' Aziz bir elin kımıldattığı bir perde.. Bilinen hayatın maverasına bakan bir pencerenin perdesi.. Cünbiş-i envâr.. Lâhûtî bir gulgule.. Misk-ü anber telâtümü.. Halvetine doyulmaz ve dayanılmaz nevâ.. Kâinâtı nâr-ı müzab haline getiren Cemâl.. İşte perdenin öte tarafında sezebildiklerim.. Bir elde kılıç, bir elde kefen, boynumu bükmüş bekliyorum, meded!
İşte gözyaşlarıma ruhsat verdin.Kapını açmayacak olsan, senden bu ruhsat gelmezdi.
her katre senden gelen bir müjdecidir..
Bu gözleri, bu kalbi al.Başka bir çift göz, başka bir kalb ver..
Tâ ki nefesinin hareketini sezip de görmediğim cânânın müşâhedesine erebileyim..
Bana öyle bir kulak ver ki, elest bezminde beni mest eden o tatlı sesi yeniden işitmek nasibim olsun..'
Yaman Dede bir dönem ^^sevgi^^ kavramını kullanan Mason teşkilatına üye olur. Kendisinden herhangi bir konuda ilmi rapor hazırlaması istenir. O da safça tutar İslamiyet’in üstünlüklerini anlatan bir rapor yazar. Ertesi gün dedeyi locadan ihraç ederler....! İşte bu kadar temiz yüreklidir Yaman Dede. Aynı zamanda Kayserilidir ve sonradan islamiyeti seçerek müslüman olanlardandır.
En sevdiğim şiirlerinden birini sizlerle paylaşmak isterim;
Yaşlar akarak belki uçar zerresi aşkın Ateşle yaşar, yaşla değil yaresi aşkın Yanmaktır efendim biricik çaresi aşkın Ağlatma da yak, hal-i perişanıma bakma! ..^^^
Ve özdeyişlerinden beni en fazla etkileyenini de sizlerle paylaşmak istiyorum.
^^Kur’an’ı o kadar çok sev o kadar çok sev ki; sevgi kavramı bile bu sevgine gıpta etsin! ..^^^
gönül hun oldu şevkinden boyandım ya resulallah, nasıl bilmem bu nirana dayandım ya resulallah, ezel bezminde bir dinmez figandım ya resulallah, cemalinle ferahnak etki yandım ya resulallah....
yanan kalbe devasın sen, bulunmaz bir şifasın sen, muazzam bir sehasın sen, dilersen rehnumasın sen, habib-i kibriyasın sen, Muhammed Mustafa'sın sen, cemalinle ferahnak etki yandım ya resulallah....
gül açmaz çağlayan akmaz ilahi nurun olmazsa, söner alem, nefes kalmaz felek manzurun olmazsa, firak ağlar, visal ağlar ezel mesturun olmazsa, cemalinle ferahnak etki yandım ya resulallah.....
susuz kalsam yanan çöllerde can versem elem duymam, yanar dağlar yanar bağrımda ummanlardan nem duymam, alevler yağsa göklerden, ve ben messeylesem duymam, cemalinle ferahnak etki yandım ya resulallah....
erir canlar o gül buy-i revan bahşın hevasında, güneş titrer yanar didarının bak ihtirasında, perişan bir niyaz inler hayatın müntehasında, cemalinle ferahnak etki yandım ya resulallah........
ne devlettir yumup aşkınla göz rahında can vermek, nasip olmazmı sultanım haremgahında can vermek, sönerken gözlerim, asan olur ahında can vermek, cemalinle ferahnak etki yandım ya resulallah....
boyun büktüm perşanım bu derdin sende tedbiri, lebim kavruldu ateşten döner payinde tezkiri, ne dem gönlün murad eylerse, taltif eyle kıtmiri, cemalinle ferahnak etki yandım ya resulallah..........
YAMAN DEDE’NİN HZ. MUHAMMED(SAV) AŞKI M.NİHAT MALKOÇ
İnsanoğlu hak ve hakikatle bütünleştikçe yaradılış gayesine erişir. Bazıları ailesinin inancı üzerine iç dünyasını biçimlendirir; manevî yönünü tayin eder. Aslında çoğumuz bu minval üzere hayatını şekillendirmiş. Bizler Müslüman olmayan bir çevrede yetişmiş olsaydık kaçımız İslâm inancıyla şereflenebilirdi? Buna verilecek müspet cevap sanıldığı kadar çok değildir. İnancımız için bedel ödemediğimiz için de kıymetini bilmiyoruz. Mevcut durumumuzu başka nasıl izah edebiliriz? Belli bir zaman gayya kuyularında çırpındıktan sonra İslâm inancına erişenler, İslâm’ı hazır bulanlarla kıyaslandığında daha takva ehli oluyorlar. Batılı aydınlardan pek çoğu Hıristiyan inancını tecrübe ettikten sonra aradığını bu dinde bulamayınca İslâm’a koşuyor. Tarihimiz bu tarz İslâm’a dönüş hikâyeleriyle doludur. Bunlardan birisi de Yaman Dede’nin hikâyesidir. Yaman Dede 1888 yılında Talas’ta doğan bir kişidir. Babası katı bir ortodokstu. Rum’du kendisi… O zamanki adıyla Diyamandi, ilköğrenimini Rum Ortodoks mektebinde yapar. Ailesi Kastamonu’ya göç ettiği için liseyi burada okuyarak birincilikle tamamlar. Çevresindekiler ona Yamandî Molla lakabını takar. Çünkü o Hıristiyan olduğu halde Mevlâna’ya çok düşkündür. Arapça ve Farsçayı kısa zamanda öğrenir. Mevlâna’nın Mesnevi’si onun içindeki ateşi kor hâline getirmiştir. Mesnevî’nin ilk beyitlerinden çok etkilenir. Şeyh Sadi’nin Gülistan’ını ezberlercesine okur. Doğunun bu gizemli kaynakları onu İslâm inancının şefkat iklimine götürür. İstanbul Hukuk Fakültesi’ni bitirerek avukat olur. Bir ara eğitimcilik ve avukatlık yapar. Artık bu dönemlerde Müslümanlığı içten içe yaşar; fakat bunu ailesinden gizler. Konya’yla İstanbul arasında mekik dokur. Mevlâna’yı dili döndüğünce geniş kitlelere anlatır. Gizliden gizliye yaşadığı inancını ifşa etmenin zamanı geldiğine inandığı için elli beş yaşında iken 15 Şubat 1942’de ismini değiştirir ve Mehmet Abdülkadir Keçeoğlu adını alarak nüfus idaresine yazdırır. Din hanesinde artık “İslâm” yazmaktadır. Durumu ailesine açınca, ailesi tarafından dışlanır. Bu noktadan sonra yapacağı tek şey, ceketini alıp evden çıkmaktır; o da onu yapar. Bundan sonraki hayatında bir evlilik daha geçirir. Zamanını öğrenci yetiştirerek anlamlandırır. Şeyhi olan ve hayatını şekillendiren Ahmet Remzi Dede, ona “Yaman Dede” adını verir; böylece tanınır. Yaman Dede’nin peygamber aşkı dillere destandır. O, Resulullah’ı canından çok severdi. Yaman Dede iyi bir şâirdir aynı zamanda. Dinî ve tasavvufî temalı şiirlerle tanınmıştır. Kâinatın serveri Hz. Muhammed(SAV) ‘le ilgili olarak yazdığı şu şiir, pek çok kişinin hafızasında çiçek açmıştır: “Gönül hûn oldu şevkinden boyandım yâ Resûlallâh Nasıl bilmem bu nîrâna dayandım yâ Resûlallâh Ezel bezminde bir dinmez figândım yâ Resûlallâh Cemâlinle ferah-nâk et ki yandım yâ Resûlallâh
Yanan kalbe devâsın sen, bulunmaz bir şifâsın sen Muazzam bir sehâsın sen, dilersen reh-nümâsın sen Habîb-i Kibriyâsın sen, Muhammed Mustafâ’sın sen Cemâlinle ferah-nâk et ki yandım yâ Resûlallâh
Erir cânlar o gül-bûy-ı revân-bahşın hevâsından Güneş titrer, yanar dîdârının, bak, ihtirâsından Perîşân bir niyâz inler hayâtın müntehâsından Cemâlinle ferah-nâk et ki yandım yâ Resûlallâh
Susuz kalsam, yanan çöllerde cân versem elem duymam Yanardağlar yanar bağrımda, ummanlardan nem duymam Alevler yağsa göklerden ve ben messeylesem duymam Cemâlinle ferah-nâk et ki yandım yâ Resûlallâh
Ne devlettir yumup aşkınla göz, râhında cân vermek Nasîb olmaz mı Sultânım haremgâhında cân vermek Sönerken gözlerim âsân olur âhında cân vermek Cemâlinle ferah-nâk et ki yandım yâ Resûlallâh
Boynu büktüm, perîşânım, bu derdin sende tedbîri Lebim kavruldu âteşden döner pâyinde tezkîri Ne dem gönlüm murâd eylerse taltîf eyle Kıtmîr’i Cemâlinle ferah-nâk et ki yandım yâ Resûlallâh Din ve iman uğruna yârdan ve serden geçmek samimiyetin ve ilâhî aşkın zirvesidir. Bunu gerçekleştirenler, iki cihan saadetini yakalayan ender simalardandır. Yaman Dede(Mehmet Abdülkadir Keçeoğlu) bu bahtiyar insanlardan birisidir. Misafir olarak ömrümüzü geçirdiğimiz bu fâni dünyada bize kalacak güzellikler, işlediğimiz hayırlı amellerdir; gerisi lâfügüzaftır. Bir gönül dostu ve ahlâk abidesi olan Yaman Dede ile ilgili etraflıca malumat almak isteyenlere, Mustafa Özdamar’ın yazdığı “Yaman Dede Belgeseli”ni ve Muhsin İlyas Subaşı’nın “İki Mevlevi” adlı eserini görmelerini öneririm.
Geldim sana kan ağlayarak,sızlayarak bak Aşkınla yanan benliğime durma,hemen ak Ak,sönmesin ateş,alevim dinmesin ancak Ağlat beni,inlet beni,ta haşre kadar yak...
Yanan kalbe devasin Sen, bulunmaz bir sifasin Sen Bulunmaz bir sehâssin Sen, dilersen rûnümâsin Sen Habib-i Kibriyâsin Sen, Muhammed Mustafasin Sen, Cemâlinle ferahnâk et ki, yandim yâ Rasulallah.
susuz kalsam, yanan çöllerde can versem elem duymam, yanardağlar yanar bağrımda ve ben mesheylesem duymam, perişan bir niyaz iner bak ... boyun büktüm, perisanım,.bu derdin sende tedbiri...(y.d)
yanan dede...Mevlana nın birkac satırını işitince hayatı değişen Aşk ateşine tutulan O'nun yolunda yanan, yandıkca yanan. Gönül dünyamın sultanlarından.Şiirlerindeki tasavvufi ve lirik ifadelerin başdöndürdüğü, güzel insan.
Gayr-i müslim bir ailenin ferdi olarak 1887 yılında kayseri’nin talas ilçesinde dünyaya gelen yaman dedeye ailesi tarafından verilen diyamandi ismi, okul yıllarında yamandi molla olur, hikayesi beni çok hislendirmiştir, aynen alinti yapiyorum:
“rüşdi ikici sınıftayım, ders yılının ortalarındayız. Farsça hocamız bize Sheyh Sadi ’nin Gülistan’ını okuturdu. arada sırada başka manzumeler de yazdırırdı.
Bir gün siyah tahtaya yazdırdığı bir kaç beyit beni tutuşturmaya kâfi geldi. Dershaneyi ve siyah tahtanın bulunduğu noktayı, daha dün olmuş gibi, hatta şimdi oluyormuş gibi pek güzel hatırlıyorum.
(Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî kaddesallahü sirrahüssamî) başlığı ile, mesnevî’nin baş tarafından bir kaç beyit:
bişnev in ney çün şikâyet mî küned ez cüdâyîhâ hikâyet mi küned
kez neyistan tâ merâ bübrîdeend ez nefîrem merd ü zen nâlideend
Mevlânâ ismi bana pek tatlı geldi. aldığımız beyitler beni pek derinden sarstı. Son beyit sînemi hakikaten şerha şerha etmişti. o andan itibaren tatlı tatlı yanmağa başladım. Siddetle yakan fakat anne bûsesi kadar tatlı gelen alevler içinde iç alemimi kaplamıştı. bunu hiç bir kelime ile anlatamayacağım.”
Daha sonra nedenini anlamadığı bir şekilde din derslerine incizap duymuş, gayr-ı müslim arkadaşları derslere rağbet etmezlerken o hepsine katılır, can kulağıyla dinlermiş. Kastamonudaki tahsili bitince yüksek tahsil için istanbula gelmiş, hukuk tahsilini müteakıben bir yandan maişet için çalışırken bir yandan da Galata mevlevihanesi’nde Ahmed Celâleddin ve ahmed remzi dede’lerden mesnevî dersleri almış, uzun yıllar içinde sessiz sessiz yanan ateşi nihayet aşikâr eyleyince eşi ve kızı tarafından reddedilmiş ve hasretlerine mahkum edilmiştir.
ömrünü islamın hizmetine adayan yaman dede, bu yolda talebeler yetiştirmiş ve 1962’de dünyasını değiştirmiştir.
Biz susalım..Yaman Dede konuşsun..
' Aziz bir elin kımıldattığı bir perde..
Bilinen hayatın maverasına bakan bir pencerenin perdesi..
Cünbiş-i envâr..
Lâhûtî bir gulgule..
Misk-ü anber telâtümü..
Halvetine doyulmaz ve dayanılmaz nevâ..
Kâinâtı nâr-ı müzab haline getiren Cemâl..
İşte perdenin öte tarafında sezebildiklerim..
Bir elde kılıç, bir elde kefen, boynumu bükmüş bekliyorum, meded!
İşte gözyaşlarıma ruhsat verdin.Kapını açmayacak olsan, senden bu ruhsat gelmezdi.
her katre senden gelen bir müjdecidir..
Bu gözleri, bu kalbi al.Başka bir çift göz, başka bir kalb ver..
Tâ ki nefesinin hareketini sezip de görmediğim cânânın müşâhedesine erebileyim..
Bana öyle bir kulak ver ki, elest bezminde beni mest eden o tatlı sesi yeniden işitmek nasibim olsun..'
..
Yaman Dede bir dönem ^^sevgi^^ kavramını kullanan Mason teşkilatına üye olur. Kendisinden herhangi bir konuda ilmi rapor hazırlaması istenir. O da safça tutar İslamiyet’in üstünlüklerini anlatan bir rapor yazar. Ertesi gün dedeyi locadan ihraç ederler....!
İşte bu kadar temiz yüreklidir Yaman Dede. Aynı zamanda Kayserilidir ve sonradan islamiyeti seçerek müslüman olanlardandır.
En sevdiğim şiirlerinden birini sizlerle paylaşmak isterim;
^^Yak sinemi ateşlere, efgânıma bakma
Ruhumda yanan ateşe nîrânıma bakma
Hiç sönmeyecek aşkıma imanıma bakma
Ağlatma da yak, hal-i perişanıma bakma! ...
Yaşlar akarak belki uçar zerresi aşkın
Ateşle yaşar, yaşla değil yaresi aşkın
Yanmaktır efendim biricik çaresi aşkın
Ağlatma da yak, hal-i perişanıma bakma! ..^^^
Ve özdeyişlerinden beni en fazla etkileyenini de sizlerle paylaşmak istiyorum.
^^Kur’an’ı o kadar çok sev o kadar çok sev ki; sevgi kavramı bile bu sevgine gıpta etsin! ..^^^
Allah rahmet eylesin, nur içinde yatsın.
peygamber aşığı........
gönül hun oldu şevkinden boyandım ya resulallah,
nasıl bilmem bu nirana dayandım ya resulallah,
ezel bezminde bir dinmez figandım ya resulallah,
cemalinle ferahnak etki yandım ya resulallah....
yanan kalbe devasın sen, bulunmaz bir şifasın sen,
muazzam bir sehasın sen, dilersen rehnumasın sen,
habib-i kibriyasın sen, Muhammed Mustafa'sın sen,
cemalinle ferahnak etki yandım ya resulallah....
gül açmaz çağlayan akmaz ilahi nurun olmazsa,
söner alem, nefes kalmaz felek manzurun olmazsa,
firak ağlar, visal ağlar ezel mesturun olmazsa,
cemalinle ferahnak etki yandım ya resulallah.....
susuz kalsam yanan çöllerde can versem elem duymam,
yanar dağlar yanar bağrımda ummanlardan nem duymam,
alevler yağsa göklerden, ve ben messeylesem duymam,
cemalinle ferahnak etki yandım ya resulallah....
erir canlar o gül buy-i revan bahşın hevasında,
güneş titrer yanar didarının bak ihtirasında,
perişan bir niyaz inler hayatın müntehasında,
cemalinle ferahnak etki yandım ya resulallah........
ne devlettir yumup aşkınla göz rahında can vermek,
nasip olmazmı sultanım haremgahında can vermek,
sönerken gözlerim, asan olur ahında can vermek,
cemalinle ferahnak etki yandım ya resulallah....
boyun büktüm perşanım bu derdin sende tedbiri,
lebim kavruldu ateşten döner payinde tezkiri,
ne dem gönlün murad eylerse, taltif eyle kıtmiri,
cemalinle ferahnak etki yandım ya resulallah..........
izin istemek ne demek abi. şiir senin itin olur. al tabi abi. lafımı olur.
vallahu argadasin ask ismili siiri harika idi ho, yamansin gardas, onu kopyileyimmi? izin vermidur? yazarsam altina senin nacizane ismini yazacagum, puhahha miydi neydi lo? valla makara degil ho, siir hariko sonundaki yeh yah larmi nedir iyi takilmis.
YAMAN DEDE’NİN HZ. MUHAMMED(SAV) AŞKI
M.NİHAT MALKOÇ
İnsanoğlu hak ve hakikatle bütünleştikçe yaradılış gayesine erişir. Bazıları ailesinin inancı üzerine iç dünyasını biçimlendirir; manevî yönünü tayin eder. Aslında çoğumuz bu minval üzere hayatını şekillendirmiş. Bizler Müslüman olmayan bir çevrede yetişmiş olsaydık kaçımız İslâm inancıyla şereflenebilirdi? Buna verilecek müspet cevap sanıldığı kadar çok değildir. İnancımız için bedel ödemediğimiz için de kıymetini bilmiyoruz. Mevcut durumumuzu başka nasıl izah edebiliriz?
Belli bir zaman gayya kuyularında çırpındıktan sonra İslâm inancına erişenler, İslâm’ı hazır bulanlarla kıyaslandığında daha takva ehli oluyorlar. Batılı aydınlardan pek çoğu Hıristiyan inancını tecrübe ettikten sonra aradığını bu dinde bulamayınca İslâm’a koşuyor. Tarihimiz bu tarz İslâm’a dönüş hikâyeleriyle doludur. Bunlardan birisi de Yaman Dede’nin hikâyesidir.
Yaman Dede 1888 yılında Talas’ta doğan bir kişidir. Babası katı bir ortodokstu. Rum’du kendisi… O zamanki adıyla Diyamandi, ilköğrenimini Rum Ortodoks mektebinde yapar. Ailesi Kastamonu’ya göç ettiği için liseyi burada okuyarak birincilikle tamamlar. Çevresindekiler ona Yamandî Molla lakabını takar. Çünkü o Hıristiyan olduğu halde Mevlâna’ya çok düşkündür. Arapça ve Farsçayı kısa zamanda öğrenir. Mevlâna’nın Mesnevi’si onun içindeki ateşi kor hâline getirmiştir. Mesnevî’nin ilk beyitlerinden çok etkilenir. Şeyh Sadi’nin Gülistan’ını ezberlercesine okur. Doğunun bu gizemli kaynakları onu İslâm inancının şefkat iklimine götürür. İstanbul Hukuk Fakültesi’ni bitirerek avukat olur. Bir ara eğitimcilik ve avukatlık yapar. Artık bu dönemlerde Müslümanlığı içten içe yaşar; fakat bunu ailesinden gizler. Konya’yla İstanbul arasında mekik dokur. Mevlâna’yı dili döndüğünce geniş kitlelere anlatır.
Gizliden gizliye yaşadığı inancını ifşa etmenin zamanı geldiğine inandığı için elli beş yaşında iken 15 Şubat 1942’de ismini değiştirir ve Mehmet Abdülkadir Keçeoğlu adını alarak nüfus idaresine yazdırır. Din hanesinde artık “İslâm” yazmaktadır. Durumu ailesine açınca, ailesi tarafından dışlanır. Bu noktadan sonra yapacağı tek şey, ceketini alıp evden çıkmaktır; o da onu yapar. Bundan sonraki hayatında bir evlilik daha geçirir. Zamanını öğrenci yetiştirerek anlamlandırır. Şeyhi olan ve hayatını şekillendiren Ahmet Remzi Dede, ona “Yaman Dede” adını verir; böylece tanınır.
Yaman Dede’nin peygamber aşkı dillere destandır. O, Resulullah’ı canından çok severdi. Yaman Dede iyi bir şâirdir aynı zamanda. Dinî ve tasavvufî temalı şiirlerle tanınmıştır. Kâinatın serveri Hz. Muhammed(SAV) ‘le ilgili olarak yazdığı şu şiir, pek çok kişinin hafızasında çiçek açmıştır:
“Gönül hûn oldu şevkinden boyandım yâ Resûlallâh
Nasıl bilmem bu nîrâna dayandım yâ Resûlallâh
Ezel bezminde bir dinmez figândım yâ Resûlallâh
Cemâlinle ferah-nâk et ki yandım yâ Resûlallâh
Yanan kalbe devâsın sen, bulunmaz bir şifâsın sen
Muazzam bir sehâsın sen, dilersen reh-nümâsın sen
Habîb-i Kibriyâsın sen, Muhammed Mustafâ’sın sen
Cemâlinle ferah-nâk et ki yandım yâ Resûlallâh
Gül açmaz, çağlayan akmaz, İlâhî nûrun olmazsa
Söner âlem, nefes kalmaz, felek manzûrun olmazsa
Firâk ağlar, visâl ağlar, ezel mestûrun olmazsa
Cemâlinle ferah-nâk et ki yandım yâ Resûlallâh
Erir cânlar o gül-bûy-ı revân-bahşın hevâsından
Güneş titrer, yanar dîdârının, bak, ihtirâsından
Perîşân bir niyâz inler hayâtın müntehâsından
Cemâlinle ferah-nâk et ki yandım yâ Resûlallâh
Susuz kalsam, yanan çöllerde cân versem elem duymam
Yanardağlar yanar bağrımda, ummanlardan nem duymam
Alevler yağsa göklerden ve ben messeylesem duymam
Cemâlinle ferah-nâk et ki yandım yâ Resûlallâh
Ne devlettir yumup aşkınla göz, râhında cân vermek
Nasîb olmaz mı Sultânım haremgâhında cân vermek
Sönerken gözlerim âsân olur âhında cân vermek
Cemâlinle ferah-nâk et ki yandım yâ Resûlallâh
Boynu büktüm, perîşânım, bu derdin sende tedbîri
Lebim kavruldu âteşden döner pâyinde tezkîri
Ne dem gönlüm murâd eylerse taltîf eyle Kıtmîr’i
Cemâlinle ferah-nâk et ki yandım yâ Resûlallâh
Din ve iman uğruna yârdan ve serden geçmek samimiyetin ve ilâhî aşkın zirvesidir. Bunu gerçekleştirenler, iki cihan saadetini yakalayan ender simalardandır. Yaman Dede(Mehmet Abdülkadir Keçeoğlu) bu bahtiyar insanlardan birisidir. Misafir olarak ömrümüzü geçirdiğimiz bu fâni dünyada bize kalacak güzellikler, işlediğimiz hayırlı amellerdir; gerisi lâfügüzaftır. Bir gönül dostu ve ahlâk abidesi olan Yaman Dede ile ilgili etraflıca malumat almak isteyenlere, Mustafa Özdamar’ın yazdığı “Yaman Dede Belgeseli”ni ve Muhsin İlyas Subaşı’nın “İki Mevlevi” adlı eserini görmelerini öneririm.
Günler geçer ızdırab içinde,
Ten mahvolur ah u zar içinde,
Mes'ud görünen azab içinde,
Rahat nerede! Mezar içinde.
Geldim sana kan ağlayarak,sızlayarak bak
Aşkınla yanan benliğime durma,hemen ak
Ak,sönmesin ateş,alevim dinmesin ancak
Ağlat beni,inlet beni,ta haşre kadar yak...
Yanan kalbe devasin Sen, bulunmaz bir sifasin Sen
Bulunmaz bir sehâssin Sen, dilersen rûnümâsin Sen
Habib-i Kibriyâsin Sen, Muhammed Mustafasin Sen,
Cemâlinle ferahnâk et ki, yandim yâ Rasulallah.
Gönül ehli bir topluma ulaşmak için genç arkadaşlarımızala mutlaka tanıtılması gereken içli bir ses...
susuz kalsam,
yanan çöllerde can versem elem duymam,
yanardağlar yanar bağrımda ve ben mesheylesem duymam,
perişan bir niyaz iner bak ...
boyun büktüm, perisanım,.bu derdin sende tedbiri...(y.d)
yanan dede...Mevlana nın birkac satırını işitince hayatı değişen Aşk ateşine tutulan O'nun yolunda yanan, yandıkca yanan.
Gönül dünyamın sultanlarından.Şiirlerindeki tasavvufi ve lirik ifadelerin başdöndürdüğü, güzel insan.
'Ölüm asude bir bahardir:'
bir şiirini de nakledeyim;
ağlatma beni
yak sinemi ateşlere, efgânıma bakma;
ruhumda yanan ateşe, nîrânıma bakma;
hiç sönmeyecak aşkıma, imanıma bakma;
ağlatma da yak, hâl-i perîşanıma bakma.
ağlatma ki âlâmımı tahfife de başlar;
ağlatma, serinletmededir bağrımı yaşlar;
rahmetme sakın, gerçi dayanmaz buna taşlari
ağlatma da yak, hâl-i perişanıma bakma.
yaşlar akarak belki uçar zerresi aşkın;
ateşle yaşar, yaşla değil, yâresi aşkın;
yanmaktır, efendim, biricik çaresi aşkın;
ağlatma da yak, hâl-i perişanıma bakma.
Gayr-i müslim bir ailenin ferdi olarak 1887 yılında kayseri’nin talas ilçesinde dünyaya gelen yaman dedeye ailesi tarafından verilen diyamandi ismi, okul yıllarında yamandi molla olur,
hikayesi beni çok hislendirmiştir, aynen alinti yapiyorum:
“rüşdi ikici sınıftayım, ders yılının ortalarındayız. Farsça hocamız bize Sheyh Sadi ’nin Gülistan’ını okuturdu. arada sırada başka manzumeler de yazdırırdı.
Bir gün siyah tahtaya yazdırdığı bir kaç beyit beni tutuşturmaya kâfi geldi. Dershaneyi ve siyah tahtanın bulunduğu noktayı, daha dün olmuş gibi, hatta şimdi oluyormuş gibi pek güzel hatırlıyorum.
(Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî kaddesallahü sirrahüssamî) başlığı ile, mesnevî’nin baş tarafından bir kaç beyit:
bişnev in ney çün şikâyet mî küned
ez cüdâyîhâ hikâyet mi küned
kez neyistan tâ merâ bübrîdeend
ez nefîrem merd ü zen nâlideend
sîne hâhem şerha şerha ez firâk
tâ bigûyem şerh-i derd-i iştiyâk
Mevlânâ ismi bana pek tatlı geldi. aldığımız beyitler beni pek derinden sarstı. Son beyit sînemi hakikaten şerha şerha etmişti. o andan itibaren tatlı tatlı yanmağa başladım. Siddetle yakan fakat anne bûsesi kadar tatlı gelen alevler içinde iç alemimi kaplamıştı. bunu hiç bir kelime ile anlatamayacağım.”
Daha sonra nedenini anlamadığı bir şekilde din derslerine incizap duymuş, gayr-ı müslim arkadaşları derslere rağbet etmezlerken o hepsine katılır, can kulağıyla dinlermiş. Kastamonudaki tahsili bitince yüksek tahsil için istanbula gelmiş, hukuk tahsilini müteakıben
bir yandan maişet için çalışırken bir yandan da Galata mevlevihanesi’nde Ahmed Celâleddin ve ahmed remzi dede’lerden mesnevî dersleri almış, uzun yıllar içinde sessiz sessiz yanan ateşi nihayet aşikâr eyleyince eşi ve kızı tarafından reddedilmiş ve hasretlerine mahkum edilmiştir.
ömrünü islamın hizmetine adayan yaman dede, bu yolda talebeler yetiştirmiş ve 1962’de dünyasını değiştirmiştir.
Yaman Dede bana göz yaşı ve aşkı çağrıştırıyor.