Bu yüce tarikatın amacı, amelde (ibadetlerimizde) ihlası (samimiyeti) kazanmak için Allah (c.c) sevgisinin elde etmeye çalışmaktır. İhlas; dünya ve ahiret çıkarı gözetmeden bütün sözlerin, hareketlerin ve ibadetlerin Allah (c.c) rızası (Allah-u Tealanın Zatı) için yapılmasıdır. Bu gayeye sadece sünnete uymak ve gafleti yok etmekle erişilir. Bunu sağlamak için bu yolun isteklisinin iki şeye devam etmesi gerekir.
1- Ruhsat ve bid’at’lardan kaçınarak Şeriat-ı Muhammediyeye uymak. 2- Gaflet’i tamamıyla giderme İşte Nakşibendi Tarikatı bu iki esastan ibarettir. Mürit gafleti kovarak ve şeriata uyarak başarılı olabilir. Bu yolun isteklisi açlık, tokluk, susma ve öfke halindeyken, uykuda ve uyanıkken, dostları ve yabancılarla görüşürken, yalnızken ve topluk içerisindeyken kalbindeki düşünceleri bir noktada toplayıp nefsini dizginler; böylece kalbinin uyanık kalmasını sağlar. Bu kişiyi fitne ve ayrılık rüzgarları etkileyemez. Aksine felaket bela ve ayrılık halinde daha fazla uyanık olur. Mürid sünnete uyarak bütün mekruh ve haramları hatta en iyi davranışın (hilaf-ı evla) dışındaki uygulamaları bile yapmaz; dinin emirlerini yerine getirir. Eskiden yapmış olduğu haram ve mekruhlardan veya yapmadığı dini emirleri için istiğfar eder. Bunlar uyulması gereken önemli kurallardır. Mürit gafleti gidermek için çaba sarfederek huzur alışkanlığı kazanmaya çalışır. Buna vukuf-i kalbi (kalbin Allah’tan (c.c) uyanık olması hali) denir. Bu yalnız zikir veya rabıta ile yahut her ikisi ile şiddetle kalbe yönelmeyle kazanılır. Hak yolcusu kalbinin üzerinde o kadar durur ki gaflete girmek istese giremez ve huzur alışkanlığını bırakmak istese bırakamaz. Nakşibendi Tarikatı’nın büyükleri huzuru elde etmek için bu yola girmeyi isteyenlere uyulması gereken azı kurallar koymuşlardır
Kur’an’da rabıta kelimesi açıkça zikredilmektedir. Bunu şu ayette görüyoruz:
“Ey iman edenler! Allah yolunda sabredin, düşmanlarınız karşısında sebat gösterin, rabıta yapın / Allah’ın korumanızı istediği sınırları bekleyin, Allah’tan korkun ki kurtuluşa eresiniz.” (Âl-i İmran, 200)
Bu ayetteki “rabıta yapın” emri, her mümini ilgilendiren bir emirdir. Tefsirlerde burada geçen rabıtaya şu manalar verilmiştir: Düşmanların saldıracağı yerleri gözetleyin, sınırları bekleyin. Dininizi tehlikelerden koruyun. Nefis ve şeytan düşmanlarına karşı uyanık olun. Onların kalbinize girmesine yol vermeyin. Allah’ın çizdiği sınırları iyi gözetin, ilâhi hükümlere harfiyen uyun. Namaz vakitlerini gözetleyin ve mescitleri ibadet, taat ve zikir ile mamur edin. (Suyutî, ed-Dürrü’l-Mensur; İbnu Kesir, Tefsir.)
Yüce Allah’ın her müminden istediği rabıta, kalbini Yüce Allah’a bağlamaktır. Her işte O’nun rızasını gözetmektir. Bütün yaptıklarında helal ve haram sınırına dikkat etmektir. Kalp kâbesini günah kirlerinden temizlemektir. Oraya Allah’ın sevmediği şeyleri sokmamak için gönlü kontrol altında tutmaktır. Kısaca, Yüce Allah’ın düşman olduğu şeyleri gönülden çıkarmak ve kötülüklerin esaretinden kurtulmuş, hür bir müslüman olmaktır.
Rasulullah s.a.v. Efendimiz, “rabıta yapınız” ayeti indiği zaman, ashabına ayette anlatılan ribat ve rabıtanın ne olduğunu şöyle açıklamıştır:
“Zor ve sıkıntılı zamanlarda güzelce abdest almak, kalbi mescitlere bağlı olmak, ibadet yerlerine çokça gidip gelmek ve bir namazı kıldıktan sonra diğer namaz vaktini gözetlemek var ya; işte sizin için ribat budur, işte asıl ribat budur, işte asıl ribat budur.” (Buharî, Tirmizî, Nesaî, Malik)
Bu hadisten ribatın iki türlü manasının olduğunu anlıyoruz. Birisi manevi, diğeri maddi sınırları kontrol altında tutmaktır. Korunacak manevi sınırlar ilâhi emirler ve kalbimizdir. Maddi sınırlar ise düşmanın saldırı noktalarıdır.
Kalbin Yüce Allah ile ne halde olduğunu kontrol etmeye murakabe denir. Zahiri düşmanları takip ve kontrol etmeye ise mücadele denir. Her ikisi de mümin için vazgeçilmez birer vazifedir. Çünkü ayette kurtuluş bunlara bağlanmıştır.
Nakşibendi Tarikatı’nın Gayesi
Bu yüce tarikatın amacı, amelde (ibadetlerimizde) ihlası (samimiyeti) kazanmak için Allah (c.c) sevgisinin elde etmeye çalışmaktır. İhlas; dünya ve ahiret çıkarı gözetmeden bütün sözlerin, hareketlerin ve ibadetlerin Allah (c.c) rızası (Allah-u Tealanın Zatı) için yapılmasıdır. Bu gayeye sadece sünnete uymak ve gafleti yok etmekle erişilir. Bunu sağlamak için bu yolun isteklisinin iki şeye devam etmesi gerekir.
1- Ruhsat ve bid’at’lardan kaçınarak Şeriat-ı Muhammediyeye uymak.
2- Gaflet’i tamamıyla giderme
İşte Nakşibendi Tarikatı bu iki esastan ibarettir. Mürit gafleti kovarak ve şeriata uyarak başarılı olabilir. Bu yolun isteklisi açlık, tokluk, susma ve öfke halindeyken, uykuda ve uyanıkken, dostları ve yabancılarla görüşürken, yalnızken ve topluk içerisindeyken kalbindeki düşünceleri bir noktada toplayıp nefsini dizginler; böylece kalbinin uyanık kalmasını sağlar. Bu kişiyi fitne ve ayrılık rüzgarları etkileyemez.
Aksine felaket bela ve ayrılık halinde daha fazla uyanık olur. Mürid sünnete uyarak bütün mekruh ve haramları hatta en iyi davranışın (hilaf-ı evla) dışındaki uygulamaları bile yapmaz; dinin emirlerini yerine getirir. Eskiden yapmış olduğu haram ve mekruhlardan veya yapmadığı dini emirleri için istiğfar eder. Bunlar uyulması gereken önemli kurallardır.
Mürit gafleti gidermek için çaba sarfederek huzur alışkanlığı kazanmaya çalışır. Buna vukuf-i kalbi (kalbin Allah’tan (c.c) uyanık olması hali) denir. Bu yalnız zikir veya rabıta ile yahut her ikisi ile şiddetle kalbe yönelmeyle kazanılır. Hak yolcusu kalbinin üzerinde o kadar durur ki gaflete girmek istese giremez ve huzur alışkanlığını bırakmak istese bırakamaz. Nakşibendi Tarikatı’nın büyükleri huzuru elde etmek için bu yola girmeyi isteyenlere uyulması gereken azı kurallar koymuşlardır
Allah (c.c) Herkese nasip etsin
Kur’an’da rabıta kelimesi açıkça zikredilmektedir. Bunu şu ayette görüyoruz:
“Ey iman edenler! Allah yolunda sabredin, düşmanlarınız karşısında sebat gösterin, rabıta yapın / Allah’ın korumanızı istediği sınırları bekleyin, Allah’tan korkun ki kurtuluşa eresiniz.” (Âl-i İmran, 200)
Bu ayetteki “rabıta yapın” emri, her mümini ilgilendiren bir emirdir. Tefsirlerde burada geçen rabıtaya şu manalar verilmiştir: Düşmanların saldıracağı yerleri gözetleyin, sınırları bekleyin. Dininizi tehlikelerden koruyun. Nefis ve şeytan düşmanlarına karşı uyanık olun. Onların kalbinize girmesine yol vermeyin. Allah’ın çizdiği sınırları iyi gözetin, ilâhi hükümlere harfiyen uyun. Namaz vakitlerini gözetleyin ve mescitleri ibadet, taat ve zikir ile mamur edin. (Suyutî, ed-Dürrü’l-Mensur; İbnu Kesir, Tefsir.)
Yüce Allah’ın her müminden istediği rabıta, kalbini Yüce Allah’a bağlamaktır. Her işte O’nun rızasını gözetmektir. Bütün yaptıklarında helal ve haram sınırına dikkat etmektir. Kalp kâbesini günah kirlerinden temizlemektir. Oraya Allah’ın sevmediği şeyleri sokmamak için gönlü kontrol altında tutmaktır. Kısaca, Yüce Allah’ın düşman olduğu şeyleri gönülden çıkarmak ve kötülüklerin esaretinden kurtulmuş, hür bir müslüman olmaktır.
Rasulullah s.a.v. Efendimiz, “rabıta yapınız” ayeti indiği zaman, ashabına ayette anlatılan ribat ve rabıtanın ne olduğunu şöyle açıklamıştır:
“Zor ve sıkıntılı zamanlarda güzelce abdest almak, kalbi mescitlere bağlı olmak, ibadet yerlerine çokça gidip gelmek ve bir namazı kıldıktan sonra diğer namaz vaktini gözetlemek var ya; işte sizin için ribat budur, işte asıl ribat budur, işte asıl ribat budur.” (Buharî, Tirmizî, Nesaî, Malik)
Bu hadisten ribatın iki türlü manasının olduğunu anlıyoruz. Birisi manevi, diğeri maddi sınırları kontrol altında tutmaktır. Korunacak manevi sınırlar ilâhi emirler ve kalbimizdir. Maddi sınırlar ise düşmanın saldırı noktalarıdır.
Kalbin Yüce Allah ile ne halde olduğunu kontrol etmeye murakabe denir. Zahiri düşmanları takip ve kontrol etmeye ise mücadele denir. Her ikisi de mümin için vazgeçilmez birer vazifedir. Çünkü ayette kurtuluş bunlara bağlanmıştır.