İstanbul'un Manevî Mimarlarından Şeyh Vefa Hazretleri Dr. Saim ARI /Sizinti/Aralik 2004
Fetih'ten sonra, dünyanın çeşitli coğrafyalarından ilim adamlarının toplanmasıyla, bir ilim merkezi hâline getirilen İstanbul'da, birçok medrese inşa edilmiştir. Bunlar sadece ilim yuvası olmakla kalmamış, etraflarına da kütüphane, imarethane, hamam ve dükkânlarla da şehrin gelişmesine ve imarına vesile olmuştur. Fatih Sultan Mehmet'in, fetih sonrası İstanbul'a davet ettiği yüzlerce ilim ve mâneviyât büyüğü arasında, Şeyh Vefa Hazretleri de vardır. Hârâbe bir semte yerleştirilen bu zât, burayı kısa sürede mâmûr hâle getirmiştir. Günümüzde Vefa adı ile anılan semt, Şeyh Vefa Hazretlerinin bir hatırasıdır. O, burada kurulan medresesinde bir taraftan talebelere ders vermiş, ihtiyaç sahiplerine yardım elini uzatıp onların gönüllerini fethetmiş ve onların Müslüman olmalarında rol oynamıştır. Konya'da doğduğu için Konevî olarak da anılan Şeyh Vefa, Osmanlı'nın 15. yüzyılda yetiştirdiği önemli ilim adamlarındandır. Konya ve Edirne'deyken, astronomi ve musikîden, dinî ilimlerin bütün sahalarına kadar eğitim görmüş, Zeyniye tarikatı büyüklerinden Abdullatif Kutsî'nin manevî terbiyesinde yetişmiştir. Konya'da ilim ve irşad faaliyetleriyle hayatını geçirdiği sırada, Hac ziyareti için deniz yolcuğuna çıkan Vefa Konevî, yolda korsanların saldırısına uğrar ve bir süre Rodos Adası'nda zindanlarda esaret hayatı yaşar. Bu büyük ilim ve gönül adamının esir olduğunu duyan Karamanlı İbrahim Bey, büyük bir para karşılığında onu esaretten kurtarır. Şeyh Vefa Hazretleri Anadolu'ya döndükten sonra bir süre Konya'da öğrenci yetiştirmekle meşgul olur. Bu sırada Fatih Sultan Mehmet tarafından yürütülen İstanbul'un fetih hazırlıklarını duyunca, devrin diğer büyük ilim ve mânevîyat büyükleri gibi fetih ordusu içerisinde yer alır. Fetihten sonra Konya'ya vazifesinin başına dönmeye hazırlanırken, Fatih şehrin imârı ve halkın irşad edilmesinde kendisine ihtiyacı olduğunu belirten bir mektup göndererek, İstanbul'da ikamet etmesini rica eder. Bu davet üzerine İstanbul'da vazife yapmaya karar verir. İşte onun Vefa semtine yerleşmesi, bu mektuba dayanır.
Sinan Paşa, Molla Lutfî, Bursalı Hocazâde, Zembilli Ali Cemalî Efendi ve şair Zatî, Vefa Konevî'nin yetiştirdiği talebelerin başında gelenlerdir. Vefa Hazretlerinin manevî önderliğini yaptığı külliyenin bir bölümünü oluşturan tekkenin de, toplum hayatında ayrı bir yeri olmuştur. Burası bir ilim merkezi, aynı zamanda bir yardımlaşma müessesesi, yolcular için bir misafirhane, yoksulların karnını doyurduğu bir yerdi. Edebiyat, musiki, hüsn-ü hat gibi güzel sanatların ve edebiyatın icra edildiği bu yerlerde insanlar huzur bulmaktaydı. Güçlü bir şair olan Vefa Konevî bir divan da tertip etmiştir. Vefa Konevî yaptığı çalışmalarla Fatih Sultan Mehmet'in takdirini kazanmıştır. Fatih bir gün has adamlarından birini göndererek sohbetlerinden ve nasihatlerinden istifade etmek için bu büyük insanı saraya davet eder. Ancak, Vefa Konevî bu davete icabet etmeyeceğini bildirir. Fatih tebessüm ederek: -O gelmezse, biz onun ayağına gideriz, der ve bu ilim adamının medresesine kadar gider. Ama kapı kendisine yine açılmaz. Fatih: -Ey Vefa, sende hiç vefa hissi yok mu? diyerek oradan ayrılır. O, Fatih'i huzuruna kabul etmeyişinin sebebini etrafındakilere şöyle açıklar: 'Bilmezsiniz. Benim ona meylim ve onun bana ihtiyacı o derece fazladır ki, bir an birbirimizi görecek olsak, o benden ayrılmak istemeyecek, ben de onu bırakmayacağım. Halbuki, O milletin işlerini üzerine almıştır. Biz de dünya düzenini korumaya memuruz.' Evet, Fatih babası tarafından özel olarak devlet idare etmek üzere yetiştirilmişti. Toplumun Fatih'e ihtiyacı vardı. Bu sebepten o, toplumunun başında bulunmalıydı. Şeyh Vefa da bir ilim adamı olarak talebe yetiştirecekti. Böylece herkesin kendi vazifesini müdrik olduğu huzur toplumunun en temel dinamiklerinden birinin canlı örneğini, bizlere gösteriyorlardı.
İstanbul'un Manevî Mimarlarından Şeyh Vefa Hazretleri
Dr. Saim ARI /Sizinti/Aralik 2004
Fetih'ten sonra, dünyanın çeşitli coğrafyalarından ilim adamlarının toplanmasıyla, bir ilim merkezi hâline getirilen İstanbul'da, birçok medrese inşa edilmiştir. Bunlar sadece ilim yuvası olmakla kalmamış, etraflarına da kütüphane, imarethane, hamam ve dükkânlarla da şehrin gelişmesine ve imarına vesile olmuştur.
Fatih Sultan Mehmet'in, fetih sonrası İstanbul'a davet ettiği yüzlerce ilim ve mâneviyât büyüğü arasında, Şeyh Vefa Hazretleri de vardır. Hârâbe bir semte yerleştirilen bu zât, burayı kısa sürede mâmûr hâle getirmiştir. Günümüzde Vefa adı ile anılan semt, Şeyh Vefa Hazretlerinin bir hatırasıdır. O, burada kurulan medresesinde bir taraftan talebelere ders vermiş, ihtiyaç sahiplerine yardım elini uzatıp onların gönüllerini fethetmiş ve onların Müslüman olmalarında rol oynamıştır.
Konya'da doğduğu için Konevî olarak da anılan Şeyh Vefa, Osmanlı'nın 15. yüzyılda yetiştirdiği önemli ilim adamlarındandır. Konya ve Edirne'deyken, astronomi ve musikîden, dinî ilimlerin bütün sahalarına kadar eğitim görmüş, Zeyniye tarikatı büyüklerinden Abdullatif Kutsî'nin manevî terbiyesinde yetişmiştir. Konya'da ilim ve irşad faaliyetleriyle hayatını geçirdiği sırada, Hac ziyareti için deniz yolcuğuna çıkan Vefa Konevî, yolda korsanların saldırısına uğrar ve bir süre Rodos Adası'nda zindanlarda esaret hayatı yaşar. Bu büyük ilim ve gönül adamının esir olduğunu duyan Karamanlı İbrahim Bey, büyük bir para karşılığında onu esaretten kurtarır. Şeyh Vefa Hazretleri Anadolu'ya döndükten sonra bir süre Konya'da öğrenci yetiştirmekle meşgul olur. Bu sırada Fatih Sultan Mehmet tarafından yürütülen İstanbul'un fetih hazırlıklarını duyunca, devrin diğer büyük ilim ve mânevîyat büyükleri gibi fetih ordusu içerisinde yer alır. Fetihten sonra Konya'ya vazifesinin başına dönmeye hazırlanırken, Fatih şehrin imârı ve halkın irşad edilmesinde kendisine ihtiyacı olduğunu belirten bir mektup göndererek, İstanbul'da ikamet etmesini rica eder. Bu davet üzerine İstanbul'da vazife yapmaya karar verir. İşte onun Vefa semtine yerleşmesi, bu mektuba dayanır.
Sinan Paşa, Molla Lutfî, Bursalı Hocazâde, Zembilli Ali Cemalî Efendi ve şair Zatî, Vefa Konevî'nin yetiştirdiği talebelerin başında gelenlerdir.
Vefa Hazretlerinin manevî önderliğini yaptığı külliyenin bir bölümünü oluşturan tekkenin de, toplum hayatında ayrı bir yeri olmuştur. Burası bir ilim merkezi, aynı zamanda bir yardımlaşma müessesesi, yolcular için bir misafirhane, yoksulların karnını doyurduğu bir yerdi. Edebiyat, musiki, hüsn-ü hat gibi güzel sanatların ve edebiyatın icra edildiği bu yerlerde insanlar huzur bulmaktaydı. Güçlü bir şair olan Vefa Konevî bir divan da tertip etmiştir.
Vefa Konevî yaptığı çalışmalarla Fatih Sultan Mehmet'in takdirini kazanmıştır. Fatih bir gün has adamlarından birini göndererek sohbetlerinden ve nasihatlerinden istifade etmek için bu büyük insanı saraya davet eder. Ancak, Vefa Konevî bu davete icabet etmeyeceğini bildirir. Fatih tebessüm ederek:
-O gelmezse, biz onun ayağına gideriz, der ve bu ilim adamının medresesine kadar gider. Ama kapı kendisine yine açılmaz. Fatih:
-Ey Vefa, sende hiç vefa hissi yok mu? diyerek oradan ayrılır.
O, Fatih'i huzuruna kabul etmeyişinin sebebini etrafındakilere şöyle açıklar: 'Bilmezsiniz. Benim ona meylim ve onun bana ihtiyacı o derece fazladır ki, bir an birbirimizi görecek olsak, o benden ayrılmak istemeyecek, ben de onu bırakmayacağım. Halbuki, O milletin işlerini üzerine almıştır. Biz de dünya düzenini korumaya memuruz.'
Evet, Fatih babası tarafından özel olarak devlet idare etmek üzere yetiştirilmişti. Toplumun Fatih'e ihtiyacı vardı. Bu sebepten o, toplumunun başında bulunmalıydı. Şeyh Vefa da bir ilim adamı olarak talebe yetiştirecekti. Böylece herkesin kendi vazifesini müdrik olduğu huzur toplumunun en temel dinamiklerinden birinin canlı örneğini, bizlere gösteriyorlardı.
bolum 2