varolmanın dayanılmaz hafifliği sizce ne demek, varolmanın dayanılmaz hafifliği size neyi çağrıştırıyor?
varolmanın dayanılmaz hafifliği terimi Mert Cengiz tarafından tarihinde eklendi
varolmanın dayanılmaz hafifliği terimi Mert Cengiz tarafından tarihinde eklendi
ay'a senden bahsettim, şimdi o da sana aşık.
evet, istediğin sonsuzluksa, kapatıver gözlerini...
HAFİF...
Kollesterol oranı düşük,hatta HAFİF yağları...Bakın Uçtular..! !
Milan Kundera'nın güzel bir eseri...Lakin benim asıl anladığım konu; Şimdi bu Antoloji.com,ne için hizmet vermektedir? öncelikle edebiyata,sanata,kültüre ve bilumum güzel sanatsal faaliyetlerden hoşlanan toplumumuzun belli bir kesimine hitap etmek için.Lakin amacın dışında buradan birşeyler kazanmak olamayan bazı şahıslar,varlıklarından o kadar eminler ki,sanırsınız dünya onların cevresinde dönmekte...toplum içinde kendilerine ağırlık kazandıracak bir mekan bulamamanın sebebiyle,böylesine güzide bir (SANAL'da olsa) mekan içinde hafifliklerini başkalarına hissettirerek VAROLDUKLARINI ispat etmeye çalışıyorlar...! ! ! ! ! Teşekkürler Milan Kundera, Varolmanın dayanılmaz hafifliğini bize hatırlattığın için.....! ! !
Yok olmanın dayanılmaz ağırlığından iyidir...
Atatürk'e Saldırmanın Dayanılmaz Hafifliği
Aziz Nesin, yıllar önceki bir konuşmamız sırasında şöyle demişti:
'- Geçmişte Atatürk'ü eleştirmiş olmaktan dolayı şimdi utanıyorum. Her geçen gün gözümde küçüleceğine, tersine daha da büyüyor.'
Benzer aşamadan geçmiş bir kişi olarak, bu değerlendirmeyi gönülden paylaşmam zor değildi. Zaman bizleri değil, Mustafa Kemal'i haklı çıkarmıştı.
Lenin'in, Mao'nun, Enver Hoca'nın, Dimitrof'un heykellerinin yerlerde sürüklendiği, resimlerinin duvarlardan kaldırıldığı, Leningrad isminin St. Petersburg'a dönüştürüldüğü günümüzde, bunu görebilmek kuşkusuz daha kolay.
* * *
Eğer Türkiye'de bir din devleti kurmak istiyorsanız, Mustafa Kemal'e saldırmanız elbette ki tutarlıdır.
Eğer Türkiye'nin bir bölgesini ayırıp ırkçı bir devlet kurmak peşindeyseniz, Mustafa Kemal'e saldırmanın elbette tutarlı bir yanı vardır.
Ama 'çağı yakalama' arayışında görünürken aynı şeyi yapmaya kalkarsanız; belki - her garip şeyi yapanlara olduğu gibi - bazı dikkatleri üzerinize çekersiniz, ama inandırıcı olamazsınız.
Bir bakıyorsunuz; Kültür Bakanı'nı temsilen açık oturuma katılan bir sayın konuşmacı, Kemalizmin Batı Avrupa'daki totaliter ideolojilerin etkisi altında kaldığını söylüyor. (Çekinmese, faşistlikle suçlayacak.)
Bir bakıyorsunuz; Marksist soldan ciddi bir düşünür, 'Halka sorulsaydı dil devrimini kabul eder miydi? ' diye soruyor. (Sanki referandumla devrim yapılabilirmiş gibi...)
Bir bakıyorsunuz; 60'lı yıllarda Atatürk'ün sosyalistliğini kanıtlamak için ter döken bir köşe yazarı, şimdi onu küçültmek için tüm kalem kıvraklığını kullanma telaşı içinde.
Bir bakıyorsunuz; 'orijinal' olabilme uğruna, Atatürk'ü demokrasi karşıtı gösterebilmek için, kendi eğilimlerine bilim kılıfı giydirme çabasına girenler var.
Mustafa Kemal'i bilimsel olarak değerlendirebilmenin yöntemi açık: Hangi koşullardaydı? Ne yapmak istiyordu? Ne yaptı? Sonuç ne oldu?
Hangi koşullarda yola çıktığını biliyoruz. Ne yapmak istediğini ise - en kıt zekâlıların bile yanlış anlayamayacağı kadar - açık söylemiş:
'Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir. Biz cumhuriyeti kurduk, on yaşını doldururken, demokrasinin bütün geleneklerini sırası geldikçe yerine koymalıdır. Türkiye Cumhuriyeti'nde de birbirini denetleyen partilerin doğacağına şüphe yoktur. Demokrasi maddi refah meselesi değildir. Böyle bir nazariyat, vatandaşların siyasi hürriyet ihtiyacını unutmayı amaçlar. Bir ulusu oluşturan bireylerin her çeşit özgürlüğü güven altında bulunmalıdır.'
Ne yapmış?
Hiçbir şeyin devletin dışında olamadığı faşizmin yükselme döneminde bile, Türk Dil ve Tarih Kurumları, siyasal iktidarların etkisinden uzak, bağımsız bir yapıda oluşturulmuş. Totaliter bir kültürden demokratrik bir kültüre geçiş için büyük çaba sarfetmiş
Dışarıda varolmayan çoğulculuğu, tek partinin içinde adeta özendirmiş. 'Devletçilik' resmi ideoloji iken, özel sektör ve liberalizm savunucuları partinin ve devletin en üst düzeylerine kadar yükselebilmişler; parti içinde ayrı bir kanat oluşturmuşlar.
Chp'ye faşist bir model getirmek isteyenleri terslemiş. Bir muhalefet partisi kurulması deneyini, - çok olumsuz koşullarda bile - kendi eliyle başlatmış.
Peki açtığı yol - tüm ihanetlere karşın - nereye varmış?
Eksikleri, yanlışları olsa da hiçbir Müslüman ülkede var olmayan bir demokrasiye! ..
* * *
Bir cümle hâlâ kulaklarımda:
'Cesaretim olsa, tıpkı İnce Mehmed'in destanını yazdığım gibi, Mustafa Kemal'in de desatanını yazmak isterdim...'
Ölümünden yarım yüzyıl sonra - ve tüm ideolojik değerlerin altüst olduğu bir dünyada - eğer bir kişi hâlâ Yaşar Kemal'de ve milyonlarca insanda bu duyguları yaratabiliyorsa, hâlâ güncelse, bunun anlamı açıktır.
Bu ülkede Atatürk'ü yıkarak olumlu bir şeyler yapabileceğini sananların, kendi küçük dünyaları içinde büyük bir yanılgı yaşadıklarına inanıyorum.
A.Taner KIŞLALI - Cumhuriyet, 8 Mart 1992 (Atatürk'e Saldırmanın Dayanılmaz Hafifliği)
anoraksiya nervoza hastalığına yakalanıp 20 kiloya düşen kız.....
raflarda görüp herseferinde dikkatimi çektiği halde kiralamadığım film...
filmi berbattı...
derler...doğru! mu acaba? bekle ve gör!
güçlüler güçsüzleri terk edemeyecek kadar güçsüz olduklarında,
güçsüzler çekip gidecek kadar güçlü olmak zorunda..!
Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği. Milan Kundera'nın romanı
yönetmen Philip Kaufman'ın, beyaz perdeye aktardığı filmi....
bir kitap olduğunu hatırlıyorum ama okumadım. sanki bir filmmiş gibi de geliyor sanırım erotik bir filmdi galiba ödül falanda almıştı...
yazın ortasında, sıcacık kumsalda uzanmışken okunacak kitap değil ;)