duvara karşı'da cahit'in (birol ünel) 'meğsin' diye diye telaffuz ettiği, filmin başında hiç tahmin edilmeyeceği şekliyle, sonunda çağlar turizm otobüsüne binip yalnız, yapayalnız gittiği şehir.. benim on beş günlüğüne gidip anca -bir bakış üzerine- on beş dakika kaldığım ve şu anda içinde ömrümden yedi yıl götürmüş birinin yaşadığı ve içim hep, hep sızlatacak küçük akdeniz kenti.. denizinin tuzu ve kokusu çok kendine hastır ve beni o şehre ancak o koku çağırır.. mersin.. sarı- sıcak...
de profundis'ini ilk baskılarından birinden okumuştum. kitap baştan sona bir mektuptu. evli, soylu o. wilde mektuplaşarak tanıştığı bir hemcinsiyle girdiği ilişkinin sonrasında her şeyini yitirir, ilişki yaşamış olduğu gencin babası tarafından zindana bile attırılır. o 'genç' de ona sırtını döner ve de profundis, zindandan o gence yazılımış uzun bir mektup, baladdır. çok iyi bir yazar, oyun yazarı ve önemli bir düşünürdür. bence andre gide'in corydon'u okunduktan sonra çok daha iyi anlaşılabilecek bir kişliktir.
sultan-ı şuaradır. üç dili (türkçe, farsça, arapça) bu kadar kıvrak, bu kadar güzel ve yerinde kullanan çok azdır hatta yoktur. sanatlı söyleyişin, imgenin, şiirin sultanıdır. fuzûlî mahlasını seçerkenki kaygısı bütün şairlere ve insanlara ders olacak niteliktedir. derler ki; 'ey mehmet neden bu mahlası seçtin, insanların seni ayıplayacağından korkmadın mı? ' o da der ki; 'şiir yazmaya başladığım sırada bir mahlas seçme zaruriyetim doğdu. ama baktım ki benden öncekiler bütün mahlasları kapışmışlar. ben de dedim ki öyle bir mahlas seçmeliyim ki hiç kimsede olmasın. bunun iki sebebi vardı. eğer kötü şiir yazarsam bu mahlası diğer anlamıyla kullanan şair yücelir ve derler ki bu adam fuzuli(boş, işe yaramaz) şeyler yazmış. ama eğer yazdıklarım gönlümce olursa, o zaman da derler ki bu adam faziletli (fuzûl'un diğer manası) şeyler yazmış, söylemiş. böylece mahlas paylaşma kaygım da kalmadı.'
'bende mecnûn'dan füzûn âşıklık istidâdı var âşık-ı sadık benem, mecnûn'un ancak adı var'
divan edebiyatında 'kaba sofu' olarak nitelendirilen ve sık kullanılan bir mazmundur. rind'lerin en büyük düşmanıdır ve şairler zahidlerle çok uğraşmışlardır.
sezen aksu'nun nefis yorumuyla taçlanmış 'gülümse' şiirinin şairi ve psk adlı bir örgütün avrupa'da yaşayan (zorunda bırakılan) lideridir. sözlerini yazmış olduğu şarkı en son vizontele tuuba'da yeniden insanlara hatırlatılmıştur ve bence bu bahar günlerine en çok yakışan şarkılardan biridir. 'belki şehre bir film gelir.'
dünyanın arka bahçesinde.. ismi bile şiirsel değil mi? marmara:acılar denizi.. gitmeseydin be nilgün...
'batılım sen oldun, zahirim sensin
evvelim sen oldun, ahirim sensin...' bunun sonrasında konuşmaya ne hacet.. üstad.. gönül adamı..
duvara karşı'da cahit'in (birol ünel) 'meğsin' diye diye telaffuz ettiği, filmin başında hiç tahmin edilmeyeceği şekliyle, sonunda çağlar turizm otobüsüne binip yalnız, yapayalnız gittiği şehir.. benim on beş günlüğüne gidip anca -bir bakış üzerine- on beş dakika kaldığım ve şu anda içinde ömrümden yedi yıl götürmüş birinin yaşadığı ve içim hep, hep sızlatacak küçük akdeniz kenti.. denizinin tuzu ve kokusu çok kendine hastır ve beni o şehre ancak o koku çağırır.. mersin.. sarı- sıcak...
'sev beni lili'
sermayem derdimdir
servetim ahım
de profundis'ini ilk baskılarından birinden okumuştum. kitap baştan sona bir mektuptu. evli, soylu o. wilde mektuplaşarak tanıştığı bir hemcinsiyle girdiği ilişkinin sonrasında her şeyini yitirir, ilişki yaşamış olduğu gencin babası tarafından zindana bile attırılır. o 'genç' de ona sırtını döner ve de profundis, zindandan o gence yazılımış uzun bir mektup, baladdır. çok iyi bir yazar, oyun yazarı ve önemli bir düşünürdür. bence andre gide'in corydon'u okunduktan sonra çok daha iyi anlaşılabilecek bir kişliktir.
sultan-ı şuaradır. üç dili (türkçe, farsça, arapça) bu kadar kıvrak, bu kadar güzel ve yerinde kullanan çok azdır hatta yoktur. sanatlı söyleyişin, imgenin, şiirin sultanıdır. fuzûlî mahlasını seçerkenki kaygısı bütün şairlere ve insanlara ders olacak niteliktedir. derler ki; 'ey mehmet neden bu mahlası seçtin, insanların seni ayıplayacağından korkmadın mı? ' o da der ki; 'şiir yazmaya başladığım sırada bir mahlas seçme zaruriyetim doğdu. ama baktım ki benden öncekiler bütün mahlasları kapışmışlar. ben de dedim ki öyle bir mahlas seçmeliyim ki hiç kimsede olmasın. bunun iki sebebi vardı. eğer kötü şiir yazarsam bu mahlası diğer anlamıyla kullanan şair yücelir ve derler ki bu adam fuzuli(boş, işe yaramaz) şeyler yazmış. ama eğer yazdıklarım gönlümce olursa, o zaman da derler ki bu adam faziletli (fuzûl'un diğer manası) şeyler yazmış, söylemiş. böylece mahlas paylaşma kaygım da kalmadı.'
'bende mecnûn'dan füzûn âşıklık istidâdı var
âşık-ı sadık benem, mecnûn'un ancak adı var'
divan edebiyatında 'kaba sofu' olarak nitelendirilen ve sık kullanılan bir mazmundur. rind'lerin en büyük düşmanıdır ve şairler zahidlerle çok uğraşmışlardır.
'ey zahid, şaraba eyle ihtiram
insan ol cihanda, bu dünya fâni
ehline helaldir, na-ehle haram
biz içeriz bize yoktur vebali
sevap almak için içeriz şarap
içmezsek oluruz düçâr u azap
senin aklın ermez bu başka hesap
meyhanede bulduk biz bu kemali'
sezen aksu'nun nefis yorumuyla taçlanmış 'gülümse' şiirinin şairi ve psk adlı bir örgütün avrupa'da yaşayan (zorunda bırakılan) lideridir. sözlerini yazmış olduğu şarkı en son vizontele tuuba'da yeniden insanlara hatırlatılmıştur ve bence bu bahar günlerine en çok yakışan şarkılardan biridir.
'belki şehre bir film gelir.'