kişi döndüğünde, dünyadaki ikiz kardeşini yaşlanmış olarak bulacaktı. Aynı deney bir baba ile oğula uygulandığında ise baba dünyaya döndüğünde oğlu kendinden daha yaşlı olacaktı. (Einstein ve Görelilik Kuramı, sf.57)

    Bu örnekten açıkça anlaşılacağı üzere, bir sistem hızlandıkça o sistem üzerinde zaman yavaşlamaktadır.
    Ayrıca bir cismin sadece hızı değil, konumu da zamanı etkilemektedir. Genel Görelilik Kuramı, çekim merkezlerinin yakınında zamanın daha yavaş geçtiğini ispatlamıştır. Ünlü fizikçi Stephen Hawking, bu gerçeği yukarıdaki ikiz örneğini kullanarak şöyle anlatmaktadır:

    'Görelilik Kuramı mutlak zamanı çöpe attı. Bir çift ikizi düşünelim. Diyelim ki ikizlerden biri dağın tepesinde yaşasın, ötekisi deniz düzeyinde. İlk ikiz (yani dağın tepesinde yaşayan) ikincisinden daha çabuk yaşlanacaktır. Yani yeniden karşılaştıklarında öbüründen daha yaşlı olacaktır.' (Stephen Hawking, Zamanın Kısa Tarihi, sf.54)
    Materyalistler zamansızlığı kavrayamamasına rağmen zamansızlık kavramı fizik formüllerine girmiş bilimsel bir gerçektir.

    Sonuçta izafiyet teorisi, hıza ve konuma göre uzayda farklı zaman dilimleri olduğunu göstermiştir. Karadelikler ise zamanın durduğu zamansızlık ve sonsuzluk boyutunun meydana geldiği fiziksel mekanlar olarak karşımızda durmaktadır. Tüm bunlar, Kuran'da bahsedilen zamanın izafiliğinin bilimsel açıklamalarıdır.

    Zamana ve mekana bağımlı olan bizler, sadece yaşadığımız anı biliriz. Zamansız ve mekansız olan yani zamana ve mekana bağlı olmayan Allah, 'zaman'ı her şekliyle bilir. 50.000 yıl olarak, 1.000 yıl olarak veya yıl, ay, gün, saat, dakika, saniye, salise olarak bilir. Gelecek bizim için gelecektir. Zamandan münezzeh olan Allah için ise, geçmiş ve gelecek, hepsi birdir; çünkü tümünü Allah yaratmıştır.

    Bilim adamları, zaman ve mekanın maddeyle birlikte yaratıldığını ispatladılar

    Evrenin nasıl oluştuğu ve şu anki konumu, astronomlar ve fizikçiler tarafından uzun bir süredir araştırılıyor. Bugün bilim evrenin 'Büyük Patlama' denen başlangıca sahip olduğunu, büyük bir ivme ile genişlediğini ve kesinlikle bir gün yok olacağını saptamış bulunuyor.

    Gün geçtikçe daha fazla bulguyla varlığı kesinleşen 'Büyük Patlama' hakkında bilim adamlarının aktardıkları gerçekler çok şaşırtıcı. Evrenimizin varoluşunu açıklayan 'Büyük Patlama' modeline göre, kainattaki galaksileri, yıldızları ve gezegenleri oluşturan maddenin hepsi, bundan 15 milyar yıl önce tek bir atomun çekirdeği boyutunda küçük bir hacme sıkışmış olarak duruyordu. Bu an, zaman ve mekanın oluşmasından önceydi. Hemen sonraki anda, tarifi imkansız bir patlama ile sonsuz yoğunlukta trilyonlarca derecelik bir sıcaklık oluştu. Bu sırada maddeyi meydana getiren atom parçacıkları ve enerji, kainatı ortaya çıkardı. Bu ortaya çıkan parçacıklar da hareketle birlikte zamanı oluşturdu.

    Nature dergisinin 12 Temmuz 2001 tarihli sayısında yer alan habere göre, maddenin çok yüksek bir enerji halinde sıkışmış olarak durduğu bu ortamda, zaman ve mekan gibi boyutlardan asla bahsedilemiyor. (Nature, 12 Temmuz 2001, sf. 130) Harvard Üniversitesi ile Illinois'deki Ferni Ulusal Hızlandırıcı Laboratuvarı'ndan nükleer fizikçi araştırmacılar, daha hiçbir şeyin olmadığı bu başlangıcı 'boyutların ortadan kalkması' olarak tanımladılar. Boyutların ortadan kalktığı 'büyük patlama' ortamında yerçekimi gibi bilinen fizik kanunları işlemiyor. Bu yüzden nükleer fizikçiler, maddeyi ilgilendiren fizik kanunlarının çok yüksek enerji koşullarında bir anlam ifade etmeyeceği yönünde ortak bir kanaate sahipler. Bu patlama öncesi ortamı, 'boyutsuzluk' ya da 'sıfır boyut' olarak tanımlıyorlar.

    Bu keşif, sıkıştırılmış haldeki maddenin bilinen klasik fizik kanunlarına göre değil, kuantum fiziği kanunlarına göre değerlendirilmesi esasına dayanıyor. Buna göre, elektromanyetik güçler yüksek enerji seviyelerinde kuvvetlenirken, atom çekirdeğindeki nükleer çekim gücü zayıflıyor ve maddenin elektron alışverişi de duruyor. Bu durum boyut sayısının azalması anlamına geliyor. Çünkü elektronlar herhangi bir yöne hareket edemediği için, hareketle oluşan 3 boyut ve 4. boyut olan zaman ortadan kalkmış oluyor.

    Nature dergisinde yayınlanan, nükleer fizik alanındaki bu keşif, evrenin oluşmaya başlaması öncesinde hiçbir boyuttan bahsedilemeyeceği gerçeğini ortaya koyuyor. Boyutlar düşük enerji koşullarının bir sonucu olduğu için, uzayda zaman ve diğer boyutların daha sonra yani evren soğumaya başladıkça ortaya çıktığı böylece anlaşılmış oldu. Bilimsel alanda yapılan bu keşif Büyük Patlamayı bir kez daha kanıtlarken, Yüce Allah'ın evreni bütün boyutlarıyla yokluktan yarattığı gerçeğini gözler önüne seriyor.

  • Periru Gogen
    Periru Gogen

    Fulya topla zamani,
    bulabilirmisin aglamadigin tek bir ani?

  • Ebubekir Korucu
    Ebubekir Korucu

    gezegenler arasındaki kinetik enerjinin devam etmesi zaman kavramını oluşturuyor.
    bing-bang teorisi bunu ispat ediyor.
    Allah ilk önce enerjiyi yaratıyor.tek noktadan patlatılan enerji partikülleri (notrinoları) etrafa yayılıyorlar.işte enerji partiküllerinin kainatı oluşturması için etrafa dağılmasıyla zaman kavramı başlıyor.gezegenler arasındaki kinetik enerji hala devam ediyor.yani zaman işlemeye devam ediyor.

    bir gün Allah'ın emriyle zaman duracak.kıyamet kopacak.
    daha sonra zaman tersine dönmeye başlayacak.

  • Murat Kanlıbas
    Murat Kanlıbas

    sonsuzluk yavas aynı zamanda cooook hızlı olan herseyı ıcınde barındıran