gözlerinin uçurumuna bakmayı göze aldım, o havasına güven olmaz kentin kış günü, üşümüyordum ve çıkıp iniyordum koşarak, o kaldırımları kırık dökük sokağın yokuşundan…, ne geçmişte gözüm vardı, ne de gelecekte; sağanak bir rahmet içime işliyordu, ve baygındım, ah;
/ve dikişleri yeni alınmıştı, gökyüzünün/
dünyanın; çizgili pijamasının beli sıkmıştı ki, gevşek bir don lastiği ile değiştirip, ayırmıştı gövdesini ikiye; /kuzey, güney, savaş, sıcak, soğuk, erkek, kadın, aşk/
dünya öyle kurallı ve tertipliydi ki, yoktu tahammülü hiç dağınıklığa, her şeyi planladı, kurguladı; ölçtü/biçti/tarttı ve; /denizlerin, ülkelerin, göğün, toprağın, aşkların, insanların, hayatın/ kenarlarına makine çekti ve kesti sarkan iplikleri,
dünyanın öyle usta elleri vardı ki, ve öyle güzel dikmişti ki herkesin göğünü kendine; /kimseye, bir başkasının göğündeki turnayı sevmek, hakkını tanımıyordu…,
serencebey adında bir yokuş..arnavut kaldırımı idi..ve eski zamanlarda bir yoğurtçu..terazi kefesi gibi iki koca tepsi omuzlarından aşağı sarkardı..elinde bir koca zil..çıkarken o yokuşu tepsileri ha düştü ha düşecek..seyrederdim..(düşürmedi hiç tepsilerini ;)
hayatın acı bir gerçeği diyecektim ama şunu fark ettim neden gerçekler acı olsun ki acı olan gerçek olmayacak hayaller kurup toz pembe bulutlar üzerinde yürüdükten sonra yeryüzünde bir yerçekimi olduğunun farkına varıp yere çakılmak değil mi?
gözlerinin uçurumuna bakmayı göze aldım,
o havasına güven olmaz kentin kış günü,
üşümüyordum ve çıkıp iniyordum koşarak,
o kaldırımları kırık dökük sokağın yokuşundan…,
ne geçmişte gözüm vardı, ne de gelecekte;
sağanak bir rahmet içime işliyordu,
ve baygındım,
ah;
/ve dikişleri yeni alınmıştı,
gökyüzünün/
dünyanın;
çizgili pijamasının
beli sıkmıştı ki,
gevşek bir don lastiği ile değiştirip,
ayırmıştı gövdesini ikiye;
/kuzey,
güney,
savaş,
sıcak,
soğuk,
erkek,
kadın,
aşk/
dünya öyle kurallı ve tertipliydi ki,
yoktu tahammülü hiç dağınıklığa,
her şeyi planladı, kurguladı;
ölçtü/biçti/tarttı ve;
/denizlerin,
ülkelerin,
göğün,
toprağın,
aşkların,
insanların,
hayatın/
kenarlarına makine çekti
ve kesti sarkan iplikleri,
dünyanın öyle usta elleri vardı ki,
ve öyle güzel dikmişti ki
herkesin göğünü kendine;
/kimseye,
bir başkasının göğündeki
turnayı sevmek,
hakkını tanımıyordu…,
kar yağınca kayması güzel :))
bayır
serencebey adında bir yokuş..arnavut kaldırımı idi..ve eski zamanlarda bir yoğurtçu..terazi kefesi gibi iki koca tepsi omuzlarından aşağı sarkardı..elinde bir koca zil..çıkarken o yokuşu tepsileri ha düştü ha düşecek..seyrederdim..(düşürmedi hiç tepsilerini ;)
hayatın acı bir gerçeği diyecektim ama şunu fark ettim neden gerçekler acı olsun ki acı olan gerçek olmayacak hayaller kurup toz pembe bulutlar üzerinde yürüdükten sonra yeryüzünde bir yerçekimi olduğunun farkına varıp yere çakılmak değil mi?