Kültür Sanat Edebiyat Şiir

Yılmaz Garip
Yılmaz Garip

“İnsan Seveceği Kimseyi İyi Seçmeli, Ona Göre Sevmeli.” “Kim Olduğun Değil, Kiminle Olduğun Önemlidir.”

  • diyalog15.07.2009 - 19:21

    DİNLER ARASI DİYALOG MASALI-2

    Sevgili okuyucularım;
    ‘Dinler arası diyalog masalına kim inanır’ başlıklı yazıma, gerek telefonla ve gerekse e-mail yolu ile yüzlerce teşekkür, tebrik ve takdir mesajları aldım. Bazı okuyucularım ise meseleyi tam kavrayamadıklarından olacak, aksi tepkilerini ortaya koydular. Önceki yazımda anlattıklarımdan dolayı herkesin aynı yaklaşımda bulunmasını beklemek zaten yanlış olur. Ancak, konuyu tam anlayamadığı için aksi tepkilerini dile getiren bazı iyi niyetli okuyucularımı da aydınlatmak isterim.
    Şöyle ki;
    Ehl-i sünnet alimlerimizin yazmış oldukları paha biçilemez kıymetteki binlerce kitaplarında buyuruluyor ki; ‘Allahü tealanın rızasını terk ederek insanların rızasını kazanmaya çalışanların (ananın evladından kaçacağı, herkesin allahü tealadan başka sığınak bulamayacağı kıyametin o dehşetli gününde) işini allahü teala insanlara bırakacaktır. Fakat insanların kızacağı yerde allahü tealanın rızasını gözetenlerin işini ise allahü teala bizzat kendisi görecektir.’ Hal böyle olunca, yeri, göğü ve bütün kainatı hürmetine yarattığı ve habibim dediği ve ismini ismi ile yazdığı, gelmiş, geçmiş ve gelecek insanların her bakımdan en üstünü, insanlığın yegane rehberi Muhammed aleyhisselamı (birileri istiyor diye, onlarla dost olacağım diye) attığımda, geriye dinimden bir şey kalmayacak, yani imanım gidecek ve bunlarla kardeş olacağım.
    Niye imanım gidecek?
    Çünkü Müslüman olabilmek için ‘La ilahe illallah, Muhammedün resulüllah’ söyleyip, manasına da inanmak mecburiyetindeyiz. Sadece ‘La ilahe illallah’ demekle müslüman olunmaz. Bunu, allahü tealanın bir aciz ve günahkar kulu olan Yılmaz Garip söylemiyor. Bütün muteber din kitaplarında bunun böyle olduğu yazmaktadır.
    Şimdi sormak lazım:
    Allahü tealanın sevgilisi Muhammed aleyhisselamı atarsam (ki bunun şakası bile olmaz) acaba kıyametin o dehşetli gününde beni kim kurtaracak?
    Karşı tarafın teklifi bu:
    ‘La ilahe illallah’ deyin, ‘Muhammedün resulüllah’ demeyin hepimiz kardeş olalım, birlik ve beraberlik içerisinde olalım, ortak bir noktada birleşmiş olalım. Hepimiz aynı olalım.
    Ben de diyorum ki;
    Kardeş olmayı sizden daha çok arzu etmekteyim. Şayet halis niyetle beni kendinize kardeş yapmak istiyorsanız ve bu duygularınızda samimi iseniz gelin hep birden ‘La ilahe illallah Muhammedün resulüllah’ diyerek hak olan İslam dininde birleşelim ve hepimiz kardeş olalım.
    İnsanlar tarafından yazılmış bir kitaba değil, ilahi kelama uyalım.
    Teslise değil, bir olan allahü tealaya inanalım. İsa aleyhisselamın allahü tealanın oğlu olduğuna değil, kulu ve peygamberi olduğuna inanalım.
    Hıristiyanlığın allahü teala tarafından gönderilmiş ve daha sonra gönderdiği hak din olan islamiyetle birlikte nesh edilmiş bir din olduğunu (yani yürürlükten kaldırılmış olduğunu) bilelim ve imanımızı buna göre düzeltelim.
    Ama, hayır! Maksatları başka.
    Hakiki İncile en yakın ve en uygun olarak, İsa aleyhisselamın 12 havarisinden birinin sonradan yazmış olduğu Barnabas İncilini, Hristiyan tebasından köşe bucak saklayanların diyalog kardeşliği teklifinin samimiyet ölçüleriyle bağdaşır bir yanı olabilir mi?
    Diyalog masalı ile niyetleri hinlik değil ise soruyorum;
    Peygamber efendimiz Muhammed aleyhisselam, hayatı boyunca insanları kardeşliğe ve bir olan allahü tealaya iman etmeğe çağırmadı mı?
    Eshab-ı kiram aleyhimürrıdvan efendilerimiz aynı çağrıda bulunmadı mı?
    Ecdadımız asırlarca aynı çağrıda bulunmadı mı?
    Bu teklifler, bu çağrılar diyaloga davet değil miydi?
    Hepsi de aynı kardeşliği teklif etti ve aynı imana davet etti. Ama karşı taraf hep red etti, bu da yetmezmiş gibi bütün Hıristiyan ülkeler haçlı adı altında birleşerek üzerimize geldi. Bunda da muvaffak olamayanlar şimdilerde taktik değiştirerek Müslümanları dininden uzaklaştırma gayretine girdiler. ‘Siz dininizden uzaklaşın ve bizim gibi olun’ tezini hileli yollardan aşılamaya ve bütün Müslümanları kendilerine benzetmeğe çalışıyorlar. Sonra da bunun adını dinler arası diyalog koyarak bütün Müslümanları aldatabileceklerini sanıyorlar.
    Araya da Müslümanların peşinden koşmasını sağladıkları din adamlarını koyuyorlar.
    Ama yemezler! ..


    Yılmaz Garip
    Gazeteci-Yazar

  • diyalog15.07.2009 - 19:19

    DİNLER ARASI DİYALOG MASALINA KİM İNANIR?


    Allahü teala kullarına çok acıdığı için onları doğru yola davet eden Peygamberler göndermiş. Bu peygamberler insanlara hep doğruyu, iyiyi, güzeli ve onlara hep faydalı olan şeyleri yani allahü tealanın emirlerini bildirmişlerdir. Zararlarından korunmak için kötü şeyleri yani yasakladıklarını da bildirmişlerdir.
    Yine allahü teala tarafından insanlığa gönderilen İsa aleyhisselamın bildirdiği Hristiyanlık insanlar tarafından kabül görmediği gibi çeşitli sıkıntı ve eziyetler verilen İsa aleyhisselamı allahü teala göğe kaldırdı. Kıyamete yakın gökten indirilecek ve Mehdi aleyhisselam ile birlikte islamiyeti yeniden yayacak. Allahü teala kur’an-ı kerimde bunu haber veriyor. Muteber din kitaplarında da böyle yazmaktadır. Çünki, allahü teala son peygamber olarak Muhammed aleyhisselamı gönderdi ve O’nunla birlikte islamiyeti göndererek evvelki gönderdiği dinleri nesh etti. Yani yürürlükten kaldırdı. Kaldı ki, diğer dinler zaten bozuldu. İnsanlar tarafından uydurulmuş bazı şeyler din diye insanlara yutturulmaya çalışıldı ve halen de bu yutturmaca devam etmektedir.
    Şimdilerde ise dinler arası diyalog masalıyla müslümanları kandırmaya, islamiyeti bozmağa, müslümanları dininden uzaklaştırmağa çalışılmaktadır. Güya müslümanlarla diğer bozuk dinlerdeki insanlar kardeştir. Halbuki islamiyette ancak müslümanlar birbiriyle kardeştir.
    Yani, “La ilahe illallah, Muhammedün resulüllah” diyen ve böyle inananlar kardeştir. Kelime-i tevhidin birinci kısmına inanıp, ikinci kısmına inanmayanlarla müslümanların bir işi olamaz. Olmamalıdır da.
    Allahü tealanın emir ve yasaklarına karşı gelenlerin, emir ve yasaklara uyanlarla kardeş olması düşünülemez. Eşyanın tabiatına aykırıdır. Bütün muteber din kitaplarında bunun böyle olduğu yazılıdır.
    Hıristiyan batı dünyası her ne kadar dinler arası diyalog masalını yutturmaya çalışsada çirkin içyüzünü zaman zaman yaptığı uygulamalarla ve misyonerlik faaliyetleriyle ortaya koymaktadır. İşin üzücü tarafı ise, bu çirkin diyalog masallarına özel eğitilmiş ve müslümanların sempatisini kazanmış din adamı kisvesindeki kişileri kullanarak bazı cahil müslümanları inandırmaya çalışmaktır. Halbuki islamiyette ilim öğrenmek farzdır. Cehalet de yasaklanmıştır. Onun için dinini iyi öğrenememiş cahil birkaç müslümanın bu diyalog masalına inanmaları ve başkalarını da inandırmak için ikna edici gayretleri boşa çıkacağı ve herkesin kendi yüz karasını ortaya koyacağı gibi, ahirette de hesabı çok ağır olacaktır.
    Bu gün gaflet pamuğunu kulaklardan atmalıdır. Her güzelliğin islamiyette, her çirkinliğin de islamiyet dışında olduğu hiç, ama hiç hatırdan çıkarılmamalıdır.
    Yıllardır süren iç savaş yüzünden 1 milyondan fazla insanın hayatını kaybettiği, 2 milyon civarındaki Sudanlının da mülteci konumuna düştüğünü belirten Sudan hükümeti, 370 bin kişinin ise mülteci kamplarında aç bi ilaç hayatta kalma mücadelesi verdiğini kaydediyor. İç savaşın buralara taşıdığı yüzbinlerce insan arasındaki Hristiyanlar korunma altına alındıkları kamplarda uluslar arası yardım kuruluşlarının sayısız ikramlarını kabul ederken, Müslüman Afrikalılar ve Araplar aynı yardımlardan sırf müslüman oldukları için mahrum bırakılıyorlar.
    Öte yandan 1992-95 yılları arasında Bosnada Sırplar tarafından müslümanlara yapılan soykırımda 8 bin müslümanın katledilmesine seyirci kalan ve zaman zaman dünyaya insanlık! mesajları vermekten utanmayan Hristiyan batı dünyası gerçek yüzünü Lahey Adalet Divanında bir kere daha gösterdi. Sırbistan’ın Bosna-Hersek’deki müslümanlara sistematik bir şekilde uyguladığı soykırım katliamından Sırbistan’ı sorumlu tutmayan Hollanda’daki uluslar arası adalet divanının bu kararı BM Savaş Suçları Mahkemesinde yargılanan Sırp kasabı Miloseviç’i de haklı çıkarmış oldu. Şimdi sormak lazım, acaba Bosna’da katledilenler Hristiyan olsalardı ve hiç yapmadığı halde sanık sandalyesinde bulunan müslüman ülke olsaydı, adaleti katleden Lahey Adalet Divanının kararı ne olurdu?
    Bunlar verebileceğimiz binlerce örnekten sadece ikisi.

    Ey Hristiyan batı dünyası!
    Dinler arası diyalog masalına kim inanır?


    Yılmaz Garip
    Gazeteci-Yazar

  • müzik15.07.2009 - 18:23

    Ruh, yaratılışta çok temiz olduğu için her türlü haram gibi müzik te ruha sıkıntı verir. Müzik ruhun değil, bilakis nefsin gıdasıdır. Çünkü nefs kafirdir. Hep kötü şeyler ister.

  • Tasavvufi Türküler18.05.2009 - 12:56

    Tasavvuf müziği ve müziğin dindeki yeri
    Dün, tasavvuf müziği konseri eşliğinde kutlanan “Kutlu Doğum Haftası”ndan bahsetmiştik. Bugün de müzik ve tasavvuf müziğinin dinimizdeki yeri üzerinde durmak istiyorum.
    Önce, müzik ve kaynağı üzerinde duralım: Müzik, hisleri ve düşünceleri seslerle ve hareketlerle anlatmaktır. Seslerin melodi, armoni ve polifoni gibi şekillerde düzenlenmesidir.
    Bozuk dinler, kalpleri ve ruhları besleyemediği için, nefse hoş gelen müziği, her çeşit çalgı sesini bu boşluğu doldurmada kullandı; müziğin nefisleri beslemesi ruhani tesir sanıldı. Semavi dinlerin asıllarında müzik yoktur. İncilin yasak ettiği müziği, sonradan papazlar Hıristiyan dinine sokmuşlardır.

    MÜZİK İBADETİN PARÇASI!
    Bugünkü batı müziği, kilise müziğinden doğdu. Bugün yeryüzünü kaplayan bozuk dinlerin hemen hepsinde, müzik, ibadet parçası halini almıştır. Müzik ile, her çeşit çalgı ile nefisler keyiflenmekte, şehvani, hayvani arzular kuvvetlenmektedir. Ruhun gıdası olan, kalpleri temizleyen ve nefisleri ezip, haramlara olan arzularını yok eden, ilahi ibadetler unutulmaktadır.
    Müzik, her çeşit çalgı, insanları, alkolikler ve morfinmanlar gibi gaflet içinde, uyuşuk yaşatmaktadır. Böylece, nefisleri azdırarak, ebedi saadetten mahrum kalmasına sebep olmaktadır. İslam dini, insanları bu afetten, bu sonsuz felaketten korumak için, müziği haram kılmış, yasak etmiştir. Müziğin bütün dinlerde büyük günah olduğu, “Dürr-ül-münteka” kitabında yazılıdır.
    Aletsiz, çalgısız olan makamlı sese “Sima, teganni” denir. Alet ile, çalgı ile birlikte olan insan sesine “Gına” yani “Müzik” denir. Gınanın, müziğin haram olduğunu bütün âlimler sözbirliği ile bildirmişlerdir. “İlk teganni eden şeytandır” ve “Gına, kalbde nifak hasıl eder” hadis-i şerifleri de gınanın, müziğin haram olduğunu göstermektedirler.
    Simaya, teganniye caiz diyen âlimler varsa da, bunlar; kadın sesi olmaması, alet ile söylenmemesi, sözlerinde fuhuş, kadın ve içki gibi şeyler bulunmaması, devamlı olmaması gibi şartlar bildirdiler. Bu şartlar bulunmayan sima da sözbirliği ile haram olur.
    Bütün bunlardan anlaşılıyor ki: İslamiyet’te müzik, çalgı yoktur. Son zamanlarda ortaya çıkartılar, “Tasavvuf müziği“ sözünün İslamiyet’te yeri yoktur. Kur’an-ı kerim okumak, ilahi söylemek ibadettir. İbadeti müzik aletleri ile yaparak, haramı ibadete karıştırmak küfür olur.
    Son devir İslam büyüklerinden Abdülhakim Arvasi hazretlerine; Ayasofya Camii imamı hafızılığını bitiren yetişkin kızı için camide merasim yapıp, kızına erkek cemaatin huzurunda Kur’an-ı kerim okuttuğu söylenince, “Kızını çıplak olarak Beyoğlu’nda dolaştırsaydı, günahı bundan daha az olurdu! ” buyurmuştur.

    ŞEKERLE KAPLANMIŞ ZEHİR
    Peygamberimiz “Gına kalbi karartır” buyurdu. Musikiye özenmemeli, hasıl ettiği lezzete aldanmamalıdır. Bundan ruh değil, Allahü tealanın düşmanı olan nefis lezzet almaktadır... Musikinin tadı, zehirli bala, şekerlenmiş, yaldızlanmış necasete (pisliğe) benzer.
    Derin âlim, Şeyhul İslam Ahmed ibni Kemal efendinin Kırk Hadisinin tercümesinde, otuzdokuzuncu hadis-i şerifte, “Mizmarları kırmak için ve hınzırları öldürmek için gönderildim” buyuruluyor. Bunu tercüme ederken, “Mizmar, düdük ve bütün çalgı aletleri demektir. Bu hadis-i şerifin manası, her çeşit çalgıyı ve domuz eti yemeyi yasak etmek için emir olundum demektir” diye mana verilmektedir.
    Resulullah efendimizin geldiği bir evde, küçük kızlar def çalıp şarkı söylüyorlardı. Şarkıyı bırakıp, Resulullahı övmeye başladılar. “Benden bahsetmeyin! Beni övmek (mevlid, ilahi) ibâdettir. Eğlence, oyun arasında ibâdet caiz değildir” buyurdu (Kimya-i saadet) .
    Çalgı aleti eşliğinde söylenen, ilahinin, şarkının, kasidenin dinimizde haram olduğunda söz birliği vardır. Hatta ilahinin müzik aleti ile söylenmesi ile ibadete müzik sokulduğu için haramdan öte küfür olduğu bildirilmiştir.
    Mehmet Oruç

  • 1 Mayıs İşçi Bayramı05.05.2009 - 11:36

    Deli ne bilir bayramı?
    Zır.. zır... içer ayranı....? ? ? ! ! !

  • seçim31.03.2009 - 12:58

    GEÇMİŞ OLSUN!

    Yılmaz Garip
    [email protected]

    Dünya nimetleri gelip geçicidir. Servetler, makamlar zamanla yer değiştirebilir. Bugünün zengini yarın fakir, yoksulu da yarın zengin olabilir. Makamlar da geçicidir. Kısacası dünya hayalden ibarettir. Keyif ve lezzetleri hep geçicidir. Nice zenginler, nice şöhret sahipleri, nice sultanlar bütün varlıklarını terk edip gittiler. Geride bir yığın iyi veya kötü eserler bıraktılar. Şüphe yok ki, iyi eser bırakanlar iyilikleri ile hatırlanır ve hep hayırla yad edilir. Dünyanın aldatıcı ve geçici keyif ve lezzetlerine aldananların hayır işlemesi çok güçtür. Mevki ve makam sahibi, ya da servet sahibi olan böyle kimselerin etrafında bir sürü dalkavuk ve şakşakçıları hiç eksik olmaz. Onların dümen suyu, kişinin hakikatleri görmesine perde olur. Bu perdenin aradan kalkması ve o kişinin hakikatleri görebilmesi için sahip olduğu makam ya da serveti elinden çıkması lazım. Ancak, o zaman da çok geç kalmış, iş işten geçmiş olur ki, etrafında ne bir seveni, ne de düştüğü yerden kaldıracak bir dost eli kalmamıştır artık. En ihtiyaçlı olduğu bir durumda yalnız kalmıştır.
    Politikada da durum farklı değildir.
    Milletvekilliğine veya belediye başkanlığına aday olursunuz. Seçilebilmek için türlü dil dökersiniz. El, etek öpersiniz. Çalışır, koşturur, çırpınırsınız. Seçim günü gelir, akşam olur, sandıklar açılır, sayımlar yapılır. İçiniz içinize sığmıyor, telefonlar, tebrikler başınızı döndürüyor. Seçilmişsiniz artık. Sizi gerçek sevenlerin makamınızda ziyaret veya telefonla arayarak tebrik ettikleri ve sevindikleri gibi, dalkavuklar da herkesten önce bizzat ziyaretinize gelerek ve telefonla arayarak sizi tebrik edeceklerdir. Hatta, etrafınızda bir sevgi yumağı (!) oluşturacaklardır. Bu yumağın içerisinde gerçek dostlarınız da bulunmak istese bile bulunamayacaktır, bulundurulmayacaktır. Çünkü bu dalkavuk kesim, iştah kabartan pastayı (!) kimseyle paylaşmaya tahammül etmemektedir. Etrafınızda pervane gibi dönerler. Sizi bir an olsun yalnız bırakmamak için ellerinden gelen bütün gayreti gösterirler. Artık gerçek dostlarınızın yerini çoktan almışlardır.
    Ve siz!
    Artık siz olmaktan yavaş yavaş sıyrılıp, onların dümen suyuna girmişsiniz. Sevenleriniz size her yaklaşmak istediğinde bu dalkavuklar duvarına çarpar ve geri döner. Birkaç başarısız denemeden sonra da, sizin onlardan koptuğunuz gibi, onlar da sizden koparlar. Artık yalnızsınız. Fakat, etrafınızdaki pervanelerin dalkavuklukları, şakşakları bu acı hakikati görmenizi engeller ve size yalnız kaldığınızı hissettirmezler. Bu sarhoşluk içerisinde günler, aylar ve yıllar su gibi akar gider.
    Süre dolmuş ve yolun sonuna gelinmiştir. Acı hakikatle yüzleşmekten başka çare kalmamıştır. Çünkü, size verilen altından daha kıymetli olan süre içerisindeki eksiklerinizi, hata ve kusurlarınızı söyleyecek ve görmenize yardımcı olacak, belki de bir daha seçilmenize zemin oluşturacak gerçek dostlarınızdan uzak kaldınız. Bu çok kıymetli zaman sermayenizi, çevrenizdeki dalkavuklar arasında hor kullandınız. Belki, zaman zaman şu veya bu sebeple, hasbelkader karşılaştığınız dostlarınıza görünmedikleri için ayak üstü sitem bile etmişsinizdir. Ancak, onların samimi cevaplarını alabilecek imkanı, onlara tanımadığınızın farkında bile olamamışsınız. Gün gelmiş, o şaşaalı günler geçmiş ve artık yalnız kalmışsınız. Etrafınızda pervane olan insanlar da yok artık. Pişmanlık bütün benliğinizi sarmıştır.
    Keşke yeniden başlayabilsem dediğinizi duyar gibi oluyorum.
    Geçmiş olsun!
    Ha, onlar mı?
    Yeni seçilecek kişinin etrafını sarmak için hazırlık yapmakla meşguller.

  • dua27.03.2009 - 13:51

    Uykudan uyanınca
    Sual: Gece uykudan uyanınca okunacak bir dua var mı?
    CEVAP
    Evet, vardır. Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir:
    (Uykudan uyanınca, Allahümmağfirlî derse, duası kabul olur.) [İ. Ebi-d-dünya]
    (Gece uyanınca, “Lâ ilahe illallahü vahdehü lâ şerîke leh, lehül mülkü ve lehül hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr” diyenin günahı deniz köpüğü kadar olsa da Allah teâlâ onun günahlarını bağışlar.) [İbni Sünni]
    (Gece uyanınca, şu duayı okuyan, her istediğine kavuşur: Lâ ilahe illallahü vahdehü lâ şerîke leh, lehül mülkü ve lehül hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr. Sübhanellahi velhamdülillahi ve lâ ilahe illallahü vallahü ekber ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billahil aliyyil azîm.) [İslam Ahlakı]
    (Uyuyan kimseye, gafletle uyuması için, şeytan üç düğüm bağlar. Uyanınca Allah’ı zikrederse, düğümün biri çözülür. Abdest alırsa, ikinci düğüm daha çözülür. Namaz kılarsa, bütün düğümleri çözülür.) [Buhari]

  • aşk23.03.2009 - 18:18

    Aşk mı?
    Şşşşttt....
    Vazgeç yavrum.
    Onda elem, onda ıstırap, onda gözyaşı var.
    Yalnız birşey yok;
    Geceleri uyku.........

  • ölüm23.02.2009 - 18:25

    Cismim kadar gerçek, şah damarımdan daha yakın gelecek.
    İyisiyle, kötüsüyle yapılanların yargılanacağı, hakiki ceza ve mükafaatın olduğu yeni bir hayat.
    Kimine göre dehşetli bir son, kimine göre güzel bir başlangıç.

  • fethullah gülen23.02.2009 - 18:09

    DİNLER ARASI DİYALOG MASALI-2

    [email protected]
    Sevgili okuyucularım;
    ‘Dinler arası diyalog masalına kim inanır’ başlıklı yazıma, gerek telefonla ve gerekse e-mail yolu ile yüzlerce teşekkür, tebrik ve takdir mesajları aldım. Bazı okuyucularım ise meseleyi tam kavrayamadıklarından olacak, aksi tepkilerini ortaya koydular. Önceki yazımda anlattıklarımdan dolayı herkesin aynı yaklaşımda bulunmasını beklemek zaten yanlış olur. Ancak, konuyu tam anlayamadığı için aksi tepkilerini dile getiren bazı iyi niyetli okuyucularımı da aydınlatmak isterim.
    Şöyle ki;
    Ehl-i sünnet alimlerimizin yazmış oldukları paha biçilemez kıymetteki binlerce kitaplarında buyuruluyor ki; ‘Allahü tealanın rızasını terk ederek insanların rızasını kazanmaya çalışanların (ananın evladından kaçacağı, herkesin allahü tealadan başka sığınak bulamayacağı kıyametin o dehşetli gününde) işini allahü teala insanlara bırakacaktır. Fakat insanların kızacağı yerde allahü tealanın rızasını gözetenlerin işini ise allahü teala bizzat kendisi görecektir.’ Hal böyle olunca, yeri, göğü ve bütün kainatı hürmetine yarattığı ve habibim dediği ve ismini ismi ile yazdığı, gelmiş, geçmiş ve gelecek insanların her bakımdan en üstünü, insanlığın yegane rehberi Muhammed aleyhisselamı (birileri istiyor diye, onlarla dost olacağım diye) attığımda, geriye dinimden bir şey kalmayacak, yani imanım gidecek ve bunlarla kardeş olacağım.
    Niye imanım gidecek?
    Çünkü Müslüman olabilmek için ‘La ilahe illallah, Muhammedün resulüllah’ söyleyip, manasına da inanmak mecburiyetindeyiz. Sadece ‘La ilahe illallah’ demekle müslüman olunmaz. Bunu, allahü tealanın bir aciz ve günahkar kulu olan Yılmaz Garip söylemiyor. Bütün muteber din kitaplarında bunun böyle olduğu yazmaktadır.
    Şimdi sormak lazım:
    Allahü tealanın sevgilisi Muhammed aleyhisselamı atarsam (ki bunun şakası bile olmaz) acaba kıyametin o dehşetli gününde beni kim kurtaracak?
    Karşı tarafın teklifi bu:
    ‘La ilahe illallah’ deyin, ‘Muhammedün resulüllah’ demeyin hepimiz kardeş olalım, birlik ve beraberlik içerisinde olalım, ortak bir noktada birleşmiş olalım. Hepimiz aynı olalım.
    Ben de diyorum ki;
    Kardeş olmayı sizden daha çok arzu etmekteyim. Şayet halis niyetle beni kendinize kardeş yapmak istiyorsanız ve bu duygularınızda samimi iseniz gelin hep birden ‘La ilahe illallah Muhammedün resulüllah’ diyerek hak olan İslam dininde birleşelim ve hepimiz kardeş olalım.
    İnsanlar tarafından yazılmış bir kitaba değil, ilahi kelama uyalım.
    Teslise değil, bir olan allahü tealaya inanalım. İsa aleyhisselamın allahü tealanın oğlu olduğuna değil, kulu ve peygamberi olduğuna inanalım.
    Hıristiyanlığın allahü teala tarafından gönderilmiş ve daha sonra gönderdiği hak din olan islamiyetle birlikte nesh edilmiş bir din olduğunu (yani yürürlükten kaldırılmış olduğunu) bilelim ve imanımızı buna göre düzeltelim.
    Ama, hayır! Maksatları başka.
    Hakiki İncile en yakın ve en uygun olarak, İsa aleyhisselamın 12 havarisinden birinin sonradan yazmış olduğu Barnabas İncilini, Hristiyan tebasından köşe bucak saklayanların diyalog kardeşliği teklifinin samimiyet ölçüleriyle bağdaşır bir yanı olabilir mi?
    Diyalog masalı ile niyetleri hinlik değil ise soruyorum;
    Peygamber efendimiz Muhammed aleyhisselam, hayatı boyunca insanları kardeşliğe ve bir olan allahü tealaya iman etmeğe çağırmadı mı?
    Eshab-ı kiram aleyhimürrıdvan efendilerimiz aynı çağrıda bulunmadı mı?
    Ecdadımız asırlarca aynı çağrıda bulunmadı mı?
    Bu teklifler, bu çağrılar diyaloga davet değil miydi?
    Hepsi de aynı kardeşliği teklif etti ve aynı imana davet etti. Ama karşı taraf hep red etti, bu da yetmezmiş gibi bütün Hıristiyan ülkeler haçlı adı altında birleşerek üzerimize geldi. Bunda da muvaffak olamayanlar şimdilerde taktik değiştirerek Müslümanları dininden uzaklaştırma gayretine girdiler. ‘Siz dininizden uzaklaşın ve bizim gibi olun’ tezini hileli yollardan aşılamaya ve bütün Müslümanları kendilerine benzetmeğe çalışıyorlar. Sonra da bunun adını dinler arası diyalog koyarak bütün Müslümanları aldatabileceklerini sanıyorlar.
    Araya da Müslümanların peşinden koşmasını sağladıkları din adamlarını koyuyorlar.
    Ama yemezler! ..


    Yılmaz Garip
    Gazeteci-Yazar