Haraç mezatlık bir hurda değil dünya, Ben Andrey'im, sıradan biri değil Ve eğer bu süreç insanı yıkıyorsa Tüm ilerlemeler gerçekte gerilemedir
Saçma bir oyuncakla satınalınmayız biz Bir mekanik bülbülle Yaşamda sevecenliğidir insanın aslolan Sevinç mi duyduğunuz, acı mı çektiğiniz gerçekte? ...........
Ne acı bu denli geç rastlamak sana Ve böylesine erken ayrı kalmak sonunda
Karşıtlar getiriliyor bir araya Bırak çekeyim kahrını ve acını kendime Çünkü acılı kutbuyum mıknatısın ben, Sense sevinçli.Dilerim sonuna dek kalırsın öyle
Dilerim hiç bilmezsin ne denli hüzünlüyüm İnan kendimle üzmeyeceğim seni İnan dert olmayacak sana ölümüm İnan yük olmayacağım sana yaşamımla
Selam Oza, dilerim ışıl ışıl kalırsın hep Bir sokak fenerinden sızan bir ışık gibi Suçlayamam bırakıp gittiğin için beni Şükür ki girdin yaşamıma
Bugün canın çok sıkkın, Hersey sana zor geliyor Olabilir. Bugün askın bitmiş, O seni terkedip gitmiş Olabilir. Sanki sen hiç bilmediğin Bir kaos içindesin, Kimbilir. Günlerin getirdiği, Senin yitirdiklerin. Sanki hiç umut yok. Çok yorgunsun. Ne olursa olsun, Yaşamaya mecbursun. Ne olursa olsun, Yaşamaya mecbursun. Bugün duyduğun haberler Sana utanç veriyor Olabilir. Bugün din ve ırk uğruna Cinayet işleniyor Olabilir. Mostar Köprüsü çökmüş, Neretva ne kadar üzgün Kimbilir. Günlerin getirdiği, Açlık ve gözyaşı. İnsan hep umut eder, Biliyorsun bunu. Ne olursa olsun, Yaşamaya mecbursun. Ne olursa olsun, Yaşamaya mecbursun.
Saatte elli yapıyoruz... Dayan ömrümün törpüsü, dayan da dağlar anadan doğma görsün şoför Ahmet'i, dayan arslan... Hiç bir zaman böyle merhametli bir ümitle sevmedi hiç bir insan hiç bir aleti...
Sen Süleymaniyelisin oğlum Ahmet, sana tek başına verilmiştir üç numrolu kamyonet. Hem, hani bir koyun varmış, kendi bacağından asılan bir koyun. Süleymaniyeli şöför Ahmet soyun... Soyundu. Ceket, külot, pantol, don, gömlek ve kalpak ve kırmızı kuşak, Ahmet'i postallarının üstünden çırılçıplak bırakarak dış lastiğin içine girdiler, şişirdiler.
Bu şarkı nihaventtir. Deniz kıyısında bir şehir... Beyaz başörtüsü...
Topraktan öğrenip kitapsız bilendir. Hoca Nasreddin gibi ağlayan Bayburtlu Zihni gibi gülendir. Ferhad’dır Kerem’dir Ve Keleğlan’dır. Yol görünür onun garip serine, analar, babalar umudu keser, kahpe felek ona eder oyunu. Çarşambayı sel alır, bir yar sever el alır, kanadı kırılır çöllerde kalır, ölmeden mezara koyarlar onu.
O “Yunusu biçaredir Baştan ayağa yaredir” ağu içer su yerine. Fakat bir kere bir dert anlayan düşmeye görsün önlerine ve bir kere vakt erişip “Gayrık yeter! ...” demesinler Bunu bir dediler mi, “İsrafil surunu urur, mahlukat yerinden durur”, toprağın nabzı başlar onun nabızlarında atmağa. Ne kendi nefsini korur, ne düşmanı kayırır, “Dağları yırtıp ayırır, kayaları kesip yol eyler abıhayat akıtmağa...” N.H.R.
lirik şikayetlenme,sevgi dolu biraz da
...........
Yaşamak ne büyük mucize
Ama nasıl anlatırsın bunu yaşamasızın birine?
...........
.........
Haraç mezatlık bir hurda değil dünya,
Ben Andrey'im, sıradan biri değil
Ve eğer bu süreç insanı yıkıyorsa
Tüm ilerlemeler gerçekte gerilemedir
Saçma bir oyuncakla satınalınmayız biz
Bir mekanik bülbülle
Yaşamda sevecenliğidir insanın aslolan
Sevinç mi duyduğunuz, acı mı çektiğiniz gerçekte?
...........
Ne acı bu denli geç rastlamak sana
Ve böylesine erken ayrı kalmak sonunda
Karşıtlar getiriliyor bir araya
Bırak çekeyim kahrını ve acını kendime
Çünkü acılı kutbuyum mıknatısın ben,
Sense sevinçli.Dilerim sonuna dek kalırsın öyle
Dilerim hiç bilmezsin ne denli hüzünlüyüm
İnan kendimle üzmeyeceğim seni
İnan dert olmayacak sana ölümüm
İnan yük olmayacağım sana yaşamımla
Selam Oza, dilerim ışıl ışıl kalırsın hep
Bir sokak fenerinden sızan bir ışık gibi
Suçlayamam bırakıp gittiğin için beni
Şükür ki girdin yaşamıma
Selam Oza!
...kilometreler ayıramaz insanı inan birleştirir telefon telleri gibi
ama milimetrelerse ayıran bağışlanmaz bir yazgıdır bu beterin beteri...
Yaşamaya Mecbursun
Bugün canın çok sıkkın,
Hersey sana zor geliyor
Olabilir.
Bugün askın bitmiş,
O seni terkedip gitmiş
Olabilir.
Sanki sen hiç bilmediğin
Bir kaos içindesin,
Kimbilir.
Günlerin getirdiği,
Senin yitirdiklerin.
Sanki hiç umut yok.
Çok yorgunsun.
Ne olursa olsun,
Yaşamaya mecbursun.
Ne olursa olsun,
Yaşamaya mecbursun.
Bugün duyduğun haberler
Sana utanç veriyor
Olabilir.
Bugün din ve ırk uğruna
Cinayet işleniyor
Olabilir.
Mostar Köprüsü çökmüş,
Neretva ne kadar üzgün
Kimbilir.
Günlerin getirdiği,
Açlık ve gözyaşı.
İnsan hep umut eder,
Biliyorsun bunu.
Ne olursa olsun,
Yaşamaya mecbursun.
Ne olursa olsun,
Yaşamaya mecbursun.
ÇOCUĞUMUZA
Sürekli meşguldüm o kadar sene,
Seninle doyasıya oynayamadım.
Sen beni çağırdın gel oyna diye,
Ben bir türlü zaman ayıramadım.
Giydirdim, doyurdum, seni kolladım,
Sadece bunları yeterli sandım,
Bana oyuncağını getirdiğinde,
Ben seni çoğu kez, başımdan savdım.
Yatağa yatırır seni okşardım,
Sen uyur uyumaz hemen çıkardım.
Şimdi o günleri çok özlüyorum,
Keşke bir dakika fazla kalsaydım.
Hayat ne kadar kısa, yıllar ne çabuk.
Ne zaman büyüdü bu küçük çocuk,
Ona dokunmak için uzandığımda
Ellerim boş kalır yüreğim buruk.
Artık ne resimler, ne de oyunlar,
Ne “İyi geceler”, ne sarılmalar,
Hepsi çok geride, ulaşmak zor,
Yaşanmadı sanki o güzel yıllar.
Artık hiç işim yok, yapayalnızım.
Günlerim çok uzun, üstelik bomboş
Keşke isteklerini bir bir yapsaydım
Küçük arzuların şimdi çok şirin, çok hoş.
ALICE CHASE
Saatte elli yapıyoruz...
Dayan ömrümün törpüsü,
dayan da dağlar anadan doğma görsün şoför Ahmet'i,
dayan arslan...
Hiç bir zaman
böyle merhametli bir ümitle sevmedi
hiç bir insan
hiç bir aleti...
...
Sen Süleymaniyelisin oğlum Ahmet,
sana tek başına verilmiştir üç numrolu kamyonet.
Hem, hani bir koyun varmış,
kendi bacağından asılan bir koyun.
Süleymaniyeli şöför Ahmet
soyun...
Soyundu.
Ceket, külot, pantol, don, gömlek ve kalpak
ve kırmızı kuşak,
Ahmet'i postallarının üstünden çırılçıplak
bırakarak
dış lastiğin içine girdiler,
şişirdiler.
Bu şarkı nihaventtir.
Deniz kıyısında bir şehir...
Beyaz başörtüsü...
Topraktan öğrenip
kitapsız bilendir.
Hoca Nasreddin gibi ağlayan
Bayburtlu Zihni gibi gülendir.
Ferhad’dır
Kerem’dir
Ve Keleğlan’dır.
Yol görünür onun garip serine,
analar, babalar umudu keser,
kahpe felek ona eder oyunu.
Çarşambayı sel alır,
bir yar sever
el alır,
kanadı kırılır
çöllerde kalır,
ölmeden mezara koyarlar onu.
O “Yunusu biçaredir
Baştan ayağa yaredir”
ağu içer su yerine.
Fakat bir kere bir dert anlayan düşmeye görsün önlerine
ve bir kere vakt erişip
“Gayrık yeter! ...”
demesinler
Bunu bir dediler mi,
“İsrafil surunu urur,
mahlukat yerinden durur”,
toprağın nabzı başlar
onun nabızlarında atmağa.
Ne kendi nefsini korur,
ne düşmanı kayırır,
“Dağları yırtıp ayırır,
kayaları kesip yol eyler abıhayat akıtmağa...”
N.H.R.