yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var...... yaşadın mı, büyük yaşayacaksın... ırmaklara, göğe, bütün evrene.... çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır. ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana..... ...................
madem bu yaşama oyun dediniz...kartları insanın kendi iradesiyle seçtiği bilinmeli.... ve sonrasında o kartların hangisini hangi zamanda devreye sokacağı,elinden çıkaracağı da yine insanın elinde....
ah irade sahibi insan...aslında neler yapar da...yapamaz da...
Derbeder bir yaşam benimkisi... Bir açıdan bakınca geniş bir özgürlük diğer açıdan ise derin bir yalnızlık...
'özgürlüğün diğer adı yalnızlık' demiş her kim demişse...
Yalnızlığa alışıp seviyor da insan sevgisiz,ilgisiz ve şefkatsiz kalmaya alışamıyor, sevemiyor.
Okunulan kitapları,izlenilen filmleri,dinlenilen müzikleri,gün içinde yaşananları anlatacak,anlatıldığında ilgiyle dinleyip yorum katacak biri yoksa hiçbir şey yeterince mutlu edemiyor.
yaşam; bir yoldur bu yolda giderken yolun düz olmadığını kabul edip virajlarında olabileceğini düşünerek ve bu virajlara rağmen yolu tamamlamaya çalışmaktır yaşam ZARİFÇE düşünmektir
yaşam; bir yoldur bu yolda giderken yolun düz olmadığını kabul edip virajlarında olabileceğini düşünerek ve bu virajlara rağmen yolu tamamlamaya çalışmaktır
öldük,ölümdéN bir şeyler umaRak biR büyük boşlukta bozuldu büyü nasıl hatıRlamazsın o türküyü gök parçası,dal demeti,kuş tüyü alıştığımız biR şeydi yaşamak...
Yaşam bir vasıtadır...denizden geçmek için gemiyi kullandığımız gibi YAŞAMI kullanırız..ölüm ise iskeleye ayak basmak ukba iskelesine ulaşmak için yaşam gemisine illaki binmek gerek....gemi içerisinde kim ne kadar sıkılırsa sıkılsın ne kadar acı çekerse çeksin gemiden başka seçimi yoktur..en güzeli gemide olduğu için şükür ve kıymet bilmek....
Yaşamın, beklediğinin gelmemesi - ki, işte: senin de, gelmeyeceğini bildiğini beklemen olacak.
Yaşamında öteki kişilere ulaşabildiğin anlar,bir ormandaki kuş ötüşleri gibi olacak... uzaklardan gelip geçerken kısacık bir süre yapraklarda yankılanacaklar - o kadar... Orman, bütün sessizliğiyle, yine yalnız, Duracak orada.
90 yaşında yatağa bağdaş kurup,takma dişleri göstere göstere kocaman sırıtarak ' gözlerim görmüyor,kulaklarım duymuyor,elim kolum tutmuyor,yürüyemiyorum,binbirtürlü hastalığım var ama yaşamak istiyorummmm! ! ' diye kahkaha atmaktır belki de.. belki de yine ötenazinin ne olduğunu bile bilmeden,ölümün adını ağzına almadan; ölme isteğini anlatmaktır konuşan gözlerle... bilmiyorum... :)
Yaşam mı Yaşam, doğum ile ölüm arasındaki serüvene verilen ad ama bu serüveni aslında herkes kendine göre yaşıyor ve yorumluyor. Yaşam kalbimizin atmasıdır, bazen çok hızlı atmasıdır. Yaşam, yaşamı istemek, yaşamı paylaşmak, diğer bir yaşama neden olmak demektir.Yaşam aslında yaşadığımızın farkında olmamaktır. Yaşam, ölmekte olan bir insanın ölüm yatağında ağzını son kez açıp kaparken, dünyayı son kez süzerken tattığı son kez yapışma ve geri dönme duygusudur. Yaşam; yaşama, dünyaya, güzelliklere, insana saygı duyanların saygıyla, ve sevgiyle karşıladıkları evreni kalbinde ve kafasının içinde yeretme, kaybetmeme duygusudur. Yaşam bu dünyadan göç etmek isteyenlerin bir an önce terketmek istedikleri bir varoluş duygusudur. Bazıları için bu yaşam yalancı ama ölümden sonraki yaşam sahicidir. Onun için bu yalancı yaşam bir an önce bitmeli, öteki yaşama geçilmelidir. Çünkü her şey orada; öteki yandadır. Bü dünya yalan, bu yaşam yalandır. Bu dünya yalandır! Acaba kim yalancı? E.C.
Hayat diri olma, sağ olma, canlılık demektir. Bu yönüyle insanla sınırlı bir kavram değildir. Çünkü bitkiler de, hayvanlar da tıpkı insanlar gibi canlıdır. Fakat benim ele almak istediğin bunlar değil. İnsan hayatından söz etmek istiyorum. Dünyaya eşref-i mahlûkat olarak gönderilen insanı ve onun dünya macerasını ele alacağız Herkes az çok ayrı karakter özellikleri taşır. Bu nedenle kişilerin hayata bakışı da birbirinden farklılıklar gösterir. Varoluşçuluk akımının temsilcilerinden Fransız yazar Sartre kendisine hayatın ne olduğunu soranlara şu enteresan cevabı vermiş: “Sen ne anlıyorsan odur.” Gerçekten de öyle değil midir? Bununla ilgili olarak eski zamanlarda yaşanmış ibretli bir hikâyeyi sizlerle paylaşmak istiyorum: “Eski zamanların birinde bir adam hayatın anlamının ne olduğunu kendi kendine sormaya başlamış. Bulduğu hiçbir cevap ona yeterli gelmemiş ve başkalarına sormaya karar vermiş. Çok zorlu bir yolculuk sonunda zamanın bilgelerinden birinin yaşadığı bir eve ulaşmış adam. Kapıdan içeri girmiş ve bilgeye hayatın anlamının ne olduğunu sormuş... Bilge: “Sana bunun cevabını söylerim ama önce bir sınavdan geçmen gerekiyor” demiş. Adam kabul etmiş... Bilge bir çay kaşığı vermiş adamın eline ve içine de silme bir şekilde zeytinyağı doldurmuş. “Şimdi çık ve bahçede bir tur at tekrar buraya gel... Yalnız dikkat et kaşıktaki zeytinyağı eksilmesin, eğer bir damla eksilirse kaybedersin.” diye de tembihlemiş. Adam gözü çay kaşığında bahçeyi turlayıp gelmiş. Bilge bakmış… “Evet”, demiş “Kaşıkta yağ eksilmemiş, peki bahçe nasıldı(!) ” Adam şaşkın... Ama demiş ben kaşıktan başka bir yere bakmadım ki... “Şimdi tekrar bahçeyi dolaşıyorsun, kaşık yine elinde olacak ama bahçeyi inceleyip gel, demiş bilge...” Adam tekrar bahçeye çıkmış, gördüğü güzelliklerle büyülenmiş, muhteşem bir bahçedeymiş çünkü... Geri geldiğinde bilge, adama “Bahçe nasıldı? ” diye sormuş... Adam gördüğü güzellikler karşısında büyülendiğini anlatmış. Bilge gülümsemiş, “Ama kaşıkta hiç yağ kalmamış” demiş ve eklemiş: “ -Hayat senin bakışınla anlam kazanır ya sadece bir noktayı görürsün hayatın akıp gider, sen farkına varmazsın... Ya da görebileceğin tüm güzelliklerin tam ortasında hayatı yaşarsın, akıp giden zamanın anlam kazanır... Hayatının anlamı senin bakışlarında gizli” Hayatın ne olup ne olmadığını bu kısa hikâyeden daha güzel kim anlatabilir ki? ... Her şey bizim bakışımızda ve anlamlandırışımızda gizli. Onun içindir ki ne kadar insan varsa o kadar anlayış vardır. Herkes hayata kendi penceresinden bakar. Ufku ne kadar genişse o kadarını görür. Hugh Walpole adlı düşünür dünyaya farklı bir yaklaşımda bulunarak şöyle diyor: “Dünya düşünenler için bir komedi, hissedenler için bir trajedidir...” Dünyanın geçici bir yaşam alanı, adeta bir durak olduğunda mutabıkız. Fakat ötesi konusunda her dinin kendi bakış açıları vardır. Müslümanlar dünyaya bir imtihan yeri gözüyle bakarlar. Burada yaşadıklarımızdan ahrette sorguya çekileceğiz. Yani Peygamberimizin deyimiyle “Dünya ahretin tarlasıdır. Burada ne ekerseniz ahrette onu biçersiniz.” Buradan da anlaşıldığı gibi İslâm’a göre, hayat ölümle bitmiyor ve dünya hayatı da sonsuz değildir. Dünya geçicidir ve bizi ebedî bir hayat beklemektedir. Dünyayı bir tiyatro sahnesi, insanları da bu tiyatronun oyuncularına benzetebiliriz. Herkes gelir rolünü oynar; oyun bitince alkışlarla sahneyi terk eder. Buna bakılırsa hayat bir oyun, bizler bu büyük oyunun küçük aktörleriyiz. Bazıları yaşamın sıkıcılığından şikâyet eder; her gün aynı şeyleri tekrar edip durmaktan yakınır. Fakat hayatı renklendirecek, içine heyecan katacak olan, kişinin kendisidir. Dünyada her şey tekrardan ibarettir. Binlerce yıldan beri bu böyle... Sonbahar, kış, ilkbahar, yaz… Zaman değişse de dünyada âdetullah(Allah’ın kanunları) değişmiyor. Ötesi bize kalmış. Hayatın renklerini biraz da yaşayanlar belirler. Dünyayı cennete de, cehenneme de çevirmek bir noktaya kadar fertlerin elindedir. Kimi, kime şikâyet ediyoruz ki? Her geçen gün hayat akıp gidiyor avuçlarımızdan. Bu akışı engelleyemiyoruz. Gidenler de geri gelmiyor bir daha. Ellerimiz bomboş kalıyor. Sonra bir hüzün kasırgası sürüklüyor bizi yalçın kayalıklara. Yara bere oluyor hayallerimiz. Bir daha kendimizi toparlamaya zaman kalmıyor. Dünya üç günlüktür dostum… Dün, bugün, yarın… Dün geçti; yarının geleceği belli değil; öyleyse bugünün kıymetini bil... Akıllı olan böyle düşünür ve dünyasını öylece şekillendirir. Çünkü yaşamın tekrarı yok. Bu filmi geriye almak da mümkün değil. O zaman bin düşün, bir yaşa… Attığın her adım hesaplı olsun. Çünkü bugünlerin hesabının sorulacağı o büyük günde cevap vermek hiç de kolay olmayacaktır. Hayat hep durağan değildir. Hâlden hâle girer yaşam. Bazen durgun bir deniz gibi sakin, bazen bir kasırga gibi şiddetli, bazen çağlayanlar gibi berrak ve akışkan, bazen baharda açan güller gibi alımlı ve hoş kokuludur. İyi ki de böyledir; yoksa çekilmezdi durağanlık sonsuza kadar... Diri kalmamız için şarttır değişim, gelişim ve hareket… Hareket berekettir; fakat eylemlerimiz hak ve hakikat dairesinin dışına çıkmamak şartıyla… Hayatı doğup çoğalmak, ölüp yok olmak diye tarif edenler haksızlık ediyorlar kendilerine ve bu eşsiz kâinatın mimarına… Bu kadar sıradan değildir yaşamak. Böyle olsaydı hayvandan farkı olur muydu biz insanların? Hem yok olmak da nereden çıktı? Bakın gönüllerimizin tercümanı Yunus Emre bu hususta ne diyor: “Ölümden ne korkarsın / Korkma ebedî varsın” Allah cümlemize sağlıklı bir ömür, salih ameller ve Emr-i Hak vaki olunca hayırlı bir ölüm nasip etsin. Unutulmamalıdır ki her nefis eninde sonunda ölümü tadacaktır. E-mektup: [email protected]
yasam: ziyan boşluk
yaşam bence var olma süreci yani insanların yaşama sürecidir....
en guzel hediyedir kiymet bilene..
paylaşabilmek ama herşeyi yalansız ve dolansız kendi istediği için
yaşam..........
herkese verilmiştir..............
ancak,
imkanlar dahilinde renklendirmek,
insanın kendi elindedir bence............... :)))
alışkanlık
Yasanan her an yaşamı anlatıyor zaten, yeter ki biz dinlemesini bilelim...
çok yordun beni..
sanırım görmediniz
şimdi şuradan geçti
yazık görmediyseniz
böcek gibi güzeldi
-özdemir asaf-
yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var......
yaşadın mı, büyük yaşayacaksın...
ırmaklara, göğe, bütün evrene....
çünkü ömür dediğimiz şey,
hayata sunulmuş bir armağandır.
ve hayat,
sunulmuş bir armağandır insana.....
...................
ataol behramoğlu
hımm...teşbihte kusur var :)
madem bu yaşama oyun dediniz...kartları insanın kendi iradesiyle seçtiği bilinmeli....
ve sonrasında o kartların hangisini hangi zamanda devreye sokacağı,elinden çıkaracağı da yine insanın elinde....
ah irade sahibi insan...aslında neler yapar da...yapamaz da...
Derbeder bir yaşam benimkisi...
Bir açıdan bakınca geniş bir özgürlük diğer açıdan ise derin bir yalnızlık...
'özgürlüğün diğer adı yalnızlık' demiş her kim demişse...
Yalnızlığa alışıp seviyor da insan sevgisiz,ilgisiz ve şefkatsiz kalmaya alışamıyor, sevemiyor.
Okunulan kitapları,izlenilen filmleri,dinlenilen müzikleri,gün içinde yaşananları anlatacak,anlatıldığında ilgiyle dinleyip yorum katacak biri yoksa hiçbir şey yeterince mutlu edemiyor.
Mutluluk soyut ya da somut paylaşımdan geçiyor.
yaşam; bir yoldur bu yolda giderken yolun düz olmadığını kabul edip virajlarında olabileceğini düşünerek ve bu virajlara rağmen yolu tamamlamaya çalışmaktır yaşam ZARİFÇE düşünmektir
yaşam; bir yoldur bu yolda giderken yolun düz olmadığını kabul edip virajlarında olabileceğini düşünerek ve bu virajlara rağmen yolu tamamlamaya çalışmaktır
hayatı kontrol etmek
Nefes almak
öldük,ölümdéN bir şeyler umaRak
biR büyük boşlukta bozuldu büyü
nasıl hatıRlamazsın o türküyü
gök parçası,dal demeti,kuş tüyü
alıştığımız biR şeydi yaşamak...
Yaşam Kederdir Tasadır Özveridir Ve yaşam hayattır candır istanbul 25 bay
Yapmayın ya...
Şimdi terbiyemi bozup sorucam ama...
yaşam bence cile,keder,dert,azap ve bilimum acı verici ortamların genel adı
Yaşam bir vasıtadır...denizden geçmek için gemiyi kullandığımız gibi YAŞAMI kullanırız..ölüm ise iskeleye ayak basmak ukba iskelesine ulaşmak için yaşam gemisine illaki binmek gerek....gemi içerisinde kim ne kadar sıkılırsa sıkılsın ne kadar acı çekerse çeksin gemiden başka seçimi yoktur..en güzeli gemide olduğu için şükür ve kıymet bilmek....
çoook zor be arkadaş
Yaşamın, beklediğinin gelmemesi - ki, işte:
senin de, gelmeyeceğini bildiğini beklemen olacak.
Yaşamında öteki kişilere ulaşabildiğin anlar,bir ormandaki kuş ötüşleri gibi olacak...
uzaklardan gelip geçerken kısacık bir süre yapraklarda yankılanacaklar
- o kadar...
Orman, bütün sessizliğiyle, yine yalnız,
Duracak orada.
Oruç Aruoba
yaşarsın bitince dramatık veya zit bi durum. ortaya çıkar...
90 yaşında yatağa bağdaş kurup,takma dişleri göstere göstere kocaman sırıtarak ' gözlerim görmüyor,kulaklarım duymuyor,elim kolum tutmuyor,yürüyemiyorum,binbirtürlü hastalığım var ama yaşamak istiyorummmm! ! ' diye kahkaha atmaktır belki de..
belki de yine ötenazinin ne olduğunu bile bilmeden,ölümün adını ağzına almadan; ölme isteğini anlatmaktır konuşan gözlerle...
bilmiyorum... :)
Yaşam mı
Yaşam, doğum ile ölüm arasındaki serüvene verilen ad ama bu serüveni aslında herkes kendine göre yaşıyor ve yorumluyor. Yaşam kalbimizin atmasıdır, bazen çok hızlı atmasıdır. Yaşam, yaşamı istemek, yaşamı paylaşmak, diğer bir yaşama neden olmak demektir.Yaşam aslında yaşadığımızın farkında olmamaktır. Yaşam, ölmekte olan bir insanın ölüm yatağında ağzını son kez açıp kaparken, dünyayı son kez süzerken tattığı son kez yapışma ve geri dönme duygusudur. Yaşam; yaşama, dünyaya, güzelliklere, insana saygı duyanların saygıyla, ve sevgiyle karşıladıkları evreni kalbinde ve kafasının içinde yeretme, kaybetmeme duygusudur. Yaşam bu dünyadan göç etmek isteyenlerin bir an önce terketmek istedikleri bir varoluş duygusudur. Bazıları için bu yaşam yalancı ama ölümden sonraki yaşam sahicidir. Onun için bu yalancı yaşam bir an önce bitmeli, öteki yaşama geçilmelidir. Çünkü her şey orada; öteki yandadır. Bü dünya yalan, bu yaşam yalandır. Bu dünya yalandır! Acaba kim yalancı? E.C.
zor sınav...!
Nerde az çalıştığım yada çalışmadığım bi yer varsa oradan çıkıyo sorular...
durmadan çareler bulma sanatı...
HAYAT ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
M.NİHAT MALKOÇ
Hayat diri olma, sağ olma, canlılık demektir. Bu yönüyle insanla sınırlı bir kavram değildir. Çünkü bitkiler de, hayvanlar da tıpkı insanlar gibi canlıdır. Fakat benim ele almak istediğin bunlar değil. İnsan hayatından söz etmek istiyorum. Dünyaya eşref-i mahlûkat olarak gönderilen insanı ve onun dünya macerasını ele alacağız
Herkes az çok ayrı karakter özellikleri taşır. Bu nedenle kişilerin hayata bakışı da birbirinden farklılıklar gösterir. Varoluşçuluk akımının temsilcilerinden Fransız yazar Sartre kendisine hayatın ne olduğunu soranlara şu enteresan cevabı vermiş: “Sen ne anlıyorsan odur.” Gerçekten de öyle değil midir? Bununla ilgili olarak eski zamanlarda yaşanmış ibretli bir hikâyeyi sizlerle paylaşmak istiyorum:
“Eski zamanların birinde bir adam hayatın anlamının ne olduğunu kendi kendine sormaya başlamış. Bulduğu hiçbir cevap ona yeterli gelmemiş ve başkalarına sormaya karar vermiş. Çok zorlu bir yolculuk sonunda zamanın bilgelerinden birinin yaşadığı bir eve ulaşmış adam. Kapıdan içeri girmiş ve bilgeye hayatın anlamının ne olduğunu sormuş...
Bilge: “Sana bunun cevabını söylerim ama önce bir sınavdan geçmen gerekiyor” demiş. Adam kabul etmiş... Bilge bir çay kaşığı vermiş adamın eline ve içine de silme bir şekilde zeytinyağı doldurmuş. “Şimdi çık ve bahçede bir tur at tekrar buraya gel... Yalnız dikkat et kaşıktaki zeytinyağı eksilmesin, eğer bir damla eksilirse kaybedersin.” diye de tembihlemiş. Adam gözü çay kaşığında bahçeyi turlayıp gelmiş. Bilge bakmış… “Evet”, demiş “Kaşıkta yağ eksilmemiş, peki bahçe nasıldı(!) ”
Adam şaşkın... Ama demiş ben kaşıktan başka bir yere bakmadım ki... “Şimdi tekrar bahçeyi dolaşıyorsun, kaşık yine elinde olacak ama bahçeyi inceleyip gel, demiş bilge...” Adam tekrar bahçeye çıkmış, gördüğü güzelliklerle büyülenmiş, muhteşem bir bahçedeymiş çünkü... Geri geldiğinde bilge, adama “Bahçe nasıldı? ” diye sormuş... Adam gördüğü güzellikler karşısında büyülendiğini anlatmış.
Bilge gülümsemiş, “Ama kaşıkta hiç yağ kalmamış” demiş ve eklemiş: “ -Hayat senin bakışınla anlam kazanır ya sadece bir noktayı görürsün hayatın akıp gider, sen farkına varmazsın... Ya da görebileceğin tüm güzelliklerin tam ortasında hayatı yaşarsın, akıp giden zamanın anlam kazanır... Hayatının anlamı senin bakışlarında gizli”
Hayatın ne olup ne olmadığını bu kısa hikâyeden daha güzel kim anlatabilir ki? ... Her şey bizim bakışımızda ve anlamlandırışımızda gizli. Onun içindir ki ne kadar insan varsa o kadar anlayış vardır. Herkes hayata kendi penceresinden bakar. Ufku ne kadar genişse o kadarını görür.
Hugh Walpole adlı düşünür dünyaya farklı bir yaklaşımda bulunarak şöyle diyor: “Dünya düşünenler için bir komedi, hissedenler için bir trajedidir...”
Dünyanın geçici bir yaşam alanı, adeta bir durak olduğunda mutabıkız. Fakat ötesi konusunda her dinin kendi bakış açıları vardır. Müslümanlar dünyaya bir imtihan yeri gözüyle bakarlar. Burada yaşadıklarımızdan ahrette sorguya çekileceğiz. Yani Peygamberimizin deyimiyle “Dünya ahretin tarlasıdır. Burada ne ekerseniz ahrette onu biçersiniz.” Buradan da anlaşıldığı gibi İslâm’a göre, hayat ölümle bitmiyor ve dünya hayatı da sonsuz değildir. Dünya geçicidir ve bizi ebedî bir hayat beklemektedir.
Dünyayı bir tiyatro sahnesi, insanları da bu tiyatronun oyuncularına benzetebiliriz. Herkes gelir rolünü oynar; oyun bitince alkışlarla sahneyi terk eder. Buna bakılırsa hayat bir oyun, bizler bu büyük oyunun küçük aktörleriyiz.
Bazıları yaşamın sıkıcılığından şikâyet eder; her gün aynı şeyleri tekrar edip durmaktan yakınır. Fakat hayatı renklendirecek, içine heyecan katacak olan, kişinin kendisidir. Dünyada her şey tekrardan ibarettir. Binlerce yıldan beri bu böyle... Sonbahar, kış, ilkbahar, yaz… Zaman değişse de dünyada âdetullah(Allah’ın kanunları) değişmiyor. Ötesi bize kalmış. Hayatın renklerini biraz da yaşayanlar belirler. Dünyayı cennete de, cehenneme de çevirmek bir noktaya kadar fertlerin elindedir. Kimi, kime şikâyet ediyoruz ki?
Her geçen gün hayat akıp gidiyor avuçlarımızdan. Bu akışı engelleyemiyoruz. Gidenler de geri gelmiyor bir daha. Ellerimiz bomboş kalıyor. Sonra bir hüzün kasırgası sürüklüyor bizi yalçın kayalıklara. Yara bere oluyor hayallerimiz. Bir daha kendimizi toparlamaya zaman kalmıyor.
Dünya üç günlüktür dostum… Dün, bugün, yarın… Dün geçti; yarının geleceği belli değil; öyleyse bugünün kıymetini bil... Akıllı olan böyle düşünür ve dünyasını öylece şekillendirir. Çünkü yaşamın tekrarı yok. Bu filmi geriye almak da mümkün değil. O zaman bin düşün, bir yaşa… Attığın her adım hesaplı olsun. Çünkü bugünlerin hesabının sorulacağı o büyük günde cevap vermek hiç de kolay olmayacaktır.
Hayat hep durağan değildir. Hâlden hâle girer yaşam. Bazen durgun bir deniz gibi sakin, bazen bir kasırga gibi şiddetli, bazen çağlayanlar gibi berrak ve akışkan, bazen baharda açan güller gibi alımlı ve hoş kokuludur. İyi ki de böyledir; yoksa çekilmezdi durağanlık sonsuza kadar... Diri kalmamız için şarttır değişim, gelişim ve hareket… Hareket berekettir; fakat eylemlerimiz hak ve hakikat dairesinin dışına çıkmamak şartıyla…
Hayatı doğup çoğalmak, ölüp yok olmak diye tarif edenler haksızlık ediyorlar kendilerine ve bu eşsiz kâinatın mimarına… Bu kadar sıradan değildir yaşamak. Böyle olsaydı hayvandan farkı olur muydu biz insanların? Hem yok olmak da nereden çıktı? Bakın gönüllerimizin tercümanı Yunus Emre bu hususta ne diyor: “Ölümden ne korkarsın / Korkma ebedî varsın” Allah cümlemize sağlıklı bir ömür, salih ameller ve Emr-i Hak vaki olunca hayırlı bir ölüm nasip etsin. Unutulmamalıdır ki her nefis eninde sonunda ölümü tadacaktır.
E-mektup: [email protected]
mücadele