Ömür apartmanının taşıyıcı kolonları namazdır. O kolonlarda herhangi bir eksik gedik varsa en küçük bir sarsıntı o binayı kusurlu eyler ve yıkılmaya namzet kılar. Manevi hastalıklarımızın kaynağına bu eksen üzerinden bakabiliriz. Din bir hayat biçimidir ve o hayatı sistemli hale getiren yine namazdır. Kişi namazı kendine göre programlamamalı, kendini ve hayat düzenini namaza göre programlamalı ki hayatın kalitesi ziyade olsun.
Gözü kapalıyken hemen hemen herkes rüya görür. Asıl mesele gözü açık tutup Dünya hayatının bir rüya olduğunu idrak edebilmektedir. O idrak ile hal ve hareketlerini düzenleyebilmektedir.
Tasarruf hakkını kendinde zanneden insan gafletin isimsiz bir çocuğudur. Bilseydi ki tek bir yaprak kıpırdamaz, zerreler seyran etmezdi O istemedikçe. Tevekkülden uzak tefekküre yabancı bir halde teslimiyeti arka saflarda tuttuğu için en küçük bir menfi durumda isyanın bayraklarını yorgan yaptı üstüne. Netice, hüsran... Kurtuluş reçetesi ise İman. Önce Allah'a sonra ahirete. İmandır insanı emniyetli kılan. Hem dünyada hem de ahirette...
Kiminin gidişi, kiminin kalışı ibret olur aleme. Kalan, her şeye rağmen önceliği nefsi olmak üzere mücadeleye devam ediyorsa ibret olur, giden de, gidiş şekliyle. Kimi gidişiyle kimi kalışıyla destan yazıyor. Öyle veya böyle, kimse kadim değil alemin bu kısmında.
Hayat acımasız değil kıymetli dostum. Hem de hiç değil. Hayatın özü muhabbet. Muhabbet ise gerçek safiyetine ve aslında gerçek mahiyetine imtihanla ulaşır. Muhabbetindeki samimiliğinle sınanırsın. Ekmek bile sofrana gelene kadar binler imtihandan geçer. Önce güneşte sonra ateşte pişer. Ya sen? Pişmeden vuslata erme derdine düştün. Önüne çıkan her bir engelde isyana sarıldın.
Söz söylerken mizandan geçir. Zira söylediğinden mesulsün. Söylediğin sözün karşı tarafa faydası var mı? Ya da söylediğin söz seni zarara uğratır mı? Ettiğin kelam gıybetse hem seni hem de muhatabını müflis kılar. Her hakikat söylenmeye muhtaç değildir. İki düşün bir söyle demişler ya hani, ben de diyorum ki bu zamanda beş düşün ölç, tart, biç, vicdan süzgecinden geçir sonra söyle. Ya hayır söyle ya da sus!
Gören göz, işiten kulak, konuşan dil, dokunan el ise, ruh bunun neresinde? İnsan vücûd elbisesini giyer de kendini var zanneder. Oysa “İnna lillahi ve inna ileyhi raciun”dan gayri hükmü var mıdır âlemde?
"Akibet" diyorum azizim, Akibet! Öyle bir şey ki; Sırat gibi, Kıldan ince Kılıçtan keskin. Kimsenin zerre miskal senedi yok, O köprüden sağlam geçmek için. Altı uçurum, üstü rahmet...
Sükut... kıvrım kıvrım uzaklık uzar; Tek nokta seçemez Dünyadan nazar. Yerinde mi acep, ölü ve mezar? Yeryüzü boşaldı, habersiz miyiz? Güneşe göç var da kalan biz miyiz?
Ömür apartmanının taşıyıcı kolonları namazdır. O kolonlarda herhangi bir eksik gedik varsa en küçük bir sarsıntı o binayı kusurlu eyler ve yıkılmaya namzet kılar. Manevi hastalıklarımızın kaynağına bu eksen üzerinden bakabiliriz.
Din bir hayat biçimidir ve o hayatı sistemli hale getiren yine namazdır. Kişi namazı kendine göre programlamamalı, kendini ve hayat düzenini namaza göre programlamalı ki hayatın kalitesi ziyade olsun.
"tolichona"
Gözü kapalıyken hemen hemen herkes rüya görür. Asıl mesele gözü açık tutup Dünya hayatının bir rüya olduğunu idrak edebilmektedir. O idrak ile hal ve hareketlerini düzenleyebilmektedir.
Tasarruf hakkını kendinde zanneden insan gafletin isimsiz bir çocuğudur. Bilseydi ki tek bir yaprak kıpırdamaz, zerreler seyran etmezdi O istemedikçe. Tevekkülden uzak tefekküre yabancı bir halde teslimiyeti arka saflarda tuttuğu için en küçük bir menfi durumda isyanın bayraklarını yorgan yaptı üstüne.
Netice, hüsran... Kurtuluş reçetesi ise İman. Önce Allah'a sonra ahirete. İmandır insanı emniyetli kılan. Hem dünyada hem de ahirette...
"tolichona"
Kiminin gidişi, kiminin kalışı ibret olur aleme. Kalan, her şeye rağmen önceliği nefsi olmak üzere mücadeleye devam ediyorsa ibret olur, giden de, gidiş şekliyle. Kimi gidişiyle kimi kalışıyla destan yazıyor. Öyle veya böyle, kimse kadim değil alemin bu kısmında.
"tolichona"
Hayat acımasız değil kıymetli dostum. Hem de hiç değil. Hayatın özü muhabbet. Muhabbet ise gerçek safiyetine ve aslında gerçek mahiyetine imtihanla ulaşır. Muhabbetindeki samimiliğinle sınanırsın. Ekmek bile sofrana gelene kadar binler imtihandan geçer. Önce güneşte sonra ateşte pişer. Ya sen? Pişmeden vuslata erme derdine düştün. Önüne çıkan her bir engelde isyana sarıldın.
"tolichona"
Söz söylerken mizandan geçir. Zira söylediğinden mesulsün. Söylediğin sözün karşı tarafa faydası var mı? Ya da söylediğin söz seni zarara uğratır mı? Ettiğin kelam gıybetse hem seni hem de muhatabını müflis kılar. Her hakikat söylenmeye muhtaç değildir. İki düşün bir söyle demişler ya hani, ben de diyorum ki bu zamanda beş düşün ölç, tart, biç, vicdan süzgecinden geçir sonra söyle. Ya hayır söyle ya da sus!
"tolichona"
Gören göz, işiten kulak, konuşan dil, dokunan el ise, ruh bunun neresinde? İnsan vücûd elbisesini giyer de kendini var zanneder. Oysa “İnna lillahi ve inna ileyhi raciun”dan gayri hükmü var mıdır âlemde?
"Akibet" diyorum azizim,
Akibet!
Öyle bir şey ki;
Sırat gibi,
Kıldan ince
Kılıçtan keskin.
Kimsenin zerre miskal senedi yok,
O köprüden sağlam geçmek için.
Altı uçurum, üstü rahmet...
"duadar"
Sükut... kıvrım kıvrım uzaklık uzar;
Tek nokta seçemez Dünyadan nazar.
Yerinde mi acep, ölü ve mezar?
Yeryüzü boşaldı, habersiz miyiz?
Güneşe göç var da kalan biz miyiz?
İmtihan herkese var
Kimine vardan var kimine yoktan var
Kimine dost kimine ağyardan
Kimine sağlık kimine marazdan
Kimine eş kimine kardeşten
Kimine ilim kimine cehilden
Kimine zorluk kimine sehilden
***duadar